Paylaş
SANAT yaşamında 50’nci yılını kutlayan Bedri Baykam, bu süreçte basında hakkında çıkan haberleri derlediği bir kitap çıkardı. Bu kitabın sanatının basındaki izdüşümlerini yansıttığını söyleyen Baykam, İzmirli sanatseverlerin de yoğun ilgi gösterdiği bir sanatçı. Aynı şekilde İzmirlilere özel bir yakınlığı olduğunu anlatan Baykam, buna rağmen İzmirlilerin sanatı sahiplenmeye olan uzaklığından şikayetçi. Mevcut galerilerin yanısıra, yenilerinin açılmasının İzmir’in sanat hayatına hareket getireceğini anlatan Baykam, Fransa’da sanatçılara yapılan saldırıyı kendi yaşadıklarıyla karşılaştırıyor.
- Bedri Bey; 50 yıl dile kolay. 50 yılı bir kitaba topladınız. İlk olarak duygusal olarak bu kitap elinize geçince ne hissettiniz?
- İlk sergimi çok iyi hatırlıyorum. Bu kitap çalışmalarımın basında çıkan izdüşümleri, basına olan sevgi, nefret, aşk, öldürme, polemik ilişkilerinin hepsini barındırıyor. Sorunlu bir uzun ilişki gibi bu. Ben bu kitapta polemiklere ağırlık vermedim. Polemik ve kavgaların kitabı değil, sanatsal iz düşümlerin kitabı yaptım. Kavgaları koysam başka bir kitap olur. Belki bir gün kavgalarımın kitabı diye ayrı bir kitap çıkarırım. Değişik sergilerimi veya Bedri Baykam imajının, Türkiye’de ve dünyada bıraktığı izleri her ülkenin kendi dilinde, tıpkı basımla verdim. Ama sonuçta kitapta en çok Türkçe, İngilizce yazılar var.
- Nasıl hazırlandı?
- Çok zor bir kitaptı. 5-6 yılda bitirilebildi. Temeli 12 yıl önce atıldı. Piramit sanatta 3 ekip eskidi kitap çıkarken. Yine kitap inşallah bir yolun sonu değil. O yüzden kitabın sonunda sonraki 50 yıl diye 2014’ten birkaç örnek var. Bu fiili olarak basın arşivimin yüzde 8’i gibi aşağı yukarı. Onlarda her yıldan seçimler var. İleride Bedri Baykam araştırması yapacak kişiler için, her şeyi ayrı bırakıyorum. Bakın otobiyografimi yazdım, 30 yaşına kadar iki ayrı cilt. Türk ve dünya eleştirmenlerinden Bedri Baykam adında bir kitap daha çıkacak. Ayrıca bir başka kitap çıkacak Bedri Baykam’ın fotobiografisi adında ki orada bu boyda fotoğraflar ve onlara yazdığım resim altları olacak. Her yıldan yaptığım resim örnekleri ile aynı süreci, 50 yılı ele alacak. Sonuçta yaşadığım her şeyin ayrı ayrı izdüşümlerini ister özel hayatı anlatan otobiografi ister resimler ister eleştirmenler ister basın resmin tümünü görmek mümkün olacak.
İLK HABER 1963 YILINDAN
- Bizim ülkemizde yaşarken kendini anlatan çalışmalar yapanlar pek sevilmez.
- Öldükten sonra da anlatamıyorsunuz. Bunlar yaşarken böyle şey yapmaya zaman ayırmayan tembel insanların buldukları bahaneler. Kaldı ki ben üretmeme rağmen uykumdan çalıyorum, kendi hedeflerimi bitiremediğim için kendimi tembel sayıyorum. Günde 19 saat çalışıyorum. Ama kendimi hala tembel sayıyorum. Çünkü bütün bu saydığım projeleri bitirmeden bana rahat yok bu dünyada.
- Annem bu kadar güzel tutmasaydı arşivimi bu kitap olmazdı demişsiniz… İlk çıkmış haberinizde var mı şu an burada?
- Var, tabii. Mesela burada bakın şu önemli bazı giriş yazıları var. Mesela ilk haber, 10 Mayıs 1963 Bedri Baykam sergisi bugün açılıyor diye. Bu da mesela o serginin açılışını anlatan muhteşem bir yazı. Sanki siz oradaymışsınız gibi hissediyorsunuz. Ama maalesef yazar adını yazmamış. Bakın inanılmaz başarılı. Her şey kendi dilinde bırakılmış olarak...
BEDEL ÖDESEM DE DÜŞÜNCELERİMİ SAKLAMAM
- Siz hep bir aktivist sanatçı oldunuz... Sizce bu size nelere mal oldu?
- Birincisi zaten siyasi yolda beraber yürüdüğüm arkadaşlarımın önemli bir kısmı öldürüldü, diğerleri de hapse girdi. Ben de tesadüfen yaşıyorum. Çünkü bildiğiniz gibi 3 yıl önce o ağır bedeli ben canımla ödemek üzereydim o saldırıda. Saldırgan 25 yıl aldı. Üç yıldır hapiste. Ben 3 milimetreyle ana aortu kurtardım. Ve tesadüfen yaşıyorum. Prof. Dr. İsmail Hamzaoğlu’nun inanılmaz başarılı ameliyatı sayesinde ben yaşama devam edebiliyorum. Çünkü iç organlarım parçalandı. Ama bu beni yolumdan döndürmedi. Döndürebileceği de hiç aklıma gelmedi zaten.
