Banu Tuna

Haftalık

29 Ocak 2012

TAKVİM

Güç, başarı ve mutluluğun yılı başladı

Batı dünyası 2012'ye gireli neredeyse bir ay oldu ama Çin’de kutlamalar yeni başladı. Geleneksel Çin ay takvimine göre yeni yıla geçen hafta başında girildi. Tavşan yılı sona erdi, Ejderha yılı başladı. 12 hayvan burcuna göre takvimlerini belirleyen Çin halkı, yeni yılı havai fişek gösterileriyle karşıladı. Bahar Bayramı olarak da kabul edilen yeni yıl nedeniyle ülke çapında yedi gün resmi tatil yapılıyor ama sivil kutlamalar neredeyse bir ay sürüyor. Çin burçlarının beşincisi olan Ejderha; güç, başarı ve mutluluğu temsil ediyor.

TESADÜF

Şaşkın hırsız yanlış kuyumcu seçti

İstanbul Küçükçekmece'de bir evden hırsızlık yapan Y.V., çaldığı altınları bozdurmak için koca şehirde bula bula altınların sahibinin çalıştığı kuyumcuyu buldu. Sefaköy'deki bir kuyumcuda çalışan ve evi cumartesi günü soyulan U.K.'ye, pazartesi gelen bir müşteri altın bozdurmak istediğini söyledi. Ardından da cebinden bir avuç yüzük ve küpe çıkartarak, tezgaha bıraktı. Müşterinin koyduğu altınları gören U.K., gözlerine inanamadı. Kendi evinden çalınan altınlar önünde duruyordu. Üzerinde para olmadığını, bir yakınından isteyeceğini söyleyerek telefona sarıldı. Dükkana gelen Küçükçekmece Asayiş Büro ekipleri, altınları satmak isteyen hırsızı yakaladı. Şaşkın hırsıza suçunu itiraf etmekten başka çare kalmadı.

METAFİZİK

Bu hayalet bize de lazım

Yazının Devamını Oku

Öldürmeyen ama süründüren zehir

28 Ocak 2012
Bu öyle bir zehir ki, damarlarınızda dolaştığını onlarca yıl sonra anlayabilir veya ömrünüzün sonuna kadar fark etmeyebilirsiniz. Oysa o siz daha savunmasız bir bebekken girmeye başlar tüm sisteminize ve ‘ben’ dediğiniz şeyi bambaşka şekillendirir. Şimdi size bir panzehir önereceğim.

İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabın adı; ‘Zor Bir Ailede Büyümek’. Oysa yazarı Susan Forward’ın kendi dilinde, yani İngilizce’de uygun gördüğü orijinal ismi ‘Toxic Parents - Toksik Ebeveynler’. Yani zehirli anne-babalar. Ancak biz aile kurumuna, anne-babaya saygı gösterilmesine ayrı kıymet veren bir toplumuz. Muhtemelen bu yüzden, kitabın editörlerine, anne babalara ‘zehirli’ demek aşırı görünmüş olabilir. Bunun yerine ‘zor’ demeyi tercih etmişler.
Kitabı, çocuklarının yüreğine korku, suçluluk duygusu, güvensizlik tohumları eken anne-babaların yarattığı hasarları fark etme ve baş etme kılavuzu olarak tanımlayabiliriz. Yazar, toksik anne-babaları altı gruba ayırıyor: Yetersizler, kontrolcüler, alkolikler, sözel tacizciler, fiziksel tacizciler ve cinsel tacizciler. Ebeveynleriyle yüzleşmek isteyenler kadar anne-baba olmayı planlayanlar için yararlı olacaktır ki, kendileri de farkına varmadan zehirli birer ebeveyne dönüşmesin.
Uluslararası üne sahip bir terapist ve konuşmacı olan yazar, eseri hakkında iddialı. Mutlaka işe yarayacağını söylüyor. Hatta, “Kitabın sonunda kendinizi şimdiye kadar hissetmediğiniz kadar kontrolde hissedeceksiniz. Hak ettiğiniz ve sizden çalınan özsaygı ve özgüvenin büyük kısmını anne-babalarınızdan geri alabileceksiniz” diyor. Daha önce de bu tip kitaplar yazmış, radyo programları yapmış. Kaliforniya’daki ilk cinsel istismar tedavi merkezinin kurucusu aynı zamanda. Ben yine de ‘Bir kitap okudum hayatım değişti’ iddiasına mesafeli durma hakkımı saklı tutmak isterim.
Kitabın sunduğu yüzleşme ve iyileşme yöntemlerini burada sıralamak mümkün değil. Ayrıca haksızlık da olur. Ancak bu kitabı okumaya ihtiyacınız var mı? Bunun kararını verebilmeniz için aşağıya küçük bir test alıntıladım. Bir bakın, çocukken zehirlenmiş olabilir misiniz?

