Ayşe Aral - Kelebek

İşte benim Hürriyet’im

17 Ekim 2014
Altı sene önceydi. Gerçekten tam anlamıyla hürriyetime kavuşmuştum.

Hem boşanmış, hem de hurriyet.com.tr’de yazar olup özgürce içimden geçenleri yazar olmuştum.
Haykırmak istediklerimi haykırabiliyordum, düşündüklerimi tüm ülkeyle paylaşıp eğrime eleştiri, doğruma aferin alıyordum.
Daha önce ömrümün hiçbir döneminde böylesine beslenmemiş, kendimi insanlarla bu kadar birleşmiş hissetmemiştim.
Yazıda ağladığım günler; “yanındayız, etme, eyleme” e-postalarıyla içim huzur buluyordu. Okurlarımla bir nevi büyüyordum.
Hurriyet.com.tr’nin hayatımdaki yeri tartışılamaz, ilk göz ağrımdır, yeri doldurulamaz.
Yıllar içinde hurriyet.com.tr gelişti durdu, hiçbir zaman yerinde saymadı, hiçbir zaman diğer gazetelerin sitelerinden olmadı.
Ve bu sene biz yazarlarını, çalışanlarını dahi “yok artık” dedirtecek kadar büyük atılımlarla karşımıza çıktı.

Yazının Devamını Oku

Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun

11 Ekim 2014
Yok yok, kulağınız duymadan önce söylemek üzere olduğunuz şeyi önce iyice bir düşünün, baktınız ne size, ne de kimseye zararı olacak, o zaman söyleyin bence.

Küfürden falan bahsetmiyorum ya da birilerini kırmak amacıyla sarfedeceğiniz sözlerden.
Onları zaten yapmamalıyız herhalde ama insanız, sinirimiz hopladı mı, nafile.
O sözler unutuluyor, zamanla affı oluyor bir şekilde.
Ama benim düşünmeden söylemeyin dediklerim farklı bir cephe.
Bayramda kız kardeşim halama gidiyor. Konu babam ve anılar haliyle. Babam bir gün diyor ki “Yahu Güzin, bilmem kimin bacak damarları tıkanmış, ben de sigara içiyorum, sanırım sonunda benim de başıma gelecek bu kesinlikle.”
Zaman çok geçmeden babamın bacak damarları tıkandı, dün gibi hatırlarım.
Yine halam tüberküloz oluyor, babacığım “Ah senin başına geleceğine benim başıma geleydi, ben tüberküloz olaydım” diyor.

Yazının Devamını Oku

Aşk yeniden, ben evleniyorum

4 Ekim 2014
Olmaz olmaz diyor insan, olurmuş. Hem de hiç beklemediğin bir anda aşk gelip seni bulurmuş.

İlla uzun zamana, çok düşünmeye de gerek yokmuş büyük kararlar almak için. Ruh ikizi her insanın kolay kolay çıkmazmış önüne. Benim müstakbel eşim hiç beklemediğim bir anda birdenbire karşıma çıkıyor. Tamamen tesadüf, aynı ortamda tanışmaca. Şaşırtıcı olan tarafı benim fazla sosyal olmamam, özellikle geceleri pek sokağa çıkmamam.
Kırk yılda bir çıkıyorum ve evleneceğim erkekle tanışıyorum, kader, kısmet işte.
Ne yalan söyleyeyim, ben de her kadın gibi maddi manevi güçlü erkekleri severim. Şimdi aman âşık olayım da gerisi mühim değil diye rol kesmeyeceğim. Kendisi de öyle biri, güçlü, güven telkin eden...
Üç vakte kadar, ay pardon üç hafta ya da üç gün (üç güne benim gelinlik yetişmez) ya da üç aya kadar evleniyoruz. Yazının şu kısmını da not edelim, eğer ben üç hafta ya da üç aya kadar evlenirsem, hele ki böyle biriyle, beni takip eden ve nikâh şahidim olmak isteyen okurlarımdan iki kişiyi kurayla kendime şahit seçeceğim. Tabi ki şu an böyle bir durum yok, yahu keşke ama nerede. Falcıya götürdüler beni zorla yine. Gitmem dedim, gitmem ama dediler “bak, bu falcı farklı Ayşe.” “Nesi farklı?” dedim. “Bu seferki farklı yerden mi sallıyor?” “Ya gel” dediler, “gerçekten farklı, bir kere kahve falı değil, tarot bakıyor. Falancaya kocasının hastalığını, filancaya geçireceği kazayı, ona bunu, şuna onu söylemiş.”
Bunları duyunca aslında iyice sinir oldum. “Bu kadar biliyorsa kendine faydası olsun, zengin mi bari?” dedim. “Gel” dediler. İşim gücüm de yoktu, gittik.
Bir gecekondunun önünde arabadan indik. Kapıdan içeri girince baktım evin içi boş, yürüyünce bir avluda bulduk
kendimizi, şaşırdım haliyle. Gecekondu meğer göstermelikmiş, devamı kocaman bir villa, üç katlı, her tarafı ağaçlarla kaplı, bahçeli, şıklığını anlatamam sizlere. Bizim falcının eviymiş burası meğerse. Tabi bu durum ilgimi çekti haliyle. Ve tarot kartları önümde ama ilk kez bu şekilde bakılıyor tarota, değişik bir yöntemle.

