Bilgi Üniversitesi Moda Tasarımı Bölümü’nde ders veren Karen Pine’ın uzmanlığı gelişimsel psikoloji. Daha çok kadın ve çocuk davranışlarıyla ilgileniyor. Sözsüz iletişim, para yönetimi, beden algısı ilgisini çeken konular. Rejim, alışveriş gibi kadınların kontrolü yitirdiği alanlarda çalışmalar yapıyor.
Sheconomics (Kadın Ekonomisi) kitabı çıkalı iki yıl oldu gerçi ama bizde pek konuşulduğunu duymadım. Kişisel olarak, pembe ambalajla pazarlanan kadın ürünlerine toptan karşıyım, son derece cinsiyetçi buluyorum. Kadını hafife almak, hatta düpedüz aptal yerine koymak gibi geliyor. Bu da pembe bir kitap. ‘Sıkıcı’ ekonomik meseleleri pembe, çiçekli böcekli ambalajla okutmaya çalışıyor. Ama tabii bir yandan da, gazetelerin ekonomi sayfalarının, televizyondaki ekonomi programlarının, kadınların öncelikleri arasında bulunmadığını kabul etmek gerekiyor.
Yazar, kadınların erkeklere kıyasla ekonomik konularda daha az güvenli olduğunu, iş paraya geldiğinde risk almaktan korktuklarını iddia ediyor. Kitap, beyaz atlı prens olmadan finansal geleceğini garanti altına almak isteyenler için bir rehber.
Pine kitabında ‘sheconomics’in yedi yasasından bahsediyor:
1. Duygusal bakımından kontrollü olun. Duygularınızın parayla ilişkinizi nasıl etkilediğine bakın. Kadınlar parayla ne yapacağına duygularına göre karar verir. O yüzden cebinize davranmadan evvel bir dakika durun ve düşünün.
2. İnanışların ötesine geçin. Finansal inanışlarınız gerçeğe dönüşebilir. Çünkü inanışlarımız davranış biçimimizi etkiler. Eğer parayla aranızın kötü olduğuna inanıyorsanız, sonuç da iyi olmayacaktır. Önce zengin olamayacağınıza inanmanızın nedenini bulun. Belki de içten içe hak etmediğinizi düşündüğünüz için zam istemekten çekiniyorsunuz. Yolunuza çıkanın ne olduğunu bulduktan sonra, davranışınızı değiştirmek için çalışmaya başlayabilirsiniz.
Önce Adalet Bakanı Sadullah Ergin, vicdani retle ilgili olarak Milli Savunma Bakanlığı’nın bir çalışma hazırladığını söylemiş, “Bu hafta içinde olmazsa önümüzdeki hafta içinde karar aşamasına gelinmiş olacak. Çok kısa süre içinde bunu Bakanlar Kurulu’nda görüşeceğiz” demişti. Heyecanlandıysak da Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, kısa sürede her şeyin ‘normale’ dönmesini sağladı: “Türkiye’nin gündeminde vicdani ret konusu yok. Yapılacak olan düzenleme vicdani redde verilen hapis cezasının tekerrüründe hapis cezasının kaldırıp, makul tek cezaya düşürülmesi.”
Türkiye’nin gündeminde yok derken, sayın bakan aslında hükümetin gündemini kastediyor olmalı. Yoksa Tayfun Gönül, Yunus Erçep, Murat Ülke ve Mehmet Bal gibi onlarca kişi var vicdani retçi olduğunu açıklayan. Sayıları iki yıl önce 120 kadardı.
Bedelli askerlik de çıkınca internetteki sosyal paylaşım sitelerinde şöyle bir ‘geyik’ dönmeye başladı. 15 ay askerlik - Mehmetçik, 6 ay askerlik - Mehmet, bedelli - Mehmet Bey, vicdani ret - Memoş.
İnternet kullanımı herkese tanınmış bir hak, bir şeyler yazmak için yeterlilik testi filan yapılmıyor. Dolayısıyla karşınıza çıkan her veriyi ciddiye almak durumunda değilsiniz. O yüzden ben de yukarıdaki sözüm ona espriyi ciddiye almazdım. Ama internette çıktığının ertesi günü gazete sayfalarında rastladım. Bir yazar, bu sınıflandırmayı köşesine koyuyorsa artık ciddiye almak gerekir.
Memoş ile neyin kast edildiği belli, tüm vicdani retçiler eşcinseldir. Ellerine silah alamayacak kadar hanım evladı oldukları için vicdani retçiyim diye ortaya çıkarlar. Aslında dertleri askerden yırtmaktır.
O zaman ta en başa dönelim, tane tane anlatalım.
