Paylaş
◊ Uyuşturucu bağımlılarının nasıl hissettiklerini, neler yaşadıklarını öğrenme süreciyle başlayalım mı? Mesela gerçek Nick ile buluşup neler yaşadığını konuştunuz mu?
- Evet, Nick ile çekimlere başlamadan birkaç hafta önce buluştum. Aslında başa dönüp anlatmak en mantıklısı... Film için uzun bir oyuncu seçme süreci yaşandı. Steve Carell ile karşılıklı okumalara geçmeden önce 3-4 defa seçmelere katılmam gerekti.
◊ Geçen yılki “Call Me by Your Name” fırtınasına ve Oscar adaylığına rağmen aynı rol için 3-4 kere seçmelere mi çağrıldınız!
- Evet. Her oyuncunun hayali rolün direkt kendisine teklif edilmesidir, fakat bu kolay ulaşılabilir bir nokta değil. Soruya dönersem; bağımlıların nasıl hissettiklerini öğrenmeye seçmelere gitmeden başladım. YouTube’da bağımlıların çektikleri ağrılarla, yaşadıkları fiziksel ve psikolojik sıkıntılarla ilgili yüzlerce video izledim. Uzun seçme süreci bitip de çekimler başladığında kendimi gayet rahat hissediyordum. Çünkü hazırdım. Filmde bağımlıların yaşadıklarının yanı sıra bağımlılıkla birlikte gelen zorlukları, bağımlıların etrafındakilerin yaşadıkları büyük sorunları da görüyorsunuz. Ben de bir evladım, anne-babam var. Çekimler sırasında onları düşündüm, babamı oynayan Steve de kendi çocuklarını...
◊ Peki filmden önce ne kadar bilginiz vardı bağımlılık hakkında? Sizce gençler yeterince bilgi sahibi mi bu konu hakkında?
- 60’lar ve 70’lerde “özgür ruh hareketi” varmış. Yanlış bilgi vermek istemiyorum ama anladığım kadarıyla o zamanlar kullanılan maddeler daha safmış. Şimdiki gibi kimyasal yüklü değilmiş. O dönemle karşılaştırınca, şimdiki uyuşturucular daha güçlü ve yıpratıcı. Bu ülke eroin krizi yaşadı. Şimdiki aşırı dozların çoğu eroin bile değil, farklı maddeler. New York’ta büyümüş bir genç olarak, bu illeti kullanan insanlar kadar çevrelerinde bulunanların çektikleri acıları da gördüm. O yüzden inatla seçmelere gittim, bu illeti bir kere daha gözler önüne sermek istedim. David ve Nick gerçek insanlar. Yaşadıkları tümüyle gerçek. Onlar bu illetten kurtulabildiler. Nick 8 yıldır temiz. Onlar bunu sevgiyle başardı.
◊ 22 yaşındasınız ama rol arkadaşlarınız size “Yaşlı ruh” diyor. Kaç yaşında hissediyorsunuz?
- 2018’in sonucu... “Call Me by Your Name”in başarısı ve çıktığım basın turları beni büyüttü. Yaptığım işin de çabuk olgunlaşmakla ilgisi var aslında. Lisede drama okuluna gittim. Binlerce kötü deneyim yaşadım. Ama o başarısızlıklar ve kötü deneyimler bana en iyi dersleri verdi. Hâlâ çocuk tavrımı içimde tutsam da basın önünde ya da farklı bir ortamda adımı iyi taşımak istiyorum. Annem benimle gurur duymalı.
◊ Filmde canlandırdığınız karakterin yaşadığı yalnız kalma isteğini anlayabildiniz mi? Bu ruh haliyle bir bağ kurabildiniz mi?
- Kesinlikle. Ben de drama okulunda yaşıyordum bu duyguları. Hafta içi sabırsızlıkla hafta sonu gelsin diye beklerdim, ama cuma akşamı dışarı çıkmak istemezdim. “Call Me by Your Name”i çekerken de kendimle kalmak istediğim anlar oldu. Bazen “acaba her oyuncu bu hislerle bağlantı kuruyor mudur” diye düşünüyorum.
