Barbaros Tapan

İkiyüzlü elitlerden hepimiz bıktık

3 Mayıs 2020
Bu hafta görüntülü röportajlara ara verip salgın öncesi günlere dönmek istedim. Şubat ayının sonunda Ricky Gervais ile “After Life” dizisini konuşmak için Londra’ya gitmiştim. Bazı röportajları stüdyoların uyguladığı ambargo kurallarından dolayı aylarca kullanamadığım oluyor. Gervais röportajı da sırasını bekleyen işlerimden biriydi. Ocak ayında Altın Küre Ödül Töreni’ni sunan ve tüm dünyanın gündemine oturan İngiliz komedyenle o geceyi, yeni dizisini ve kural tanımayan komedi stilini konuştuk.

Geçtiğimiz ocak ayında 77’nci Altın Küre Ödül Töreni’ni sunduktan sonra dünya genelinde en çok konuşulan konu sizin açılış konuşmanız ve Ricky Gervais oldu...

- Evet. 5’inci defa sunduğum için çıtayı biraz daha yukarı çıkarmak zorundaydım. Güvenli yolu seçip herkesi memnun edebilirdim.Salondakilerin suyuna gidip hiçbir şey söylemeyebilirdim ama tam tersi oldu. (Gülüyor)Şovumu salondaki 200 kişi için yapmadım, dünya genelinde izleyen 200 milyon izleyici için yaptım ve beğenildi.Açık konuşalım, özel jetleriyle dünyayı dolaşıp topluma nasıl yaşamaları gerektiğini söyleyen, daha iyi insan olmalarını öğütleyen, sürekli ders veren ikiyüzlü elitlerden hepimiz bıktık.Evdeki izleyici hatta toplumun büyük kesimi benim söylediklerimde kendini buldu. Özdeşleşti.Şovun başında söyleyeceklerimin “şaka” olduğunu belirttim.Ama o şakaları neredeyse devrimci bir tutkuyla yaptım.Bu seneki tören benim favori sunumumdu.Yazmaktan en fazla zevk aldığım açılış konuşmamdı.Müthiş tepkiler aldım. Harikaydı.

Mizahınız güldürürken rahatsız da hissettiriyor, zaman zaman utandırıyor. Şakalarınızın içine çoğu zaman ters köşe sertlik yerleştiriyorsunuz. Peki sizi neler rahatsız eder? Neler yüzünüzü kızartır?

- Birçok şey. Diğer insanların utanması beni... (Gülüyor) Devamını söyleyemeyeceğim! Tamam kabul ediyorum, pek utanmıyorum.Beni neler rahatsız eder...“Big Brother” gibi reality şovları izlerken iki insanın flört etmesi beni rahatsız eder.Utandırır. İzlerken odayı terk etmek isterim ama kız arkadaşım izin vermez.O derece yani. Flört etmek, ne demek istediğimi anladın. Flörtteki kurnazlık.Olaya kurnazca sözlerle başlayan adam ve  karşısındakinin tepkisi.Aman Allah’ım! İzleyemem bile.Flört edenler bana anında o ortamdan uzaklaşma hissi verir.

SORSAN HERKES GERÇEKLİK PEŞİNDE!

“Afterlife”ın ikinci sezonu yayınlandı. Diziyle ilgili araştırma yaptım, okuduğum birçok yorum şöyleydi: “Sonunda birileri hayatın en acı gerçeğini, yani sevdiklerimizi kaybetmeyi, görmeye, duymaya ihtiyaç duyduğumuz şekilde anlatıyor.”

- Evet, tam olarak bunu istemiştim zaten.Bu sene Altın Küre’yi sunmam diziye büyük bir ivme kazandırdı. İnanılmaz sayılara ulaştık.Sokakta yanıma gelip “Ben de eşimi kaybettim” diyen çok kişi var. Hassas mevzular.Sadece yakınlarınla konuştuğun konular bunlar.Normalde hiç tanımadığın birinin yanına gidip yas tuttuğunu söylemezsin. Bir bakıma bu konunun (kederin) tartışmaya açılması hoşuma gidiyor. Bence artık tabu konuları konuşmaktan çekinmemeliyiz. Bu konulardan ne kadar çok kaçarsak o kadar çok tabu kalır. Tabuları konuşmak kimseye zarar vermez.

