Banu Tuna

Şifreli alışveriş

29 Ekim 2010
Türkiye’de 32 milyon internet kullanıcısı, 44 milyon kredi kartı var ama online alışveriş oranı yüzde 2. Yani un var, şeker var ama helva yok.

Bununla birlikte özel alışveriş siteleri giderek büyüyen bir eğilim. Gün geçmiyor ki, posta kutuma yeni açılan bir siteyle ilgili bilgi düşmesin.
Özel alışveriş sitelerinin sunduğu iki avantaj var. Ünlü markaları uygun fiyatlarla satın alabiliyorsunuz, çevrenizde olmayan markalara kolayca ulaşabiliyorsunuz. Bu ikincisi özellikle küçük yerlerde yaşayanlar için önemli. Eğer mağazaların olmadığı bir yerde yaşıyorsanız, ki bu birçok Anadolu şehri için geçerli, markaya ulaşmanızın tek yolu internet oluyor.
Tam ben bu şifreli alışverişle kafayı bozmuşken, 12 ülkeden gelen özel alışveriş sitesi CEO’larının İstanbul’da buluşacağını öğrendim. Haliyle soluğu yanlarında aldım.
Türkiye’nin ilklerinden Markafoni’nin Kurucu Ortağı Sina Afra, bu sitelerin 2008’den beri bizde yükselişte olduğunu söylüyor. İlk orataya çıkışı 2001’de Fransız vente-privee.com ile olmuş. Ardından Almanya, İtalya ve İspanya gelmiş. 2007’de ABD’ye, 2008’de ise Türkiye’ye girmiş.
Özel alışveriş hala yükselişte ama 2012’nin sonunda doyma noktasına varacağı tahmin ediliyor. Bu tarihte Türkiye’de 42-44 milyon kullanıcı olacağı, online alışverişçi sayısının 20 milyonu bulacağı sanılıyor.

Yeşil site nedir

Yeşil site denince insanın aklına çevreyle ilgili birşeyler geliyor değil mi? Ama iş internete gelince renklerin anlamı değişiyor. Yeşil sitelerin browser’ları yeşil oluyor. Bu da sitenin güvenli olduğu anlamına geliyor. Dikkat edin bankacılık siteleri genellikle yeşil oluyor. Yeşil browser almak, organik sertifikası almak kadar zor bu arada.

Aslında sadece bir kemer alacaktım, vallahi

Yazının Devamını Oku

Tek kişilik yaşam formları

23 Ekim 2010
Hazır azınlık haklarından bahsederken aradan önemli bir konuyu daha çıkarmak, yalnız yaşayanların da bir azınlık grup olarak resmen kabul edilmesini talep etmek istiyorum. Öyle ibadet hakkı, toprak talebi gibi dertlerim yok. Tek arzum, varolma ihtimalimizin göz önüne alınması.

Geçen hafta tek bir elbise almak için alışverişe çıktım. Tek bir elbise... Ne kadar uzun sürebilir ki? Kararsız ve ağır tiplerden olmadığımı, hatta çok gerekli olmadıkça soyunma odası bile kullanmadığımı söylemek isterim.
Hepi topu üç mağazaya girdim ama alışveriş tam iki saat sürdü. Neden? Çünkü yalnız yaşıyorum.
İzah edeyim...
Giysi seçerken ne gibi kriterleriniz olabilir? Modeli hoşa gitsin, fiyatı bütçeye uygun ve bedeni tam olsun filan falan. Yetmez, en azından yalnız yaşıyorsanız yetmez. Yalnız yaşayan biri için en önemli kriter, fermuarın yeridir. Mastır yogi filan değilse tabii. Çünkü bu elbiseleri tasarlayanlar, ya herkesin çiftler halinde yaşadığını, ya da evinde hizmetli çalıştırdığını sanmaktadır. Fermuarları sırta yerleştirdiklerine göre öyle olmalı.
Yalnız yaşayanların tek sorunu fermuarın lokasyonu değil. Tüketim miktarı ve hızı da dört kişilik bir aileye göre ayarlanır bizde. Markete gidersiniz, hiçbir şeyi tek kişilik bulamazsınız. Mecbur limonu, soğanı fileyle, otları kocaman demetler halinde alırsınız. Paketlenmiş her şey, tek ambalajdır ve o da hiçbir zaman tek kişilik bir miktar değildir. Çaresiz alır, zamanında tüketemeyince atarsınız. Pazara gitseniz, pazarcı iki portakal isteyen adamın yüzüne garip garip bakar zaten.
Tek başınıza tatile çıkmak istersiniz, yalnız olduğunuz yetmezmiş gibi bir de otelciler vurur. Tek başınıza kaldığınız odaya iki kişilik para verirsiniz. Tek kişilik odaya bugüne kadar ülke sınırlarında rastlamadım, olan otel varsa haber versin, sırf tecrübe etmek için gidip kalacağım.
Yalnız erkeklerin ‘aile salonu’ kabusundan, damsız girilmezlerden, otobüslerde ‘bayan’ yanı fenomeninden bahsetmiyorum bile.

Tecavüz satar!

Yazının Devamını Oku

Jean tarihi yeniden yazılıyormuş, peh!

