Banu Tuna

Moda’nın outleti

26 Kasım 2010
Bu hafta En İyiler sayfasının konusu; outlet alışveriş merkezleri. Türkiye’nin en iyilerini seçtik her zaman olduğu gibi. Ben de konuyu dağıtmayayım dedim ve küçücük bir mahalle outlet’inden bahsetmeye karar verdim.
Teknik olarak outlet değil aslında; ihraç fazlaları satan bir dükkan. Ama Modalılar buradan outlet diye bahsediyor.
İstanbul’un Moda semti, isim itibariyle böyle giyim kuşam konularında kelime oyunu yapmaya uygun malum. Dükkanın adı da ModArden. Sahibinin adı Arden ve dükkan Moda’da; yapacak bir şey yok.
Moda Caddesi üzerinde, 81/B’de hizmet veriyor. Pazar hariç 10.00-20.00 arasında açıklar.
Sözüne güvendiğim Modalı birkaç arkadaşım, birbirinden habersiz arka arkaya burayı övünce gidip bakmaya karar verdim. Fakat talihsiz bir zamana denk geldi. Bayram ertesiydi ve mağazada pek bir şey kalmamıştı. Özellikle de beden bulmak zordu. Yine de satın alacak bir şeyler buldum.
Dediğim gibi, mağazanın sahibi Arden Kürkçüoğlu ve eski bir Modalı. Dükkan 10 yıldır var ama 2 yıldır ModArden olarak hizmet veriyor. Erkek ve kadın giysileri satıyorlar. Triko, bluz, gömlek, penye, ceket, mont, elbise, etek...
Kuzey Avrupa ülkelerinde iyi tanınan markaların, French Connection gibi daha global genç markaların giysilerini bulabiliyorsunuz. Fiyatlar 20 liradan başlıyor, o sırada mağazada deri ceket filan varsa 150 liraya kadar çıkıyor. Ben gittiğimde çok şık elbiseleri 50 liraya almak mümkündü. Çok güzel kazaklar, etekler vardı. Penye bakımından sonsuz seçenek olduğunu da söylemeliyim.
Ürünleri Arden bizzat seçiyor. Zevkli seçimler yaptığını belirtmek lazım. Bunun için düzenli olarak ziyaret ettiği 6-7 fabrika var. Çoğu İstanbul ve çevresinde ama Malatya’ya kadar gittiği de oluyor. Mağazasını ziyaret edeceklere hafta sonuna doğru uğramalarını tavsiye ediyor. Çünkü bütün hafta dolaşıp, hafta sonuna doğru topladıklarını rafa çıkarabiliyor.
Bugün veya yarın, vaktiniz varsa gidin bir bakın derim.

Bugün Kara Cuma yarın Dünya Satın Almama Günü

Bir Dünya Satın Almama Günü daha geldi çattı, hepimize hayırlı uğurlu olsun. Bugün ABD’de Kara Cuma. Şu anda yaklaşık 300 milyon kişi, deliler gibi çarşı pazar dolaşıyor, bugüne özel indirim ve kampanyalardan yararlanmaya çalışıyor. Her yıl cereyan eden bir durum; Şükran Günü’nden sonraki cuma, kendilerini alışverişe veriyorlar. Sanki yılın geri kalanında başka bir şey yapıyorlarmış gibi.
Bugün ABD’de aynı zamanda Satın Almama Günü (Buy Nothing Day). Kanadalı grafik sanatçısı Ted Dave’in icadı olan, tüketim karşıtı bir eylem. Kuzey Amerika’da Kara Cuma’yı sabote etmek için aynı gün kutlanıyor ama dünyanın geri kalanı için tarih, sonraki cumartesi; yani yarın. Bir cumartesi gününü tek bir çöp bile almadan geçirmek zor olacaktır ama deneyin isterseniz. Olmadı hemen şimdi çıkın çarşıya, kurtlarınızı bir dökün.
İlk Dünya Satın Almama Günü, bundan 18 yıl önce kutlandı. Bugün 65 ülkenin dahil olduğu bir eylem. Sadece alışverişe ara verilmiyor, bazı esprili gösteriler de planlanıyor. Örneğin toplu olarak kredi kartları kesiliyor, alışveriş merkezlerinde zombi yürüyüşleri yapılıyor, Critical Mass olarak bilinen bisikletliler gösterileri düzenleniyor. Bizde heyecan verici pek bir şey olacağını sanmıyorum gerçi.

ORADA NELER OLUYOR
Ödüllü çakma kürkler


ABD merkezli The Humane Society isimli kuruluş, her yıl sanat öğrencileri arasında bir yarışma düzenliyor. Cool vs. Cruel isimli etkinlik, hayvan kürkü olmayan ama kürk gibi görünen malzemeden üretilmiş giysilerin katıldığı bir moda tasarım yarışması. Altı yıldır yapılıyor. Bu yıl Miami Uluslararası Sanat ve Tasarım Üniversitesi’nden Valeria Krasavina kazandı. Kendisine ait tasarımı yanda görebilirsiniz.
Her yıl öğrencilerin önüne birkaç kötü örnek konuluyor. Bunlar, o sezon tasarımlarında gerçek kürk kullanan dünyaca ünlü moda tasarımcıları ve moda evleri oluyor. Bu yıl hedef, Zac Posen, Giorgio Armani, Burberry Prorsum veya Thakoon’a ait insanlık dışı olarak tanımlanan tasarımlardı.
Krasavina’nın ödülü New York’da düzenlenen bir törenle verilecek. Tasarımlarında kürk kullanmayan bir tasarımcının yanında staj hakkı da kazanacak.

