Büyük mucizeler olmazsa play-off’a Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor kalacak. Hatta şu andaki sıralama bile değişmeyecek gibi gözüküyor. Çoğunlukla olduğu gibi yine dört büyükler arasında şampiyonluk çözülecek. Aslında ilk haftalarda biraz heyecanlanmıştık. Bazı Anadolu takımları gümbür gümbür geliyorlardı. Ancak daha sonra sanki hepsi birden frene bastılar.
70’li yıllara dönecekken...
Mesela Eskişehirspor, bizleri çok umutlandırmıştı. 70’li yıllardaki o Eskişehirspor’u hayal etmeye başlamıştık. Skibbe’nin ayrılmasından sonra düşüş başladı ve devam ediyor. Mersin İY, İstanbul BŞB ve Manisaspor da istikrarı koruyamayan takımların başında geldi.
Hayal kırıklığı yaratan takımların başında ise Bursa, Gaziantep ve Kayseri var. Zaten konumları da ortada ve küme düşme hattının biraz üstünde yer alıyorlar. Son iki sezondur küme düşme korkusu yaşayan Sivasspor’a ve Rıza Çalımbay’a ise alkış göndermemiz gerekir. Tüm imkansızlıklara rağmen Rıza Hoca, Sivasspor’u zirveyi zorlayacak bir takım haline getirmiş.
Galatasaray, düşme potasından kurtulmaya çalışan Karabükspor’u farklı yendi. Terim’in aslanları hız kesmeden devam ediyorlar. Karadeniz derbisinde ise Trabzonspor yine gol makinesi Burak ile güldü desek abartmış olmayız. Beşiktaş ve Fenerbahçe, biraz zorlansalarda haftayı kayıpsız geçtiler.
A.Gücü’ne sahip çıkan yok
Gelelim keyfi yerinde olan son üç takımımıza. Sezon başında demir attıkları yerden çıkmaya pek niyetleri yok. Hadi Ankaragücü’nü saymıyorum. Saymıyorum derken, kimse yanlış anlamasın. Sahip çıkan yok. Asırlık kulüp ikinci lig yolunda ama Ankaralıların umurlarında değil. Taşın altına elini atmaya kimsenin niyeti yok. Yazık. Hele Samsunspor. Neredeyse yıldızlar topluluğu gibi. Deneyimli oyuncuları da var ama bir türlü ayağa kalkamadılar. Üç hafta daha böyle giderse yerini garantiler. Karabükspor’da ise Bülent Korkmaz çok zor bir dönemde göreve geldi. Çok iyi biliyorum; birçok teknik adam Karabükspor’un durumunu göz önüne alarak görevi kabul etmedi. Cesaretinden ve ideallerinden dolayı Bülent Hoca’yı kutluyorum.
Ama Trabzonspor’un gol makinesi vardı. Samsunspor defansı atağa kalkarken topu kaptırdı. Topu kapan Alanzinho kendi de vurabilirdi ama garanti olanı yaptı ve Burak’a bıraktı; “Ver Burak’a yazsın tabelaya”...
Tabii ki büyük usta geliyor aklımıza, “ Ver Lefter’e yazsın deftere” diye... Rahmetle anıyoruz. Lefter gibisi bir daha gelir mi bilinmez ama Burak öyle bir geliyor ki durdurmak mümkün değil. Benzetme de yapamayız. Onun adı gol makinesi. Rekorları kırmaya devam edecek, hatta nazarımız da değmesin sezon sonunda kırılması güç rekorlara imza atacak gibi gözüküyor. Dediğim gibi karşılaşma dengeli başlamıştı ama dengeleri değiştiren Burak oldu. Burak’ın golü Trabzonspor’u da kendine getirdi.
