Paylaş
Ve inanılmaz açık. Ne yazık ki, bütün sohbetimizi buraya sığdırabilmem mümkün değil. Can Dündar ve Erdem Gül’den girdik, cemaatten çıktık. Merak ettiğim ne varsa sordum. Doğan Kitap’tan, “Baba Seni Neden Oraya Koydular?” kitabında Silivri dönemini ayrıntılı olarak anlatıyor. Eşine ve kızına taa o zamandan hayranlığım vardı, hala devam ediyor.
Başbakanın, “Tutuksuz yargılanmaları gerekir” demesine rağmen, niye sizce Can Dündar ve Erdem Gül hala içeride tutuluyor?
-Hukuk, orada ayak diretiyor. “Onlar için başka n’apılabilir?” diye baktığım zaman şunu fark ediyorum. Ben cezaevindeyken, gazetecilerin dava dosyasını tam olarak okunmadan, “Nedim iyidir, Ahmet iyidir” gibi savunma geliştirmelerinden rahatsızdım. Gazetecilerin dosyaya bakması lazımdı, bakmıyorlardı. Ben baktım: Erdem’e 2, Can’a 4 soru sormuşlar. Ve sonra casus olduklarına karar verip tutuklamışlar! Erdem’e sordukları şunlar:
“Telefon numaran ne?”, “O belgeyi nereden buldun ve yayınladın?” Bu kadar. Bu iki soruyla casus diye tutukluyorlar! Can’a da, “Bu belgeyi nereden buldun?” “Telefon numaran neydi?”, “Şu şu kişileri tanıyor musun?” İlişkisi olmayan iki gazeteciyi soruyorlar ve son soru: “Eklemek istediğin bir şey var mı?” Bu kadar. Casus diye tutukluyorlar!
Bunu nasıl izah ediyorsun?
-Yargının kibiri ve egosu o kadar şişik ki, geri adım atarlarsa, zafiyet olarak algılanacağını düşünüyorlar. O yüzden de atmıyorlar! Bizim davamızda da öyle oldu. İkincisi, ne kadar değişik mahkemeler tutuklama kararını sürdürürse, haklı olduklarına yönelik algı da oluşmuş oluyor, böyle düşünüyorlar. Bir de tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Yanlarına bırakmayacağım…” gibi çok büyük bir siyasi destekle arkalarında olması, Can ve Erdem’in çıkmasının önünde çok büyük engel…
Sizin içeri yatmanız komploydu. Peki bu ne?
-Benim kişisel olarak başıma gelen, Hrant Dink cinayetiyle ilgili yaptığım araştırmaydı. O cinayetinde, cemaatçi polislerin ve istihbaratçıların sorumluluğunu yazmamdır esas sebep. Zaten Ergenekon operasyonunu yönetiyorlardı, beni de onun içine eklediler. Oda TV’ye sahte bilişimli dosyalar göndererek, ilişkimiz var gibi bir algı oluşturdular, Bilal Erdoğan’a yönelik suikast yapacağıma dair sahte ihbarlarda bulundular daha sonra da bu iddiaları tutuklamaya dönüştürdüler. Bu tabii ki bir komplo. Ama arkada bir senaryo vardı. Can ve Erdem’e gelince, onlar, MİT tırları baskınındaki görüntüleri yayınladılar. Bu da, dünyanın her yerinde gazeteciliktir. Beni yapmadığım şeylerden dolayı suçladılar. Onları ise gazetecilik yaptıkları için. Can ve Erdem, ölene kadar şunu savunacaklar: “Bu, bir haberdi. Biz, bunu elde ettik ve yayınladık. Bize göre gazetecilik, yargıya göre casusluk!”
KAMU VİCDANINDA SUÇSUZLAR!
Sizin gibi onlar da bir süre yatacak ve çıkacak ve sonra “Aaaa suçsuzlarmış!” denecek, öyle mi?
-Bu, yargının ne kadar bağımsız ve evrensel ilkelere göre davranacağıyla ilgili. Biz de hala Oda TV davasından yargılanıyoruz, 15 yıl isteniyor, belki mahkum olacağız. Beraat ettik gibi konuşamıyoruz. Can ve Erdem için de bir takım şeyleri söylemek için erken. Ama şu bir gerçek, bu yargılama sırasında, bu olayın sadece gazetecilik olduğu, kamu vicdanında yer buldu bile! Ben zaten hep şunu söylüyorum: Siyasi davalar, mahkeme salonlarında değil, insanların vicdanında görülür. Siz, orada temiz kalabiliyor musunuz, insanların kalbinde beraat ediyor musunuz? Mesele budur. Yargının da buna göre karar vermesine bekleyeceğiz.
4-5 kat giyinsen de yetmez! O kadar soğuk
Silivri’de kış nasıl geçiyor? Ne kadar zor?
-Hem yaz, hem kış çok zor Silivri’de. Su oluklarında kırlangıçlar yuva yapıyor. Bir tek onlar ve yavruları insana moral veriyor. Onun dışında buz gibi bir soğuk ve müthiş moral bozucu. Her şey beton. Renk duygunuzu bile kaybediyorsunuz. Yazın da feci sıcak, etraftaki tarlalarda gübre kullanıldığı için sinekler ve böcekler oluyor.
Siz soğuk karşısında ne yapıyordunuz?
-Ben hiç 4-5 kat giyindiğimi bilmem, orda öyle giyiniyordum. O bile yetmiyordu. Gece ısınmak için, kalkıp yürüdüğümü bilirim. Umarım şartlar iyileşmiştir. Bir de nemlidir içeri. O daha da beter oluyor. Yatak da sünger, resmen yatarken rüzgar esiyor tependen. En iyisi, yatağın içine ılık su damacanalarını koyarak uyamak. Başka türlü ısınmanın mümkünatı yok. Benim boyum uzun, yorgan da kısa geliyordu. Ayaklarım ya da yüzüm dışarıda kalıyordu. Başımı sıcak tutmak için atletle örtüyordum. Nefesim, yüzüme biraz olsun sıcaklık versin diye. Avukatlar o zaman, “Klima konabilir mi?” diye sormuşlardı, “Burası otel değil, cezaevi!” denmişti, olmadı…
Sizce büyük kalabalıklar protesto etmeye Silivri’ye gitse, işe yarar mı?
-Bence gazetecilerin yaşadığı hak ihlallerini yine gazetecilerin çözmesi gerekiyor. Siyasiler bu meseleyi siyasallaştırıp, iktidarla mücadele aracı haline getiriyorlar. Bu da sorunu çözmüyor. Bizlerin bu olayı unutturmamamız, sürekli gündeme getirmemiz lazım. Çünkü isterse binlerce insan Galatasaray- Taksim arasında yürüsün, etkisi olmuyor. Artık bütün medyanın bir araya gelmesi ve bu olayın çok büyük bir haksızlık olduğunu anlatması gerekiyor.
KARAR SİYASİ
Can ve Erdem’in tutukluluğu, siyaseten verilmiş bir karar ve siyaseten verilecek bir kararla değişecek. O yüzden gazetecilerin, siyasilere olabildiğince baskı yapması lazım. Can’ın ve Erdem’in gazetecilik yaptığını herkese anlatması lazım…
Cezaevinde ne öğrendim
1.Hukukun, intikam ve siyasi amaç için araç olarak kullanıldığını.
2.Birçok insanın suçsuz yere içeride olduğunu.
3.Hukuk sisteminin, insanların onurunu ve hayatını katleden çok fahiş hatalar yaptığını.
4.Gazetecilik mesleğinin, adam gibi yapılması halinde onurlu bir meslek, tetikçilik yapınca tam bir rezillik olduğunu.
5.Vicdanlı insanın her şart altında vicdanlı kaldığını.
6.Dayanışmanın çok önemli olduğunu.
7.Siyasetçilerin gerçeği çarpıttığını, yalan söylediğini.
8.”Onlar gazeteci değil, terörist!” derken hiç utanmadıklarını.
9.”Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diyenlerin kendi dilleriyle haksızlık yapabildiklerini.
10.Vicdanın dinle, imanla ilgisi olmadığını.
11.Herkesin bir gün teröristlikle suçlanabileceğini.
12.Sabırlı olmayı.
13.Silivri’nin insanı çürüten bir yer olduğunu.
14.Hapishanenin yarı ölüm olduğunu.
15.Eşimin ve kızımın çok cesur olduğunu.
16.Her zaman açık ve şeffaf olmanın gereğini, yararını ve önemini.
17.İyiliğin hapiste, taş yürekleri bile yumuşattığını.
18.Mazlumun zulmünün, zalimin zulmünden beter olduğunu.
Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU
Paylaş