Vicdani ret: Bireyin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dinsel inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesidir. Vicdani retçiler kendilerini antimilitarist ya da pasifist olarak tanımlayabilir.
“Bir tür kenarları saçaklı, ipek, pamuk, yün vb.’den yapılmış başörtüsü”. Doğu ve Güneydoğu’da puşi denen, TDK sözlüğünde poşu olarak yer alan ‘aksesuvarın’ tanımı bu. Global bir moda haline geldiğinden beri farklı renkleri, ebatları çıktı ama geleneksel poşu ya siyah olur ya kırmızı. Diğer ‘fular’lara kıyasla biraz büyüktür, 125x125 santim civarındadır. Dünyanın neresine gitseniz, boynunda poşu olan bir gence rastlarsınız. Pek çok Hollywood ünlüsünün poşulu fotoğrafları vardır. Tekstil devlerinin aksesuvar olarak ürettiği poşular daha küçüktür fakat.
Polis tutanaklarında, ‘boynunda poşu olan eylemci’ olarak geçen, Şubat 2010’da otobüse binmeye çalışırken gözaltına alınan Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül’ün taktığı poşunun büyüklüğü neydi acaba? Hayır, geleneksel olandan daha küçükse avukatları pekâlâ müvekillerinin moda kurbanı olduğu yönünde bir savunma geliştirebilirdi. Suçun delili Güneydoğu’dan değil, İstanbul Bağdat Caddesi’nden alındıysa, bu da önemli. Satış fişini saklamış mıydı acaba?
Saçma mı geldi?
23 yaşındaki bir üniversite öğrencisinin, İstanbul’da düzenlenen bir eylem sırasında oradan geçtiği ve poşu taktığı için gözaltına alınması, hakkında poşudan başka objektif ve somut bir delil olmaması, fakat o günden beri tutuklu bulunması, üstüne üstlük hakkında 45 yıla kadar hapis cezası istenmesi daha mı mantıklı?
DELİLLERİ NASIL KARARTABİLİR
20 aydır Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan 23 yaşındaki Cihan, Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü öğrencisi. Şubat 2010’da İstanbul’un Çağlayan semtinde bir grup, boş bir markete molotofkokteyli atarak kaçtı, görgü tanıkları gruptakilerin poşu taktığını söyledi. Aynı saatlerde arkadaşının evinden çıkan Cihan da boynunda poşusuyla otobüs bekliyordu. Eyleme katılmış olabileceği gerekçesiyle gözaltına alındı. Savcının tahliye istemesine rağmen 21 Şubat’ta tutuklandı. Cihan üç gün önce altıncı duruşmasına çıktı. Savcılık, örgüt üyeliği suçlamasıyla 15-45 yıl arası hapis cezası talep etti, tutukluluğunun devamına karar verildi. Gerekçe, delilleri karartma ihtimali. Ne yapacak, o gün taktığı poşuyu ormanlık alanı mı gömecek?
Cihan’ın davası, poşunun iddianamede delil olarak yer aldığı ilk olay değil elbette. Fazla geriye de gitmeye gerek yok. Hopa olaylarını Ankara’da protesto ederken gözaltına alınan 22’si tutuklu 28 kişi hakkındaki iddianamede de, bu kişilerin terör örgütü üyesi olduğuna dair gösterilen deliller arasında poşu vardı. Ama orada tek delil bu değildi. Üzerinde ‘Ankara Tabipler Odası Hekime Yönelik Şiddete Hayır’ yazan beyaz şemsiye, üzerinde Toplumsal Özgürlük Platformu yazılı iki tane sopasız flama da deliller arasında bulunuyordu.
Bakın internette poşu araştırması yaparken, erkek modası hakkında bilgiler veren bir sitede ne buldum: “İki senedir oldukça moda olan poşuda hâlâ siyah-beyaz renk tonlarındaysanız bu sene renkleri değiştirmenin zamanı geldi. Kareli pembe, yeşil ve bejlerle değiştirmenizde yarar var. En sade kıyafetinize aksesuvar olarak çok güzel oturacak. Kirlenmeyen ve isteğinize göre her fiyatta bulunan poşuları iyi kullandığınız takdirde bir moda kahramanı olabilirsiniz. Kadınlar bu yeni görünüşünüzü çok sevecek.” Heyhat, kadınlar seviyor da, devlet sevmiyor işte. Üstelik sonunda kahraman değil, kurban oluyorsunuz.
