Kalbinin bu kadar kocaman olduğunu, yaptıklarını duyunca anladım.
Sesini duyup telefonda saatlerce konuşunca o kalbin tahminimden de büyük olduğunu kavradım.
Neler dedi bana, neler...
İnanılmaz inançlı bir kadın. Ne şımarık ne de ukala. İçini Allah sevgisi kaplamış. Onu çok seviyorum.
“Sakın yazma Ayşe kız” dedi.
Ama kusura bakma Şenay’ım deyip çok kısaca yaptıklarından bahsedeceğim.
İzmir Yeşildere 19 Mayıs Mahallesi, 19 Mayıs İlköğretim Okulu’nda 20 öğrenci okuyor. O okula üç sınıflı 100 öğrencinin okuyacağı bir anaokulu yapıyor, baştan aşağıya yeniliyor. Bunu da kitabı “İki Sevda Arasında”nın geliriyle yapıyor.
Ayrıca diğer kitaplarının geliriyle de bugüne kadar Adana ve Konya Sığınma Evleri’ni döşemiş, Alsancak Devlet Hastanesi’nde üç yataklı bir hasta odası, Kitvak Kanserli Çocuklar’ın ailelerinin kalması için yapılan hastanede bir oda ve Menemen Alaiçi Köyü’nde de kendi adına 5 bin kitaplık bir kütüphane yaptırmış.
Yaklaşık 15 gündür mide bulantısı, baş ağrısı, baş dönmesi bünyemi harap etmekteydi.
Doktorum, her şeyim Prof.Dr. Kamil Adalet hastaneye yatmamı istedi. İlk gün kâbustu çünkü beyin tomografim çekildi.
Çektirmek dert, sonucu beklemek ise bir kâbus.
Ağla ağla şiştim.
Aklımdan her türlü düşünce geçti. Neyse ki beynimde bir şey çıkmadı. Allah kimselere vermesin.
Şimdi sıra endoskopide.
Stres yine diz boyu bende.
Onun yerine ya başka bir şey buluvereydiniz ya da her biriniz gidip bir adam döveydiniz.”
Dedim ya şaka.
Yine de dans kısmı benim için hâlâ çok anlamlı değil açıkçası.
Bu ülkede kadına uygulanan şiddet bitmez.
Ne zaman adam gibi bir yasa çıkar, ağır cezalar falan gelir, anca o zaman olur şiddette azalma.
Çünkü her şey kadına şiddete odaklı.
Çünkü tüm düzen, tüm oyun kadın üzerinden dönüyor.
İnsan ne kadar bencil olabiliyor bazen ki ben bunu pek beceremeyenlerdenimdir normalde.
Keşke becerebilseydim diye de sıklıkla dövünür dururum.
Neyse...
Durumum şu; başladı ya şu Sevgililer Günü hengâmesi, sinir oluyorum sinir.
Reklamlardan tiksiniyorum.
O lokantadan, bu otelden, şu alışveriş merkezinden, kuyumcudan, çiçekçiden, oradan buradan gelen e-postalardan çıldıracak gibi oluyorum.
Kendimi taciz ediliyor gibi hissediyorum.
Bu kadında -yani bahsi geçen hatunda- bir şekilde erkeklere karşı bir güvensizlik gelişmiş.
“Evlenmiş boşanmıştır, kötü hatıraları vardır” dedim.
“Yok” dedi, “hiç evlenmedi.”
“Peki, erkeklere karşı neden bu isteksizlik, bu korku?” dedim.
O da bilemedi. “Eee” dedim, “hayat erkeksiz geçmez...”
“O da geçiremiyor zaten” dedi.
“Hatta cinsel olarak, istek olarak seni, beni, on kadar başka kadını da eklesek, ondaki cinsel arzu hiçbirimizde çıkmaz.”
Allah’tan hepsine rahmet, kalanlara da başsağlığı diliyorum.
DEPREM DEDE
Benim arkadaşımdı, üç günlük bir şeydi yaşadıklarımız.
Aynı hastanede yan yana odalarda yattık.
Sohbeti çok hoştu.
Bana dedi ki “Ayşe, bir gün gel de anlatayım sana şu deprem gerçeğini, gerçekte nasıl korunulacağını...”
Ben ona gidemedim, o başka diyara gitti.
Artist değil, şarkıcı değil, tiyatro sanatçısı, politikacı...
Hiçbiri değil.
Ama benim için canımın içi.
Babamın, amcamın, ayı eniştem Nejat’ın yadigârı.
Annesiz, babasız büyüyen amcama, babama analık yapan Huriş babaannemin oğlu.
İnci’nin aşkı, canı kocası Teo’su.
Ali’nin canı babası.
Volkan bir ara “Dizim başlıyor TRT1’i açalım” dedi.
“Nasıl yani?” dedim, “sen de mi dizi izliyorsun?”
Kendisi yılların televizyoncusu Reha Muhtar’ın talebesi, reyting kurdu, ona güvendiğim için merakla ses çıkarmadan dediğini yaptım, TRT1’i açtım ve başladık izlemeye. Büyük bir keyifle izledik.
“Vay be” dedim, “gerçekten izlenesi bir iş çıkarmışlar”...
Bu süper dizinin adı “Böyle Bitmesin” TRT’yi ve bu dizilere karar veren yöneticileri kutluyorum. Cidden güzel iş çıkarmışlar.
İki erkek
Bu yazıyı iki kadının iznini alarak yazıyorum. Yaşanılanlar beni şoke etti.