Paylaş
Küfürden falan bahsetmiyorum ya da birilerini kırmak amacıyla sarfedeceğiniz sözlerden.
Onları zaten yapmamalıyız herhalde ama insanız, sinirimiz hopladı mı, nafile.
O sözler unutuluyor, zamanla affı oluyor bir şekilde.
Ama benim düşünmeden söylemeyin dediklerim farklı bir cephe.
Bayramda kız kardeşim halama gidiyor.
Konu babam ve anılar haliyle. Babam bir gün diyor ki “Yahu Güzin, bilmem kimin bacak damarları tıkanmış, ben de sigara içiyorum, sanırım sonunda benim de başıma gelecek bu kesinlikle.”
Zaman çok geçmeden babamın bacak damarları tıkandı, dün gibi hatırlarım.
Yine halam tüberküloz oluyor, babacığım “Ah senin başına geleceğine benim başıma geleydi, ben tüberküloz olaydım” diyor.
Doğru tahmin ettiniz, bir ay sonra babam tüberküloza yakalanıyor.
Tabi insan sadece kendisine zarar vermiyor. Eşin dostun da sana, “Bak, böyle yemeye devam edersen sonun şeker hastalığı” diyor.
“Bu adama/ bu kadına böyle davranmaya devam edersen seni boşayacak, aldatacak, bak gör bu evlilik, bu ilişki sonunda bitecek.”
Bir inanışa göre söz büyüdür.
Aslında içinde çok sevgi olan evlilik ve ilişkiler bile sırf bu dış sözler yüzünden bitebiliyor.
Bu stresle ben uzun yaşamam.
Yaşamıyorsun zaten o zaman ya da hastalıkla savaşarak yaşıyorsun, kanserle ya da bir başkasıyla boğuşarak.
Arkadaşım var, ne zaman konuşsak para sıkıntısı var. Bir gün de param var demedi daha.
Ama sorunca diyor ki “Hırsım yok, çok parada da gözüm yok, fazlasını istemiyorum ki.”
O zaman zaten para neden sana gelsin, e delinin delisi! Ağzınla söylüyorsun, istemiyorum diyorsun.
Kötünün geleceğine, gelmesinin kolay olduğuna inanmış beyinlerimiz bir kere, diğerlerini, iyi şeyleri süper lotodaki ihtimaller kadar imkansıza yakın görüyoruz maalesef ki.
Bayramda yine annem kardeşime diyor ki “Bilmem kimin çocuğu kuşpalazı olmuş, aman Ayça oğlana dikkat et.”
“Ya” dedim, “Bir sus anne. Ne alaka şimdi nereden nereye...”
Ayça bu sabah arıyor, “Luka’yı dün gece hastaneye kaldırdık, kuşpalazı olmuş.”
Düşündüğünü yaratmak, söyleyip yaşamak, yaşatmak, var böyle bir şey.
Hanginizin yok ki böyle örnekleri...
Peki niye çeviremiyoruz bunları olumlu durumlara?
Nedeni belli.
Artık içimiz kurumuş.
Her türlü olaydan kanımız donmuş. İçimizde şevk, yüreğimizde sevgi, gönlümüzde merhamet, kimselere güven, yarınlara ümitler, suratlarda gülücükler kalmamış.
Antidepresan kutuları başuçlarında yatıp kalkan bezgin Bekir ve Bekireler olmuş, çıkmışız.
Bir de kalkıp ağzımızdan ne çıkmış, nereye gitmiş onun peşinde mi koşacağız, değil mi ama...
Demeyelim, ağzımızdan çıkana dikkat edelim, hayat hala yaşamaya değer.
En azından inancımız hala var, onu da elimizden kimse alamaz.
Ayşe’nin notu: Aklınıza kötü şeyler gelince “iptal” deyin, bakın ben yapıyorum, başım Nirvana’ya erdi. Şaka bir yana deyin valla.
Ayşe’nin notu 2: Yazıda hepimiz için neler yazdım, sonra “iptal” dedim, merak etmeyin.
Paylaş