◊ Birkaç ay önce Hollywood Bulvarı’nda “Şöhretler Yolu”na yıldızınız eklendi... Nasıl hissettiniz?
- İnsanlar sürekli “Neden bu kadar geç geldi bu yıldız” diye sorup duruyorlar. Gerçek şu ki daha önce defalarca yıldızımın yapılması istendi. Fakat New York’ta yaşıyorum, bir türlü doğru zamanı denk getiremedim... “The Kominsky Method”u çekerken Alan Arkin ile konuşuyoduk. Bu yıl meslekte 50’inci yılım. Daha harika bir zaman olamaz diye düşünüyorum...
◊ Babanız Kirk Douglas da yıldızınız eklenirken oradaydı...
- Evet Kirk, eşim Catherine (Zeta-Jones) ve yakın zamanda beni büyükbaba yapan oğlum Cameron da oradaydı. Birçok eski arkadaşım da geldi. Çok özel ve duygulu anlardı. Benim yıldızımı Kirk’den 6 yıldız ileriye koymuşlar. Gerçi Kirk oturduğu yerden bana bakıp “50’nci yılını kutlayan oğlum yok” diye söyleniyordu. (Gülüyor)
◊ Sonrasında eşiniz bir kutlama düzenledi sanırım...
- Evet tüm arkadaşlarım, yazarlar, yönetmenler ve oyuncular hep birlikte kutladık. Gerçekten özel bir akşamdı.
◊
◊ Üst üste en iyi kadın oyuncu ödülünü almanız üzerine herkes “The Wife”ı merak etti.
Bu sene ödüller konusunda eminim çok fazla telefon gelmiştir size. Nasıl hissediyorsunuz?
- Heyecanlı ve mutlu... Okuduğum okullardan soğukkanlı olmayı öğrendim. Ama zaman zaman duyguları dizginlemek çok zor oluyor. İşte bunlar da o zor anlardan...
◊ “The Wife”ın hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
- Hayatımızda anahtar noktaların neler olduğuna karar veremiyoruz.
Hayat bir tarafa giderken aniden yön değiştirebiliyor. Joe ve Joan’da da öyle oldu...
İki yazar; yetenekli olan kadın, egosu olan ise adam. Joe, iyi bir yazar olmadığının farkında. Ona “Bu durumu düzeltebilirim” diyen de karısı Joan...
Peki “Roma” Oscar yarışında yer almalı mı yoksa Steven Spielberg’ün dediği gibi televizyon için yapılan bir filmin yeri Oscar değil Emmy mi olmalı?
Alfonso Cuaron ile yaptığım röportajda, dijital platformların sinema üzerindeki etkisini de sordum. Teatral deneyime inandığını, özellikle kendi filmlerinin sinema salonunda deneyimlenmesi kanısında olduğunu söyledi ve ekledi: “Her ne kadar teatral deneyime inansam da bu deneyimin evde de yaşanabileceğini düşünüyorum. Farklı kategorilere ayırmak şart değil, uyum içinde olabilmeleri gerek.”
10 dalda Oscar adaylığı alan “Roma”, Oscar yarışına dahil olabilmek ve belki de adaylıktan sonra gelecek eleştirilere cevap verebilmek adına, çok iyi bir pazarlama stratejisiyle az sayıda sinema salonunda olsa da vizyona sokuldu.
Amerika’da en fazla sinema salonuna sahip iki şirket olan Regal ve AMC, Netflix’te yayınlandığı için “Roma”yı gösterime almadı.
◊ İnsanların sizin hakkınızdaki önyargılarını ve sözlerini dikkate almadan yaşıyorsunuz... Nedir bu işin formülü?
- Çocukken tek hayalim oyuncu olmaktı. Yaptığımız büyük ve zorlayıcı bir iş.
Devam ettirmek, ayakta durmak, iyi iş çıkarmak, zamanla işinde daha iyi olmak, işi aynı heyecanla yapmak, aynı yaratıcılığı hissetmek... Hepsi zor şeyler. Bir müddet sonra oyuncu olarak rolü yapmak ve kenara çekilmek yetmiyor. İşin mutfağını ve kapalı kapılar ardındakileri merak etmeye başladım.
