Paylaş
Bir sokağa çıkıyor, herkes etrafında.Pop star gibi. Öğrencileri sürekli peşinde.Öğrencisi olmak için insanlar can atıyor.Evinde verdiği sertifika programı dolup taşıyor.
Bir mesleğin Türkiye’deki kurucusu.Halkla ilişkiler deyince akla gelen ilk isim.‘Duayen’ sıfatını hak eden biri.Cumhuriyet kadınını, yıllar boyunca layıkıyla temsil eden biri.
Hiç bitmeyen üretkenliği hepimize örnek oluyor, insanlara umut veriyor.90’a bir kala hâlâ çalışıyor. Yeni fikirler peşinde koşmaktan vazgeçmiyor, kendini sürekli yeniliyor. Muzip ve esprili... En güzeli de kendisiyle dalga geçebilmesi...
Huzurlarınızda Betûl Mardin...
90’a 1 kaldı... Demek ki yaş dünyanın sonu değil... İşte canlı örneği karşımda!
- Yok canım, dünyanın sonu değil ama Betûl Mardin’in sonu!
Nasıl yani?
- E kaç yıl yaşar insan? Sonsuza kadar yaşayacak halimiz yok ya, hepimiz öleceğiz.
Öyle demeyin! Ben hayat konuşmak istiyordum, siz ölümden girdiniz...
- Dünya dayanır Betûl Mardin’in acısına, sen hiç merak etme! (Gülüyor) Ben sana bir şey söyleyeyim mi, artık hayat kadar, ölümü de rahat konuşabilmek gerekiyor... Niye ürküyor insanlar? En büyük hakikat ölüm. Ayrıca kötü bir şey olduğu ne malum. Belki orada daha mutlular. Ben hayatımı planlı yaşadım, ölümümü de planlıyorum. Ben böyle bir kadınım abi! En azından bedenimin nereye gideceğini şimdiden bilmem gerekiyor. O yüzden mezarım hazır. Her daim hazırlıklı olmakta fayda var şekerim...
Kimseye yük olmadım
Ölüme de mi hazırlanmak gerekiyor?
- E biraz. Başkalarını bilemem ama ben hayat boyu kimseye yük olmadım, ölürken de olmak istemem. Niye insanların iki ayağı bir pabuca girsin, niye paniğe kapılsınlar? Zaten duygusal olarak sarsılacaklar, yazık değil mi onlara, biraz hazırlığın kime ne zararı var? Onların hayatlarını biraz kolaylaştırayım istedim. Kim kimi arayacak belli, ilanlar-milanlar tamam, kasada kâğıtlar hazır, secere duruyor...
Her seferinde beni şaşırtmayı başarıyorsunuz! Ölümün provası olur mu?
- Hayır ama ölüm geldiğinde, kim ne yapacağını bilebilir. Bunlar önceden konuşulabilir. Çünkü ölüm de doğum kadar doğal. Gelmek ne kadar mühimse, gitmek de öyle. Bizde herkes görevini biliyor. Ha niye bunları planlıyorsun dersen, bizim ailede, bazı insanların ölümünde şaşkınlık yaşadık ve ne yapacağımızı bilemedik. Benimkinde öyle bir şey olsun istemem. Yazık size, üzülürüm.
Peki hayatı bu kadar kontrol etmeye çalışmak iyi bir şey mi?
- En azından rahat uyuyorum! “Oh” diyorum, “Küt diye ölsem bile şöyle şöyle olacak, çocuklar en azından prosedürlerle uğraşırken zorlanmayacak. Problem yok! Vur kafayı yat!”
Hayatı seviyorum
Nasıl bu kadar enerjiksiniz ve bunu neye borçlusunuz?
- Hayatı seviyorum abi! Bir de kendimle uğraşırım ben. Sürekli geliştirmeye çalışırım. Çocukluğumda iki tarafımda meleklerim olduğuna inanır, onlarla konuşurdum. Kendimle konuşurdum aslında: “Doğru mu yaptım, yanlış mı yaptım? Daha iyi hedefler için ne yapmalıyım?” Sürekli kendime hedef koyardım, günlük, haftalık, aylık... Bunları yazardım da. Benim hayatım hedef koyarak ve o hedeflere ulaşmak için plan yaparak geçti. Ama çok faydasını gördüm nabeeeer?
Bir de siz inanılmaz pozitifsiniz. Tanıdığım en pozitif insanlardan biri...