Yazının Devamını Oku

Gizli psikopatlar kol geziyor

3 Ekim 2014
Hepimizin hayatından bir psikopatın geçtiğini biliyor muydunuz?

Oranlar bunu söylüyor. Tabi ne kadar yakından geçtikleri ayrıca önemli. Yok artık, saçmalama demeyin, yazının tamamını okuyup sonra kararınızı verin.
Psikopat sadece cinayetler işleyen, filmlerdeki gibi cani, insan eti yiyen, sapıklara, tecavüzcülere vs vs olanlara denmiyor. Psikopatlar asık suratlı, vahşi bakışlı, vahşi suç işleyen saldırganlar olmak zorunda değiller. Tatlı, cazibeli, bazen melek yüzlü, sosyal insanlar oluyorlar.
Enerjileri çok yüksek olup insanları acayip eğlendiren tipler gizli psikopatlar.Gizleme ve gizlenme yetenekleri çok gelişmiş oluyor. Ben yazmaya devam ettikçe sizler aaaa diyeceksiniz çünkü...
Belki eski sevgili, belki şimdiki, belki eş, belki kanka ya da best friend, hatta ne acı ki aile fertlerinden birileri bu tanımlara uymaya başlayacak.
Aslında bunlar hepimizin; yahu bunda bir anormallik var dediğimiz insanlar ama ne olduğunu bilmediğimiz, dengesiz deyip geçtiğimiz, altında yatan ciddi boyutlardaki bu büyük ruh hastalığını yani psikopatlığını göremediğimiz kişiler. Aileni, yakın çevreni geç, ülkende bir dolu var bunlardan, senin ulaşamayacağın kadar yüksek yerlerde. Biz yakınımızdakileri elemek ve de artık gelecek olan psikopatları engellemek, ha bir de kaç psikopat geçmiş hayatımızdan diye bir bakmak istersek, buyurun size bayram hediyesi...
Gizli psikopatların genel özellikleri...Değişken kişilik, acındırma halleri, narsislik, başkaları üzerinde kontrol sağlama çabası ve aşağılamaktan zevk alma. Alay edilmesine ve başarısızlığa tahammül edememe.Çelişkili ifadeler. Karşısındaki insana önce hayranlık gösterme halleri sonra da soğuk davranışlar sergileme, cansız ölü bakışlar, güleç yüz, timsah gözyaşları, övgü, dalkavukluk, sahteden özveri göstermek, ilgisiz ebeveynlik, sürekli bir sıkıntı hali, şımartılmaktan çok hoşlanma, insan kullanmayı çok sevmeleri, eşek şakası yapmaktan zevk almalar, ağır uyku, geçmiş ilişkilerinden sıkça bahsetmek, takip, tehdit, karalama kampanyaları ve şapka çıkartılacak derecede ustaca söylenen yalanlar...
Psikopatların ortak özellikleri vicdan daha doğrusu vicdansızlık.Onlarda vicdan asla bulunmuyor. Pişman gözüküyorlarsa bir konuda sakın kanmayın, asla hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorlar.