◊ Drama okuluna gittiniz, tiyatro yaptınız, sonrasında da sinema geldi değil mi?
- Evet. Tek istediğim oyunculuktu. Oyuncu olmak dışında hiçbir şey ilgimi çekmiyordu. 20 yaşındayken New York’ta John Patrick Shanley’nin “Prodigal Son” adlı oyununda rol aldım. İnanılmaz bir deneyimdi. Sahnede çok şey öğrendim ama oyunun bende bıraktığı etki şuydu: “Gençler beni izlemiyor, biletler pahalı, 90 dolar tiyatroya ödemeyi tercih etmiyorlar. Ama işime o kadar âşığım ki kimse izlemese bile yapacağım.” Sonra geçen sene “Lady Bird” ve “Call Me by Your Name” geldi. İki bağımsız film... Arkamızda büyük stüdyolar yoktu ama ikisi de çok sevildi ve izlendi. Aynı şeyi “Beautiful Boy” için de istiyorum. Satması kolay bir film değil. Korkunç bir illetle ilgili... Ama izleyenlerin tepkilerini gördükçe mutlu oluyorum.
Annem ve babam beni deli ederdi
◊ Sosyal medyada yüzlerce fan hesabınız var ama siz pek aktif bir kullanıcı sayılmazsınız.
- Hem de hiç değilim... 7-8 yıl önce sosyal medya güçlü bir şekilde hayatımıza girdi. Nedense insanlar kendilerini sosyal medyada olmak zorunda hissetti. Son zamanlarda bu durum biraz değişti. Bana gelince, hayranı olduğum artistler de sosyal medyada değiller.
◊ Mesela...
- Joaquin Phoenix, Frank Ocean... Yine başlangıç noktasına döneceğim, tek istediğim şey iyi bir oyuncu olmak, yaptığım işin hakkını vermek... İnsanların filmlerimi izlemelerini istiyorum, benim özel hayatımı değil!
◊ Genç kızların Timothee çılgınlığına Toronto Film Festivali’nde tanık oldum. Alıştınız mı bu ilgiye?
- Gerçek şu ki şöhret kontrol edilebilir bir şey. Hâlâ şapkamı takıp saklanabiliyorum. Ama bu ilgi şöyle bir umut da veriyor. Umarım fanlar filmlerimi izler ve One Direction’ı sevdikleri gibi severler (gülüyor).
◊ Babanız Fransız, onunla Fransızca mı konuşuyorsunuz?
- Evet.
◊ Anneyle İngilizce, babayla Fransızca yani...
- Ben çocukken babam Fransızca konuşur, ben İngilizce cevap verirdim. Ama ne zaman Fransa’ya gitsem babamla Fransızca konuşurdum. O hep Fransızca konuşmaya zorlardı beni, annemse piyano çalmaya. İkisinin de zorlamaları beni deli ederdi. “Call Me by Your Name”i çekerken ikisini de kullandım... Haklılarmış.
Büyükbabam senaryo yazarı annem oyuncu amcam yönetmen
◊ Rol aldığınız iki film de (Lady Bird ve Call Me by Your Name) 2018’in en çok konuşulan yapımlarından oldu. Nasıl başa çıktınız aniden gelen şöhretle?
- Birincisi geçen martta Shakespeare’in oyunu “Henry the Fifth”e, sonra da iki adaptasyon filme başladım. Ara vermeden zorlayıcı projelere başlamak iyi geldi. İkincisi sanatla iç içe bir aileden geliyorum. New York’ta büyüdüm. Annem oyuncu, büyükbabam senaryo yazarı, amcam yönetmen. Yoğun oyunculuk ve drama eğitimi veren bir okulda okudum. İşimi seviyorum.
Paylaş