22 Ekim 2010
Levi’s yeni bir koleksiyon ve reklam kampanyası ile karşımızda biliyorsunuz. Reklam filmi her gün televizyon kanallarında dönüyor. Bir takım sıfır beden kadınlar, jean pantolonlarına nasıl da sığamadıklarından şikayet edip dudak büküyorlar. Ah nasıl da üzülüyorum hallerine...

Evet, 200 metreden bakınca bile anlaşıldığı üzere reklam filmine bir hayli gıcık kaptım. Bari 38 beden birilerini bulsaydınız. O kızlar bırakın pantolon paçasını, iğne deliğinden bile geçer. Ben o kızların ipiyle kuyuya iner miyim?
İndim aslında. Üstelik yanımda bir arkadaşımı da indirdim.
İki gün önce alışveriş çıktık. O, her zamanki gibi kendine uygun bir jean pantolon bulmaya çalışıyor. Alıştığı ve onu en iyi gösteren marka ve modelden 10 tane eskittikten sonra artık sıkılmış. Yeni birşeyler arıyor.
Ah işte kılavuzu karga olanın...
Tuttum, arkadaşımı Levi’s’a götürdüm. Reklamlarda o kadar iddialılar: “Dünyanın dört bir yanındaki 60 bin kadının bedenini 3 boyutlu olarak taradık. Yoğun bir araştırmanın ardından Levi’s Curve ID koleksiyonunu yarattık” diyorlar. Beden ölçüsü yerine beden şeklini dikkate alan pantolonları sayesinde jean tarihinin yeniden yazıldığını iddia ediyorlar. Bacaklarını daha uzun gösteriyor, kalçaları dikleştiriyor ve bel kısmını kavrıyormuş bu yeni kalıplar. Bizim kızın derdine de bir çare bulurlar herhalde.
Mağazaya girdik, satış görevlisinin yanına gittik. “Bilimsel bir pantolon almaya geldik” dedim. Öyle ya, dünyanın araştırmasını yapmışlar, bilimsel bir alışveriş bu. Zaten görevli de hemen mezuralarını çıkardı. Siz pantolonu kafanıza göre seçmiyorsunuz. Onlar bazı karmaşık ölçüm işlemleri ve aritmetik problemleri sonucunda bir rakama varıyor ve uygun pantolonu veriyor. Ölçüm sırasında sağa eğiliyorsunuz, sola eğiliyorsunuz... Hakikaten bilimsel. 
Bu arada söylemeyi unuttum. Araştırmalar sonucunda üç yeni kalıp çıkmış ortaya. Slight Curve (Zarif Kıvrımlar), Demi Curve (Doğal Kıvrımlar) ve Bold Curve (Çarpıcı Kıvrımlar).

Yazının Devamını Oku

Toksik ve şifalı arkadaşlıklar

16 Ekim 2010
Sizi aşağılayan, kanınızı emen, sömüren, özgüveninizi sistematik olarak sarsan, kararlarınızı sürekli eleştiren, aldatan, yalan söyleyen, arkanızdan iş çeviren eşi ne yaparsınız; boşarsınız. O zaman böyle toksik arkadaşları da boşamak gerekmez mi? “Aşklar geçicidir, arkadaşlıklar kalıcı”. Kabul edin, ayrıldığınız her sevgiliden sonra arkadaşlara sığındığınızda kendinizi böyle avuttunuz.
Haksız sayılmazsınız, gerçek arkadaşlıklar; gelin şuna dostluklar diyelim, bir aşk ilişkisinden çok daha uzun ömürlü. Fakat acaba her arkadaşlık uzun ömürlü olmalı mı? Arkadaştan boşanmak diye bir şey olamaz mı? Ve bunları nasıl ayırd etmek gerekir?
Uzmanlar, uzak durulması gereken arkadaşların altı özelliği olduğunu söylüyor:
1. Sözünde durmayanlar: Sizi sürekli olarak hayal kırıklığına uğratıyor, sözünde durmuyorsa ve bu uzun yıllardır devam ediyorsa, bir davranış biçimi haline gelmiştir.
2. İhanet edip kazık atanlar: Her an yakınınızda olup da hakkınızda yayılan dedikodulara kaynaklık ediyorsa dikkat. Bu tipler diğer arkadaşlarınızla ilişkinizi de bozabilir. Durup dururken sizinle konuşmayı kesen birileri oldu mu bu aralar?
3. Kendiyle alakalı olanlar: Sürekli konuşup, kendini, dertlerini anlatıyor ama konuşma sırası size geldiğinde ne anlattığınızı can kulağıyla dinlemiyor mu?
4. İfşacılar: “Lütfen ikimizin arasında kalsın” dediğiniz her şeyi kafasını sallayarak dinler ama hiçbir şey sır olarak kalmaz. Bu tipler öğrendikleri şeyin yarattığı gerginlikten kurtulmak için hemen konuşur, sırrı başkasına anlatır. Kendilerine engel olmaları hemen hemen imkansızdır. O yüzden en azından özel şeyler anlatmaktan vazgeçin.
5. Rekabetçiler: Arakadaşlar arasında bir miktar rekabet olabilir, hatta motive edicidir ama ileri boyutlara varmamalı.
6. Hata bulucular: Fazlasıyla eleştirel bu tipler için söylediğiniz, giydiğiniz, aldığınız, okuduğunuz hiçbir şey doğru değildir. Muhtemelen mükemmeliyetçi bir ailesi vardı. Çocukluk travmalarıyla uğraşmanıza değer mi, siz karar verin.