Yazının Devamını Oku

Sülük gibi yapışmak

1 Ekim 2014
Ağır bir başlık da olsa kimse kusuruma bakmasın ama ben bu durumu buna benzetiyorum. Çünkü çok istisnai durumlar dışında kadının da, erkeğin de bu derece gurursuz olmasını kabullenemiyorum. Ayrıca istisnai durumların da bir şekilde halledilebileceğine inanıyorum.

Hele ki kadınlardan daha istikrarlı şeyler bekliyorum. Alırsın üzerine ne varsa, mesela benim üzerime kayıtlı sadece dört tane uydu anteni vardı (reklama girmesin, isim belirtmeyeyim), bir onları, bir de evin eşyalarını aldım, evden çıktım gittim. Ne yani ben enayi miydim? Hayır, sadece gururdu benimki. Ondan sonraki hayatımın da nasıl geçeceğini az çok tahmin de etmekteydim ki öyle de oldu. Küllerimden tekrar doğmam, bir baltaya sap olmam, hepsinden önce yaşadığım şeyleri, içimdeki acıları unutup, çöktüğüm yerden ayağa kalkmam yıllarımı aldı, hem de en güzel yaşlarımı. Şimdilerde bakıyorum, bakmayı bırak, yakın eş dosttan duyuyorum, bana gelen e-postalarda da okuyorum, bir sürü insanda bir yanındakine yapışma, bırakmama durumu var. Eskiden böyle değilmiş asla, yeni neslin çılgınlığı bu. Mesela bekâr sevgili olanlarda bu durum rahatsızlık verici durumlara kadar ilerleyebiliyor. Şöyle filmlerde var ya...

Sürekli takip etme durumu, izci gibi. Her an, her yerde eski sevgilisinin karşısına çıkıyor, yeni sevgiliye izin vermiyor, ikisine de soluk aldırtmıyor... Kısacası eski sevgiliye sülük gibi yapışıp hayatını zindana çeviriyor. Çoğunuzun bu konuda yazacakları olduğuna
eminim. Şimdi evlilere gelince ki durum yine vahim ve beni gurur konusunda en çok kızdıran hal evliliklerde yaşanıyor- kadın aldatılıyor.
Aldatılınca gideceksin diyenlerdenim çünkü erkeğin ayağı alışır. Ama kadın tek aldatmaya şans tanıyabilir, bunu normal karşılarım.

Peki ya 10 kere aldatılan, standartları ve eğitimi belli bir seviyede olan kadının ısrarla bu evliliği sürdürmesi? Hiç, maddi olanak, imkân demeyin, imkânları olan bir sürü kadın da bunu yapıyor. “Boşanalım, seni saraylarda yaşatacağım” diyen erkeğe de kadın “hayır” diyor. Dava açan erkeğe de kadın, mahkemede hâkime dönüp “ben boşanmak istemiyorum” diyor. Kızıyorum, işte ondan diyorum sülük gibi gurursuz diye. Bunun erkek versiyonu hem gurursuz, hem de ayrıca tehlikeli. Erkek sülük gibi yapışınca soluk almak mucize. Hele işin içinde aldatma arsa tehlikesiz olan yapışkan adam karısına bazen daha çok âşık olabiliyor. Elinden kaçmasın kadın diye tahammülsüz bir tutku sergiliyor, o da boşanmıyor. Karısını sabah akşam takibe alan var, karısının aşığını bulan, onunla konuşan yani. Her türlü yolu deniyor adam. Bazen de aldatma yok, sadece geçimsizler. Kadın diyor ki “aman ne paranı istiyorum ne pulunu, sadece boşanalım, yeter artık, tek isteğim artık mutlu olmak, anladın mı?” Nuh diyor, peygamber demiyor erkek. “Boşanmam ben senden, seni seviyorum.” “Ee ben seni sevmiyorum, seni artık erkek gibi bile görmüyorum.” Ben erkek olacağım, kadın beni aldatacak, bir de sevmiyorum diyecek, valla sadece diş fırçamı, atletimi, boxerımı alır, çıkar giderim evden, o kadar. Uzun lafın kısası her şeyin çivisini çıkardık ya, gururun da çıkartmışız. Sırf ilişkilerde değil, işte güçte, arkadaşlıklarda, politikada gurursuzluk ortalıkta kol gezmekte. Aşkın içine girmeseydi iyiydi be.