Yazının Devamını Oku

Medikal diziler ekipmanlarını hastanelere bağışlasın

26 Nisan 2020
Karantina günlerinin ikinci video röportajını Sandra Oh ile yaptım. 10 yıl boyunca doktor rolünde oynadığı “Grey’s Anatomy”nin ardından “Killing Eve” ile seyirci karşısına çıkan oyuncu, dünyanın koronavirüsle mücadelesi hakkında şu yorumu yaptı: “Batıda bireysel ihtiyaçlar daha önemli. Doğu kültürü ise bireyselliğin değil birliğin sembolü. Farklı mantaliteler, sorunu ele almada etkili olabilir.”

◊ Nasıl geçiyor karantina günleriniz? Neler yapıyorsunuz?

- Los Angeles’tayım. Mart ayının ortasından itibaren “evde kal” emri devam ediyor. Hâlâ sahiller, parklar kapalı. İlginç günler geçiriyoruz. Yazarların oldukça meşgul olduğunu söyleyebilirim. Bense yaratıcı kalmakta zorlanıyorum.Neler yapıyorum... Çok eskiden tanıdığım birçok kişiyle iletişim kurmaya başladım. 1993 National Theatre School (Ulusal Tiyatro Okulu) mezunuyum. Kısa süre önce Zoom hesabı açtım. 27 yıldır konuşmadığım arkadaşlarımla görüşmeye başladım. Yıllar sonra okul yıllarımdan arkadaşlarıma merhaba demek karantinanın hayatıma getirdiği en güzel şeydi.Bu süre zarfında insanlarla bağlantı kurmaya nasıl da ihtiyacımız olduğunu daha iyi anladım. Hepimiz kamera arkasından da olsa sosyalleşebilmek için çaba harcıyoruz. İnsan ilişkileri ve sağlık... İhtiyacımız olan en önemli iki şey.Başka neler yapıyorum... Kaygının çok yüksek olduğu günlerden geçiyoruz. Zaten meditasyon yapıyordum, daha da çok yapmaya başladım. Günde en az birkaç saatimi meditasyona ayırıyorum.

◊ Geçen sene bu zamanlar Time dergisinin kapağındaydınız. Derginin “En Etkili Kişiler” listesine girdiniz. Biraz o günlere dönelim. Bu tarz şeylerin sizin için anlamı nedir? Neler hissetmiştiniz?

- Time dergisine kapak olmak çok büyük bir onurdu. Time’ın Amerikan ve dünya okuyucusunda yeri farklıdır. Derginin benim zihnimde de oldukça özel ve belirgin bir yeri vardır. Bu şekilde, kendi sektörüm dışında farklı
mecralar tarafından takdir edilmek çok anlamlı bir onaylanma hissi verdi. Ve bunun için gerçekten minnettarım...

HOLLYWOOD’DA ÇOĞU OYUNCU RESTORANDA ÇALIŞMIŞTIR

◊ Farklı platformlar tarafından onay almak ya da takdir edilmek, yapmayı planladığınız işleri yeniden gözden geçirmenize sebep oldu mu?

Yazının Devamını Oku

Çocuklarım için endişeliyim

19 Nisan 2020
Koronavirüs salgınıyla hayatımıza giren “sosyal mesafe”, iş düzenimizi yeni bir formata sokmamızı zorunlu hale getirdi. Ben de video röportajlara başladım ve ilk olarak günümüzün en önemli sahne ve sinema sanatçılarından, Tony, Emmy, Grammy ödüllü Hugh Jackman’la görüştüm. “Birbirimizden uzak durmak zorunda olsak da bu süreci birlik olarak atlatacağız” diyen ünlü aktörle hem karantina günlerini hem de başrolünde oynadığı “Bad Education” filmini konuştuk.

◊ Nerede geçiriyorsunuz zorlu korona günlerini?

- New York’tayız.

◊ Hepimizin hayatı bir anda değişti. Siz New York’ta salgının Amerika’daki merkezindesiniz. Duygusal olarak, fiziksel olarak, ruhsal olarak nasıl başa çıkıyorsunuz?

- Meditasyon yaparak... Hayat bir gün sakin, huzur dolu, güzel olabileceği gibi ertesi gün sert ve acımasız da olabiliyor. Suyun üstünde, yüzeyde görünen ne olursa olsun suyun altında bir sakinlik, bir dinginlik var. Son 25-30 yıldır yaptığım meditasyon, o sakinliği bulmama yardımcı oluyor. Bugünlerde de rutinimi koruyorum. Meditasyon en büyük yardımcım.