- Allah’a bin şükür! Bu çok önemli bak. Kaç iyimser olmayanlardan! Arkana bile bakmadan. Enerjini yer bitirir onlar. Ben çocukken her şeyi büyüten ve acıya çeviren insanlar da vardı etrafımda. Galiba onlardan sıkıldım. Ve pozitif olmaya çok önem verdim. Negatif tipler âlemdir, sen “Hava yarın güzel olacak!” dersin, o “Ama bozabilir” der, “Yağmur bekleniyor” der, “Trafik felç olacak” der... Der de der! Sürekli Pollyanna olalım demiyorum ama bu olumsuz arkadaşların da hayatımıza ot tıkamalarına izin vermeyelim! Ben vermedim. Beni aşağı çekenlerden uzak durdum. Sen de öyle yap...
Siz insanları görünce hep küçük bir iltifat da ediyorsunuz...
- A tabii. Dünyanın en güzel şeyi karşındakini mutlu etmek, gülümsetmek. “Ne güzel üzerindeki? Ne iyi yaptın da geldin. Allah razı olsun senden! Ellerin dert görmesin...” Çok mu zor böyle şeyler söylemek?
Yaş ilerleyince arayan soran azalıyor mu? Sizde durum ne oldu?
- Aslında azalıyor ama bende öyle olmadı. Ev merkezi, o yüzden galiba! Her geçen, “Betûl Hanım evde mi, bir uğrayabilir miyiz?” diyor. Ben de hayır diyemiyorum. Kimseyi kırmamaya çalışıyorum. Bir de galiba insanlara yardım etmek istiyorum. Benden feyz alabileceğini, kafasındaki bir soruna ışık tutabileceğini düşünen pek çok insan var. Bu doğru olmayabilir ama öyle düşünüyorlar.
Ders vermek canlı tutuyor
Yooo. Sizin her şeye bir cevabınız var...
- Yok canım keşke... Ama aklım erdiğince, elimden geldiğince yol göstermeye çalışırım. Herkes bu evin kapısından içeri yeni fikirler ve farklı hayatlarla giriyor. Bu da hoşuma gidiyor, beni besliyor.
Nasıl geçiyor gününüz?
- (Gülüyor) Planlı! Sen çözdün beni, ben planlı bir yay burcuyum. Bir hafta önceden neler yapacağımı bilirim. Günümü de ona göre yaşarım. Ajandama her şeyi not ederim. Bu ajanda benim hayatım. Bakalım bugün kimler geliyormuş. Ahbaplarım gelir, gençler gelir, yazıhaneden gelirler. Ben her günümü bilirim, öğlen neredeyim, akşam neredeyim. Yanımda Saray var, çok severim, öğlen bir misafirim varsa oraya götürürüm. Sütlü tatlıları favorimdir. E bir de ders veriyorum...
Hâlâ ders vermek güç değil mi?
- Daha neler! Bilakis beni canlı tutan bir şey. Ne mutlu bana ki, evde verdiğim sertifika dersleri için Türkiye’nin her yerinden geliyorlar, bu da beni çok mutlu ediyor.
Evde ders vermek nereden çıktı?
- 40 yıldır çeşitli üniversitelerde ders verdim. En son Bilgi’de veriyordum. Bir süre önce, “Çok özür dilerim, artık gelemeyeceğim üniversiteye!” dedim, onlar da “Hiç üzülmeyin, biz öğrencileri size getiririz!” dediler. E güzel oldu! Katlanan sandalyelerimiz var, burası birden bir üniversite amfisine dönüşüveriyor. Genelde 25-30 öğrenci geliyor. İşten çıkıp geliyorlar. Kendi mesleğim üzerine dersler veriyorum. ‘How to age’ diye bir program da başlattık. Kaliteli, güzel yaşamak ve güzel yaşlanmayı anlatıyorum. O derslerin sonunda da hayatlarımızı konuşuyoruz tabii.
Tatlı yiyoruz, çay içiyoruz...
44 yıldır sabahları yoğurt yiyorum greyfurt suyu içiyorum
Bize vereceğiniz öğütler neler? Nelere dikkat etmeliyiz?
- Ay öğüt vermek çok sıkıcı! Öğüt verenleri dinlemeyin. Hayatı dilediğiniz gibi yaşayın. Ama bak, sağlığınıza dikkat edin. Bu mühim. Doktora giderek değil, kendi kendinin doktoru olacaksın. Mesela az yiyeceksin kardeşim. Ağır olmayacaksın. Hiçbir konuda. “Çok yersem şöyle oluyor” diyeceksin, kendini bileceksin. “Sigara içersem şöyle oluyor.” Ben de içtim o mereti ama içme ya. Hem demode artık. Ve iyi besleneceksin.
Siz, benim tanıdığım en iyi beslenen insanlardan birisiniz...