KİM OLDUĞUNUZU VE NE İSTEDİĞİNİZİ  BİLMEKTE ZORLANIYOR MUSUNUZ

Aşağıdaki soruların üçte birini bile evet olarak yanıtlarsanız, anne-babanızın olumsuz etkilerine maruz kalmış, çocuklukta oluşan yaraları yetişkinliğinize taşımış olabilirsiniz.

* ÇOCUKKEN...

1. Anne veya babanız kötü ve değersiz, beş para etmez bir çocuk olduğunuzu söyledi mi? Size hiç hakaret edip devamlı eleştirdi mi?

Yazının Devamını Oku

Haftalık

22 Ocak 2012

Behzat Ç.'nin intikamı acı oldu

TELEVİZYON

Tiyatro sahibi Nedim Saban, 'Behzat Ç.' dizisinin son bölümüyle kendisinden intikam aldığını iddia etti. Saban'ın sahnelediği 'Leyla'nın Evi' adlı oyunda rolü bulunan Onur Bayraktar'ın, 2010'da geçirdiği motosiklet kazasında hayatını kaybetmesinin hemen ardından oyun sahnelenmeye devam etmiş; Saban, "Perde kapatmamak tiyatro geleneği. Perdenin arkasında ağlıyoruz ama sahneye çıkıp oyunumuzu oynuyoruz" demişti. 'Behzat Ç.'nin son bölümünde, bu olayı hatırlatan bir sahne ekrana geldi.

Kenan Işık yarışmacıyı fırçaladı

İNCE AYAR

'Kim Milyoner Olmak İster' yarışmasını sunan Kenan Işık, bir yarışmacının 13 Ocak günü ölen KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş hakkındaki soruyu bilememesine çok kızdı. ‘Dinlemekte olduğunuz ses kime aittir?’ sorusunun ardından Denktaş’ın bir konuşması dinletildi. Yarışmacı sesi tanıyamayınca önce telefon, ardından da yarı yarıya joker hakkını kullandı. Seçenekler iki şıkka indiği halde cevap veremedi. Yarışmadan çekilme kararı alınca Kenan Işık’ın hışmına uğradı. Işık; "Bu sesi tanımamak bu ülkede, bu topraklarda yaşayan bir genç kıza pek de yakışmadı. Kahramanlarımızı tanımak, bilmek ve yaşatmak zorundayız. Bu sese sahip Rauf Denktaş bir kahramandı... Böyle bir halk kahramanını tanımadığınız için üzgün olduğumu söylemek zorundayım" dedi. Bu arada yarışmacının tereddütte kaldığı diğer isim İsmail Cem'di.

Türköne hedefine ulaştı

İŞLEVSELLİK

Yazının Devamını Oku

Aradığınız hafıza, hijyen çalışmaları nedeniyle silinmiştir

21 Ocak 2012
‘Eskiden’ Ağa Lokantası’nın olduğu sokağa gir, İstiklal Caddesi’ne çıkınca şimdi AVM olan ‘eski’ Saray Sineması’na doğru devam et, ‘eskiden’ İnci Pastanesi’nin altında olduğu binanın önünde dur.

Hani Emek Sineması ‘vardı’ ya, onun sokağını geçince... Böyle mi tarif edeceğiz Serkildoryan (Cercle d’Orient), Melek ve İsketinj apartmanları ile İpek, Rüya ve Emek sinemalarını içine alan Grand Pera isimli alışveriş-iş merkezi projesinin yerini? Bu şehrin ve içinde yaşayanların hafızası tamamen, pıspırıl temizlenene kadar durmayacak mı kentsel dönüşümler, hijyen çalışmaları?