İlk yarıda uzun zamandır özlenen Trabzonspor geri dönmüştü. Devre sonunda penaltı ile birlikte üst üste kaçan pozisyonlar var ancak sahada da çok iyi bir Trabzonspor vardı. Colman sorumluluğunu biliyor, Alanzinho çok istekli ve Aykut da orta sahaya güç katmış. Defans hata yapmıyor ve forvet de görevini yapıyor, daha ne olsun ki?..
Tam bir nokta transfer
Trabzonspor açısından ilk yarı her şey çok güzel. Ya ikinci yarı?. Yine o eski hastalık. İkinci golü bulup bir türlü rahatlayamayan Trabzonspor’da ikinci yarıda dakikalar ilerledikçe stres ve tedirginlik başlıyor. Ama sahneye yine gol makinesi Burak çıkıyor. Yoktan var ettiği pozisyonda Burak bu kez attırıyor. Daha doğrusu Henrique’ye al da at diyor. İşte bu golden sonra eski hastalık nüksetmeden pansuman yapılıyor ve Trabzonspor rahatlıyor. İki golü bulan ve rahatlayan Trabzonspor’da bir de Olcan’dan bahsetmemiz gerekir. Olcan takıma müthiş bir enerji getirdi. Deyim yerinde ise tam bir nokta transfer. Dün akşam Avni Aker’de ligdeki ilk maçında iyi futbolunu güzel bir golle de süsleyerek Trabzonspor’a “merhaba” dedi. Ve dünkü oyun gösterdi ki Fırtına daha uzun süre devam edecek.
Daha ne olduğunu anlayamadan ikinci yarı başladı. Yaşanan süreç ne tat bıraktı ne de tuz. Bu huzursuz ortamda yer Trabzon, stat Avni Aker... Sahada iki takım var. Birisi ilk yarıda hayal kırığı yaşatan Trabzonspor, diğeri ise ligin flaş ekibi Manisasspor. Manisa karşısında ilk yarıda ki Trabzonspor biraz tutuk. Seyircisi önünde bir türlü ısıramıyor. Halil ve Burak çok hareketli ve istekli. Zaten gol de bu ikiliden geldi.
Atamayana atarlar
Maçın devre arasına avantajlı girmek çok önemliydi Trabzonspor için. Ve bordo mavililer bunu başardı. Başardı diyorum çünkü, Orduspor maçını saymasak oynadığı hemen hemen tüm maçlar sıkıntılı geçti.
Çoğu maçta ikinci golü bir türlü bulamayıp ya berabere kalıyor ya da güç bela kazanıyordu bordo mavili takım. Gelenek bozulmadı.
Yine “eski tas eski hamam”. Trabzonspor kendisini rahatlatacak ikinci golü bulmayı bırak bir de bunun üstüne kalesinde gol gördü. Manisaspor ise istediği gibi çalıp oynamaya başladı. Öne geçecek pozisyonları da buldu ama Tolga’yı geçemedi. ‘Atamayana atarlar’ diye bir deyim vardır. Dün akşamda öyle oldu. Manisaspor pozisyonları cömertçe harcadı, Burak affetmedi. Ölüp ölüp dirildiği maçta Trabzonspor’a hayat öpücüğü verdi.
Volkan ısınamadı
Bir parantez Volkan’a açmak istiyorum. Geldiği günden bu yana Trabzonspor’a ısınamadı. Bir türlü beklentileri karşılayamadı. Dün akşam öyle bir fırsat yakaladı ki, topun dışarı atılması daha zor. Herhalde Volkan zoru seviyor. 25. dakikada neredeyse penaltıdan daha net pozisyonu gol yapsa belki de her şey normale dönecekti ama olmadı.
Yoksa o gole kadar Orduspor sahanın hakimi gibi gözüküyordu. Bu gole de şapka çıkartmak lazım, zira Adrian’ın topuk pası ve Halil’in aşırtma vuruşu, birbirinden güzeldi. O golün arkasından, kendi yaptırdığı penaltı ile haftalar sonra golle buluşan Burak da üzerindeki stresi atmış oldu.
