Bir daha da kalkışmadım bu işe. Fakat örenlere çok özenirim, yün satan dükkanlar şekerci dükkanı gibi gelir. Ayrıca sıcacık ve kocaman cepli anneanne hırkalarının üstüne de hırka tanımam.
Ve evet biliyorum; örgü örmek terapi gibi bir şey, kadınlar arasında salgın gibi, bu mevsim tam da bere-kazak örme mevsimi.
Elinden her iş gelen bir arkadaşım vesilesiyle, hafta sonu yün alışverişine çıktım. Daha doğrusu kendisine eşlik ettim. Annem Eminönü’deki Kürkçü Han’a giderdi yün almak için. Arkadaşım ise Kadıköy çarşısındaki Erol Tekstil’e götürdü. İşte o zaman ne büyük bir şey kaçırdığımı gördüm: Kadınlar arası yün kardeşliğine dahil olma şansını...
Burası dükkan değil, kabul yeri sanki. Kadınların ikisi giriyor, üçü çıkıyor. Bir defa içeride ip namına yok yok. Rengarenk rafları görünce bir iki çile yün, bir de şiş alıp yeniden öğrenmeyi denesem mi diye geçirdim içimden.
Dükkanın arka tarafında yuvarlak bir masa var. Başında Fatoş Hanım duruyor, bütün gün örnek çıkarıyor. Etrafı da ondan feyz almaya çalışan alışverişçilerle çevrili. Bıkmadan, sıkılmadan hangi örneğin nasıl örüleceğini gösteriyor kadınlara. Okul gibi. Yaptığı örnekler de, kullanılan ip çeşidinin yanına konuyor ki, o yünü alacak kişi neler yapabileceğini görsün.
İşte kendilerinden öğrendiğime göre, 2011 kışının yün eğilimleri:
Bir defa bu sene evlerde en çok şapka, panço ve hırka örülüyor. Malum bu sezon bunlar çok moda. Hatta koleksiyonundaki örgü hırkalarla övünen markalar var. En çok sorulan örgü biçimi; Selanik. Tığ işleri de sık sık sorulanlar arasında. En çok satan ipler; Alize’nin astraganı (gerçekten de ne örerseniz astragan kürk gibi duruyor), Nako’nun Aşkım ve Hoşgeldin’i. Hoşgeldin, bebeklere özel bir yün. Yüzde 60 bambu elyafı ve antibakteriyel. Bu arada şu püskül püskül olan ipler de çok satıyor.
Çöldeki kutup ayıları Murphy Kanunları’na tabi yaşar. Hava bulutlu diye, güneş gözlüğü almadan evden çıkarsınız, birden yakıcı bir güneş belirir. Güneşe aldanıp bez ayakkabıyla işe gidersiniz, yolda yüzyılın sağanağı sizi bulur. Markette en ağır ilerleyen sıra hep sizinkidir. Pasaport kontrolünde en aksi memur hep size denk gelir. Bir yere yetişmek gerekirken trafik tıkanır, erkenciyseniz ve oyalanmaya çalışıyorsanız tüm yollar açıktır. Maaşınıza güvenip bankadan kredi çektiğiniz gün işten çıkarıldığınızı öğrenirsiniz. Döviz üzerinden ev tutarsınız kriz patlar, dolar fırlar. Yatırım olsun diye altın alırsınız, yüzyılın düşüşü gerçekleşir...
Murphy Kanunları’nın kimin kalemini kıracağı belli olmaz. Ya da olur mu?
Amerikalı psikoloji profesörü Suzanne C. Segerstrom, Murphy Kanunları’ndan yakayı kurtarmanın mümkün olduğunu iddia ediyor. İddia etmekle kalmıyor, yazdığı ‘Breaking Murphy’s Law’ (Murphy Kanunları’nı Bozmak) kitabıyla ispata da çalışıyor. Elbette söz konusu pozitif psikoloji olunca, kesin ispatlardan söz etmek her zaman mümkün olmuyor.
Segerstrom, Murphy Kanunları’nı karamsarlık simgesi olarak kullanıyor aslında. Karamsarlık, iyimserlik ve insan sağlığı arasındaki dengeleri araştırıyor. Murphy Kanunları’ndan muafiyet arıyorsanız, önce dünyaya bakış açınızı değiştirmeniz, daha iyimser bir bakış açısı edinmeniz gerekiyor.
Segerstrom’un uzmanlığı, kişilikle sağlık arasındaki ilişkiyi araştıran alanda. HIV pozitif erkekler, kanser hastaları, hukuk öğrencileri arasında pek çok araştırma yapmış. Kitap, iyimserliğin sağlıklı olup olmadığını sorguluyor.
PEMBE GÖZLÜK TAKACAĞINIZA KOLLARI SIVAYIP İŞE KOYULUN
Yürüttüğü araştırmalara göre insanların yüzde 80’i kısmen iyimser. Peki iyimser olmak, bu insanların günlük hayatını nasıl etkiliyor? Yazar, iyimser olmanın hayata pozitif bakmaktan ibaret olmadığını ortaya koyuyor. Yani pembe gözlük takmakla iş bitmiyor, kolları sıvayıp idealleri için çalışan, varoluşuna anlam katmaya çalışan insanlar daha iyimser. Saatlerce televizyon seyretmekse mutsuzluk kaynaklarından biri.
Sebebi ziyaretim, birkaç ay evvel başlattıkları concierge hizmeti kapsamında devreye girecek alışveriş asistanlığı ve stil danışmanlığı uygulamaları. Denemek için gittim.
İsteyen birkaç gün önceden Akmerkez’i arayıp randevu alarak stil\ moda danışmanı eşliğinde alışveriş yapabilecek. İtalya’ya tasarım ve üretim yapan Hakan Çeri ile çalışmaya başlamışlar. Çeri de, kendisi dahil 5 kişilik bir ekip kurmuş.
Önce alışveriş asistanlığından bahsedelim...
Yardım almaya karar verirseniz, size bir form gönderiyorlar. Önceden yaşınız, bedeniniz, seç renginiz ve boyunuzla ilgili bilgiler alınıyor. Neden alışverişe çıkmak istediğiniz, genellikle hangi markalardan alışveriş yaptığınız, stiliniz, sevdiğiniz renkler, bütçeniz ve vücudunuzda beğenip beğenmediğiniz yerler soruluyor. Dilerseniz gardrobunuzda bulunan ama bir şeylere uydurup da giyemediğiniz bir iki parça giysinin fotoğrafını da gönderebiliyorsunuz.
Belirlenen gün ve saatte, asistanınız ile AVM’de buluşuyorsunuz. 3 saatlik bir hizmet gibi düşünülmüş ama süreye siz karar veriyorsunuz. Aceleniz varsa, 20 dakikada bile alışverişi tamamlayıp çıkmanızı sağlayabiliyorlar.
Peki neden bir asistana ihtiyaç duyasınız? Oturmuş bir stiliniz, giyim zevkiniz varsa ve bundan şikayetçi değilseniz; alışveriş yapmak, mağaza mağaza dolaşıp tek tek giysilere bakmak, seçim yapmak sizin için bir ritüelse, bu hizmete ihtiyaç duymazsınız.
Fakat değişiklik peşindeyseniz, seçimlerinize güvenemiyorsanız, sizin çok önemli bir gün için hatasız bir stil oluşturmanız gerekiyorsa ya da bir AVM kapısından girer girmez daralıyorsanız, asistan çok işinize yarayacaktır.