- Hayatınızda yada bakış açınızda değişen neler oldu bu olaydan sonra? Sizi etkiledi mi?
- Olay olduktan sonra üç hafta basın ve televizyon izleyemedim. Kendi hakkımdaki haberler de dahil. Medyayla ilgim yoktu. İki hafta zaten hastanedeydim. Bir tek Fenerbahçe maçlarını izledim. Başka bir şey izlemedim. Ondan sonra bu üç hafta boyunca bir tek müzik hafif müzik… O Digitürk’ün akvaryum balıkları ve çok ilginçtir James Bond filmleri izledim. Çocukluğumun James Bond filmleri. Niye böyle bir ihtiyaç duydum bilmiyorum. Bir de ilk bir dakika, ya dünyanın tek delisi ben miyim, her şeyi durduracak, değiştirecek, CHP’yi düzeltecek, Türkiye’de yobazlığı durduracak, seçim sistemini… Her şeyden mi sen sorumlusun bir durul falan dedim. Sanki bir 2- 3 hafta durulacak mıyım, sakinleşecek miyim tek sorumlu ben değilim dünyadan dedim. Sonra o da bir ay sonra eskisi gibi oldu.
TERÖRİSTLER EN BÜYÜK ZARARI DİNE VERİYOR
- Biliyorsunuz en son Fransa’da sanatçılara saldırı oldu. Benzerini yaşamış biri olarak neler düşündünüz?
- Bu olay, aktüelitesi geçecek bir olay değil. Çünkü bu konu dönemsel bir konu. Maalesef dini bir şiddet aracı, baskı aracı veya öbür dünyaya gidiş bileti olarak gören beyni yıkanmış kişilerin dünyaya verebileceği zarar sonsuz. Olması gereken İslam dinine mensup kişi, kurum ve devletlerin ‘’ Sizler alçaksınız, ciğeri beş para etmez adamlarsınız, bu dine en büyük zararı veriyorsunuz, insan öldürüyorsunuz, siz Müslümanlığın en büyük düşmanısınız, insanlığın en büyük düşmanısınız’ demesidir. Bunu yapmazsanız dünyada neden İslamafobi gelişti diye sorarsınız. Gerçek islamın ne olduğu ayrımını ortaya koymak gerekli.
- Tanıyor muydunuz çizerleri?
- Hayır ama hepsini izliyordum. 40 yıldır izlediğim çok sevdiğim çizerlerdi. Hepsi bir arkadaşımın arkadaşı. Fransa bu dehşeti bu boyutta ilk defa yaşıyor. Sivas’tan sonra yaptığımız yürüyüşleri, Uğur Mumcu’dan sonra yaptığımız yürüyüşleri şimdi yapacaklar. Mühim olan bizim anladığımız din ile onların yobazca deforme ettiği din arasındaki farkı başta bizim ortaya koymamız ve dünyaya duyurmamız ki ırkçılık bundan bir pay almasın.
İZMİRLİ İLGİLENİYOR AMA SAHİPLENMİYOR
- İzmir ile aranız nasıl? İzmir’de yine bir etkinliğiniz var?
- İzmir’i ve İzmirlileri çok seviyorum. Ama İzmirlilerin bu sanat ile olan mesafesi beni dehşete düşürüyor. Diyorum ki niye Türk çağdaş sanatının piyasasının yüzde 90’ı ya da daha fazlasın İstanbul’da. Sonuçta Ege’deki insanlarda ev alıyor, araba alıyor, hissesi oluyor, her şeyi alıyor, yatırımlar alıyor. Ama genel olarak sanata çok mesafeliler. Ve bu yüzden İzmir’de doğru dürüst sergi salonu yok. Büyük galeriler yok. Büyük müzeler yok. Bu yüzden yeni yeni oluşan şu girişimlerin değeri çok fazla. Bu da ancak İzmirlilerin katkısı ile olur. Sanat bu kadar korkulacak bir şey değildir. Sanat koleksiyonculuğu da iyi bir bulaşıcı hastalıktır. Başka bir çok kötü alışkanlıktan da korur. Onun için İzmirlilere bu akışta bu serzenişte bulunacağım.
- Peki geldiğiniz noktadan memnun musunuz yoksa bir memnuniyet noktası yok mu sizin için?
- Hiç yok. Yanlış anlamayın benim özgüvenim var ama kendimi hedeflerim açısından hep geride görüyorum. O yüzden kendimi hep yetersiz görüyorum hep sıkıntılıyım. İnsanlara çok şey yapmış göründüğüm zaman da iyi size öyle görünüyorsa ne iyi diyorum. Mühim olan bana öyle görünmesi. Şöyle söyleyeyim. Birçok kitap projem aynı anda yürüyor. Son yüzyılın İngilizce Türk siyasi tarihini yazıyorum. Bir yandan modern sanat tarihinin yüzyılını yazıyorum. İkisinin de yarısı bitmiş durumda. Otobiografimin 3. cildini yazmak istiyorum. Dediğim fotobiografi ve model kitabı ve grafiklerimin kitabı bütün bunların hazırlıkları sürüyor... Hatta bunları bitirdikten sonra da yazacağım roman kafamda bitmiş durumda. Fakat bir yere kapanıp 4 ay yazmam lazım. Yoksa hikaye baştan sona hazır. Zaman zaman ‘Allahım sen bana bunları bitirecek zaman ver’ diyorum.
Paylaş