BEN ALMAYAYIM
Ugg yerine Mukluk

Yeni Zelanda’nın Ugg botlarından sonra Eskimolar’ın Mukluk botları sardı her yeri. Kutup insanlarının Kamik de dediği bu botlar, aslında Ren geyiği veya fok derisinden yapılıyor. Fakat artık yumuşak olan tüm kar botlarına verilen isim oldu. Pek çok farklı markanın Mukluk model botu var. Orijinallerini satan Muks, en ünlüleri. FitFlop da iddialı markalardan. Julianne Moore ve Brooke Shields gibi ünlü isimlerin ayağında görülüyor. Eminim çok rahattır, eminim ayağı sıcacık tutuyordur ama ben aşılıyım, bu salgına yakalanmayacağım.

AVM'LERDE NELER OLUYOR

Burberry Ankara’da.

Burberry, Ankara’daki ilk mağazasını Panora AVM içinde açtı. 800 metrekarelik mağazada, markanın London, Brit, aksesuvar, çocuk giyim, gözlük, parfüm ve saat koleksiyonlarını bulabiliyorsunuz.

Aynur Tartan City’s’de

“Bak Mutfakta Kim Var” kitabının yazarı Aynur Tartan, 28 Kasım Pazar Günü saat 16.00’da Nebil Özgentürk’ün de katılımıyla City’s Nişantaşı’nda hayranları ile buluşacak, kitabını imzalayacak. Tartan kitabında kendi yemek tariflerinin yanı sıra Ertuğrul Özkök’ten Sezen Aksu’ya, İnci Aral’dan Ajda Pekkan’a kadar 96 dostunun muhteşem tarifine de yer veriyor.
Yazının Devamını Oku

Sevgilimizi neye göre seçeriz

20 Kasım 2010
Ertuğrul Özkök’ün geçen perşembe, köşesinde sorduğu sorunun cevabını buldum. Kendisinin Javier Bardem sendromu olarak kodladığı, kadınların neden yakışıklı olmayan erkekleri beğendiği sorusunun cevabını. Cevap yazıyı okurken elimde duruyordu aslında... Ertuğrul Özkök, çevresindeki kadınlar üzerinden bir test yapmış ve onlara en beğendikleri erkekleri sormuş. Hepsi istisnasız Javier Bardem cevabını vermiş. Ben kendi adıma verilen cevaba katılmakla birlikte test edilen kadınların hepsinin, Bardem’in başrolde oynadığı ‘Ye, Dua Et, Sev’ filmini izlediğine eminim.
Özkök yazısında soruyor: Kadınlar neden Javier Bardem’i sever? “Tek tek baktığında ne burun, ne kulak, ne yüz, ne bir şey. Çirkin bile diyebilirsin.”
Yazıyı okurken, sorunun cevabını elimde tutuyordum: Ayala Malach Pines’in yazdığı ‘Aşık Olmak-Sevgililerimizi Neye Göre Seçeriz?’ isimli kitabını.
Çalışmalarını İsrail ve ABD’de sürdüren Ayala Malach Pines, uzun yıllar çift terapisti olarak çalışmış bir profesör. Kitabında, aşık olmayı bilinçli ve bilinçdışı boyutlarıyla ele alıyor.
Kabul edelim; sevgilinizi neye göre seçtiğinizin cevabını vereceğini iddia eden bir kitaba kim kayıtsız kalabilir ki? Üstelik sürekli yanlış seçimler yaptığınızdan şikayet ediyorsanız...
Özkök’ün sorusunun cevabı, kitabın 188. sayfasında. Bilinçli romantik seçimler kısmının, ‘romantik seçimde cinsiyet farklılıkları’ başlığı altında.
Buna göre, 1994’te yapılan ve kadınlarla erkeklerin neyi çekici bulduğunu inceleyen bir araştırma, erkeklerin de kadınların da, erkeğin araç kullanma becerisiyle kadının ifade becerisini kendinde birleştiren, stereotiplerden uzak eşleri tercih ettiğini ortaya çıkarmış.

ERKEKSİ OLMAYAN ERKEK

İşte can alıcı bölüme geliyoruz: Kadınları en çok cezbeden erkek türleri incelendiğinde, ‘eser miktarda kadınsılık taşıyan erkeksilik’in çekici bulunduğu keşfedilmiş. Genç ve eğitimli kadınlar üstünde yapılan araştırma, bu kadınların, stereotipik olmayan, androjin erkekleri ‘erkeksi’ erkeklerden daha hoş, akıllı, ahlaklı, ruhsal bakımdan sağlıklı, uygun ve dürüst bulduğunu söylüyor. Biz buna halk arasında ‘kadın ruhundan anlayan’ erkek diyoruz.
Buradan erkeklere sesleniyorum. Hemen itiraz edip “kadınlar parası olan erkeği sever” demeye kalkmayın. Elimde kapı gibi araştırma var, kazın ayağı öyle değil. Evet, maddi güç olumlu bir etken. Ama erkeğin gelir düzeyi, ancak arzulanabilir kişilik özelliklerine sahip olması durumunda romantik çekiciliğini artırıyor. Kadın-erkek eşitliğine inanan bir erkek de kadınların gözünde öne geçiyor.
Meseleye erkekler tarafından bakacak olursak pek yeni bir şey yok. Bir kadında erkeği çeken ilk şey dış görünüş, güzellik. Uzun bacaklar, dolgun göğüsler, parlak saçlar, güzel gözler...

STEREOTİPLERİ SEVMEK...