- Evet, bu yaşa gelebilmemde bunun da etkisi çok. Beslenmem de planlıdır. Benim bazı arkadaşlarım et yemezlerdi, sizlere ömür oldular, ben her gün mutlaka protein alırım. Et, yumurta, tavuk ya da balık. Her sabah yoğurt yerim, içine üç kaşık bal koyarım ve greyfurt suyu içerim. Ama bu 44 senedir böyle. Öğlen mutlaka sebzemi yerim, etimi de. Ve bir sütlü tatlı. Tatlısız hayat mı olur? Ye ama abartma. Benim çay saatim de vardır, iki bisküvi ve çay. Sonra da akşam hafif yerim...
Hayatınız boyunca hep böyle kontrollü müydünüz? Hiç kontrolünüzü kaybettiğiniz olmadı mı?
-Valla, iki kocada kaldığıma göre kontrollüydüm, sekiz filan da olabilirdi. Vardı yani bende o kapasite...
(Gülüyor)
İnsanın hayatında mutlaka aşk olmalı
Hayat mottonuz ne?
- Şimdi geriye baktığımda şunu fark ediyorum. İnsanın hayatında mutlaka aşk olmalı. Kadına, erkeğe, çocuğuna, arkadaşına, işine fark etmiyor... Aşk lazım aşk!
Başka?
- Aşk olacak, ondan sonra yapabilirsen çocuk yapacaksın... Olabiliyorsa... Olamıyorsa belki evlat edineceksin, koruyucu aile olacaksın, belki bir akrabanın çocuğuna yardımcı olacaksın. Öyle yani. Bazıları da köpekleriyle, kedileriyle o aşkı yaşıyor. Onlar da evlat. Herkesin kendine göre bir şey bulması lazım. Yeter ki ‘vıdı vıdı’ eden insanlardan olmayalım... Bir de tabii en az aşk kadar önemli olan şey, üretmek... Bana ders vermek, bildiklerimi, öğrendiklerimi paylaşmak çok
iyi geldi.
Siz herkesin problemini de çözersiniz...
- E seviyorum, bulmaca yapmıyorum, onu yapıyorum. Bir başkasının derdine derman olmak, ona iyi geldiği kadar bana da iyi geliyor.
Peki neyi yapmadığınız için pişmanlık duyuyorsunuz?
- Ben tenis oynadım ama çok devam etmedim. Yüzdüm. İki sene öncesine kadar da yüzüyordum. Ama daha çok spor yapabilmeyi isterdim.
Mesela kendi hayatınıza bakınca, oya gibi işlenmiş bir hayat mı görüyorsunuz?
- Hayatlarımız bizim sanat eserimiz. En önemli sanat eserimiz. İnsanlar, günümüzde, hayatlarını dizayn etmekten söz ediyorlar. Evet, dizayn ediyoruz aslında. Kendi hayatımı nasıl dizayn ettim bilmiyorum ama ben gittikten sonra insanlar hakkımda iyi konuşsun isterim. Buna önem veriyorum. Benden söz edildiğinde bir
gülümseme yayılsın yüzlerine.
“İyi insandı” desinler...
STAR WARS’U BİLMEYEN NENE OLMAK İSTEMİYORUM
Siz kendinizi nasıl bu kadar yenileyebiliyorsunuz?
- Başka şansım mı var? Bunamak istemiyorum! Günde üç gazete okuyorum. Hâlâ ajans dinliyorum. Benim hayat görüşümde olmayan kanallara da bakıyorum. Haftalık ve aylık dergileri mutlaka şöyle bir tarıyorum. Son çıkan kitapları alıyorum. Hangi yazar parlamış, hangi fikir öne çıkıyor, insanlar niye bu kitapları alıyor... Bilmek lazım ne var ne yok...
Şimdi Star Wars bilmezsem ve torunum bana sorarsa ne olacak? Ben Star Wars da bilen bir nene olmak istiyorum. Geri kalmak istemiyorum.
BEN İFLAH OLMAZ BİR İYİMSERİM
Yaşlanmak her türlü can sıkan bir şey değil mi? Yani iyi bir tarafı var mı yoksa siz bizi üzmemek ve moral vermek için mi böyle anlatıyorsunuz?
- Şimdi tabii, oran buran ağrıyor. Ona yapacak bir şey yok. Ama yaşlılığın güzel tarafı, bazı şeyleri gülerek karşılıyorsun ve sinirlenmeden, “Amaaaaan” deyip, geçiyorsun. Çünkü o kadar çok karşılaşmışsın ki... Sürpriz pek az... Kendini de, insanları da artık olabildiğince tanıyorsun. Ama tabii unutma, ben pozitif bir tipim, iflah olmaz iyimserim, ben eşeleyip, yaşlılığın iyi taraflarını buluyorum. En kolayı, kötümser olup sürekli kötü taraflarını anlatmak.
Peki insan belli bir yaşa gelince, helikopter gibi yukarı çıkıp, kendi hayatına bakabiliyor mu?