SAVUNMA
Ne dediği anlaşılamadı
İzzet Yıldızhan ile Nihat Doğan’ın olaylı Ankara kaçamağı, haftayı etkisi altına aldı, özellikle erkekler arasında yer yer paniğe de yol açtı. Bir otelde dört kadınla geçirdikleri gece sonrası, politik kişilik Nihat Doğan’ın yaptığı şu açıklamadan kimse bir şey anlamadı: “Kimse Nihat Doğan’dan şikayetçi değil. Recep Tayyip Erdoğan’a muhtar olamaz diyen, Ahmet Kaya’ya dil uzatan zihniyetle Nihat Doğan’ı suçlayan zihniyet aynı. Teröristten ne farkınız var? Son yıllarda siyasi tavır aldık. Sen yanmazsan ben yanmazsam nasıl çıkacağız karanlıktan aydınlığa?”
SOSYAL DEVLET VE HAYVAN HAKLARI
7.2 şiddetinde gaf
Diyanet ışleri Başkanı ile Van’daki depremzedeleri ziyaret eden ıçişleri Bakanı ıdris Naim şahin, üç öğün çıkan yemeklerden memnuniyeti dile getirmek isterken yine bir gafa imza attı; “Biz de mi buraya bir çadır kursak acaba” dedi. Hemen ardından depremzedelere, “Koskocaman sarayda oturuyorsunuz” diyerek takıldı. Daha sonra da Hakkari’deki polis noktasına katırın üzerindeki bombayla saldırı girişimine değindi: “O katırın hesabını nasıl verecekler, ben merak ediyorum. Katırın hakkını korumak da bize ait. Bunlar ne ağaç ne insan, ne doğa sevgisi taşımayan, apayrı bir yeryüzü varlıkları. Bunları apayrı terminolojide değerlendirmek lazım. Türk Dil Kurumu ve edebiyat fakültelerinin ayrı bir çalışma yapmaları lazım. Kelimeler yetmiyor.”
ADALET
13 yaşındaki çocuğun rızası
İntihar etmiş bir kadın, değil mi? Muhtemelen evindeki sandalyelerden birinin üstüne çıkmış, boynuna ipi geçirmiş ve sonra boşluğa bırakmış kendini. Kadının yaşını tam olarak kestiremiyoruz ama en fazla 40’larında olmalı. Belli ki dış görünümüne özen gösteren biri; ölüme giderken bile şık ayakkabılar giymiş. Duvar kâğıdına ve sandalyeye bakılırsa ya fotoğraf bundan 30 yıl önce çekilmiş ya da ev 30 yıl öncesinde takılıp kalmış. Kesin bildiğimiz tek şey var, baktığımız ölümü seçmiş bir kadının fotoğrafı.
Peki sizce bu fotoğrafı kim çekmiştir? Olay yeri inceleme ekibi mi, polis muhabiri mi? Ama her şey fazla düşünülmüş gibi duruyor değil mi? Belki bir film karesidir. Belki de bir sanatçı, belirli bir konsept çerçevesinde, bir mesaj vermek için çekti. Ya da bu, Türkiye’deki kadın intiharlarına veya kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için hazırlanmış bir kampanyanın parçası. Ne de olsa bu ülkede intihara zorlanan, cinayetine intihar süsü verilen ya da şiddetten usanıp intiharı seçen kadınlar var.
Hayır efendim, şu anda hep birlikte baktığımız bu fotoğraf, bir reklam. Yani para kazandırsın diye çekilmiş. Acaba neyin reklamını yapıyor olabilirler? İntiharın reklamı olamayacağına göre... Ya da olabilir mi?
Bayanlar baylar, şu sayfada görmüş olduğunuz fotoğraf, bir mobilya markasının reklamı. Sloganı da “Bir ömre sığmayan mobilya adresi”. Geçtiğimiz hafta sonu, ulusal gazetelerden birinde yayınlandı.
Bu parlak fikirle ortaya çıkan reklamcının, fikri kabul eden marka yöneticilerinin aklından o sırada ne geçiyordu, hakikaten çok merak ediyorum. Markanın adını vermiyorum, çünkü niyetleri tam da bu olabilir; konuşulmak, konuşturmak.
Kendilerinden zekâmın kısıtlı yaratıcılığından ve keskinliğinden dolayı da özür dilerim. Zira sloganla fotoğraf arasında anlamlı bir bağ da kuramadım. İntiharın fotoğrafı, kimin üzerinde koşa koşa gidip zigon alma ihtiyacı yaratır onu da bilemedim. Ama aklıma Jacques Seguela’nın ünlü kitabı geldi: ‘Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin. O Beni Bir Genelevde Piyanist Sanıyor.’ Bu reklamın müsebbibinin annesine hakikaten çocuğunun reklamcı olduğunu söylememek lazım.