Peki ya stereotipler ne olacak? Yani maço erkeklerle ‘aşırı kadınsı’ kadınlar?
Kitap stereotipik erkekleri (maçoları) çekici bulan kadınların tehlikeyi sevdiğini iddia ediyor. Ya da onları sevmenin tehlikeli olduğunu iddia ediyor diyelim. Geleneksel cinsiyet rollerine bağlı kalan ‘aşırı kadınsı’ kadınlar, rıza vermedikleri cinsel ilişkileri daha çekici buluyor, bu gibi durumlarda daha az öfkeleniyor.
Hep stereotipik kadınlara yönelmek de bir erkekte güven eksikliğinin işareti olabiliyor. Benlik kavramları güçlü olmayan erkekler geleneksel kadınları, özgüveni yüksek erkeklerse modern, geleneksel olmayan, açık fikirli kadınları daha çekici buluyor. Açık fikirli kadınlar geleneksel kadınlardan daha girişken, özgüvenli ve bağımsız olarak algılanıyor ve özgüven eksikliği olan erkekler onları bağımsızlık ve kontrol hislerine yönelik bir tehdit olarak algılıyor. Kendilerini tehdit altında hisseden bu erkekler, egolarını korumak için geleneksel olmayan kadınları reddediyor.

TEŞHİSİ KENDİNİZ KOYUN

Aşağıdaki sorulara 1’den 10’a kadar bir puan verin. İlk sorunun 1’le, diğerlerinin 10’la başladığına dikkat edin.
1. Aşk hayatınız nasıl? (1= korkunç, 10=harika)
2. İlişki(leri)nizde en önemli ihtiyaçlarınızın karşılanmadığını ne sıklıkla hissediyorsunuz? (10=hiçbir zaman, 1=her zaman)
3. Aşk ilişkilerinde ödün veren tarafın siz olduğunu ne sıklıkla hissediyorsunuz? (10=hiçbir zaman, 1=her zaman)
4. Ne sıklıkla yanlış kişilere aşık oldunuz? (10=hiçbir zaman, 1=her zaman)
5. Ne sıklıkla gerçek ve mükemmel aşkı düşlüyorsunuz? (10=hiçbir zaman, 1=her zaman)
6. Sürmesini istediğiniz bir romantik ilişkinin bittiği ne sıklıkla görülüyor? (10=hiçbir zaman, 1=her zaman)
7. Tam size göre olan kişilerin kapılmış olduğunu ne sıklıkla düşünüyorsunuz? (10=hiçbir zaman, 1=her zaman)
8. Henüz doğru kişiyle karşılaşmadığınızı ne sıklıkla düşünüyorsunuz? (10=hiçbir zaman, 1=her zaman)
9. Aşk oyununda başarısız olduğunuzu ne sıklıkla düşünüyorsunuz? (10=hiçbir zaman, 1=her zaman)
10. Sizin için doğru olabilecek kişilerle tanışmakta güçlük çekiyor musunuz? (10=asla, 1=kesinlike evet)

Soruların yanına yazdığınız sayıları toplayıp sonucu 10’a bölün. Puanınız 9-10’sa durumunuz harika. 7-8’se iyi, 5-6’ysa işler pek yolunda değil ve ciddi müdahale gerekiyor. Puanınız 1-4 arasındaysa durumunuz bayağı kötü; profesyonel yardım alsanız iyi olur.
Yazının Devamını Oku

Kağnı hızında jet alışveriş

19 Kasım 2010
Bayram arefesinde markete gidip de emekli maaşı sırasını andıran kasa önü bekleyişini görmesem, yine de denemezdim jet alışverişi. Korkuyorum teknolojik yeniliklerden; toplum içinde kendimi rezil etmeden önce evde çalışmam gerekiyor. Ne var ki zamanım; varlığı meçhul karizmamdan değerli olduğundan, rezil olmayı göze aldım ve jet kasanın yanına gittim. İtiraf ediyorum, yalnız olmayışım da biraz içimi rahatlattı; aldıklarını kasadan geçiren bir kadın daha vardı. Bu arada söylemeyi unuttum; bu jet kasalar bazı Migros’larda bulunuyor.
Aldıklarınızı sepetiyle birlikte kasanın soluna koyuyorsunuz. Varsa, önce Money kartınızı okutuyorsunuz. Kasanın sağında poşetlerin asılı durduğu bir bölüm var ve sanırım aynı zamanda tartı görevi görüyor. Ben bunu bilmediğimden başta çantamı buraya bıraktım; al kardeşim şunu üzerimden gibi bir tepki verdi. Elbette panikledim, olay yerinden kaçmak üzere çantamı kaldırınca cihaz sustu da devam etme cesareti buldum.

SEBZELERİ BIRAKIP KAÇSAM

Sistem esasen basit: Sepetten al, barkodunu okut, poşete at. Böyle bir süre devam ettim. Nasıl mutluyum anlatamam. Kasiyercilik oynamak gibi. Kendime güvenim filan da geldi.
Sonra bir baktım sepette barkod okutacak bir şey kalmamış, sadece sebzeler var. Yine aklıma ilk gelen sebzeleri bırakıp kaçmak oldu. Sonra okuma yazma bildiğimi hatırladım ve önümdeki dokunmatik ekranda yazanları okudum. Kocaman yazıyor işte: SEBZE-MEYVE. Dokundum; bu kez karşıma alfabetik sebze isimleri çıktı. Yine dokundum; kaç demet ya da kilo aldığımı sordu. Bunu da böylece hallettim.
Neredeyse alışverişi tamamlamıştım ki, markete girer girmez raftan alıp içtiğim su aklıma geldi. Onu da okuttum, poşete attım, cihaz yine delirdi. Resmen UFO alarmı veriyor. “Tanımlanamayan cisim, tanımlanamayan cisim”. Yahu, az önce tanıştırdım ya sizi. Yabancı değil, 0.5 lt.’lik Erikli su. Yok, kasa Nuh diyor peygamber demiyor.