Daha çok Emek Sineması üzerinden tartışılan bir Grand Pera meselesi var İstanbul’un ve İstanbullu’nun son iki yıldır. Altında, Beyoğlu’nun ve şehrin alamet-i farikalarından İnci Pastanesi’nin de bulunduğu Serkildoryan binası ile üç sinema salonu ve iki apartmanı içine alan koca bir proje. Bu kültürel varlıkların hepsi, bir restorasyon-yıkım-rekonstrüksyon operasyonu ile Grand Pera isimli iş-alışveriş merkezine dönüştürülecek.
Bu hafta, Grand Pera projesini detaylarıyla anlatabilmek için projenin sahibi Kamer İnşaat bir basın gezisi düzenledi. Serkildoryan’dan başlayıp tüm yapıları tek tek gezdirip, her birinin bu projeyle kurtarılmaya ne kadar muhtaç olduğunu anlattılar.
Söylenen şu: Serkildoryan ile İsketinj binaları tek bir değişiklik yapılmadan, hatta mümkün olduğunca orijinal malzeme korunarak restore edilecek, Melek Apartmanı ile Rüya ve İpek sinemaları yıkılacak, Emek yıkılmayacak, dördüncü kata taşınacak! Sakın yıkmaktan bahsetmeyin, bu bir yıkım projesi değil; sürdürülebilirlik projesi. Sanki her şey hangi kelimeleri seçtiğinizden ibaret. Doğru kelimeleri seçersen, bir şeyi başka bir şey gibi gösterebilirsin.
Mimar Fatih Kesgün’ün anlattıklarına göre Serkildoryan ile İsketinj’in gerçekten bir şansı var gibi görünüyor. Eski ihtişamlarına kavuşabilirler. Ama heyhat; bu bir hayır işi değil, bir iş projesi. Para kazanmak için Emek’ten vazgeçmek gerekiyor. Üstelik mimarın ağzından duyduk; olduğu gibi korumak mümkün olduğu halde vazgeçiliyor Emek’ten. Vazgeçmeyenlere de aslında bir yere gitmediği, sadece biraz yükseltildiği yanılsaması satılıyor. Buna çocuk kandırmacası denmiyor muydu?

YENİ TAKTİK: 11 + EMEK

Eğer proje bugünkü haliyle gerçekleşirse, bundan birkaç yıl sonra Emek’te bir film izlemek istersem İstiklal Caddesi’nden ayrılıp bir alışveriş merkezine gireceğim, yürüyen merdivenlere binip vitrin baka baka, fast-food restoranlarının arasından geçerek dördüncü kata çıkacağım, her AVM’de olan sinema kompleksine gireceğim, oradaki 11 salondan biri de Emek olacak. Dışarıdaki endüstriyel sinema fuayesini geride bırakıp bir salona gireceğim. O perde, o duvarlar, o bezemeler eski Emek’e ait olacak ve o ‘müze’ye Emek diyeceğim, Emek’te film izledim diyeceğim öyle mi?

Yazının Devamını Oku

47 ülke gezdi gördükleri sabrını taşırdı

14 Ocak 2012
Hayatının büyük bölümünü insan haklarıyla ilgili çalışmalara adayan Thomas Hammarberg, makalelerini kitaplaştırdı. Hammarberg’in sabrını taşıran ülkeler arasında Türkiye de var.

Thomas Hammarberg 2006’dan bu yana, 47 üye ülkede insan haklarına saygının ve farkındalığın artırılmasına yönelik çalışmalardan sorumlu Avrupa Konseyi İnsan Hakları komiseri. Daha önce Uluslararası Af Örgütü genel sekreterliği ve BM İnsan Hakları Özel Temsilciliği yaptı, Uluslararası Olaf Palme Merkezi’nde çalıştı.
Hammarberg, mevcut görevinde bulunduğu yaklaşık altı yıl boyunca yazdığı farklı makalelerini derledi ve bir kitap haline getirdi. İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabın adı ‘Avrupa’da İnsan Hakları’. Yaşlı kıtada insan haklarının durumunu farklı başlıklar altında ele alan bir toplam.
“Avrupa’da insan haklarına dair siyasi retorik, gündelik gerçeklikten farklı. Hemen hemen her politikacı özgürlük ve adaletin korunmasından yana olduğunu söyler. İnsan hakları standartları konusunda Avrupa çapında ve uluslararası düzeyde mutabakata varılmıştır. Ancak bunlar istikrarlı olarak uygulanmaz. 47 devletin neredeyse tamamını ziyaret ettim. Gördüklerim ve duyduklarım sabrımı taşırdı” diyor.