Böyle rahat oynayınca da Trabzonspor’u izlemek büyük keyif veriyor. Hem özlediğimiz Trabzonspor hem de Burak biraz geç de olsa geri döndüler. Devrenin sonuna doğru Burak’ın ikinci golü zaten maçı da bitirdi.
Orduspor, ikinci yarının başlarında skoru biraz azaltabilirim düşüncesindeydi. Ancak dakikalar ilerledikçe onlar da mağlubiyeti kabul etti. Trabzonspor oyunu istediği gibi yönlendirdi ve kontrolü elinde tutarak ligin devre arasına huzurlu girdi. Maç her ne kadar 4-1 sonuçlanmış olsa da Orduspor’un o kadar kötü oynadığını düşünmeyin. Ellerinden geldiğince mücadele ettiler. Ne oyunu çirkinleştirdiler, ne de mücadeleden kaçtılar. Biraz yorgunluk biraz da şanssızlığın etkisiyle haftalardır kötü sonuçlar alan Karadeniz Fırtınası’nın olağanüstü hırsı karşısında pek şansları yoktu, nitekim öyle de oldu.
Bu maç ve alınan skor kimseyi fazla yanıltmasın, zira Trabzonspor’un özellikle yabancı oyuncu kadrosuna şöyle bir bakması ve eleme yapması lazım. Defansın ve orta sahanın ortasına iki takviye şart. Alınacak iki oyuncunun da tecrübeli ve kaliteli olması gerekir. Eğer bu transferler yapılırsa, UEFA Avrupa Ligi’nde final neden olmasın, derim...
Adeta herkes pimi çekilmiş patlamaya hazır el bombası gibi. Azıcık canı yanan veryansın ediyor. Şike ve teşvik olayları futbolun içinde olan herkesi çok derinden yaraladı. Burada tek günahsız olan ise taraftar. Onlar da tepkilerini statlara gelmeyerek zaten gösteriyorlar. Başkanından yöneticisine, futbolcusundan teknik direktörüne hepsi şikayetçi.
En çok F.Bahçe etkilendi
Bu olaylardan kuşkusuz en çok etkilenen takım Fenerbahçe. Başkanı ve yöneticileri hapiste ve Avrupa’ya da gidememiş ancak öyle veya böyle beğenirsiniz beğenmezsiniz zirveyi bırakmıyorlar. Ya Trabzonspor’a ne demeli?... Avrupa’da devam edip etmeyeceğin belli değilken kendini Şampiyonlar Ligi’nde buluyorsun. Tamam belki hazırlıksız yakalanmış olabilirsin ama Süper Lig’deki halin ne olacak? Avrupa kupalarında oynamak bir takımı bu kadar etkilemez.
Yetersiz diyemiyorsun
Şenol Güneş önce yorgunluğa daha sonra ise hakemlere bağlıyor. Eğer sen, “Benim takımım çok iyi oynuyor, gol atıyoruz verilmiyor, bariz penaltımız güme gidiyor ve onun için puanlar kaybediyoruz” diye düşünüyorsan, ona bir şey diyemem. Tabii ki transferlere en son sen onay verdiğin için, “Benim kadrom ve yabancılarım yetersiz” diyemiyorsun.
G.Saray dolu dizgin
Galatasaray ise dolu dizgin koşmaya devam ediyor. İnanılmaz bir hava yakaladılar. Fatih Terim öyle bir kadro oluşturmuş ve pekiştirmiş ki, tek kelime ile mükemmel. Terim’in ara transfer döneminde takım ile fazla oynayacağını düşünmüyorum. Belki bir iki yerli ve gelecek vaat eden oyuncu o kadar. Fatih Terim’in en güzel huylarından birisi iyi giden bir şeyi hiç bozmaz.