KASA SUSMAYINCA GÖREVLİ GELDİ

Gözüne fener tutulmuş tavşan gibi çaresizce etrafa bakınırken görevli geldi. O da baktı; tanımlanamayan bir şey yok aslında. Fakat kasa susmuyor bir türlü. Epey bir kafa yorduktan sonra anlaşıldı ki, bütün mesele ben suyu içtiğim için olmuş. 0.5 lt. olarak tanımlanan şişe tartıya yarı yarıya boş konunca kasanın kafası karışmış. “Bir dahaki sefere okuttuktan sonra çantanıza atın şişeyi” dedi görevli.
Her şey normale dönünce kredi kartımı POS’tan geçirdim, şifremi girdim, ödendi kağıdını ve fişi aldım, alışverişi tamamladım. Ama sıkıntıdan kan ter içinde kaldığım gibi arkama dönüp baktığımda gözümde büyüyen sıraların da çoktan bittiğini gördüm.
Kağnı hızında jet alışveriş de böyle oldu işte. Ama kararlıyım, yine gidip yine deneyeceğim.

ORADA NELER OLUYOR

Twitter’da Kara Cuma takibi

Black Friday (Kara Cuma), tüm Amerika’nın geleneksel indirim ve alışveriş hummasına yakalandığı günün adı. Şükran Günü’nün hemen ertesinde kutlanıyor, bu yıl 26 Kasım’a denk geliyor. Ne olup bittiğini, indirimlerin ve tekliflerin boyutunu takip etmek isteyenler Twitter’a bakabilir. Ben bu yazıyı yazarken Amazon.com, Tom Tom navigasyon cihazlarını yüzde 20 indirimli satacağını, Star Trek setinde ise yüzde 61 indirim uygulayacağını duyurdu. Starbucks o gün bir içecek alana ikinciyi bedava veriyordu. OldNavy’de indirim ise yüzde 30’du. Walmart’ta Nintendo Wii 199 dolardı, üstelik yanında 50 dolar hediye çekiyle.

e-ALIŞVERİŞTE BU HAFTA

Yüzde 85 indirimli Hugo Boss

Trendyol.com, Hugo Boss’un limitli sayıdaki kadın tekstil ürünlerini 22-25 Kasım arasında yüzde 85’e varan indirimle satacak. Etekten bluza, ceketten elbiseye, tişörtten tuniklere pek çok şey bulabileceksiniz. Bu tarihlerde satışacak çıkacak diğer markalar arasında Lee Wrangler, J. LO, Audrey Hepburn Konsept, Matraş, Patrizia Pepe, FILA, Rubberduck, Balizza, Gizia, Diesel Saat, Hush Puppies var.

KEŞKE BENİM OLSA

En yeni müzik istasyonu

Bang&Olufsen, ilk iPod, iPad ve iPhone uyumlu taşınabilir ses sistemini çıkardı (docking station). Adı BeoSound 8. Hoparlörleri kocaman birer beyaz koni şeklinde. Dijital amfisinin ses aralığı etkileyici; 38 Hz ile 24 bin Hz arasında. Uzaktan kumandası var. Zemin düz olduktan sonra her yere koyup dinleyebilirsiniz. Amerika’da 999 dolara satılıyor.

AVM’LERDE NELER OLUYOR

Ortaköy Pazar’ı taşındı

Esentepe’deki Astoria Alışveriş Merkezi’nde, 5 Aralık’a kadar Pazar Günleri düzenleniyor.
İstanbul Ortaköy’ün meşhur takı ve el sanatları tezgahları, AVM’nin -2. katında açılıyor. Tarot ve geçici dövme standı ile resimlerini yaptırmak isteyenler için ressam da var.

3 saat eğlence

Güneşli’deki 212 İstanbul Power Outlet’te her gün, 15.00-18.00 arasında çocuklara yönelik eğlence var. Kum boyamadan sosis balona, müzikal tiyatrodan yüz boyamaya, sihirbazdan resim atölyesine, tahta bacaktan jonklöre kadar renkli aktivite ve gösteriler gerçekleştiriliyor.
Yazının Devamını Oku

Bir adam bir kadını milyonların gözü önünde böyle tehdit etti

13 Kasım 2010
Bu diyalog, bir izdivaç programında 2-3 gün önce tanışmış bir kadınla bir erkek arasında geçti, televizyon ekranında yayınlandı. Program örneğin 10 Kasım günü reytinglerde yedinci sıradaydı; yani yukarıdaki sahneyi milyonlarca insan seyretmiş olmalı. Sözüm ona romantik bir yemek!

E (Erkek): Seviyorum lan seni dedimse sonuna kadar gidecek o. Sonuna kadar gidecek demedim mi?
K (Kadın): Dedin.
E: Nerede sonuna kadar?
K: Burada.
E: Nerede hani? Bir köşede kenar mahalle delikanlılarından zannetme. Yüreğin yetmiyor senin o yüzüğü takmaya. O yüzük takıldıktan sonra bu yaptığın hareketlerin çoğunu yapamazsın.
...
E: Adamın yedi sülalesini de kazıtırım ortadan ben. Sen şunu diyemezsin. Yarın yüzüğü takacam, biz konuşmuşuz, Samsun’a gideceğiz. Ailelerle tanışacağız diye karar almışız...

Yazının Devamını Oku

Modada Chanel kitapta Assouline

12 Kasım 2010
Modada Chanel veya Dior, mücevherde Tiffany’s, saatte Cartier ya da Rolex, güneş gözlüğünde Gucci ne ise, yayıncılıkta da Assouline o. 17 yıldır, “lüks” kitaplar yayınlıyorlar. Daha doğrusu “kütüphane konsepti” satıyorlar.