Yeni şeyler keşfettikçe daha çok doyuma ulaşıyorum. Beni mutlu eden şeyler bunlar. Onlara kanalize oluyorum.
◊ Peki, insanların sizin hakkınızda hüküm vermesi, özel hayatınızın tüm dünyada konuşulması... Nasıl başa çıkıyorsunuz bu durumla?
- Kararlılıkla. Ben bu yolu seçtim. Tanımadığım insanların yerleşmiş ve kalıplaşmış önyargılarını görmezden geliyorum.
◊ Ne zaman ulaştınız umursamama seviyesine?
Olivia Colman
◊ “Sarayın Gözdesi”nde Kraliçe Anne’in kadınlara olan duygusal ve cinsel yaklaşımı bugüne kadar tarihte konuşulmayan bir konuydu. Filme hazırlanırken yaptığınız araştırmalarda size göre Kraliçe Anne gerçekten o kadınlara aşık mıydı? Yoksa 17 hamilelik ve tüm çocuklarını kaybetmiş olmanın verdiği bir destek arayışı mıydı?
- Hiçbir fikrim yok. Kendisine de soramayız. (Gülüyor) Ona ait bulunan mektuplara göre Anne apaçık eşcinsel ve Sarah’a aşık. Bu kocasına aşık olmadığı anlamına gelmiyor. Anne galiba cinsiyet ayırmadan, sadece kişiye aşık oluyordu.
◊ Mektupları görme imkanınız oldu mu?
- Ben görmedim. Çalıştığımız tarihçilere göre Sarah Churchill ve Anne birbirine çok yakındı. Ama hepsi varsayım... Bizim de vardığımız sonuç birbirlerine aşık oldukları yönünde oldu.
◊ Filmde bazı sahneler oldukça müstehcen. O sahnelere karşı yaklaşımınız nasıl?
- O sahnelerde çok utanıyordum. Öncesinde çok fazla prova yaptığımız için çekimler başlamadan rol arkadaşlarımla arkadaş olmuştuk.
◊ Alçak gönüllüsünüz. Yüzünüzde her zaman bir tebessüm var. Böyle bir insanın Hollywood’da hayatta kalması zor olmuyor mu?
- Bu sektörde birçok iyi insanla tanıştım. Muhtemelen bana karşı çıkacaklar ama inanın Hollywood’da çok sayıda iyi ve alçak gönüllü insan var. Birçoğu ile çalıştım. Özellikle zirveye ulaşmış insanlar ekstra alçak gönüllü... Toplum genelde tepedeki isimlerin burnu havada olduğunu düşünür. Ama aksine... Sen de şahit olmuşsundur, çoğu içten ve harika insanlar...
◊ Bir örnek vermeniz gerekirse, aklınıza ilk kim gelir?
- Will Smith. O, dünyanın en alçak gönüllü ve en temiz kalpli insanı bana göre.
◊ Önümüzdeki yıl üç filminiz gösterime girecek.
- Öyle mi? Şaka şaka... Yoğun bir sene geçirdim. “Once Upon a Time in Hollywood”u merakla bekliyorum. Üç proje de birbirinden farklı büyüklükte, tarzda ve zaman diliminde geçiyor. Karakterler de çok farklı. “Dreamland”de Alison Wells isimli kurgu bir karakteri oyunuyorum. 1930’da Texas’ta geçiyor. “Once Upon A Time in Hollywood”da Sharon Tate’i oynuyorum. “Untitled Roger Ailes Project”de diğer bir kurgu karakter Kayla’yı canlandırıyorum.
◊
◊ Uyuşturucu bağımlılarının nasıl hissettiklerini, neler yaşadıklarını öğrenme süreciyle başlayalım mı? Mesela gerçek Nick ile buluşup neler yaşadığını konuştunuz mu?
- Evet, Nick ile çekimlere başlamadan birkaç hafta önce buluştum. Aslında başa dönüp anlatmak en mantıklısı... Film için uzun bir oyuncu seçme süreci yaşandı. Steve Carell ile karşılıklı okumalara geçmeden önce 3-4 defa seçmelere katılmam gerekti.