Beşiktaş Avrupa yorgunu
Son haftalardaki o silik görüntüsünü üstünden atmıştı. Daha dirençli, mücadeleci ve en azından rakibe mahkum oynamadı. Kolay değil Kadıköy’de Fenerbahçe’ye karşı oynamak. Her şey iyi gidiyordu. Başa baş ve dişe diş bir mücadele vardı sahada. Ta ki 24’üncü dakikaya kadar. Trabzonspor öyle bir gol yedi ki evlere şenlik... Alex’in korneri ve Mehmet Topuz bomboş pozisyonda çok rahat kafa vurdu. Bu nasıl defans anlayışı anlayamadım. Neyse ki, diğer maçlarda olduğu gibi Trabzonspor bu gole fazla takılmadı.Yediği golden sonra da oyun düzenini bozmayarak beraberlik aradı.
Tek eksik goldü
Halil çok hareketliydi ancak bu kez de ona ayak uyduracak oyuncu yoktu. Alanzinho var gücüyle oynadı ama yanındaki Colman’ın çok umurunda değil. Tamam, sakin olunur ama buz gibi de olunmaz ki... Burak ise nasıl oynadığına herhalde kendisi de inanmıyor. Yine her zamanki gibi her duran topun başına geçiyor ve nereden olursa olsun vurmaya çalışıyor. İlk yarı belki beklenen değil ama özlenen Trabzonspor’un sinyallerini gördük. Bir de gol görebilseydik bozulan morali düzelecekti.
İkinci yarının hemen başında eksik kalınca Trabzonspor’un beraberlik hayalleri de suya düşmüş oldu. Şöyle bir kadroya bakıyorum, belki de oyunu değiştirecek oyuncular vardır diye. Önce büyük paralar verilerek alınan yabancılara göz atıyorum. Beşi kadroda, üçü kulübede, diğer üçü ise evde. Yani yabancılardan hayır yok. Yine de sahadaki 10 Trabzonsporlu’yu tebrik etmemiz gerekir. Çünkü eksik oynadıklarını pek fazla hissettirmediler.
Kadrosu ne peş peşe maçları ne de büyük karşılaşmaları kaldıracak kapasitede değil. Şampiyonlar Ligi sınavları, Beşiktaş ile Galatasaray maçları bordo mavili takımı tamamen bitirmiş. Alınan yenilgilerin yanısıra futbolcular beyin olarak da tükenmiş. Dün gece Gençlerbirliği karşısında bu çok net bir şekilde görüldü.
Yenen gollerden sonra Trabzonspor kendine gelebildi ama iş işten geçti. Bordo mavili takımın öne geçip, rahat oynayacağı ve galibiyete uzanacağı maçlar artık özlenir oldu.
Trabzonspor’da bir özgüvensizlik ve ürkeklik var. İkinci yarıda pozisyonlar bulundu ancak beraberlik bir türlü gelmedi. Bordo mavili takımda tuhaf işler yapılıyor. Volkan, pas vermek yerine anlamsız bir yerden gol atma sevdasıyla topları kaybediyor, Henrique kendine oynuyor. Tek derdi gol atmak ama takımı için bir şey yapmıyor. Sezon başından beri Trabzonspor’u sırtlayan Burak da olmayınca, Gençlerbirliği savunması çok rahat bir maç çıkardı. Onları zorlayan olmadı.
Penaltıyı yarattı
Avni Aker’de peş peşe kaybedilen maçlar var. Artık tribünler de takım üzerinde etki yaratamıyor, onların da desteği sahadaki oyuncuları canlandırmaya yetmiyor. Trabzonspor büyük şokta. Bu şokun da uzun süreceği kesin. Maçın hakemi İlker Meral’e gelirsek. Yarattığı penaltıyla Trabzonsporlu futbolculara “Maça dönün” dedi bu durum biraz olsun onları canlandırdı. Ancak sonu gelmedi. Bu tabloyu seyrederken benim de aklıma futbolcular için “Daha önce neredeydiniz”, Şenol Güneş için ise “Huzurum kalmadı” şarkısı geldi.