Sahipleri son derece “Fransız” bir çift; Prosper ve Martine Assouline. Prosper, tanıştığında kadınların elini öpen, ceketinin cebinde her zaman ipek mendil bulunduran erkeklerden. İngilizceyi ağır bir Fransız aksanıyla konuşuyor. Martine, hayatımda gördüğüm en zarif kadınlardan. Sanki ikilinin entelektüel tarafı. Çok Fransızlar ama New York’ta yaşıyorlar.
İşte bu ikili, 17 yıldır lüks kitaplar yayınlıyor. Sadece okunacak değil, bakılacak kitaplar. Aslında daha çok bakılacak kitaplar. Coffee table book (kahve sehpası kitabı) denilen cinsten hepsi. En iyi cilt, en iyi kağıt, en iyi renkler, en iyi fotoğraflar, en iyi metinler... Kitapların çoğu el yapımı, İsviçre’de üretiliyorlar. Mis gibi kitap kokuyorlar.
Assouline’ler de kitap ve kütüphane koklamayı seven insanlar. Sadece kitap değil, kütüphane konsepti sattıklarından dükkanlarına kitapçı değil butik diyorlar. İçeride elbette çoğunlukla kitap ama mum, parfüm, defter, kağıt ağırlığı gibi şeyler de var. Mum ve parfüm, atmosferi tamamlamak için. Kitap, ahşap, kütüphane karışımı bir kokusu var ikisinin de. Onlarca kütüphane koklandıktan sonra yaratılmışlar. Butik tanımını tercih etmelerinin bir nedeni de yayınlarını mükemmel birer hediyelik olarak görmeleri.
Bunları duyunca “Kitap sizin için bir dekorasyon objesi mi” diye soruyorum. Prosper hiç kıvırmıyor; “Evet, evimde, kütüphanemde, masamın üzerinde duran kitapların göze de hitap etmesini isterim. Ama kitaplara sadece iyi bir cila gözüyle baktığımı sanmayın” diyor. Kütüphaneyi evin en önemli yerlerinden biri olarak görüyorlar.
ABD, Fransa, Kanada, Hong Kong’da mağazaları var ama ben onlarla İstanbul’da konuştum. Bebek’teki Assouline “butik”in açılışı için gelmişlerdi.
Mağazada kitap fiyatları 30 liradan başlıyor 850’ye kadar çıkıyor. Alışveriş yapmayacak olsanız bile, eğer bir kitapseverseniz Bebek’teki mağazaya mutlaka bir uğrayın. Assouline koleksiyonundaki kitap sayısı bin, yaklaşık 100-200 tanesini burada bulabiliyorsunuz. Hepsinin birer tester’ı var. Yani ambalajından çıkarılmış, kanepeye oturup sizin okumanızı bekleyen kopyalar. Güzel sanatlar, moda, seyahat, fotoğrafçılık, tasarım konularına meraklı olan, bu alanda eğitim alan ya da çalışanlar görmeli.
Mısır Sefareti’nin karşısındaki mağazanın sahibi de genç ve zarif bir kadın: İrem Kınay. Sıkı bir müşterisi olduğu Assouline’in gelişi onun çabalarıyla olmuş.

Yazının Devamını Oku

Sahi nerede bizim eski gerillalar

6 Kasım 2010
Eski gerillaların devlet başkanı olması Latin Amerika’da gelenek oldu. Bizimkinden pek de farklı olmayan; darbelerle ve dikta yönetimleriyle dolu geçmişleri var hepsinin Brezilya’nın seçilmiş Devlet Başkanı Dilma Rousseff, 2011’in ilk günü görevi selefi Lula da Silva’dan devralacak. O, ülkesinin ilk kadın devlet başkanı. Ve eski bir Marksist gerilla.
Varlıklı bir ailede büyüdü, gençliğinde sosyalist oldu. 1964 darbesinden sonra sol kanattan gerillalara katıldı. Askeri diktaya karşı mücadele etti. Yakalandı, 1970-72 arasında hapis yattı, işkence gördü.
Hapisten çıktıktan sonra demokratik işçi partisinin kurucuları arasında yer aldı. 2000’de işçi partisine geçti. 2002’de, devlet başkanlığı seçimlerinde Lula da Silva’nın seçim zaferinden sonra Federal Hükümet’in enerji bakanlığına atandı. Üç yıl sonra Bakanlar Kurulu Başkanı Ofisi’ndeydi. Mart 2010 seçimlerine aday gösterildi, geçen 31 Ekim’de oyların yaklaşık yüzde 56’sını alarak seçimi kazandı.
25 dakika süren zafer konuşmasında ilk sözünü verdi: Brezilya’nın kadınlarını onurlandırmak için çalışacaktı. Onun sayesinde, kadınların her şeyi yapabileceğine duyulan inancın yerleşeceğini, güçleneceğini umuyordu.

SENDİKA BAŞKANI LİDER

Rousseff’den önce ülkeyi sekiz yıl boyunca yöneten Lula da Silva da sol bir geçmişten geliyor. 1969’da metal işçileri sendikasının bölge grubu başkanı seçildi. 70’lerden itibaren aralarında büyük çaplı grevlerin de olduğu sendika faaliyetleri örgütlenmesinde yer aldı. Bir ay tutuklu kaldı. 1975’te yüzde 92 oy alarak sendika başkanı oldu ve 100 bin işçiyi temsil etmeye başladı. İşçi partisinin kurucuları arasındaydı. 2002’de Brezilya Devlet Başkanı seçildi. Ülke bugün dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birine sahip. 2014 Dünya Kupası ve 2016 Yaz Olimpiyatları burada yapılacak.

