Paylaş
Gazeteci-yazar Celal Başlangıç, 2010 yılını zeytin insanlarının peşinde, neredeyse tüm Türkiye’yi dolaşarak geçirdi. Hayatını bir biçimde zeytinden kazanan, zeytinle yaşayan insanları bulabilmek için, uçak yolculukları hariç 7 bin 500 kilometre yol yaptı. Köylere, zeytinliklere, antik kentlere tırmandı; zeytin fabrikalarına gitti. Sonunda ortaya arşivlenmesi gereken bir kitap çıktı: ‘Trilye’den Derik’e, Adatepe’den Yusufeli’ne... Hayat Ağacıyla Yaşayanlar’. Celal Abi yazdı, Tolga Sezgin fotoğrafladı. Komili sponsorluğunda basılan kitaptan sadece bin tane var. İçindeyse onlarca insan, aile, hayat hikayesi... İşte bu hikayeleri siz de duyun istediğim için, sayfayı Celal Başlangıç’ın kalemine teslim ettim.
PİRİNADAN YAKACAK YAPIYOR
Tarsuslu Ali Şendağ’ın zeytinyağı ve pirina fabrikası var. Aile mübadeleyle Girit’ten göçmüş: “Babam Hasan Şendağ, Girit doğumlu. Geldiğinde 12 yaşındaymış Tarsus’a. Aile dokumacıymış Girit’te. Babası da bir dokuma fabrikasına girmiş, yöneticiliğe kadar yükselmiş. Bir gün fabrika sahibine demiş ki, “Ben şuradaki hurda malzemeleri alıp kullanacağım, neyse maaşımdan düşersiniz”. Babam o zaman makinelere çok meraklı. Almış o hurda malzemeden zeytinyağı presi yapmış. Rahmetli Çilingir Ahmet vardı, bir de Tevfik Usta vardı, taş kesen değirmen ustasıydı. Ezme taşlarını onlarla yaptı. Hatta presin en üst kısmını dut ağacından yapmıştı”.
Böylece Tarsus’ta yaygın olarak mengene kullanılırken ilk presi yapmış Hasan Şendağ. Oğlu Ali de babasının bıraktığı yerden devam etmiş. 1972’de başlamış zeytinciliğe. Şu anda 600 ağacı var.
Pirinaları odun şeklinde preslemiş, kurusunlar diye güneşe dizmiş. Bu preslenmiş pirinalar bile zeytinin son zerresine kadar nasıl kullanıldığının kanıtı. Zeytin sıkılmak üzere kırılıyor. Yağı için kontinü ya da preste sıkılıyor. Geriye zeytinin posası olan pirina kalıyor. Pirinada kalan yağ tekrar sıkılıyor ve sabun yapımında kullanılıyor. Kalanı preste sıkılarak odun şekline getirilip satılıyor. Çoğunlukla evlerde yakacak olarak kullanılıyor. Kilosu 230 kuruştan satılıyor. Oduna göre kalorisi daha yüksek. “Bu sene yaklaşık 800-900 ton pirina odunu yaptık. Hasat zamanı duyulan koku işte bu pirinadan gelir. Pirina yandıktan sonra kalan külü de işe yarar. Çünkü külünde potas vardır, ağaçların altına atılır gübre olarak”.
FRANSIZ NİNESİ İÇİN ZEYTİNYAĞI ÜRETTİ
Milas, Menteşeoğulları’nın başkenti. Osman Menteşe’nin kökleri de Menteşeoğulları’ndan geliyor. Ailesi yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşıyor. Dedesi Murat Menteşe, Abdülhamit döneminde süvari binbaşısı. Ağabeyi Halil Menteşe de o dönemdeki illegal İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi. Sonunda ağabey Halil Türkiye’den kaçmak zorunda kalıyor. Dede Murat da ağabeyinden dolayı takibe alınıyor. Kaçıp Fransa’ya, ağabeyi Halil’in yanına gidiyor. Onun gibi ziraat okuluna yazılıyor. Paris’teki dans dersleri sırasında Suzan’la tanışıyor. Evlenmeye varacak bir aşk doğuyor aralarında. Ancak kızın ailesi karşı. Bu yabancının kim olduğunu öğrenmek isterler ancak Murat “Benimle ilgili olarak Türk sefaretine sorarsanız, size inanılmaz kötü şeyler söylerler” der. Çünkü Osmanlı’da hala Abdülhamit rejimi vardır.
