◊ Kraliçe olmak güzel mi?
- Oh, çok güzel... Poppy prenseslikten kraliçeliğe geçti. Prenses olmak da güzeldi gerçi.
◊ Poppy’nin filmdeki yolculuğunu anlatır mısınız biraz?
- Poppy liderlik görevini ilk defa üstleniyor. Ne yapması gerektiğini bildiğini, bir şeyleri çözdüğünü düşünüyor. İçgüdülerine güveniyor ama içgüdülerini dinlemiyor. Herkes gibi aslında. Çoğumuz etrafımızda olan biteni anladığımızı, hayatı çözdüğümüzü düşünürüz ama hayır, aslında öğrenecek çok şey var.
◊ Poppy diğer insanlara inanıyor...
- Genel olarak diğer insanları dinlemek, diğer deneyimleri anlamak ve herkesin duygularının geçerliliği olduğunu, herkesin farklı deneyime ve bakış açısına sahip olduğunu bilmek ve dikkat etmek önemli... Sonra kendi filtrenden geçirip hayatının gerekli noktalarında hatırlayıp göz önünde tutabilirsin...
EVRENE DİLEK YOLLAMAK
◊ Picard rolüyle televizyona döndüğünüz için şahsen çok mutluyum. Picard’a dönmek nasıl hissettirdi? İlk bahsettiklerinde “Star Trek” günleriniz gözünüzde canlandı mı?
- Bu teklif, Jean-Luc Picard’ı tekrar oynamam için yapılan ilk teklif değildi. Şimdiye kadar birçok kere teklif edildi ama hep geri çevirdim...
◊ Neden?
- Çünkü 87’den 94’e kadar yaptığımız işle gurur duyuyordum. O defteri kapatmıştım... Kaptan Picard olarak anlatacak başka bir şeyin kalmadığını düşünüyordum. Bu teklif geldiğinde ise onlarla tekliflerini neden kabul etmeyeceğimi söylemek için buluştum. Uzun uzun “Star Trek” defterinin benim için kapandığını anlattım.
Onlar “O zaman söylediğiniz noktaları gözden geçirip yeniden konuşmak için tekrar buluşalım” dedi...
◊ Sonra?
- Sonra tabii o toplantıda beni hemen bırakmadılar. 45 dakika daha yeni dizi için fikirlerini sunmaya devam ettiler. Ayrılırken teşekkür ettim ve “hayır” dedim. Tekrar görüşme istekleri için direkt olarak hayır diyemediğim için söyleyeceklerini kağıda döküp menajerime yollamalarını istedim. İki gün sonra 35 sayfalık sunum yolladılar. Yaptığım bütün yorumları, neden kabul etmeyeceğime dair söylediğim her şeyi iyi anlamışlar.
◊ “Downhill”, 2014 İsveç yapımı “Force Majeure” filminin yeniden çevrimi. Neden Amerikan versiyonunu çekmek istediniz?
- Orijinal film bir sanat eseri. Bana bu filmi yapmak konusunda ilgi çekici gelen şey, Amerikan merceği takıp filmi yeniden anlatmanın zorlayıcı olmasıydı.
◊ Neden zorlayıcıydı?
- Çünkü tamamen farklı bir kültürü adapte etmemiz gerekiyordu. Filme dönersem, aslında sadece filmde değil, günümüzde de belli bir mercekten hayata baktığımızda gerçekliği tek yönlü görüyoruz, sadece o merceğin bize yansıttıklarına odaklanıyoruz. O merceği kaldırdığınızda ise gerçeklik büyük ölçüde değişiyor ve farklı yansımalar işin içine giriyor. Peki bu durum insanları nasıl etkiler? Ya da filmi ele alırsak, bu durum hikayedeki karakterlere ne yapar? Film genel olarak bununla ilgili. “Avrupa’da yapılmış bir filmi neden Amerikan bakış açısıyla anlatmayalım” dedik. Ve filmi yaptık.
UZLAŞAMAYAN BİR ÇİFT İÇİN EN KOLAYI BAŞKALARINI SUÇLAMAK
◊ Genel olarak soruyorum; eski filmlerin yeniden yapılıp vizyona sokulmasıyla (remake) ilgili düşünceniz nedir?
- Çok fazla remake yapılıyor, biliyorum. “A Star is Born” şu anda ilk aklıma gelen. Çok fazla var... Talep gören, beğenilen filmler yeniden çekiliyor. “Downhill”de bizim yaptığımız gibi. Karşı olduğum bir şey değil. Gayet normal bir durum..
◊ “Görünmez Adam” deyince akıllara fantezi macera filmi geliyor ama sizin filminiz tamamen farklı. Filmde aile içi şiddet var, taciz var... Neydi sizi bu hikayeye çeken?