Bir teselli ver Jerry
Ünlü ex-top model, rock müzik efsanesi Mick Jagger’ın eski eşi Jerry Hall (55), İngiliz The Times gazetesinin internet sitesinde, okuyucudan gelen sorulara cevap verir. Bölümün adı: Jerry Hall’a Sorun. Genellikle güzellik, ikili ilişkiler, sosyal hayatla ilgilidir sorular ve çoğunlukla kadınlardan gelir.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, ‘atanamayan öğretmenler’ kavramını uydurma ilan etmesiyle, atanamayan öğretmenlerin itfaiye sınavına girmesi aynı güne denk geldi. Kastamonu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü’nce istihdam edilecek 34 itfaiye eri için açılan sınava, atanamayan öğretmen adayları da başvurdu. Üniversitelerin bilgisayar, maliye, öğretmenlik gibi bölümlerinden mezun olan adaylar, şınav çekip, yangın hortumuyla tahta üzerinde yürüme, hortumla belirlenen noktaya su sıkma, itfaiye aracının merdivenine çıkıp inme gibi uygulamaları yapmaya çalıştılar.
TRAFİK
Kazanasmaz savaş açtı
Her sabah radyo ve TV’de sesini duymaya alıştığımız, İstanbul Büyükşehir Belediyesi trafik kontrolörü Murat Kazanasmaz, emniyet şeridi ihlalcilerine savaş açtı. Böyle birini gördüğünüzde, fotoğraflayıp kendisine ihbar etmenizi istiyor, “Kendi aramızda bir sivil toplum hareketi oluşturduk. İhlali yapanlar pes edene kadar devam edeceğim” diyor. Umarız pes eden kendisi olmaz. Kazanasmaz bu işe, Sultanbeyli’de geçen hafta dokuz kişinin öldüğü kaza sonra girişti. İşte ihbar adresi: https://twitter.com/#!/muratkazanasmaz
BABALIK TESTİ
Euro mu bebek mi
Almanya Yeşiller Partisi’nin eşbaşkanı Cem Özdemir, eşi doğum yaptığında doğum iznine çıkınca çok alkışlanmıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ise tersi bir durumla karşı karşıya. Eşi Carla Bruni doğum yaparken kendisinin yurtdışı gezisine çıkması, ülkesinde ve dünyada tartışma konusu oldu. Amerikan Daily Beast haber sitesi, kadınlar arasında bir anket yaptı. Parisli bir avukat, “Ben doğum yaparken eşim yanımda olmasaydı ona Euro bölgesinden daha büyük bir kriz yaratırdım” dedi. Annelik ve çocuk bakımıyla ilgili bir kitabın yazarı Jennifer Block meseleyi daha da ileri götürdü: “Ben olsam eşimi öldürürdüm.”
MİNİ TEST
Kıskançlık krizi ağır tahrik sayıldı
Kısa sürede sevgili oldular. Sevim inşaatlarda çalışıyordu. Gülbeyaz, sevgilisini kızlarıyla da tanıştırdı. Derken bodrum katında bir daireye taşındılar birlikte. Adam sık sık kıskançlık krizleri geçiriyordu. Sonunda kadının boğazını kesti, ölene kadar yanında yattı. Yfadesinde, “Kötü yola düşmesin diye öldürdüm” dedi. Mahkeme, ödül gibi ceza verdi Sevim’e. Kıskançlık krizi ağır tahrik sayıldı, kendisinin duruşmalardaki ‘iyi hali’ dikkate alındı. Cezası müebbetten 15 yıla indi. Kimbilir kaç yıl yatıp çıkacak.
İLK YARDIM
Labradora suni teneffüs yaptı
ABD’nin Wisconsin eyaletinin Wausau kentinde bir evde çıkan yangında Coda adında yedi yaşındaki labrador cinsi köpek karbonmonoksitten zehirlenerek bayıldı. Yangına müdahale eden itfaiyecilerden Jared Thomson, köpeği evden çıkardıktan sonra hayata döndürmek için suni solunum uygulamaya başladı. Coda’ya hayat öpücüğü veren itfaiyeci Thomson, hayvanlar için ilkyardım eğitimi almadığını ama nasıl yapıldığını televizyonda izlediğini söyledi.
TELEVİZYON
Spiker şehitlere ağladı
Hakkari’nin Çukurca Ylçesi’nde şehit düşen 24 askerimizle ilgili haberi sunan TRT spikeri bir anda gözyaşlarına boğuldu. Spiker o sırada hayatını kaybedenlerin isimlerini ve memleketlerini okumaktaydı. Çok mücadele ettiyse de ağlamaktan kendini alıkoyamadı. Reji çareyi, isim listesini ekrana yansıtmakta buldu.