Evlilik projesi darmadağın olur, Suzan başkasıyla nişanlandırılır. Ancak 1908’de Abdülhamit tahttan indirilir, İttihat ve Terakki iktidara gelir. Paris büyükelçisi de değişir Osmanlı’nın. Murat yeniden ulaşır Suzan’a. Artık kendisi hakkındaki herşeyi sorabileceklerini söyler. Fransız aile kabul eder ve 25 yaşındaki Murat ile 18 yaşındaki Suzan evlenir.
Paris’ten Milas’a gelir Suzan. Gerisini Osman Menteşe anlatıyor: “Kocasına çok aşık bir kadın. 1956’da ölüyor dedem. Amcalarım ve babam diyor ki, ‘Sen istiyorsan Paris’e dön. Biz çiftlikten elde edilen gelirden sana da yollarız’. ‘Murat nerede yatıyorsa ben de onun yanında yatacağım’ diye cevaplıyor.” 1976’da 95 yaşında ölen Suzan Nine’nin mezarı, köyün girişinde.
Osman Menteşe yıllar sonra zeytincilikle uğraşmaya başlıyor. Ve ninesiyle dedesinin evliliklerinin 100. yılı anısına 2009’da Suzan Nine markalı zeytinyağı üretiyor.
ZEYTİNYAĞI UĞRUNA BELİNİ KIRDI MARKASINI BELKIR YAPTI
ODTÜ’lü Murat Mumcu, Apollon Tapınağı’nın karşısındaki tek katlı iki Rum evini restore edip Bafa’ya yerleşmiş. Ondan sonra da eşi Zehra ile profesyonel yöneticilikten zeytinyağcılığa geçmişler. Markasının adı Belkır ve ilginç bir hikayesi var:
“2008’de ilk ürünleri topladık, fabrikaya gittik. İlk ürünümüz altı çuval zeytindi. Sıra bize geldi. Çuvalları boşaltırken tam üzerine bastığım sunta çöktü ve ben sırt üstü 2.5 metrelik kanala düştüm. Kalkmaya niyetlendiğimde belden aşağımın tutmadığını fark ettim. Altı ay sonra ayağa kalkabildim”.
İyileştikten sonra markalı bir zeytinyağı yapmaya karar vermiş. Adını ne koyalım, diye düşünürken, bir arkadaşının önerisi ile Belkır koymuş.
ZEYTİNYAĞI FABRİKASINDAKİ TİYATRO
Urla’da, Rumlardan kalan, ateş tuğlasından yapılmış bir zeytinyağı fabrikası. Burası 10 yıldır bir tiyatro atölyesi: 3K Kavimler Kapısı Tiyatro Atölyesi. Üst katında cibinliklerle çevrili bir açık yatakhane var. Atölye çalışmalarına, film, tiyatro şenliklerine, ütopya toplantılarına kalanlar burada yatıyor. Alt kattaki çok eski demir mengeneyle dört taşlı zeytin kırma değirmeni aynen korunmuş.
Şıh Ali Yalçıner 12 Eylül öncesinde tiyatrocu. AST’ın kurucularından. Erkan Yücel’le Halk Oyuncuları’nda çalışmış. Sonra siyasi sığınmacı olarak Hollanda’ya gitmiş. Gerek Bornova Şehir Tiyatrosu’nda proje çalışmalarına katılan yöredeki çocuklarla gerekse yurtdışından farklı disiplinden gelenlerle çalışmalar yapılıyor burada.
AĞACIN ESTETİK MUCİZESİ
Erhan Şengel, Adatepe Zeytinyağları ve Zeytinyağı Müzesi kurucularından. Kendini zeytin ağacından yapılan kap kacak, araç gereç üretimine adamış. Adatepe’deki dükkanında yok yok; adı Odun İnce İşler.
Paylaş