Bugünlerde kendim için korkmuyorum! Çocuklarım için endişeliyim. Onların ruhsal durumu, okula gitmemeleri, arkadaşlarıyla vakit geçirememeleri... Olan bitenden kaynaklı endişenin çocuklarımı sert etkilemesini istemiyorum.

Köpeklerimizi gezdiriyoruz ve 10 yıldır sokakta gördüğüm ama hiç konuşmadığımız insanlarla artık konuşuyoruz. Hepimiz “yetmiyor” diye şikayet ettiğimiz “zamana” artık sahibiz.

ETRAFTA KİMSELERİ GÖRMEMEK NEW YORK’UN KİMYASINA AYKIRI

Yazının Devamını Oku

BelgravIa bir zamanlar bataklıktı

12 Nisan 2020
6 sezon süren “Downton Abbey” dizisinin yaratıcısı Julian Fellowes’ın 2016’da yayımlanan romanı “Belgravia” televizyona uyarlandı. Romanla aynı adı taşıyan 6 bölümlük mini dizi, Viktorya döneminden skandal ve sırlarla dolu bir öyküyü konu alıyor. Barbaros Tapan, karantina günlerinde izlenebilecek bu yeni diziyi başrol oyuncuları Alice Eve, Tamsin Greig ve Philip Glenister ile konuştu.

Philip Glenister

 İngiltere’de başarıdan utanıyoruz

 ◊ Dizide herkesin bir sırrı var. Sırlar, ilişkiler bir tarafa, dizide sınıf sistemi de sorgulanıyor. Bu deneyim size neler öğretti?

- Sınıf sistemiyle ilgili düşüncem hep şu yönde oldu: Eğer deniz aşırı ülkelerde yatırımları olan süper zengin insanlar grubuna dahil değilseniz... Benimki gibi, seninki gibi bir işiniz varsa ve çalışıyorsanız, işçi grubuna dahilsiniz demektir. Bakış açım hep bu yönde oldu. Bu bakış açısıyla sınıf sistemine karşı öfkemi sınırlandırabildim. İşin özüne tekrar dönersem; eğer yaşamak için çalışmak zorundaysanız hepimiz bir çeşit işçi sınıfıyız. Böyle işte.

Dizi 1840’lı yılların İngiltere’sinde geçiyor. O dönemdeki erkeklerin rolü hakkında neler öğrendiniz?

- O dönemden günümüze bir şeyler değişti mi, emin değilim. Amerika başarıyı kucaklamak, takdir etmek ve yüceltmekte çok iyi. İngiltere’de ise hâlâ başarıdan utanıyoruz. Amerika’daki gibi takdir edemiyoruz.

 OYUNCULUK KADERİMDİ

Yazının Devamını Oku

Çok safım, kolay kanarım

5 Nisan 2020
Jane Austen’in aynı isimli romanından uyarlanan “Emma”, yaşadığı kasabanın ilgi odağı olan genç, güzel ve zeki Emma’nın gerçek aşkı arayış öyküsünü anlatıyor. 19’uncu yüzyıl İngiliz toplumunda geçen, romantizm, komedi ve drama yüklü filmde Emma’yı Anya Taylor-Joy oynuyor. Genç oyuncu, filmi Los Angeles’ta Barbaros Tapan’a anlattı. Anya Taylor-Joy, röportajda özel yaşamına dair itiraflarda da bulundu.

◊ Son birkaç aydır sosyal medyada tarzıyla en çok konuşulan kadınlardan biri oldunuz. Nedir moda sizin için?

- Küçükken modaya hiç ilgim yoktu. Erkek çocuğu gibi büyüdüm. Hâlâ da öyleyim aslında. Bazı günler giydiklerimi hiç umursamıyorum. Ama artık modayı takdir ediyorum ve arkasındaki gizli sanatı anlayabiliyorum. Özellikle son 2 yıldır tam bir moda fanatiği oldum. Kıyafetler beni heyecanlandırıyor. O kıyafetleri giyebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.

◊ “Emma”yı saymazsak 7 projeniz daha yolda...

- Evet.

◊ 7-8 projeyi peş peşe tamamlamak büyük enerji gerektirir, öyle değil mi?