TÜM ÇOCUKLARA LAPTOP

Gelelim José Alberto Mujica Cordano’ya; yani Uruguay’ın devlet başkanına. O da eski bir Marksist gerilla. 1970’lerde Küba devriminden ilham alan Tupamaros hareketinin içindeydi. Defalarca hapse atıldı. En zor zamanları 1973 darbesinden sonra yaşadı, hapis cezasının bir kısmını, bir kuyunun dibinde doldurdu. 1985’teki genel afla serbest bırakıldı. Senatoya girdi, 2005’te tarım bakanlığına getirildi. Geçen yıl Uruguay Devlet Başkanı seçildi. O zamanlar kendisine de Silva’nın Brezilyasını örnek aldığını, ülkeye stabilite getireceğini söylemişti. Başkentin hemen dışında bir çiftlikte yaşıyor, tek mal varlığı eski bir Volkswagen. Maaşının bir bölümünü hayır kurumlarına bağışlıyor.
Uruguay’da 2009’da, ülkedeki tüm çocuklara ücretsiz laptop verildi ve yine ücretsiz internet erişimi sağlandı. Aynı yıl eşcinsellere evlat edinme hakkı verildi. Güney Amerika’da gelir eşitsizliğinin en düşük olduğu ülke.

İÇ SAVAŞIN SORUMLULARINI ARIYOR

Sonra El Salvador’un devlet başkanı Carlos Mauricio Funes Cartagena var. O da 2009’da sol kanat parti FMLN’den seçildi. Marksist gerillalar tarafından kurulan partiye iç savaş sırasında (1980-1992) katıldı. Erkek kardeşini iç savaşta kaybetti. Şimdi iç savaş kurbanları için adalet bulmaya adadı kendini. Bir tören sırasında yaptığı konuşmada, geçmişin üstündeki karanlık perdeyi kaldıracağını, içeri adalet ve gerçeğin ışığının girmesine izin vereceğini söyledi. Savunma Bakanı General David Payes, iç savaş sırasında orduda görevliydi. Ama ikili el ele verdi ve geçmişteki mezalimin sorumlularını bulmaya çalışıyorlar. Savunma Bakanı arşivlerin açılacağı sözünü verdi.
Eski gerillaların devlet başkanı olması Latin Amerika’da gelenek haline geldi. Bizimkinden pek de farklı olmayan, darbelerle, dikta yönetimleriyle dolu geçmişleri var hepsinin. Demokrasiye, dengeye yeni yeni kavuşuyorlar ve ilk yaptıkları şey kendilerine sol geçmişe sahip başkanlar seçmek oldu. Eski gerillalar da eskisi kadar radikal değil elbette. Daha pragmatik, ulusalcılıktan uzak hatta enternasyonalist politikalar benimsiyorlar.

BİZİMKİLER GAZETECİ OLDU

Peki bizim eski gerillalarımız ne yapıyor? Bir kısmı işadamı, çoğu gazeteci-yazar, bazıları büyük şirketlerde yönetici. Bazısı saf değiştirdi, muhafazakarların en ateşli sesi haline geldi. Sol kanatta parti kuranlar oldu ama arkalarına kitleleri alamadılar. Bazısı da siyasi yelpazenin tam aksi tarafından politikaya atıldı, bakanlık mertebesine kadar yükseldi.
Bunlar olurken Marksizm ve sosyalizm, dağılan Sovyetler’den getirilip bit pazarlarında satılan madalyalar kadar nostaljik bir hatıra oldu. Romantik devrimcilik, kız tavlama sanatı olarak kullanılmaya başladı.
Sahi nerede bizim eski gerillalar?
Yazının Devamını Oku

Sihirli bilezikler mucize mi placebo etkisi mi

5 Kasım 2010
Hiç tanımadığınız biri hakkında, dış görünüşünden fikir sahibi olmaya çalışıyorsunuz. Önce giyimine bakarsınız; seçtiği markalar, birlikte kullandığı parçalar, aksesuvar seçimi, ayakkabıları hep birer fikir verir. Saçını nasıl taradığı, kadınsa ne kadar makyaj yaptığı, parfümü de önemli. Ama artık bakmak gereken bir şey daha var: Bileziği.
Eğer varsa, bileğindeki plastik bilezikten kişi hakkında önemli bilgiler edinebilir insan. Kendini kanserle savaşa adamış olabilir, AIDS fonlarına yardımda bulunuyor olabilir, çevre kirliliğine veya açlığa savaş açmış olabilir...
Bir ihtimal daha var: Sporcudur ve dengesini artırmaya çalışıyordur.
EFX bileklikleri en yeni fenomenimiz. Kimileri güç ve dengeyi artıran bir sihir gözüyle bakıyor, kimi placebo etkisi deyip geçiyor. Ama ortada bir gerçek var: Bu bilekliği dünya üzerinde 1 milyondan fazla insan takıyor, Rolex saatleri veya Gucci güneş gözlükleri gibi taklitleri yapılıyor.
İddia o ki, etkisini göstermesi için öyle uzun uzun beklemenize gerek yok. Bileğinize taktığınız andan itibaren denge ve gücünüz artıyor. Basit bir testle ölçülebiliyormuş söz konusu artış.
ABD menşeili bilezikler, patentli Hologram Teknolojisi’ne sahip. Tüm canlılarda doğal olarak varolan biyoenerji alanıyla hücresel düzeyde etkileşim kuran algoritmalar ve frekanslar içeriyor (takdir edersiniz ki, bu Çince cümleyi ben yazmadım. Şirket tarafından verilen bilgi). Özellikle el ve ayaklar gibi kilit enerji merkezlerine yakın tutulduğunda, vücudun doğal biyoelektrik frekanslarını düzenleyerek olması gereken dengesine getiriyor. Bu sayede, daha güçlü, dengeli, zinde, enerjik ve stresten arınmış bir yaşama destek oluyor.
Saydığımız sonuçları elde edebilmek için yıllardır transandantal meditasyon benim, reiki senin dolaşan arkadaşlara selam olsun; enerjinin bilekliğini yaptılar. 21. yüzyıl böyle bir şey işte.
EFX’in kolye şeklinde olanları da var. Bir de hologramın kendinden yapıştırıcılı arka yüzeyini kemer, şapka gibi şeylerde kullanabiliyorsunuz. Ayakkabı içine de yapıştırılabilir.
Şimdi bu bileklikler Türkiye’de de satılmaya başlanacak. Sport Silikon, Oval Silikon ve Neopren isimle üç ana modeli var. Sport Silikon’un farklı renk ve desenlerde 11 çeşidi bulunuyor. Oval Silikon bileklik modellerinin yine farklı renk ve desenlerde 8 çeşidi mevcut. Neopren ise beyaz, kırmızı ve siyah olmak üzere 3 renkte üretiliyor. Kolye isterseniz Oval Silikon kolyeyi tercih edeceksiniz. Bu modelin de siyah beyaz ve beyaz-gri renkte iki çeşidi var. Hepsinin fiyatı aynı; 79 lira. Şu anda www.efx.com.tr adresinden online satılıyorlar. Bir iki ay içinde bayilikler üzerinden de satışa çıkacak.

