Paylaş
Önce Adalet Bakanı Sadullah Ergin, vicdani retle ilgili olarak Milli Savunma Bakanlığı’nın bir çalışma hazırladığını söylemiş, “Bu hafta içinde olmazsa önümüzdeki hafta içinde karar aşamasına gelinmiş olacak. Çok kısa süre içinde bunu Bakanlar Kurulu’nda görüşeceğiz” demişti. Heyecanlandıysak da Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, kısa sürede her şeyin ‘normale’ dönmesini sağladı: “Türkiye’nin gündeminde vicdani ret konusu yok. Yapılacak olan düzenleme vicdani redde verilen hapis cezasının tekerrüründe hapis cezasının kaldırıp, makul tek cezaya düşürülmesi.”
Türkiye’nin gündeminde yok derken, sayın bakan aslında hükümetin gündemini kastediyor olmalı. Yoksa Tayfun Gönül, Yunus Erçep, Murat Ülke ve Mehmet Bal gibi onlarca kişi var vicdani retçi olduğunu açıklayan. Sayıları iki yıl önce 120 kadardı.
Bedelli askerlik de çıkınca internetteki sosyal paylaşım sitelerinde şöyle bir ‘geyik’ dönmeye başladı. 15 ay askerlik - Mehmetçik, 6 ay askerlik - Mehmet, bedelli - Mehmet Bey, vicdani ret - Memoş.
İnternet kullanımı herkese tanınmış bir hak, bir şeyler yazmak için yeterlilik testi filan yapılmıyor. Dolayısıyla karşınıza çıkan her veriyi ciddiye almak durumunda değilsiniz. O yüzden ben de yukarıdaki sözüm ona espriyi ciddiye almazdım. Ama internette çıktığının ertesi günü gazete sayfalarında rastladım. Bir yazar, bu sınıflandırmayı köşesine koyuyorsa artık ciddiye almak gerekir.
Memoş ile neyin kast edildiği belli, tüm vicdani retçiler eşcinseldir. Ellerine silah alamayacak kadar hanım evladı oldukları için vicdani retçiyim diye ortaya çıkarlar. Aslında dertleri askerden yırtmaktır.
O zaman ta en başa dönelim, tane tane anlatalım.
Vicdani ret: Bireyin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dinsel inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesidir. Vicdani retçiler kendilerini antimilitarist ya da pasifist olarak tanımlayabilir.
En çok karşılaşılan ret sebepleri şunlardır: Düşman olsa bile insan öldürmeyi ahlaki bulmamak, hiyerarşik ve statüsel yapılandırmalarda yer almayı ahlaki bulmamak, güncel sorunlardan dolayı o ülkenin silahlı birliğinde bulunmayı ideolojik ve dini inanca aykırı bulmak.
Geyik muhabbetisever şakacı arkadaşların, bu evrensel tanımın neresinde eşcinsellik okuduğunu çok merak ediyorum.
İki erkeğin aşkını hak etmek için ne kadar güzel olmak gerekir
Öykü Karayel’i yeterince güzel bulmayan, hatta işi düpedüz çirkin demeye vardıran seyircinin büyük bölümünü kadınlar oluşturuyor. Nasıl bir ruh hali, nasıl bir algı bozulmasıdır bu?
Kuzey Güney adlı dizinin daha ilk bölümünden itibaren eleştirilere hedef olan kadın başrol oyuncusu Öykü Karayel’in rolünün azaltılacağı ortaya
çıktı geçen hafta. Mahallenin iki yakışıklısının birden aşık olduğu Cemre’yi canlandırıyor Karayel. Eleştiriler de bu noktada yoğunluk kazanıyor zaten; “Bu kız Kıvanç Tatlıtuğ ile Buğra Gülsoy’un canlandırdığı karakterleri kendine aşık edecek, iki kardeşi birbirine düşürecek kadar güzel değil.”
Yakışıklı paşa oğullarını kimselere layık görmeyen anne histerisine
kapılmış bir kısım seyirci, umarız bu haberle bir nebze rahatlamıştır. Diziye yeni bir kadın oyuncu katılıyor; Merve Boluğur. Güzellik kapasitesi hem Kuzey’i hem de Güney’i taşımaya yetmeyen Karayel’in üzerinden yük alacak olsa gerek, zira moda tasarımcısı Zeynep rolüyle Kuzey’in hayatına girip onu tamamen değiştireceği söyleniyor. Ki bu noktada Cemre’nin bir falsosu daha dengelenmiş oluyor; “ay çok mahalle kızııı”... Sanki dizi İstanbul’un mütevazı bir mahallesinde geçmemektedir de, iki erkek aslında Fransa burjuvazisinden transfer edilmiştir.
Öykü Karayel’i yeterince güzel bulmayan, hatta işi düpedüz çirkin demeye vardıran seyircinin büyük bölümünü kadınlar oluşturuyor. Nasıl bir ruh hali, nasıl bir algı bozulmasıdır bu? Size dayatılan çarpık, gerçek dışı beden algısını bu kadar mı benimsediniz de, herkesten evvel öne çıkıp iki erkeğin birden aşık olacağı kadının güzellik kriterlerine karar veriyorsunuz? Ve sormak istiyorum, iki erkeğin aşkını hak etmek için ne kadar güzel olmak gerekir?
Senin, benim, herkes kadar sıradan, gerçek olanı televizyonda görmeye tahammül edemiyor muyuz? Gündelik hayatta mustarip olduğumuz klişeleri, önyargıları televizyon dizilerinin bir kez daha üretmesine, çoğaltmasına neden bu kadar teşneyiz?
Tüm bu olup biten karşısında 21 yaşındaki Öykü Karayel’in aldığı tavrı son derece serinkanlı buluyorum. Kızcağız, açık açık “Sence de çirkin misin” diye soranlara, “Kendimi çirkin bulmuyorum” diye cevap veriyor. Daha fazlasını söylese, aslında güzel bir kadın olduğunu anlatmaya çalışsa, aynı zihniyeti üretmekten başka bir şey yapmamış olacak. Ama bundan sonra o da öğrenir artık televizyonda varolabilmek için tek tipleşmeyi. Sezon bittiğinde kendini aç bırakır, yarı anoreksik olur, belki saçlarının rengiyle oynar.
Paylaş