BİR KADININ İHTİYACI OLAN 5 KANKA

Bir de insanı besleyen, geliştiren, iyileştiren, mutlu eden, yol gösteren arkadaşlıklar var. Kadınla erkeğin sıkı bir dosttan bekledikleri farklı olmalı, ki Amerikalı uzman psikolog Dr. Cecilia d’Felice, bir kadının sahip olması gereken beş arkadaşın özelliklerini sıralamış...
1. Yol gösterici: Açık sözlü ve güvenilir olur. Karşılaştığınız sorunlar hakkında farkında olmadığınız bakış açıları, çıkış yolları görmenizi sağlar. Objektif olur ama sizi önemserler.
2. Dinleyici: Sizi gerçekten dinleyen birini bulursanız sakın bırakmayın. Dinler ama durumdan vazife çıkarmaya kalkmaz, yargılamaz, sizi değiştirmeye çalışmazlar. Meseleyi olduğu gibi ve korkusuzca anlatmanıza olanak tanır. Böyle insanlarla sadece konuşmak bile bir çözüm bulmanızı sağlar.
3. İyimser: En sıkıntılı anlarda bile gülümsemenizi sağlar. Ruh halinizi yükseltir. Her şeyde olumlu bir yan bulmaya çalıştıkları için iyi gelir. Hayatınızın tekdüze olduğundan şikayet ederken, ne büyük gelişme gösterdiğinizi anlamanızı sağlar.
4. Pragmatist: Gerçekçi tiplerdir. İşleri halletmeye odaklanmıştırlar. Dünyanın nasıl işlediğine dair ansiklopedik bilgileri vardır. Otomobille yolda kaldığınızda ilk arayacağınız kişi odur.
5. Eğlendiren: O olmasa hayat çok sıkıcı olurdu. Hafta sonu gezilerini, akşam yemeklerini ve partileri o ayarlar.

BİR ZEHİRLİ VARİL OLDUĞUNU NASIL ANLARSINIZ

* Her buluşmadan sonra tükenmiş hissediyorsanız
* Buluşmalardan üzgün ya da kızgın ayrılıyorsanız
* Hakkınızda kötücül dedikodular yayıyorsa
* Eşiniz ya da sevgilinizle küçük küçük flört ettiğini fark ettiyseniz
* Başarılarınızı tebrik etmiyorsa
* Tüm sorunlarını sizin sırtınıza yüklüyor ama hiç tavsiyenizi dinlemiyorsa
* Zor zamanlar geçirirken telefonlarınıza çıkmıyorsa

Evliliği bitiren meslekler

ABD’de bir yıl içinde gerçekleşen boşanmalar incelenmiş ve evliliği bitiren mesleklerin listesi çıkarılmış. Daha doğrusu, boşanan çiftlerin mesleklerine bakmışlar ve anlamlı yüzdeler çıkmış. Bizde böyle bir liste var mı diye TÜİK raporlarına baktım ama bulamadım.
Amerikan listesinin tepesinde dansçılar var. Ardından sırasıyla barmenler, masaj terapistleri, kafes dövüşçüleri (zaten bir kafes dövüşçüsüne kim kız verir ki), sıkıp suyunu çıkarma makinesi operatörleri, işçiler, santral memurları, hemşireler, eğlence sektöründe çalışanlar, sporcular, tele-pazarlamacılar, garsonlar ve hizmetçiler geliyor.
Peki bu insanların evlilikleri neden yürümüyor ve meslekleriyle boşanmalarının ne ilgisi var?
Bir kısmının işi, eşini aldatması için çok fazla seçenek sunuyor. Mesela sporcular, eğlence sektöründe çalışanlar ve dansçılar. Bir dans topluluğu turneye çıktı mı aylarca geri dönmüyor, sporcular için de aynı durum geçerli. Üstelik peşlerinde koşan pek çok hayranları oluyor.
Kanımca santral memurları bütün gün haklı haksız birilerini dinlemek ve nazikçe cevap vermek zorunda olduklarından, eve gidince herhangi bir şey duymak istemiyor. Eh, malum sağlıklı bir evlilik için iletişim şart.
Bütün gün bir şeylerin, sıkmak suretiyle suyunu çıkaran arkadaş eve iş götürüyorsa ve karısının suyunu çıkarmaya kalkıyorsa mesele anlaşılabilir.
Hizmet sektöründekilerinse aşırı stres altında uzun saatler çalıştıkları için evlilikleri yürümüyormuş. Gece çalışmak da evlilik hayatını olumsuz etkileyen bir faktör. Normal insanlar gibi akşam 6-7’de eve gelen eş, kendini bekar hissediyor haliyle.
Ben bu listeye, hatta en tepeye gazeteciliği eklemek isterim. Gazeteciyseniz ve şans eseri evlenmeyi becerdiyseniz bile fazla uzun sürmeyeceği ekseriyetle garantidir. Geceniz olmaz, gündüzünüz olmaz, hafta sonu bilmezsiniz, kendi doğum günü kutlamanızı kaçırırsınız, tatile çıkmak ayrı mesele yarıda kesip dönmemeyi becermek ayrı meseledir. Ayın yarısı başka şehirlerde ve ülkelerde geçer...
Öyle kafana göre liste yapmak olmaz, elinde istatistiki veri var mı, diye sorarsanız; kapı gibi veri var elimde. Az önce başımı kaldırıp etrafa baktım, 30 gazeteci gördüm. Bunların 10’u (Allah mesut etsin) ilk eşleriyle evli. Birinin üçüncü, üçünün ikinci evliliği. Dördü boşanmış, gerisi evde kalmış.
Bakın gazetecilik, evde kalmanıza neden olan meslekler listesinin de bir numarası olabilir, şimdi fark ettim.
Yazının Devamını Oku