- Otomatikman oluyor o, istesen de istemesen de... Hem kendi hayatına hem başkalarının hayatına...
50 yaşındaki bir kadınla konuşurken aşağı yukarı biliyorsun onun kafasından geçenleri, nelere üzüldüğünü falan...
ASA, TOPUZ, FULAR
Asa, topuz, fular, pantolon... İmaj, her şey mi?
- İnsanların seni hatırlaması için faydalı! “Kimdi o kadın?” demiyorlar? 40 yaşından beri böyle giyiniyorum. Bir kere tarzımı oturttum, bitti. Hiç değiştirmedim. Büyük kolaylık ayrıca. Ben kalça protezi ameliyatı oldum, “İlelebet bastonla yürüyeceksin!” dediler. Baston öyle girdi hayatıma. Pantolon da etekten daha pratik. Ama hep aynı tarz olacak. Yandan cepli. 40 küsur yıldır da aynı kuaföre gidiyorum. Ben her şeyi uzun soluklu severim. Aynı insanlarla da yıllarca birlikte çalışırım.
Bir mesleğin kurucusu olmak nasıl bir haz?
- Müthiş bir his. Hele o mesleğin geliştiğini, yerleştiğini gördükçe mutlu oluyorum, iftihar ediyorum.
SENİ NEREDEN TANIYORUM EVLADIM!
En büyük özelliklerinizden biri kendinizle dalga geçebilmek. Hâlâ geçebiliyor musunuz?
- Elbette. Tabii ki yaşlandığımı hissediyorum. Ve bazen unutuyorum da. Allah’tan henüz unuttuğumu unutmuyorum. Fakat geçenlerde oğlum Ömer’le dalga geçtim, “Seni bir yerlerden tanıyorum. Evladım, sen kimdin?” diye. Onun şaşkınlığı çok eğlendirdi beni.
KADINLARA TAVSİYELER
Sizin 40’lı yaşlardaki kadınlara tavsiyeleriniz olmuştu...
- Evet. Hemen hatırlatayım:
1- Spor yapacaksın. Günaşırı değil, her gün.
2- Her zaman üretken olacaksın. Beynin meşgul olmalı.
3- Günceli takip edeceksin, gündemi yakalayacaksın.
4- Evlilik şart değil. Kafana takma. Ama sevgilisiz kalma.
5- Mümkünse çocuk yap. Birini çok sevmek, hatta kendinden çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak, sadece ona değil, sana da iyi geliyor. Hayatına anlam katar. Doğurmayacaksan evlat edin, koruyucu anne ol. Ya da birinin geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.
6- Proteinsiz kalma. İyi beslen.
7- Planlı ol.
8- Olumlu ol. Bardağın boş tarafını görmek maharet değil.
9- Aşk lazım. Bunu unutma.
HAYATINIZI PLANLAYIN!
Kendi hayatınızı da planlayın. Çocuklarınıza da, hayatlarını planlamaları için yardımcı olun...
6 YAŞINDA, kendi kendime: “Hayatım boyunca tembellik yapmayacağım, hep çalışacağım!”
16 YAŞINDA, “Beni en çok ne heyecanlandırıyor? Ben ne yapmalıyım?”
26 YAŞINDA, “İstediğim yola girdim mi?”
36 YAŞINDA, “Ne kadar ilerledim, orta yola ulaştım mı?”
46 YAŞINDA, “İstediğim yere geldim mi?”
56 YAŞINDA, “Yoksa hâlâ yükselebiliyor muyum”
66 YAŞINDA, “Yoruldum mu?”
76 YAŞINDA, “Mutlu muyum?”
86 YAŞINDA, “Nasılım, ölüme hazır mıyım?” diye sordum.
RUHUM 40 YAŞINDA
Ruhun yaşı var mı?
- Benim ruhum da senin yaşında. 40’lar yani. Belki biraz daha genç! (Gülüyor) Ruh yaş almıyor pek. Derinleşiyor, biraz da bilgeleşiyor...
Peki iki kardeşiniz öldü, ailenizden pek çok kişi öldü, bir sürü dostunuz, arkadaşınız... Nasıl başa çıkıyor insan bu duyguyla?
- Ben çoğuyla konuşuyorum “N’aber, nasılsın?” falan diyorum. Yanıt gelmiyor, için rahat etsin! Ama ben konuşmaya devam ediyorum. İnsanlar sevdikleriyle onlar ölü bile olsalar konuşmalı. Rahatlatır. Bak şimdi annemle babam gülüyordur kahkahalarla yukarıdan anlattıklarıma. Annem, “Muhi” derdi babama, “Muhi, bak neler anlatıyor bizim kız!” diyordur.
Fotoğraf: CEM TALU
Paylaş