◊ Geçen yılki “Call Me by Your Name” fırtınasına ve Oscar adaylığına rağmen aynı rol için 3-4 kere seçmelere mi çağrıldınız!
- Evet. Her oyuncunun hayali rolün direkt kendisine teklif edilmesidir, fakat bu kolay ulaşılabilir bir nokta değil. Soruya dönersem; bağımlıların nasıl hissettiklerini öğrenmeye seçmelere gitmeden başladım. YouTube’da bağımlıların çektikleri ağrılarla, yaşadıkları fiziksel ve psikolojik sıkıntılarla ilgili yüzlerce video izledim. Uzun seçme süreci bitip de çekimler başladığında kendimi gayet rahat hissediyordum. Çünkü hazırdım. Filmde bağımlıların yaşadıklarının yanı sıra bağımlılıkla birlikte gelen zorlukları, bağımlıların etrafındakilerin yaşadıkları büyük sorunları da görüyorsunuz. Ben de bir evladım, anne-babam var. Çekimler sırasında onları düşündüm, babamı oynayan Steve de kendi çocuklarını...
◊ Peki filmden önce ne kadar bilginiz vardı bağımlılık hakkında? Sizce gençler yeterince bilgi sahibi mi bu konu hakkında?
- 60’lar ve 70’lerde “özgür ruh hareketi” varmış. Yanlış bilgi vermek istemiyorum ama anladığım kadarıyla o zamanlar kullanılan maddeler daha safmış. Şimdiki gibi kimyasal yüklü değilmiş. O dönemle karşılaştırınca, şimdiki uyuşturucular daha güçlü ve yıpratıcı. Bu ülke eroin krizi yaşadı. Şimdiki aşırı dozların çoğu eroin bile değil, farklı maddeler. New York’ta büyümüş bir genç olarak, bu illeti kullanan insanlar kadar çevrelerinde bulunanların çektikleri acıları da gördüm. O yüzden inatla seçmelere gittim, bu illeti bir kere daha gözler önüne sermek istedim. David ve Nick gerçek insanlar. Yaşadıkları tümüyle gerçek. Onlar bu illetten kurtulabildiler. Nick 8 yıldır temiz. Onlar bunu sevgiyle başardı.
◊
◊ Sohbetimize Kraliçe Mary’ye dönüşümünüzle başlayalım...
- Mary’ye dönüşürken kafamda yarattığım en büyük handikap kraliçeyi oynamaktı. Çünkü kraliçe deyince aklımıza gerçek kişiden ziyade bir figür geliyor... O yüzden “kraliçe nedir” sorusu başlangıç noktam oldu. Sonrasında Kraliçe Mary hakkında bulabildiğim tüm tarih kitaplarını okudum. Mary hakkındaki araştırmalarım belirli bir seviyeye ulaştıktan sonra Mary’ye gerçek kişi gibi değil de herhangi bir kurgu karakter olarak yaklaşmaya başladım. Kostümler ve koreografımız Wayne McGregor karakteri şekillendirmemde çok yardımcı oldu. Onların yanı sıra sette sabahın köründe saç/makyaj karavanına girip yorgun bitkin Saoirse’ten kraliçeye dönüştürülmem karakterin içine soktu.
◊ Yönetmeniniz Josie Rourke’un tiyatro geçmişi var. Filme hazırlanırken Josie size nasıl bir katkı sağladı?
- Josie’de resimler, fotoğraflar aklına gelebilecek her türlü görsel mevcuttu. Sahneleri yaratırken o görsellerden ilham aldık.
◊ Son zamanlarda sizi en çok etkileyen film hangisiydi?
- Birkaç hafta önce “Another Year”ı ilk defa izledim. Mike Leigh filmi... Lesley Manville oynuyor. Lesley’nin performansı muhteşemdi. Film uzun süre hafızamda yer etti. Lesley’yi izlemek şimdi çektiği filmim “Little Women”daki karakterime de çok yardımcı oldu.
◊ “Little Women” demişken... Sizin hakkınızda okuduğum yazıların çoğunda Meryl Streep adı geçiyor...
- “Little Women”da Meryl teyzemi oynuyor.