Lâkin son zamanlarda yaşadıklarımızdan sonra durup düşünüyorum; Cemaat denince akla “ibadet” yapmak veya “dini mevzuları konuşmak, tartışmak” için toplanmış insanlar topluluğu değil de başka şeyler geliyorsa sorun var demektir.
Din adına insanların emeğini çalan,
İnsanların temiz duygularını sömüren,
Kayıtsız şartsız itaat isteyen,
Toplantıda dile getirilen cümleler şöyleydi:
"Birbirimizi tanımamız lazım, bizi bizden dinleyin… Bizi eleştirmekten çekinmeyin.” Bizi, bazı çevreler ‘dinsiz parti’ olarak göstermeye çalışıyorlar. Bu haksız ithamlara inanmayın. Kurumların dini olmaz. Merkez Bankası’nın dini var mı? Maliye Bakanlığı’nın dini var mı? Bu tür haksız ithamlara inanmayın. O nedenle söylüyoruz; inanç üzerinden siyaset olmaz, kimlik üzerinden siyaset olmaz, yaşam tarzı üzerinden siyaset olmaz."
Bir gün; Tercih ettiği siyasi parti nedeniyle “din düşmanı-cumhuriyet düşmanı-bölücü” gibi suçlamalara maruz kalmayan bir toplum olmayı temenni ediyorum.
Kemal Bey’in toplantıda kendini anlatma ve bir algıyı yıkmak üzere yaptığı girişimini takdir ediyorum ama yöntem yanlış.
Tacizci dede suçlamaları kabul etmemiş ve Yağmur’un arkadaşı olan torununun beyanı neticesinde serbest bırakılmıştı.
Yağmur, mahkemede hem arkadaşına hem de arkadaşının dedesine karşı yaşadıklarının doğruluğunu savunacaktı.
Yağmur’un arkadaşı da dedesinin masum olduğunu söyleyecekti.
Mahkeme günü yaklaştıkça iki çocuğun yaşadıklarının ne kadar ağır olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Yıldönümünde insanların “Yıllar ne çabuk geçti değil mi?” sorusu bile sana yapılmış haksızlık gibi geliyor. Zaman herkes için çabuk geçmiyor ki?
Sana mektup yazmak istedim bu yıl. Hatırlar mısın, uzağa gittiğinde sen de bize mektup yazardın hep? Muhakkak bir fotoğraf da koyardın içine. Sanırım sen de yazmayı seviyordun, sana mı çektim acaba diye düşünüyorum bazen.
Zaman zaman “Acaba biraz daha bizimle kalsan daha iyi olur muydu?” diye geçiriyorum içimden. Sonra babalarını kaybetmiş küçük çocuklar geliyor gözümün önüne, babası olup babasızlığı yaşayan çocukların özlemlerini düşününce utanıyorum içimden geçenlerden. Onlara haksızlık yaptığımı düşünüyorum.
Yaşanmamış yıllara üzülmek yerine yaşanmışlıkların güzelliklerine sığınıyor insan.
Gelen komşumuzdu, ağlıyordu. “Kızım evden kaçtı!” dedi. Çok şaşırdık çünkü kızı 14 yaşındaydı ve bildiğimiz kadarıyla sevdiği, istediği kimse yoktu. Çok zor bir durumdu, ne komşumuz ne biz Emine’yi nereden arayıp soracağımızı bilmiyorduk. Ailesi sabah karakola gidip kayıp başvurusunda bulundu.
“Nerdedir? Kiminledir? Başına bir şey gelmiş midir?” düşünceleriyle geçen iki günün ardından Emine, annesini aradı. “Ben kocaya kaçtım” dedi. Daha sonra aileler devreye girdi, barışıldı.
Emine, bir iki kere yolda gördüğü bir gencin peşinden gitmişti. Ne uzun uzun konuşmuştu, ne de kim olduğunu biliyordu.
Aradan 25 yıl geçti. Emine, dört çocuk sahibi bir anne ve şu anda eşinden boşanmaya çalışıyor. Küçük yaşta evliliklerin tartışıldığı bir zaman diliminde Emine’nin söyleyeceklerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Yaptığımız işin vicdanen de ahlaken de doğru olduğunu düşünüyoruz.
Salih Çetinkaya, AK Parti Kırşehir Milletvekili. Avukat. Aile Bütünlüğünün Korunması ve Boşanmaları Araştırma Komisyon üyesi.
Salih Bey, Cinsel istismar düzenlemesiyle ilgili eleştirilere ne diyorsunuz?
Bu komisyon çalışmalarını tamamladı aslında. Biz komisyon olarak üç ay çalıştık. Birçok bölgede ve il bazında çalıştık. Birçok yargı mensubu ve STK’ları yerinde dinledik. Yargıtay’dan en alt mahkemesine kadar birçok yargı mensubunu Komisyon çalışmaları çerçevesinde dinlediğimizde; “bu yasanın bu hâliyle mağduriyet doğurduğunu” beyan etmişlerdir. Muhalefet fiili sorunları görmek yerine tecavüzcüye af gibi yanlış bir algı oluşturdu. Aslında muhalefet meseleyi bu yönüyle mağduriyetler yönünden anlayamadı.
Sosyal medya hesabımda bulunan Ak Partili arkadaşların alışık olmadığım bir şekilde hükümete olan tepkilerini görünce şaşırmadım değil.
İlk defa ‘Hükümetin bir bildiği vardır.’ düşüncesinin ikinci plana atıldığını gördüm. Başbakan Yıldırım’ın basın açıklamasından sonra olayın rengi değişmekle birlikte, rahatsız ve rencide edici bir durum olarak ortada olarak kaldı. Açıkçası bir kadın olarak bu birlikteliğe sevindim.
Dün konuyu araştırdım, meclis tutanaklarını okudum. CHP ve AK Parti komisyon üyelerinin düşüncelerini aldım. Sizlerle bunları paylaşacağım.
Adalet Bakanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurdu.
Gazetedeki haberi kısaca özet geçeyim öncelikle; kaza yapan bir araç taklalar atarak hurdaya döner. Kaza anında araçtaki hava yastıkları açılmaz ve dört kişi ağır yaralanır.
Araç sahibi, yüksek meblağ ödeyerek aldığı aracın kaza esnasındaki bu durum karşısında yetkililerinden sebebini sorar. Cevap; “Üretim hatası yoktur.” şeklinde gelir.
Bu cevap “O zaman hatalı kim?” sorusunu doğuruyor doğal olarak. Aracı kullanan vatandaş da kalkıp “Ben sadece kaza yaptım” dediğinde hatalı kim olacak merak ediyorum.
Kaza sonucu yaralanan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Benim yaşadığım olaya gelecek olursak, olay sonucunda cana gelen bir zarar yok. Fakat araç firmasının yaklaşımını çağrıştıran bir durum var. Şöyle ki;