- Birçok şeye “hayır” diyebilirim. Ama benim olması gereken rollere, hikayeyi anlatacak kişinin ben olduğumu hissettiğim işlere hayır diyemem. Geçen senenin başında neredeyse ruhsal çöküntü yaşadım. Kabul ettiğim işleri nasıl yapabileceğimi kestiremiyordum. “Emma”nın çekimlerini bitirdim, 1 gün ara verdim, sonra Edgar Wright ile “Last Night in Soho”yu çekmeye başldım. O bitti, 1 gün ara verdim, Berlin’e uçtum. Netflix’e mini seri çektim. Ocak 2019’da yapacağım işlerin içinden çıkamama korkusuyla kıvranırken ajansım birkaç projeyi iptal edebileceğini söyledi. Tabii ki kabul etmedim. Sadece işimi düşünüp, sağlıklı beslenip “Hepsini yapacağım” dedim. Ve yaptım!

İYİ BİR TAVSİYE ALDIM: YÖNETMENİ SEVİYORSAN İŞİ KABUL ET

Yazının Devamını Oku

JIm Carrey olmak bazen çok zor

29 Mart 2020
O, Hollywood’un en başarılı komedyenlerinden. Aynı zamanda iyi bir müzisyen ve ressam. “The Truman Show”, “Dumb and Dumber”, “Liar Liar” gibi ikonik filmleriyle 3 milyar dolardan fazla gişe hasılatı yapan Jim Carrey, Los Angeles’ta Barbaros Tapan’ın sorularını yanıtladı. Son olarak Showtime’da yayınlanan drama-komedi dizisi “Kidding”te izlediğimiz ünlü komedyen, komedi yeteneğini babasından aldığını söyledi.

Yaptığınız ilk taklidi hatırlıyor musunuz?

- Çocukken Dick Van Dyke ve Jerry Lewis’i taklit ederdim. Jerry Lewis tutkum bir başkaydı ama. “Carol Burnett Show”u da yapardım kendi kendime. O şova çıkmayı o kadar çok istiyordum ki, 10 yaşında oraya mektuplar yazmaya başladım. Kabul etmediler tabii. Vazgeçmedim, 120 kişinin taklidini yaptığımı söyledim. “Aklınıza gelecek her ismi taklit edebilirim” dedim.

Hollywood’da sistemi biliyorsun, her şey ajanslar ve menajerler üzerinden yürüyor. Bana sadece ajanslar üzerinden davet ettiklerini söylediler. Hiç önemi yoktu “hayır” demelerinin. Hollywood’dan açıklama içeren bir mektup gelmişti. Mektup elimde “Hollywood’dan mektup geldi” diye bağırarak sokaklarda koşmuştum. O mektubun anlamı, Hollywood ile aynı evrende olduğumuzdu. Oraya gitmem mümkündü, rüya değildi, çünkü mektup gelmişti.

Taklitlerinizin üzerinde çok çalışır mısınız?

- Çoğu zaman doğal olarak ortaya çıkıyor. Bu yetenek bana babamdan geçti. Babam çok eğlenceli biriydi. Sadece hikayeyi anlatmakla kalmaz, yaşatırdı. Arkanıza yaslanıp babamı izlerken onun gibi olmak isterdiniz. Evimize gelen herkes babamın hikayelerini dinlerken gülmekten altına kaçırırdı. Öyle bir etkisi vardı, doğal komikti.

EVSİZLER DÜNYADAKİ YAŞAMIN 2026’DA SONA ERECEĞİNİ SÖYLÜYOR

Yazının Devamını Oku

Mulan ile aramızda kadınsal bir bağlantı vardı

22 Mart 2020
Koronavirüs sinema dünyasını da etkiledi. Vizyon tarihini erteleyen filmlerden biri de Disney klasiği “Mulan” oldu. 200 milyon dolara mâl olan filmin prömiyeri, 10 Mart’ta Oscar törenlerinin de yapıldığı Dolby Tiyatrosu’nda gerçekleşmişti. Barbaros Tapan, Mulan’a hayat veren Çinli oyuncu Liu Yifei ve yönetmen Niki Caro ile Los Angeles’ta bir araya geldi, hem filmi hem de salgının etkilerini konuştu.

Filmin başrol oyuncularından Çinli oyuncu Jet Li, “Koronavirüs insanlığın bir sınavıdır. Artık Avrupa, Amerika, Asya diye ayrım yapmayalım. Dünyayı bir aile olarak düşünelim. Bu tüm ailenin ortak sorunu” dedi.

◊ Filmi yaparken öncelikle Çinli ve Amerikalı izleyicileri düşündüğünüzü varsayıyorum. Çin tarafıyla başlayalım. Hikayenin otantik kalması adına yaptığınız ya da yapmadığınız şeyler oldu mu?