TÜRKİYE’NİN KATKISI

Hammarberg’in sabrının taşmasına Türkiye’nin hatırı sayılır bir katkı sağladığı muhakkak. 300 küsur sayfalık kitapta Türkiye’nin özellikle adının geçtiği başlıklar basın özgürlüğü, Romanlar’ın yersizleştirilmesi, homofobi ve transfobi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle çocuk hakları. Hrant Dink suikasti, Sulukule’deki dönüşüm, iş olanağı tanınmayan transeksüellerin fuhuşa itilmesi, TBMM’deki kadın vekil sayısının azlığı, cezaevlerinde çocukların yetişkinlerle aynı koğuşa konmasıysa bu başlıklar altında değinilen özel örnekler.
Buraya diğer birkaç tespitini de aldım. Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin, sabrını taşırmak için elimizden geleni yapmamış mıyız?
* Bazı hükümetler, insan haklarını diğer devletlere karşı bir propaganda malzemesi olarak kullanarak kusurlarını küçültür ya da örtbas eder.

Yazının Devamını Oku

Haftalık

8 Ocak 2012

MEDENİ HALLER

11 yaşındaki çocuk-kadın şoku

Haftanın sonuna doğru Bolu’dan gelen haberle herkes şoke oldu. Mudurnu’da 11 yaşındaki bir kız çocuğu sekiz aylık hamileydi. 25 yaşındaki E.D, Z.Ç’yi Ağrı Patnos’tan alıp getirmiş, imam nikahıyla yaşamaya başlamıştı. Z.Ç. kısa süre sonra hamile kaldı. Bu hafta rahatsızlanan çocuk-kadın, hastaneye kaldırıldı. Doktorlar, kızın kontrol altında tutulmasını istedi ama ‘kocası’ bu isteği kabul etmeyerek Z.Ç.’yle birlikte hastaneden ayrıldı. Z.Ç.’nin yaşının küçük olmasına rağmen herhangi bir işlem yapılmadı. Ertesi gün valilikten, kızın yaş tashihi için mahkemeye başvurduğu ve kemik yaşının nüfusta yazılandan çok daha büyük olduğu açıklaması geldi. Ancak kızın yaşı hâlâ bilinmiyor.

İSTİHDAM

Atanamayanlar şimdide de bandocu

Bundan yaklaşık iki ay önce Kastamonu Belediyesi’nin itfaiyeci sınavına giren atanamayan öğretmenler, şimdi de bandocu oldu. Olay Mersin’de geçiyor. Dört yıldır atama bekleyen Duygu Hardal tuba, iki yıldır atanamayan Sevil Gültekin ise klarnetçi olarak Mersin Büyükşehir Belediye Bandosu’nda görev aldı. Bu arada Atanamayan Öğretmenler Platformu kurucularından şafak Bay, kanser nedeniyle hayatını kaybettikten beş ay sonra, daha önce yaptığı bir basın açıklaması nedeniyle üç yıl hapis cezasına çarptırıldı.

TALİHSİZLİK

Uyurken caydırdı

Yazının Devamını Oku

140 karakterle anlaşan nesil ve şiddet

7 Ocak 2012
Evet, dizilerdeki şiddet eğilimli, güçlü karakterler erkek çocukları daha fazla etkiliyor ama kızlar da bu çocuklarla çıkıyor.