Modayı havalimanında takip etmek

15 Ekim 2010
Giysi, aksesuvar, ayakkabı, çanta, saç kesimi, seç rengi aklınıza ne gelirse... Sezonda neyin moda neyin demode olduğunu takip etmek istiyorsanız, İstanbul Atatürk Havalimanı’na gideceksiniz. Evet evet, özellikle oraya. Çünkü oradaki kalabalık Türkiye’nin başka hiç bir havalimanındakine benzemiyor. Türkler’in de dünyada bir eşi yok zaten...
Gittiğinizde sadece Türkleri takip edeceksiniz. Yabancılara, özellikle de Avrupalılara bakarsanız yanılırsınız.
Çünkü ancak bizimkiler daracık bir koltukta, fazlaca kıpırdamadan saatler sürecek bir yolculuğa ağır kürk mantolar, anormal yüksek topuklu daracık stilettolar, daracık jean pantolonlar, içine cüzdan bile sığmayan clutch çantalarla, sabahın köründe komple makyajla çıkabilir.
Oysa bizim dışımızda kalanlar, alanda pişme uçakta donma ihtimaline karşı kat kat giyinir. Seyahat sırasında lazım olacaklar ve okunacaklar için orta boy bir kabin çantası yapar, ayağına da rahat bir şeyler giyer.
Yanda zaten sezonun en moda 5 şeyini sıraladım. Bunları kataloglara bakarak mı çıkardım sanıyorsunuz? Çok yanılıyorsunuz. Haftasonu iş için yurtdışına çıktım, uçak rötar yaptı, benim gözlem süresi uzadı.
Örneğin artık herkesin bıktığını sandığım Ugh ve benzeri Yeti botlarının hala popüler olduğunu böylece fark ettim. Sonra kırmızı da çok moda. Ayakkabı, çanta, elbise; ne olursa. Pilotların giydiklerini andıran ceketlerden de almak lazım.
Ah keşke hepsini not alsaydım...

Bu kış sahip olmanız gereken 5 şey

Bu -meli -malı ile kurulan cümlelerden pek hoşlanmam aslında ve kimseye de derhal koşun bunları alın demiyorum. Ama kabul edelim, koca kışı kimse tek bir çöp almadan geçirecek değil. Eh, hepi topu 5 parça alacaksanız işte benim listem:
1. Deve tüyü herhangi bir şey. Bu bir palto, ceket ya da pantolon olabilir.
2. Şık bir eldiven-şapka takımı. Deri veya kaşe malzeme şiddetle tavsiye edilir.
3. Panço veya kocaman bir pelerin
4. Bol paçalı bir pantolon
5. Anne işi örgü kazak ya da hırka
Yukarıdaki seçenekleri beğenmeyenlere yedek madde: Pilot ceketi ve yine Yeti botları.

BENDEN UZAK DURSUN

Bu sezon maalesef çok moda olan ve yukarıda adını anmadığım bir şey daha var: Leopar deseni. Almayayım, alana da mani olmayayım. Yok aslında öyle değil, elimden gelse herkese mani olmak isterdim. İlle de alacaksanız, bir fular, leopar desenli bir çanta ya da cüzdan filan alın bari.

KEŞKE BENİM OLSA

Marty’nin ayakkabıları
Bu ayakkabıları gözünüz bir yerden ısırıyor mu? Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en iyi üçlemeleri listesinde yer alan Geleceğe Dönüş’tan bahsetsem... Marty McFly desem...
Evet bunlar, Nike’ın Marty McFly ayakkabıları ve satılıklar. Bizzat Michael J. Fox tarafından çekimler sırasında giyildiler. Profiles in History adlı şirket tarafından açık artırmayla satılacaklar. Şirket, daha ziyade böyle koleksiyon parçalarıyla ve sinema hatıralarıyla ilgileniyor. Fiyatının 12-15 bin dolar civarında olacağı tahmin ediliyor.

Parmak arası çorap
Muji’de satılan parmak arası bu Japon çoraba bayıldım. Eğer Ekim’in son haftasını beklerseniz yüzde 40 indirimli satacaklar. Ben de onu bekliyorum. Malum, Muji dünyanın en hesaplı mağazası değil.

ORADA NE OLUYOR
Logoma dokunma


Gap, geçenlerde logosunu değiştirdiğini açıkladı ve kıyamet koptu. Geçen hafta sosyal paylaşım ağlarında en çok tartışılan konulardan biriydi yeni logo. Kimse beğenmişe benzemiyordu. O kadar çok gürültü çıktı ki, markanın kulağına kadar gitti. Herkese hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ettikten sonra madem beğenmediniz, kendi önerinizi gönderin açıklaması yaptılar. Kendilerinin yeni logodan memnun olduklarını da eklediler.
Yeni logo bana sorarsanız da felaket. Daha çok bir teknoloji şirketine ait gibi duruyor. Üstelik GAP’in tavrını da anlamadım. Daha iyisini biliyorsanız, siz yapın üslubu daha çok bizim alışkın olduğumuz bir şey. Üstelik, müşteriden logo beklemek çok kötü bir fikir.
Sonra ikinci bir açıklama geldi ve eski logo ile devam edeceklerini açıkladılar da konu kapandı.

