Paylaş
SOMA’dayım. Öyle zor ki burayı anlatmak. Mezarlıklar, camiler dolup taşıyor. Hemen her evde acı var. Kim kime başsağlığına gidecek ki... Birçok eve, bir değil birkaç ateş düşmüş. Çünkü madende hayatını kaybeden o kadar çok baba-oğul, dayı-yeğen, abi- kardeş var ki.
Bir de hayatını kaybeden ikiz kardeşler var. Süleyman ve İsmail Çatal’ın evindeyim. Anneleri Sevim, perişan.
Askerde de beraber
Başka çocuğu yok. “Hiç ayrılmadılar” diyor. Edirne’de askerlik yaparken bile komutanları ayırmamış ikizleri, altlı üstlü yatırmış ranzada. “Düğünlerini beraber yaptım. Karşılıklı dairelerde kirada oturdular 4 yıl. Bu yıl da karşılıklı daireleri almışlardı kaloriferli. Ama daha yakamadılar kaloriferi, seneye yakacaklardı. Kısmet değilmiş” diye ağlıyor.
Aldı aslanlarımı
Babaları ise ağlamıyor ama dalgın dalgın bakıyor. Yanına yaklaşıp sırtını sıvazlayınca gömleğinin arkasının yırtık olduğunu farkediyorum. Oğullarının birinin ikiz kızları varmış 4 yaşında. Diğerinin de 2,5 yaşında oğlu... Sürekli neden ikizleri aynı vardiyada çalıştırdıklarını soruyor. “Birini diğer vardiyaya alsalardı, biri yaşardı bari” diyor.
Geride kalan 3 öksüz yavru, yaşlı bir ana-baba, kocalarını kaybeden 2 genç kadın...
Evden çıkarken anne Sevim sürekli ağlıyordu, “Baca bozukmuş diyorlar. Ne diye yapmadınız o bacayı, aldı aslan gibi oğullarımı” diye...
Paylaş