“Geçtiğimiz hafta derse girdiğimde öğrencilere gelecekleri ile ilgili planlarını öğrenmek için “Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz?” diye sordum ve henüz 7 yaşındaki Suriyeli bir öğrencim bana “Şehit olmak istiyorum, öğretmenim” dedi.
Ben ona şehit olmanın güzel bir şey olduğunu ama çözüm olmadığını; bir avukat, mühendis, doktor hatta ve hatta yönetici olabileceğini, böylece ülkesi için çok daha faydalı olabileceğini anlattım. İlk başta itiraz etse de “O zaman sen benim söylediklerimi düşün, ben de senin söylediklerini düşüneyim. Yarın tekrar konuşalım olur mu?” dedim. “Tamam ama size katılmıyorum yine de.” dedi. Bir gün sonra yanıma geldiğinde önceki gün yapmış olduğumuz konuşmayı düşünmüş olacak ki bana şu cümleyi kurdu “Öğretmenim ben büyüyünce kendi ülkemin başkanı olmak istiyorum.” dedi.”
Yine geçen gün, dindar arkadaşlarımın sosyal medyada isyanlarına denk geldim; ‘Yeter artık, Halep için, Suriye için, Filistin için dua zinciri oluşturmaktan vazgeçin. Sadece dua ile barış olmaz.’
Sadece bu iki olay bile bize Ortadoğu’nun bir gerçeğini de anlatıyor aslında. Dindarlar, Müslüman ülkelerde sonu gelmeyen terörün müsebbibi olarak hep Batı’yı gördü. DEAŞ ve diğer terör örgütlerini Müslümanları bölmek ve İslamofobi için oluşturduğunu düşünen dindarların cevabını bulamadığı soru ise; “Nasıl oluyor da Müslüman gençler bu tuzağa çekiliyor?”
Bu, üstünde çok konuşulması ve düşünülmesi gereken bir husus. Ama maalesef ne konuşuluyor ne de önlem almak için çözüm aranıyor. Ortadoğu daha çok günü kurtarma derdinde. Uzun vadeli eğitim programı yapmıyor olmasının sebebi savaşla boğuşması ve mütemadiyen savunma halinde olması olabilir ama anlattığım örnekte ciddi bir sorundur.
Bir ülkenin geleceğinin teminatı çocuklardır. Çocuğuna sadece iyi bir Müslüman olması ve ülkesi için yapabileceği tek şeyin şehitlik olduğunu söyleyen ve öğreten bir aile düşünün. Bu çocuklar zaten kötü olan bir eğitim sisteminde başka ne hedefleyebilir ki?
Ülkesini kurtarmak için şehit olmayı tek yol gören o çocuk, büyüyünce iki seçenekle karşılaşacak; ya ülkesini düşmandan korumak için asker olup ölecek ya da düşmanı yok etmek için canlı bomba olup ölecek.
Bu durumda Batı niye suçlu oluyor anlamıyorum. Kendi ülkesini yönetme arzusu olmayan ve ölmek için sabırsızlanan gençlerle dolu bir ülke, oldukça iştah açıcı görünmüyor mu sizce de?
FETÖ olaylarında adı geçen Barbaros Muratoğlu’nu da tanımam.
Ama yaşananlar çok tanıdık geliyor.
Muratoğlu’nun tutuklanmasıyla ilgili gerekçeler tanıdık geliyor.
15 Temmuz sonrası yaşananlar maalesef Ergenekon sürecinde yaşadıklarımıza benzemeye başladı.
Tayyip Bey Başbakandı ve çoğunluk yıllardır süren terörün biteceğine, çözüm süreciyle barış geleceğine inanmıştı. Ben de çözüm sürecini destekleyenlerdendim. “Devlet, PKK ile görüşür mü? Öcalan ile görüşür mü?” itirazlarına itirazı olanlardandım. Bugün de aynı kanaatteyim.
Çözüm Süreci’nde Ak Partililer Türkiye’nin yıllardır öncelikli soruna olan teröre bitmiş gözüyle bakıyordu. Hükümete güveniyorlardı, çünkü iktidarda kendi partileri vardı.
Çözüm sürecini desteklemeyenler ise, hükümete güvenemiyordu, kapalı kapılar ardında konuşulanlar karşısında Ak Partililer kadar rahat değillerdi. Bugün dönüp o günleri değerlendiğimde her iki tarafı da haklı görüyorum.
O günlerin bana öğrettiği tek şey ise; Hangi parti iktidarda olursa olsun bu tür çalışmalarda herkesin endişesini ciddiye almak gerektiğidir. Muhalefetin, iktidara yakın olan olmayan Sivil Toplum Kuruluşlarının işin içine dahil edilmesinin önemidir. Aksi takdirde sürecin sorumluluğunu paylaşamazsınız.
Açıklamaya bakar mısınız?
“Saldırı Türk halkına yönelik değildir. …Türkiye’de rahat bir yaşam sürdürülebileceği beklenmemelidir, Türk halkının faşizme dur demesi gerekmektedir. Kaostan sadece AKP faşizmi sorumludur.”
Bir paragraf içinde bu kadar mı birbiriyle çelişen ifadeler olur?