HAFTANIN SİTESİ
Lindsay Lohan burada


Yeni kurulan www.modabyte.com web sitesi, New York ve Los Angeles’ın yükselen tasarımcılarınızı evinize getiriyor. Hepsi ulaşılabilir lüks sınıfındaki markalar. Modabyte’ta 6126 by Lindsay Lohan, Karen Zambos Vintage Couture, Young Fabulous & Broke gibi markalarını bulabilirsiniz. Ürünler Türkiye’de stok olarak tutuluyor. Böylece satın aldıktan üç gün sonra teslim alabiliyorsunuz. Eğer üründen memnun kalmazsanız 1 hafta içinde değiştiriyorlar. Sitede Türkiye’den de bir marka var: Kismet by Milka. Site şu anda pek zengin sayılmaz, 11 tasarımcıya ulaşılıyor. Ama birkaç ay içinde epey hareketlenecek.

BU FIRSAT KAÇMAZ
Sezon başında indirim


Guess Sonbahar/Kış 2010 jean koleksiyonu, sezon açılır açılmaz indirime girdi. Yüzde 50 indirim bir süre daha devam edecek. Jean, tişört ve kemerlerde geçerli. Skinny, streç, süper streç pantolonlar bulabilirsiniz. Guess’in İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Mersin’deki alışveriş merkezlerinde mağazaları var.

AVM’LERDE SON DURUM

* Bryan Berg bir kart mimarı. Oyun kartlarından dev binalar yapıyor ve sonra onları bir eğlenceyle yıkıyor. Bugün 15.00’te İstanbul Cevahir AVM’nin doğumgünü şerefine Ayasofya, Galata Kulesi, Kız Kulesi ve Cevahir’i önce yapıp sonra yıkacak. Katılım ücretsiz.
* Kanyon’da Caz Havası konserleri devam ediyor. İlhan Ersahin’s İstanbul Sessions, bu pazar AVM’nin konuğu olacak. Ekipte İlhan Ersahin, Alp Ersönmez, Turgut Alp Bekoğlu ve İzzet Kizil var. Saat 13.00’te, aktivite alanındaki konser kaçmaz.
* Yarın İstanbul Bakırköy’deki Carousel’de Bluekey Çocuk Festivali var. Carousel Bluekey mağazasında yüzde 50 indirimle birlikte her 50 TL ve üzeri alışverişlerde bir Carousel atlıkarınca bileti hediye edilecek. Sürpriz hediyeler, çocuk şarkılarıyla festivale renk katacak bir müzik grubu, yüz boyama ve palyaço etkinlik alanında çocukları bekliyor olacak.
* Yarın saat 16.00’da İstanbul Optimum AVM’de, yazar İskender Pala’nın imza günü var. Yazarın son kitabı Şah&Sultan ve diğerlerini D&R mağazasında imzalatabilirsiniz.
* 1938’den Günümüze Türkiye Cumhuriyet Pulları Sergisi, İstanbul’daki Airport Outlet Center’da devam ediyor. Sergi, 9 Ekim Dünya Posta Günü nedeniyle açıldı. Pazar akşamı sona erecek.
* Burberry’nin ikinci çocuk giyim mağazası İstanbul Palladium AVM’de açıldı. Markanın kreatif direktörü Chisrtopher Bailey’nin oluşturduğu yeni konsept ile dizayn edilen mağazada İngiliz teması ve motiflerine yer verildi. İlk mağaza yine İstanbul’da, İstinye Park’taydı.
* Yine İstanbul’da bulunan Deposite Outlet Merkezi, Dünya Hayvanları Koruma Günü nedeniyle ‘Doğal Hayat Doğada Hayat Fotoğraf Sergisi’ açtı. 4 Kasım’a kadar ücretsiz olarak gezilebilir.
Yazının Devamını Oku

Neyi bulamayınca geriliyoruz

8 Ekim 2010
Elle dergisinin internet sitesinde bir anket yapıldı. Başlığı: “Ne mükemmel jean’ler sevdim, zaten hiç yoktular”dı. Ankete 13 bin 355 kişi katıldı. Sonuçlar da kısa süre önce açıklandı. Buna göre, kadınlar için mükemmel jean pantolonu bulmaktan daha zor olan tek şey, mükemmel sevgiliyi bulmak! Eh, mükemmel sevgili diye bir şey olmadığını bildiğimize göre, jean konusunda da pek şanslı sayılmayız.

JOHNNY DEPP GİBİ PANTOLONUM OLSA

Çoğunluk yıllardır aradığı pantolonu cool ve sıra dışı olarak tarif etmiş ve Johnny Depp’e benzetmiş.
Ben bu noktada acı bir gerçekten bahsetmek isterim. Johnny Depp’e benzemesi gereken, pantolon değil maalesef. Siz hiç mankenlerin, Holywood şöhretlerinin sokakta ev haliyle çekilmiş fotoğraflarını gördünüz mü? Üstlerinde çuval olsa, güzel görünüyorlar. Korkarım Johnny Depp gibi tarif edilmesi gereken şey, sizin bacaklarla basenler ve bir de poponuz.