NASIL ETKİLİYOR

* Denge ve kuvvet artışı sağlıyor
* Esneklik ve harekette gelişim görülüyor
* Daha iyi odaklanma ve uyanıklık sağlıyor
* Stres ve gerginlik azalıyor
* Hastalıklar daha hızlı iyileşiyor
* Uzun uçak yolculuklarında meydana gelen jet lag’den daha hızlı kurtuluyorsunuz

İtalyan marangoz 25 yaşında

Bundan 25 yıl önce; 1985’te Japonya’da doğdu. Babasının adı Şigeru Miyamoto. Babası Japon ama kendisi İtalyan. Doğduğundan beri bıyıklı, kabul etmek lazım olduğundan biraz yaşlı da duruyor. Mesleği marangozluk. Bir kardeşi var; adı Luigi.
O Mario, Süper Mario... Popüler kültür ikonlarından. Nintendo tarafından yaratılmış dijital bir karakter.
Kendi dükkanını açması 25 yıl önce olduysa da, biz onu ilk kez 1981’de tanıdık. Donkey Kong (Eşek Kong) adlı oyunda görünüyordu, adı da Mario değil Jumpman’di. Adından tahmin edeceğiniz gibi zıplayıp duran bir arkadaştı. Sempatik karakter hemen ilgi odağı oldu, 4 yıl sonra ismini değiştirip kendi oyununu çıkardı.
Süper Mario tüm zamanların en çok satan oyunlarının başında yer alıyor. 25 yılda yaklaşık 240 milyon kopya sattı. Seride 200’den fazla oyun var.
Popüler kültür ikonu haline gelen her şey gibi, sınırlarını genişletti. Üzerinde resminin bulunduğu çantalar, kalem kutuları, içecekler, tişörtler, duvar kağıtları üretildi.
Süper Mario’nun 25. yaşı, bizde de kutlanıyor. Geçen hafta sonu, Forum İstanbul alışveriş merkezinde bir dizi kutlama yapıldı örneğin. Eğlenceler üç gün sürdü.
Super Mario All Stars 25. yıldönümü versiyonu 3 Aralık’ta Nintendo Wii’ye geliyor. İçinde Mario’nun NES konsolu zamanından kalma dört orijinal oyunu da var. Kutudan oyunun ve karakterin tüm tarihini anlatan özel kitapçık da çıkıyor. 1985’teki Super Mario Bros’tan 2010’daki Süper Mario Galaxy 2’ye kadar son 25 yılda çıkmış Super Mario oyunlarından müziklerin yer aldığı müzik CD’si de cabası.

Bana şurdan bi tablo sarar mısınız?

www.sanatgezgini.com, usta ve genç sanatçıları buluşturan bir internet sitesi. 80’den fazla sanatçının yüzlerce orijinal eserini bir arada bulabiliyorsunuz. Adnan Çoker, Devrim Erbil, Ergin İnan, Ersin Alok, İzzet Keribar gibi ustalar var aralarında. Saydığım isimlerden anlayacağınız üzere sadece resim satmıyorlar. Fotoğraf, heykel, seramik, yerleştirme de bulabiliyorsunuz. Hepsini büyüteç altında inceleyebiliyorsunuz.
Sanata Dair bölümünde her gün taşınabilecek, aksesuvar olarak kullanılabilecek ve hediye alternatifi olabilecek ufak objeler var.
Alışverişte kredi kartı kullanabiliyor, taksitlendirme yapabiliyorsunuz.
Aklını başından almak istediğiniz bir sanatsever, cebinizde de yeterli para varsa hediye çeki uygulamasını kullanabilirsiniz. Tüm eserler alıcısına, sanatçı imzalı sertifikası ile teslim ediliyor.