Niki Caro: Kariyerim boyunca, “Whale Rider” ile başlayarak hep kendi kültürümün dışında filmler yaptım. Her ne yaparsam yapayım özgün olmaya çalıştım. Bu bakış açısıyla işin daha da evrenselleştiğini fark ettim. “Mulan” için yaptığım ilk şey de Çin’e gitmek oldu. Kültürü, ülkeyi ve yaşam şekillerini deneyimlemek istedim. Prodüksiyona başladıktan sonra ise kültürü daha derinlemesine araştırarak mümkün olduğunca özgün ve spesifik olmaya çalıştık.

Liu Yifei: Benim kendi sürecimde, sonucu düşünmek yok. Film yapmaya olan tutkum hâlâ çok saf galiba. Kendimi karaktere verip sadece karakterde kaybolmak istiyorum. Sonuca gelirsem; eğer iyi filmse, hikaye iyi yapılandırılmışsa, karakterler ve hikaye ikna ediciyse izleyicisini bir şekilde bulacaktır diye düşünüyorum.

Sette büyük bir orduyu yönetiyoruz

◊ Christina Aguilera, kariyerini başlatan şarkı “Reflection” ile filmde yer alıyor...

Niki Caro: Evet! Müthiş bir şey değil mi! “Reflection” dediğiniz gibi onu yıldız yapan, kariyerini başlatan şarkıydı. Film için tekrar söylemek istedi. Açıkçası onun bu isteği beni ve filmi onurlandırdı.

◊ Filmi yeniden çekmek sizin için neden bu kadar önemliydi?

Yazının Devamını Oku

Evan Rachel Wood: Bu dizi benim gözlerimi açtı

15 Mart 2020
Bilimkurgu-fantastik dizi sevenlerin merakla beklediği “Westworld”ün üçüncü sezonu bugün başlıyor. Barbaros Tapan, HBO’nun en iddialı yapımlarından “Westworld”ün sanal eğlence parkında yeni sezonda neler olacağını başrol oyuncuları Evan Rachel Wood ve Thandie Newton ile Los Angeles’ta konuştu.

◊ “Westworld”de bu sezon ne gibi değişimler göreceğiz?

Evan Rachel Wood: Büyük bilimkurgu yapımları her zaman bir tür gerçekliğe dayanır. Şovun yaratıcıları Lisa ve Jonah şu anda nerede olduğumuza ve nereye gideceğimize oldukça hakimler.

Teknoloji ve veri ile olan ilişkimiz bu ilişkide bizi insan kılan noktalar, kendimize anlattığımız hikayeler, kendimize söylediğimiz sözler. Bu döngüde sıkışıp kalabiliriz ya da kalmayabiliriz...Dizimiz eğlence için harika bir araç ama aynı zamanda bize kendimizi ve etrafımızdaki dünyayı da öğretiyor. Daha önce düşünmediğimiz, sormadığımız soruları sormaya zorluyor. Dizi benim gözlerimi açtı mesela. Çevremdeki dünyaya farklı gözle bakıyorum. Kötü manada demiyorum farklı gözle bakmayı. Dizi, uyaran, ders veren bir hikaye olarak hizmet ederken güzel ve insani duyguları da çok iyi tasvir ediyor.

◊ Peki sizin karakteriniz ne yöne gidiyor?

- Ben de her sezon Dolores’in hangi yeni enkarnasyonunu oynayacağımı merak ediyorum. Dizide sezon sonlarını temiz bırakıp yeni sezona yeniden başlıyoruz. Kendimize yeni, farklı bir dünya ve yeni kurallar veriyoruz. Dünyamız genişlemeye, karakterler gelişmeye devam ediyor.Dolores’e gelirsem... Dolores en başta ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. İkinci sezonda da amacı kaçmaktı. Şimdi ise ilk defa Dolores’in seçimler yaptığını göreceğiz. Sudan çıkmış balık gibi şaşkın ama öğreniyor ve büyüyor. Sanırım artık bildiğimiz ve tanıdığımız tatlı Dolores ile bir çeşit ‘Terminatör Dolores’in güzel bir karışımını göreceğiz. Evet, Dolores bu yeni versiyonu kendi içinde yaratıyor...

YANLIŞ VE HATALI OLMAYA TAMEMEN HAZIR VE İSTEKLİYİM

◊ Dolores ilk defa seçimler yapıyor dediniz. Peki siz kendiniz için ne zaman seçimler yapmaya başladınız?

Yazının Devamını Oku