BULUNAMAYANLAR LİSTESİ

Ama tabii bu anket bana başka birşey hatırlattı. Alışverişte asla bulunamayan şeyleri... İlk akla gelenlerden bir liste yaptım:
Mayo denerken insanı kendinden soğutmayan ayna
Göbeği kapatabilen tişört
Mağazada peşinize takılmayan satış görevlisi
İnsanı alışverişten soğutmayan mağaza müziği
Kitabevinde çalışıp da kitap okuyan satış görevlisi
Önünde sıra olmayan kasa
Değiştirme yaparken buruşmayan yüzler, kalkmayan kaşlar
Askı sayısı yeterli soyunma kabini
Elinizi sürdüğünüz her şeyi açıp tezgaha sererek suçluluk hissettirmeyen satış görevlisi
Giyside kocaman delik açmayan alarm
Makul bir sürede gelen ve sizinle aynı yöne giden asansör
Halihazırda kullandığınız kozmetiklerin cildinize gerçekten uygun olduğunu söyleyecek ve size başka bir marka satmaya çalışmayacak kozmetik kişisi.

VİTRİNDE GÖRDÜM
Mırnav elbiseler


Sarman, İstanbul Anadolu yakasının en sevimli butiklerinden biri. Kalamış’taki dükkan, yola kitapçı diye çıkmıştı, son birkaç yılda bambaşka bir şeye dönüştü.
Şu fotoğrafta görmüş olduklarınız, onların sonbahara ve kişiye özel tasarladıkları elbiseler.
Söylemeyi unuttum, Sarman’da satılan her şeyin içinden kedi geçer mutlaka. Elbiselerin de üzerinde kediler var haliyle. Her biri el emeği ile işlenmiş.
Yolunuz Kalamış’a düşerse,
Sarman’a uğrayın mutlaka.

ORADA NELER OLUYOR
Filmin parfümü yok satıyor

Julia Roberts ile Javier Bardem’in başrollerini paylaştığı film Eat, Pray, Love; Ye, Dua Et, Sev adıyla bugün bizde de gösterime girdi. Yurtdışında aylardır bu film konuşuluyor. Filme kaynaklık eden kitap yeniden çok satıyor. O kadar popüler ki, kendine ait bir kozmetik koleksiyonu bile var.
Dev şirket LVMH’nin bir parçası olan Amerikan güzellik markası Fresh, filme özel üç koku çıkardı. Adındaki üç kelimeden ve filmdeki üç bölümden ilham alıyor.
“Eat”, İtalyan limonu, fesleyen ve bergamot notaları içeriyor. Erik, gül, Frenk üzümü, karamel, mereng ve vanilya kokusu da alıyorsunuz.
“Pray”in üst notaları reçine, pembe biber ve ardıç dut. Orta notalar tütsü, şakayık ve gül. Patçuli, amber ve misk kokusu da alıyorsunuz.
Son olarak “Love”da ise bergamot, Frenk üzümü ve mango çiçeği kullanılmış. Yasemin, sandal, amber de var içeriğinde.
Markanın koku direktörü Lev Glazmen, “kelimeleri kokulara dönüştürdüm” demiş.
15 Temmuz’da piyasaya çıkan parfümlerin şişesi 32 Dolar’dan satılıyor. Ama maalesef internetten sipariş şansı yok Çünkü ellerinde hiç kalmamış.

BENİM OLSA
1 milyon paket sattı


Amerika’da yılın çılgınlığı. Haftada 1 milyondan fazla sattı. Fashionbandz bileklikler Türkiye’ye geldi. Değişik şekil ve renklerde oluyor. D&R’larda bulunabilir.

Pac-Man anısına defter
Ünlü defter markası Moleskin, efsane olduğu kadar arkaik ama gönüllerin fatihi bilgisayar oyunu Pac-Man’in 30. yaşı dolayısıyla yeni bir model çıkardı. Sınırlı sayıda defterlerin kapağını Pac-Man süslüyor, yanında çıkartmalar da veriliyor. Koleksiyon 5 parça.

AVM GÜNLÜĞÜ

3 ÖDÜL BİRDEN

Önceki hafta uluslararası bir ödül alan Forum İstanbul alışveriş merkezinden bahsetmiştim. International Property Awards (Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri)’nde en iyi perakende gelişimi seçilmişlerdi.
O yarışmada ödül alan bir Türk alışveriş merkezi daha vardı: Akmerkez ile Meydan Ümraniye. Akmerkez ‘Interior Design 5 Star’ ödülüne değer bulundu. İç tasarımı yüksek mevkilerden onaylandı yani.
M1 Meydan Ümraniye Alışveriş Merkezi ise Türkiye’deki En İyi Perakende Yatırımı ödülünü aldı. Bu ödülün ana kriterleri de yenilik, hayal gücü ve orijinallik.