Girard desenli çantalar

Alexander Girard, 1907 1993 yılları arasında yaşamış New Yorklu bir tekstil tasarımcısı. Amerikan tekstil tasarımına önemli katkıları olmuş bir isim. Herman Miller, George Nelson, Charles ve Ray Eames gibi önemli isimlerle çalışmış. New York’taki La Fonda del Sol restoran da onun eseri. Folklorik sanattan, pop-art’tan, oyuncaklardan esinlenerek çalışmış hep. Onun elinden çıkmış tasarımlar o kadar tipik ki, nerede görseniz tanırsınız. Ve şimdi bir tanesini çantanıza atabilir veya omzunuza asabilirsiniz.
Soho’lu çanta markası Built, bir Alexander Girard koleksiyonu çıkardı. Girard’ın üç klasik deseni La Fonda, January ve Retrospective’i kullanmışlar. Desenleri dizüstü bilgisayar çantasına, dijital kamera gibi ufak elektronik aletlere özel digital case’e, kol çantasına basmışlar. D&R mağazalarında bulabiliyorsunuz.
Yazının Devamını Oku

Hayat ağacıyla yaşayanlar

30 Ekim 2010
Bu aralar her yerde karşınıza zeytin çıkıyor değil mi? Herkes zeytinden bahsediyor; zeytini, zeytinyağını yazıyor. Hatta bir kaç sayfa sonra göreceksiniz, Refika’nın Mutfağı da zeytinlikten bildiriyor. Yapacak bir şey yok, malum hasat zamanı. Ama bana da hak verin, Hayat Bilgisi’nin hayat ağacını es geçmesi olmazdı. Bu hafta bu sayfa, Celal Başlangıç’a terk edildi aslında. Başlığı bile o attı

Gazeteci-yazar Celal Başlangıç, 2010 yılını zeytin insanlarının peşinde, neredeyse tüm Türkiye’yi dolaşarak geçirdi. Hayatını bir biçimde zeytinden kazanan, zeytinle yaşayan insanları bulabilmek için, uçak yolculukları hariç 7 bin 500 kilometre yol yaptı. Köylere, zeytinliklere, antik kentlere tırmandı; zeytin fabrikalarına gitti. Sonunda ortaya arşivlenmesi gereken bir kitap çıktı: ‘Trilye’den Derik’e, Adatepe’den Yusufeli’ne... Hayat Ağacıyla Yaşayanlar’. Celal Abi yazdı, Tolga Sezgin fotoğrafladı. Komili sponsorluğunda basılan kitaptan sadece bin tane var. İçindeyse onlarca insan, aile, hayat hikayesi... İşte bu hikayeleri siz de duyun istediğim için, sayfayı Celal Başlangıç’ın kalemine teslim ettim.

PİRİNADAN YAKACAK YAPIYOR

Tarsuslu Ali Şendağ’ın zeytinyağı ve pirina fabrikası var. Aile mübadeleyle Girit’ten göçmüş: “Babam Hasan Şendağ, Girit doğumlu. Geldiğinde 12 yaşındaymış Tarsus’a. Aile dokumacıymış Girit’te. Babası da bir dokuma fabrikasına girmiş, yöneticiliğe kadar yükselmiş. Bir gün fabrika sahibine demiş ki, “Ben şuradaki hurda malzemeleri alıp kullanacağım, neyse maaşımdan düşersiniz”. Babam o zaman makinelere çok meraklı. Almış o hurda malzemeden zeytinyağı presi yapmış. Rahmetli Çilingir Ahmet vardı, bir de Tevfik Usta vardı, taş kesen değirmen ustasıydı. Ezme taşlarını onlarla yaptı. Hatta presin en üst kısmını dut ağacından yapmıştı”.
Böylece Tarsus’ta yaygın olarak mengene kullanılırken ilk presi yapmış Hasan Şendağ. Oğlu Ali de babasının bıraktığı yerden devam etmiş. 1972’de başlamış zeytinciliğe. Şu anda 600 ağacı var.
Pirinaları odun şeklinde preslemiş, kurusunlar diye güneşe dizmiş. Bu preslenmiş pirinalar bile zeytinin son zerresine kadar nasıl kullanıldığının kanıtı. Zeytin sıkılmak üzere kırılıyor. Yağı için kontinü ya da preste sıkılıyor. Geriye zeytinin posası olan pirina kalıyor. Pirinada kalan yağ tekrar sıkılıyor ve sabun yapımında kullanılıyor. Kalanı preste sıkılarak odun şekline getirilip satılıyor. Çoğunlukla evlerde yakacak olarak kullanılıyor. Kilosu 230 kuruştan satılıyor. Oduna göre kalorisi daha yüksek. “Bu sene yaklaşık 800-900 ton pirina odunu yaptık. Hasat zamanı duyulan koku işte bu pirinadan gelir. Pirina yandıktan sonra kalan külü de işe yarar. Çünkü külünde potas vardır, ağaçların altına atılır gübre olarak”.

FRANSIZ NİNESİ İÇİN ZEYTİNYAĞI ÜRETTİ

Milas, Menteşeoğulları’nın başkenti. Osman Menteşe’nin kökleri de Menteşeoğulları’ndan geliyor. Ailesi yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşıyor. Dedesi Murat Menteşe, Abdülhamit döneminde süvari binbaşısı. Ağabeyi Halil Menteşe de o dönemdeki illegal İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi. Sonunda ağabey Halil Türkiye’den kaçmak zorunda kalıyor. Dede Murat da ağabeyinden dolayı takibe alınıyor. Kaçıp Fransa’ya, ağabeyi Halil’in yanına gidiyor. Onun gibi ziraat okuluna yazılıyor. Paris’teki dans dersleri sırasında Suzan’la tanışıyor. Evlenmeye varacak bir aşk doğuyor aralarında. Ancak kızın ailesi karşı. Bu yabancının kim olduğunu öğrenmek isterler ancak Murat “Benimle ilgili olarak Türk sefaretine sorarsanız, size inanılmaz kötü şeyler söylerler” der. Çünkü Osmanlı’da hala Abdülhamit rejimi vardır.

Yazının Devamını Oku