Yazının Devamını Oku

Kuzuların sessizliği

26 Eylül 2014
Başlık sizi aldatmasın, size doksanlı yılların en dehşet verici filmlerinden biri olan Kuzuların Sessizliği’nden bahsetmeyeceğim.

Üç gündür kafama takılan bir durum var, onu sizlerle paylaşmak tüm isteğim.
Konunun kahramanı bir kuzu da değil aslında, bir koyun.
Öncelikle söylemeden geçemeyeceğim, ben kurban bayramında kurban kesmeyenlerdenim.
Buna sebep olan şeylerden biri sanırım çocukluğumdan kalan ve her kurban bayramı denince gözümün önüne gelen görüntüler.
Diğer sebep elbette ki hayvanlara olan sevgimle ilgili. Et yeme o zaman Ayşe, değil mi?
İşte o başka, bu başka tabi ki.
Konuya dönersek... Geçen hafta arkadaşımın Beşiktaş’taki ofisine gittim, akşam on buçuk gibi. Bir şeyler içerken, kulağıma geldi bir meleme.

Yazının Devamını Oku

Ve karşınızda Kaya Çilingiroğlu

24 Eylül 2014
Hayatımda en nefret ettiğim erkek tipi beraberlik yaşadığı kadınların arkasından konuşanlardır.

Maalesef bizim ülkemizde de bunlardan çok vardır. Kimi ayrıldıktan sonra, kimi de hâlâ beraberlik yaşarken, bir meze masasında, geyik muhabbetinde olanı biteni gevrek gevrek anlatır.
Bizim bu konudaki en ünlü vakamız Kaya Çilingiroğlu olup, arada ihtiyaç zamanı gelince kendini otomatiğe bağlar ve Hülya Avşar hakkında konuşmaya başlar.
Konuşurken de kendini otomatiğe bağladığından ağzından çıkanın üç beş adım ilerisini göremez.
Hülya, 16 yaşındaki Zehra üzülecek düşünemez.
Yıllar içinde Hülya Avşar için söylediklerine bakayım dedim internetten (bu arada ben sadece televizyonda söylediklerini ve röportajları kale alırım), aman dedim bakmayayım, şiştim kaldım.
Kadını arabayla ezseymiş aynı şeymiş. Ben bu arada Hülya Avşar’la şans eseri aynı butikte ya da bir açılışta bile karşılaşmadım, onu da yazayım.
Çilingiroğlu demiş ki (bunları geçen hafta İkinci Sayfa programında canlı yayında söylüyor) “Geçmişte Hülya Avşar’ı beğenen bir adam değildim, sokakta görsem dönüp bakmazdım.”Cevap: Aradan kaç sene geçmiş, şimdi bu ne alaka bir açıklama. Güzel bir kadın, sokakta ona yeterince bakan var.

Yazının Devamını Oku

Okuyun, okutun, dillendirin, destekleyin

20 Eylül 2014
Bugünkü yazımı sonuna kadar okumanızı çok istiyorum

“Ay tamam, of yani, biliyoruz” deyip pas geçmenizi istemiyorum. Hatta bakın şunun şurasında Kurban Bayramına da ne kaldı diye sizlere duygu sömürüsünde bile bulunuyorum.
Dürüst davranıyorum, yazının tümünü okutmak ya da en azından yarısına kadar sizi bağlamak için ilk beş on paragrafa ve başlığa merak uyandırıcı şeyler yazmıyorum.
Açık ve seçik; ben bu yazıyı yardım edin diye yazıyorum. Daha açık ve daha seçiği Yetiş Ayşe için yazıyorum.
Önce tabi ki bilmeyenlere biraz Yetiş Ayşe’yi anlatacağım. (bilenler bu kısmı okumadan atlasın).
Yetiş Ayşe bu sene beş yaşını doldurdu. Yetiş Ayşe her pazartesi hurriyet.com.tr’de epostalarla hayat bulur. Okurlarıyla beraber ihtiyaç sahiplerine yardım yapar.
Ekip işidir. Okurları olmasa Yetiş Ayşe yaşayamaz.
Yaptığı yardımlar; gelinlikten ev eşyasına, bebek bezinden kömüre, mamaya, gıda maddesine, kılık kıyafete, bilgisayara, işitme cihazına, ilaç yardımına...

Yazının Devamını Oku