Türk halkına yönelik olmayan bir saldırıda nasıl oluyor da Türkler ölüyor? Anlayan var mı? İzahı var mı?
Hepimizin başı sağ olsun, Allah ailelerine sabır versin, vefat eden canlarımıza rahmet etsin. İstanbul’da alınan önlemlere rağmen şehrin göbeğinde yapılan terör eylemi, aslında olayın vahametini gösteriyor. Terörü destekleyen ve besleyen dostlarımız (!) saldırı sonrası yayınladıkları mesajlarla kimin yanında durduklarını net şekilde ortaya koydular.
İktidarımızla muhalefetimizle teröre karşı bir olmaktan başka çaremiz yok. AKP, CHP ve MHP’nin ortak bildiriyle terörü kınaması, birlik-beraberlik çağrısı yapması böyle zor günlerde çok önemli.
Vatanın ne anlama geldiğini çocukken tarih kitaplarından okuyorduk ama bizler bugün yakın komşularımızın yaşadıklarından vatansızlığın ne olduğunu biliyoruz.
Planladığım yazımı yayımlama konusunda kararsızdım ama terörün hayatımın akışını değiştirmesine izin vermeyeceğim. Siz de vermeyin.
Ferruh Kaledibi kimdir?
1963 doğumlu, emekli, STK’larda aktif olarak bulunmaya çalışan ve ayrıca 19 yaşında farklı gelişim gösteren bir gencin de babasıdır.
Down sendromlu bir delikanlının babası olarak, medyada yer alan düğünlerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Her baba çocuklarının hayallerini gerçekleştirmek ister, geleceğine katkıda bulunmak hatta yönlendirmek ister. Elbette zihinsel yetersizliği bulunan birey de evlenmek, aile kurmak isteyebilir. Bugünün koşullarında toplumun -% 70’inin komşu olarak istemediği, %57’sinin ayrı okul istediği, % 80’inin “Evde çalışsın” dediği bir ortamda-, zihinsel yetersizliği olan bireylerin iradelerinin dışında bunu yapması, toplumun veya aile bireyin asıl işlerini yapmadan zihinsel yetersizliği bulunan bireye bunu yapması bence günah çıkarmaktır. Daha iyi bir eğitim verebilme, sosyal yaşamın içine katılmalarının sağlanması, zihinsel yetersizliği bulunan yetişkinlere özgü yaşam biçimi kabul edilir bir durumdur.Aksi durumlar sadece ve sadece toplumun günah çıkarması, hatta onunla eğlenmesidir.
Temsili düğünleri toplumun günah çıkarması olarak mı görüyorsunuz?Evet, kesinlikle. Aileler görevlerini yapmıyor, vicdanlarını rahatlatıyorlar sadece. Bencillikleri ortaya çıkmasın diye yapıyorlar.
Nedense son birkaç yıldır Down sendromlu veya zihinsel engelli gençlere temsili düğün yapmak moda oldu.
Manisa’da Down Sendromlu kızına damatsız düğün yapan baba; Hatay’da Down Sendromlu oğluna düğün yapan, üstelik düğünde gelin olması için öğretmenine gelinlik giydiren anne...
Bu haberleri okuyunca gözlerimiz dolup ebeveynleri alkışlıyoruz. Düğüne katılanlara da minnet duyuyoruz. Hatta mahallemizde engelli bir genç varsa ailesine “Bak, ne güzel düğün yapmışlar. Siz de yapın çocuk mutlu olur.” baskısı yapıyoruz.
Hiç düşündünüz mü? Doğru mu yapıyoruz? Düğünler çocuklar için mi yoksa düğün hayali kuran ebeveynler için mi? Çocukların hayali sadece damat veya gelin olmak mı yoksa bir aile olmak mı?
Toplum huzurunu ve sağlığını bozan bir paylaşımını görmedim şimdiye kadar. Neşeli, esprili bir genç. Muhafazakar camiadan da takipçisi var.
Gazetelerde boy boy fotoğrafları yayınlanıp “dudak uçurtan ücreti” yazılıyordu sık sık. Medya neden kazandığı paraya bu kadar taktı, hiç anlayamadım. Hafif bir kıskançlık mıydı söz konusu diye düşünmedim değil.
Enteresan bir şey daha dikkatimi çekmişti. Genelde ünlülerle fotoğraf çektirmek için vatandaşlar yarışırdı. Ama Kerimcan olayında tam tersi olmuştu. Ünlüler Kerimcan’la çektiği kareleri Instagram sayfalarına koyma yarışına giriyor, sevgi dolu süslü sözcüklerle iltifat ediyorlardı. Ünlülerin dahi aklını baştan alan Kerimcan’ı takip etmeye devam ederken bir gün Samsun’da saldırıya uğradığını okudum gazetelerden.
Saldırıyı yapan gençler; daha doğrusu dayak atan ve bunu büyük erkeklik olarak gören delikanlılarımız, polise teslim olup attıkları dayağın gerekçelerini anlatarak ifadelerini verdiler. Arada da Recep Tayyip Erdoğan’a ve Devlet Bahçeli’ye seslendiler. Polis merkezinden çıkarken de bir grup tarafından alkışlanarak “aferin”lerini aldılar. Ve tabii ki serbest bırakıldılar.