-Kayseri’de 13 ve 14 yaşındaki iki kız paylaşamadıkları erkek için kavgaya tutuştu. Kızlardan biriyle annesi bıçaklanıp hastanelik oldu.
-Bolu Ticaret Meslek Lisesi öğrencisi 16 yaşındaki B.Y. ile yaşıtı Ö.S., okul yakınında karşılaştı. Daha önce kavga ettikleri için ifadeleri alınan B.Y., iddiaya göre erkek arkadaşıyla konuşmasına kızdığı Ö.S. ile kavga etmeye başladı. B.Y. yanındaki arkadaşlarıyla birlikte Ö.S.’yi dövdükten sonra kaçtı. İlk müdahalesi olay yerinde yapılan Ö.S. hastaneye götürüldü..
-Kayseri’deki Yenişehir Atatürk Ticaret Meslek Lisesi’nde 17 yaşındaki T.B, boyu kısa olduğu için sınıf arkadaşı C.K. ile dalga geçti, ardından da pencereden atmakla tehdit etti. Tartışma kavgaya dönüşünce, T.B., C.K.’yı saçlarından tutup yerde sürükledi. Sinir krizi geçiren C.K., hastaneye kaldırıldı.
-Elazığ Fırat Üniversitesi’nde okuyan ve aynı evi paylaşan L.B. (26) ile H.B. (22), önceki akşam erkek arkadaş yüzünden tartıştı. L.B., erkek arkadaşına kendisi hakkında kötü sözler söylediği gerekçesiyle H.B’yi karnından bıçaklayıp kaçtı.
-Eskişehir’de lise 3’üncü sınıfta okuyan kız öğrenci H.K. (16), okuldan uzaklaştırma cezası almasından sorumlu tuttuğu kendisi gibi 3’üncü sınıf öğrencisi G.K. ile (17) tartıştı. İki öğrenci öğle saatlerinde sokakta karşılaştı. H.K., tartıştığı G.K.’yı sol kalçasından ve belinden bıçakla yaraladı. Gözaltına alınan H.K. çocuk şubesi ekiplerine teslim edilirken, tedavi altına alınan G.K. “Yolda birden bana saldırdı” dedi.
-Kastamonu’da iki genç kızın sokaktaki tartışması kavgaya dönüştü. İhbar üzerine harekete geçen polis, Y.A.’yı (18) sokakta bıçaklanmış ve yarı baygın halde buldu. Görgü tanıklarının ifadesini değerlendiren polis, 17 yaşındaki C.M.’yi kısa süre sonra yakaladı.
Internet arama motoruna ‘kızların bıçaklı-kanlı kavgası’ diye yazdığınızda karşınıza gelen onlarca haberden bazıları bunlar. Hepsi son üç yıla ait. Neredeyse her hafta, gazetelerin üçüncü sayfasında, genç kızlar arasında kan dökülen bir olaya rastlıyoruz. İçlerinden biri, saldırı sonrası kalbi durduğu için felçli kaldı. Ne oluyor, bu kızlar neden mahalle kabadayısı gibi yaşıyor? Neden erkeklere özgü kabul edilen, üstelik de hayli şiddet barındıran bir role talipler?

ERKEKLER KADAR KIZLARI DA ETKİLİYOR

Yazının Devamını Oku

Oscar’lık performans

1 Ocak 2012

YASOscar’lık performans


Kuzey Kore’nin 17 Aralık’ta kalp krizinden hayatını kaybeden lideri Kim Jong İl için görkemli bir cenaze töreni düzenlendi. Kim’in en küçük oğlu ve halefi Kim Jong Un, babasının cenaze arabasının yanında yürürken, yas tutan halkın kederden kendini paralayışı göz doldurdu. Bu arada Kuzey’de gözyaşları sel olurken, Güney Koreliler Kim’in ölümünü havai fişek atarak kutladı.


TELEVİZYONBiz de buna ağladık


Kanal D’de yayınlanan ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’, yürek rendesi bir bölümle izleyiciyi ekrana çiviledi. Murat’ın intiharından sonra Soner’in kendisiyle evlenmekten vazgeçmesi Aylin’i yıktı. Aylin’in ruh hali ve hareketleri herkesi korkuttu. Bölümün şarkıları da kalp ağrıtan cinstendi. Özellikle, Nilüfer’in ‘Son Arzum’ isimli şarkısı çaldığı anda, Twitter’da trafik arttı. Bu şarkıyı daha önce Çağan Irmak da ‘Çemberimde Gül Oya’ isimli dizisinde kullanmıştı ve yine gözyaşlarına boğulmuştuk.


Yazının Devamını Oku