Fashion Week başladı
Bu arada Forum İstanbul’da moda haftası başladı. 10 Ekim’e kadar, ünlü ayakkabı tasarımcısı Gil Carvalho’nun yanı sıra, dünyanın en ünlü moda akademilerinden genç tasarımcılar defile yapacak. Bugün saat 20.00’de Londra Saint Martins’i temsil eden ve Lady GaGa, Jamelia, Sabrina Washington, Buttafly, Junior Brat, Roses gibi ünlüler için giysiler tasarlayan Ara Jo’nun defilesi var. Yarın 19.00’da, ekolojik tasarımlarıyla Avrupa’da geleceğin tasarımcısı seçilen Berlin Esmod’un başarılı öğrencileri Julia Knüpher ve Phoebe Hess’in sıra dışı koleksiyonlarını görebilirsiniz.
Bugün defile yapacak diğer markalar: Adil Işık, Boyner, Collezione, Koton, Mango, Marks&Spencer, Roman, YKM

HAFTANIN SİTESİ

Marc Jacobs, kendi adını taşıyan web sayfasında sanal dükkan açtı. Tasarımcının, Jacobs’ Marc Jacobs, Marc by Marc Jacobs, Little Marc Jacobs gibi tüm koleksiyonlarını bir arada görebiliyorsunuz. Büyük katlı bir mağaza gibi tasarlanan sayfanın kapısında görevliler karşılıyor sizi. Asansöre kadar eşlik ediyor, almak istediğiniz ürünün katına gönderiyorlar. Fakat çekici tipler olmadıklarını söylemeliyim. Her ürün grubunun ayrı katı var. Her ürünün hızla indirilebilen fotoğrafları var.
Yazının Devamını Oku

Ahlaksızlığın teşhiri ve bir aile filmi

25 Eylül 2010
Eşcinsellik, bir televizyon dizisinde ilk kez komedi sosu olmak dışında yer alıyordu. Ekranda görünen iki adam ilk kez rengarenk giyinmeden, kırıtmadan, gülünç bir şekilde konuşmadan rol yapıyordu.

Meğer benim gelişme olarak algıladığım şey ahlaksızlığın teşhiriymiş
Kılıç Günü adlı dizide, iki erkeğin aynı yatakta göründüğü sahneyi serinkanlılıkla karşılamamızı sevinç ve gururla karışık bir hisle takip ederken, dizinin yapımcısı Osman Sınav bir çuval inciri berbat etti. Evlere şenlik demecinde “Hikâyemizde Firavun’un sarayından bahsediyoruz. Firavun’un sarayında böyle şeyler vardır. Bunlar gerçektir. Karakter tanımlaması yapıyoruz. İyiliği, bütün güzelliğiyle gösterebilmek için karanlığı da bütün çıplaklığıyla göstermek lazım... Ahlâksızlık propagandası yapmıyor, aksine o tip insanların profilini sergiliyoruz. Bu kişiler ve ahlâksızlıklarını gösterebilmek için ahlak sınırları dışına çıkmadan bir şeyler yapmak zorundayız” dedi.
Oysa eşcinsellik, bir televizyon dizisinde ilk kez komedi sosu olmak dışında yer alıyordu. Ekranda görünen iki adam ilk kez rengarenk giyinmeden, kırıtmadan, gülünç bir şekilde konuşmadan rol yapıyordu. Meğer benim gelişme olarak algıladığım şey ahlaksızlığın teşhiriymiş.
Sonra tabii telefon başındaki muhbir vatandaş tarafından göreve çağrılan RTÜK, kanala bir uyarı gönderdi. Birkaç gün evvel de Selçuk Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin vazifeperver öğrencisi İsmail Sezer; kanal, dizinin yönetmeni ve RTÜK aleyhine suç duyurusunda bulundu. Gerekçe yine şu çok meşhur aile yapımız. Uymamış... Ama tüm bunlar bir kenara, ben yine de durumu serinkanlı karşıladığımızı düşünüyorum. Ya da Fatmagül’ün tecavüzüne o kadar kaptırmıştık ki kendimizi, arada kaynayıp gitti.
ATİPİK BİR AİLE
ABD de şu anda içinde eşcinsellik barındıran bir senaryoyu ve aile kavramını konuşuyor. Bu kez söz konusu olan bir film: The Kids Are All Right (Çocukların Keyfi Yerinde diye çevirebiliriz). Gösterime bir ay sonra girecek ama festivallerde görüldüğü için hakkında pek çok yazı çıkıyor.
Film, uzun yıllardır evli, iki çocuklu bir çiftin hayatını anlatıyor. Evin geçimini sağlayan işkolik Nic, bir doktor. Alkolizmin de sınırında dolaştığı söylenebilir; çok şarap içiyor. Eşi Jules, ev kadını. Kızları Joni üniversiteye başlamak üzere, oğulları Laser ise 15 yaşında atletik bir genç. Her ailede olduğu gibi sorunlar yaşasalar da mutlu bir hayatları var.