- Korku filmi yapma isteğim... Geçen sene Jordan Peele’nin “Us” filminde küçük bir rolüm vardı. Daha fazlasını istedim. Bu türü çocukluğumdan beri seviyorum. Karanlık hikayelere, korkutucu materyallere karşı toleransım yüksek. Filmin senaryosu geldiğinde karakterden hikayeye her şey beni etkiledi. Günümüzde tanık olduğumuz kadına şiddet, kadınlara konuşma hakkı verilmemesi ya da inanılmaması, kadınların duymazdan gelinmesi gibi birçok kanayan yaraya farklı bir bakış açısıyla hitap ediyordu.
◊ Sizce neden görünmeyen şeylerden daha çok korkarız?
- Bana göre neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmemek bizi güçsüz yapıyor. Güçsüz olduğumuzu bilmek de daha çok korkmamıza sebep oluyor. Bizi tehdit eden şeyin ne olduğunu bilirsek, daha iyi mücadele ederiz. Ona göre tedbir alırız. Ama görünmez ya da umulmaz tehditlere karşı karşıya kalınca yapacağın hiçbir şey yok.
◊ Sizi ne korkutur?
- Kalabalık karşısında konuşma yapmak. Bir de sessizlik. Şehir kızıyım. Beni dünyanın en huzurlu yerinde yeşillik ve doğa harikalarıyla çevrilmiş bir eve koysan korkarım. Orada kalmak istemem. Başka... Su da beni korkutur. Karanlık, dipsiz, derin sular özellikle.
KAVGA SAHNESİNİ HAFTALARCA ÇALIŞTIK
Koreli yönetmen Bong Joon Ho’nun filmi “Parazit”, Dolby Tiyatrosu’nda tarih yazdı ve ‘en iyi film’ dalında Oscar kazanan ilk yabancı dilde film oldu.
Peki “Parazit” neden 2019’a damgasını vurdu? Bu film neden bu kadar çok konuşuldu ve sevildi?
Bong Joon Ho ile yaptığım röportajda gittikleri her festivalde filmin çok sevildiğini, izleyen kitleler farklı olsa bile hemen hemen herkesin aynı tepkileri verdiğini söyledi.
“Çünkü film zenginlerle fakirler arasındaki uçurumu, günümüzde topluma hakim olan kutuplaşmayı doğru ve etkili bir şekilde anlatıyor” dedi.
Aynı fikirdeyim. Filmin hikayesi evrensel. Bu hikayede herkes kendinden bir şeyler buldu. Tabii bir de Bong Joon Ho’nun sinema zekası eklenince, ortaya bir başyapıt çıkmış.
Bong Joon Ho ekonomik sınıf farklılıklarını, farklı sınıfların yaşadıklarını, hissettiklerini mükemmel bir şekilde tasvir etmiş.
Hikayeyi ilmek ilmek işlemiş, izleyiciyi şoke edecek detayları ustalıkla yerleştirmiş.
Henry Golding: Gangster rolünü çok sevdim
“The Gentlemen” son zamanlarda izlediğim en eğlenceli suç-gerilim ve komedi filmi. Karakteriniz Dry Eye fırsat kollayan, ortam elverişli olduğu anda da gücü ele alan biri. Fırsatını kollayıp harekete geçtiğiniz bir an deyince aklınıza ilk ne gelir?
- John Chu’nun “Çılgın Zengin Asyalılar” filmi için bana ulaştığı ve ilk konuştuğumuz an... O aşamada kafamda çok fazla tereddüt vardı. Çünkü aktör değildim. Mesleğim gazetecilikti. Muhabirlik yapıyordum. John beni kendime getiren tokatı attı. Nasıl muazzam bir fırsat ile karşı karşıya olduğumu fark ettirdi. Geleceğimi yeniden şekillendirmek için verilen fırsatı geri çevirmedim. Hâlâ da o fırsatın verdiği başka fırsatlarla geleceğimi şekillendir-meye devam ediyorum.
“Çılgın Zengin Asyalılar” filminden hemen sonra “A Simple Favor” ve “Last Christmas”da yer aldınız. Şimdiyse “The Gentlemen”. Üçü de Hollywood’daki yerinizi daha da sağlamlaştırdı...
- Evet. Benim için de tahmin edilemez bir yolculuktu. Fırsatı yakalayınca üzerine atlamak ve karşınıza çıkan tüm zorluklara rağmen devam etmek gerekiyor. Çok düşünmeden akışına bırakmaktan korkmayın. Geçtiğimiz ay New York’ta filmin basın turunda tüm ekiple pizza yemeğe gittik.
Evet, o gecenin fotoğraflarını sosyal medyada gördüm.
- Pizzacıdayken aklımdan geçen tek şey, “Burada ne işim vardı”. Nasıl olur da o insanlarla bir arada olabilirdim. (Guy Ritchie, Matthew McConaughey, Collin Farrell, Hugh Grant) Açıklaması zor sadece çok tuhaf.
◊ 5’inci sezon 16 Şubat’ta başlıyor. Sizin canlandırdığınız Jamie karakteri artık yaşlanıyor ve kendinden daha genç olanlara yol gösteriyor. Yanılmıyorsam siz de nisan ayında 40 yaşına gireceksiniz. 40 yaşındaki Sam, 20’li yaşlardaki Sam’e neler söylemek isterdi?
Sam Heughan: Los Angeles’a ne zaman gelsem, o günler gözümün önünde canlanıyor. Oyuncu seçmelerine giderken bir Amerikan televizyon şovunda yer almak için kurduğum hayaller... Hep bugünleri hayal ederek yaşardım. Dün ücretini benim ödemediğim konforlu, lüks araçta en şık kıyafetlerimi giymiş basın turu için yola çıkmayı beklerken, genç Sam’in ruhu yanımdan geçti sanki. Tek bir rol için bu yollarda az gidip gelmemiştim. Nereden nereye... Ne kadar şanslı hissettiğimi anlatamam.
◊ Bu sezon kırmızı palto giymiş bir Sam görüyoruz. Geçmiş sezonlara bakınca Jamie’nin o paltoyu giymesi ilginç geldi bana...
- Evet, geçtiğimiz sezonlarda Jamie o kırmızı üniformanın temsil ettiği her şeye karşı mücadele ediyordu. Bu yüzden o paltoyu giymek büyük ve önemli bir şey Jamie için. Ayrıca oldukça sadık ve gururlu bir adam olduğu için, o paltoyu giyme kararını almak onun için çok zordu. Fazla spoiler vermeden şöyle açıklayayım; Jamie “iyi bir sebep” için giyiyor ama istediği gibi olmuyor...
BENİ TURİZM ELÇİSİ YAPTILAR
◊ İskoçya’da “Outlander” turları yapılıyor değil mi?
- Evet... İskoçya’ya gelen turist sayısı “Outlander”dan sonra katlanarak arttı. İlk sezonu çektiğimiz Doune Castle’a ziyaretçi sayısı yüzde 800 artmış. Yüzde 800! Artık birçok tarihi yer ziyarete açılıyor. Hepsinin sebebi “Outlander”.
İlk maçında potayı ıska geçince maç dönüşü sabaha kadar salonun ışıklarını açtırıp şut çalıştı. Daha sonra bir çığ gibi büyüdü Kobe. Parklarda oynayan çocuğun sırtında bazen 8 bazen 24 oldu. Sözü vardı şehre ve bu sözü tuttu. Salona her zaman ilk o geldi, sabahlara kadar hep en çok çalıştı çünkü inadın, hırsın, zamanın, kazanmanın ismiydi Kobe Bryant. İtalyanca ve İspanyolca bilir, piyano çalar, felsefe konuşur, her türlü sporla ilgili bilgisi olan hayat adamıydı Kobe Bryant. Los Angeles’ta sokaklarda yaşayan evsizlerin babası, onlar için her sene büyük organizasyonlar yapan adamdı Kobe Bryant. “Basketbol bitince artık anlatacak çok hikayem var, bunları yapacağım” diyordu. Oyuna olan sevgisini şiir yaptı, o da yetmedi çizgi filme döktü, hatta Oscar da kazandı. Hem NBA şampiyonluğu, hem olimpiyat altın madalyası, hem de Oscar kazanan tek kişi oldu Kobe Bryant. Hikaye devam edecekti, etmeliydi. Sırada, son zamanlarda maçlara birlikte geldiği kızı Gianna’ya Mamba Mentality’yi öğretmek vardı. Kızıyla maçlara geliyor ona detayları anlatıyordu.
EFSANELER ÖLMEZ
20 yıl boyunca, NBA muhabirliğine başladığım ilk günlerden bu yana tek bir soru sorma hayalini kurduğum adamdı Kobe Bryant. Yıllarca soyunma odası kapısında beklediğim, duştan çıkıp ayaklarını buza sokan sonra mikrofonu uzattığım adamdı Kobe Bryant. Bana iş disiplini nasıl olur, başarmak için nasıl mücadele edilir, bunu öğreten adamdı Kobe Bryant. Ocak 26 sabahı hikaye yarım kaldı. Oysa ki daha çok iş vardı yapacağı. O sabah keşke hiç olmasaydı ya da o helikopter hiç kalkmasaydı... Ama hayat hikayesinin, kaderinin yazılmış bir parçasıydı artık. Belki hikayesi yarım kaldı ama efsaneler ölmez, senin gibi milyonların kalbine yazılır Kobe Bryant.
Kaybeden tüm iddaa kuponlarına %3'e varan iade sadece Misli.com'da, katılmak için buraya tıklayın