Yazının Devamını Oku

Güle güle Mösyö Montignac

18 Eylül 2010
Hedonistlerin kahramanı, kilosuyla derdi olanlar arasında 90’lı yılların en ünlü ismi, Fransız diyet mucidi Michel Montignac, 22 Ağustos’ta öldü. Kendisi bir oksimoronu yerle bir etmiş, yiyerek zayıfla diyerek, bundan 20 yıl evvel hepimizin gönlünü fethetmişti Montignac Diyeti’ni duyduğumuzda 1990’lı yılların ortasıydı. Herkes bunu konuşuyordu: Beyaz un ve şeker dışında istediğiniz her şeyi yiyebiliyor, üstelik bir kadeh şarap bile içebiliyordunuz. Tek kural vardı; karbonhidratla proteini karıştırmayacaksın. Buna uyduktan sonra kaz ciğeri, çikolata, kocaman bir şinitzel, mantı (kepekli undan yapıldığı sürece), canınız ne çekerse yiyebilirdiniz.
İsmini mucidinden alan bu diyete derhal biat ettik tabii. Kibrit kutularıyla işi yoktu çünkü, adam “istediğin kadar ye” diyordu. Üstelik bol keseden ahkam da kesmiyordu, kendi üstünde denemiş 3 ayda 14 kilo vermişti.
Geçen ay 66 yaşında, prostat kanserinden ölen Michel Montignac, bir tıp uzmanı, eğitimli bir diyetisyen de değildi üstelik. Genetik obezite sorunu olan bir aileden geliyordu, insan kaynakları uzmanıydı. Büyükbabası ve babası 120 kilonun üzerindeydi, kendisi de pek narin sayılmazdı. Güney Fransa’da, hayatın iyi yemek olduğu bir bölgede yaşıyorlardı. Ancak Montignac bir ecza şirketinde çalışıyordu ve elinin altında pek çok araştırma vardı. Kendi kilo sorununu çözmek için bu araştırmaları incelemeye başladı. Sonunda ne kadar yediğinin değil, ne yediğinin önemli olduğu sonucuna vardı.
Karbonhidratları iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayırdı. Kötüler grubundaki mısır, patates, beyaz un, beyaz ekmek ve beyaz pirinç kan şekerini yükseltiyordu. Bu da pankreasın insülin salgılamasına neden oluyordu.
Bir tezi daha vardı; klasik diyet yöntemlerinde (kalori hesabına dayalı) vücut, hayatta kalma iç güdüsüyle yağ depolamaya başlıyordu. Bu da kilo kaybını zorlaştırıyordu. 1993’te New York Times Gazetesi’ne verdiği bir röportajda, geleneksel diyet yöntemlerinin tıpkı komünizm gibi bir efsane olduğunu ve yine tıpkı komünizm gibi çökmeye mahkum olduğunu söylemişti. Elbette karşı cenahtan sesler yükseldi, asıl üçkağıtçının Montignac’ın kendisi olduğu iddia edildi.
Ama onun yöntemi kapış kapış gidiyordu. Fransa’da kendi adını taşıyan restoran, mağaza ve spa’lar açtı. Yazdığı 20 civarında kitap, 25 dile çevrildi, milyonlarca sattı.

Tadınızı yerine getirecek 20 öneri

Yaz bitti, tatil bitti, aylaklık günleri bitti. Okullar açılıyor, iş başı yapılıyor, havanın kapalı olduğu günlerin sayısı artıyor, trafik yeniden berbat. Ama belki de yazla vedalaşırken bile hayattan zevk almak mümkün

1. Spora başlayın. Egzersiz endorfin salgılamanızı sağlar, mutlu hissedersiniz. Hem de sebatkar olursanız önümüzdeki bahar kilo vereceğim diye fazla acı çekmezsiniz. Spor salonuna gitmek pahalı geliyorsa bir bisiklet alın. Olmadı yürüyüşe çıkın.
2. Mevsimi geçen yazlık çiçeklerin yerine yenilerini ekin.
3. Yeni bir şey öğrenmeye başlayın.
4. Her hafta düzenli olarak aylaklık hakkınızı kullanın.
5. Tam zamanıdır, haftasonu yakın çevre yürüyüş turlarına katılın.
6. Kaç zamandır aklınızın bir köşesini kurcalayan ama elinizin bir türlü gitmediği evdeki fazlalıklardan bu haftasonu kurtulun. Mesela gardrobunuzu gözden geçirin.
7. Çöplerinizi ayırmaya başlayın. İnsanlık için iyi bir şey yapmaktan iyisi yoktur.
8. Yazın kaçırdığınız filmlerin DVD’sini alın, her haftasonu iki tanesini izleyin. Bu arada yeni sezon TV dizilerinden birini seçin ve abonesi olun.
9. Alışveriş yapmasanız da çarşıya çıkın. Birkaç ay sonra giyeceğiniz kıyafetleri görünce kış gelsin diye sabırsızlanabilirsiniz.
10. Yaz tatili yüzünden dört bir yana dağılan arkadaşlarınızla yeniden buluşmaya başlayın.
11. Eve harcayacak tek kuruşunuz olmasa bile, en azından eşyaların yerini değiştirin.
12. Cep telefonunuzun melodisini değiştirin.
13. Uzaktaki birine kart atın ya da mektup yazın.
14. Hep ileri attığınız diş kontrolünü artık yaptırın.
15. Eve servis yapan bir bahçeyle anlaşın, her hafta kapınıza taze sebze-meyve gelsin.
16. Bugüne kadar hiç denemediğiniz bir yemeği yapın.
17. Ekonomik zorluk çeken bir öğrenciye burs verin. Bunun için sivil toplum örgütlerinden yardım isteyebilirsiniz. İnanın çok büyük paralar gerekmiyor.
18. Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen ve Kemal Sunal’ın bir arada olduğu herhangi bir filmi seyredin.
19. Kendinize bir pikap alıp, eski plakları toplamaya başlayın.
20. Bunların hiçbiri işe yaramıyorsa, Alain de Botton’un Felsefenin Tesellisi adlı kitabında kendinize bir teselli arayın. Kitabı okurken Norah Jones’un son albümünü dinleyebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku