Platformun başkanı olan İzmirli Nilgün Yıldırım, uzun yıllar önce Londra’ya yerleşmiş. Türkiye’de saygın eğitim kurumlarında 25 yıl eğitimcilik ve idarecilik yapan Nilgün Hanım, İngiltere’ye yerleştikten sonra buraya göç eden kadınların yaşadığı sıkıntılara şahit olmuş ve bu konuda çalışmalara başlamış. “Eğitimli ve mutlu kadın eğitimli ve mutlu çocuklar yetiştirir” diyen Yıldırım ile ekip arkadaşları “Women for Women” “Kadınlar Kadınlar için” sloganıyla kendine güvenen, eğitimli, daha güçlü, daha mutlu kadınları çoğaltmak amacıyla projeler üretiyorlar. WE Project, yani Girişimci Kadınları Destek ve Teşvik projesiyle rehberlik, yol göstericilik sistemini geliştirerek, kadınların kadınlara destek olmasını sağlıyorlar. Boris Johnson ve Theresa May’den de çeşitli dönemlerde teşvik ve takdir gören Yıldırım ve ekibi, hedefimiz gençler diyor...
- İzmirli bir kadın olarak Londra’da harika işlere imza atıyorsunuz. İzmir’den Londra’ya uzanan yaşam çizginizi anlatabilir misiniz?
- İzmir’den Londra’ya gidişim çok da sürpriz olmadı, çünkü yerleşmeden önce de İngiltere ile eğitim ve iş dolayısıyla yakın ilişkilerim vardı. Varlığımın yarısını çok sevdiğim ve uzun yıllar hizmet ettiğim ülkeme, diğer yarısını İngiltere’ye ait hissettim hep. Yerleştikten sonra misyonum belirlendi ve kendimi sosyal sorumluluk projelerine adadım. Göçmen kadınların modern İngiliz yaşamına adaptasyon sürecinde yaşadıkları zorluklara şahit oldum. İngilizceyi konuşamamak özgüven eksikliğini körüklüyor. Erkekler para kazanmak için çalışmak zorunda olduklarından sosyal yaşamın içinde olurken o coğrafyaya daha kolay adapte olabiliyorlar. Kadınların sosyal yaşam içinde daha az bulunması adaptasyonu güçleştiriyor. Kadın yalnızlık duygusu, özgüven eksikliği, bulunduğu coğrafyanın dilini anlayıp konuşamama gibi engellerle boğuluyor ve hızla depresyona sürükleniyor. İşte biz o noktada devreye giriyoruz. Bir grup gönüllü arkadaşımla birlikte 2008’de kurduğumuz İngiltere Kadın Platformu’nda dil, din, renk, ırk, etnik kökeni, inancı, sosyal ve ekonomik statüsü ne olursa olsun her kadına eşit yaklaşıyoruz. Özgüven geliştirici kurslarla, danışmanlık hizmetlerimizle yıllardır Londra’daki göçmen kadınlarımıza yardımcı olmaya çalışıyoruz. Çalışmalarımızdaki başarımızı “alan çalışması”na borçluyuz. Yani biz hizmeti ihtiyacı olan kesime yakın bölgede sunuyoruz. Mobil çalışmalar yapıyoruz. Kafelerde toplanabildiğimiz gibi müfredata eklediğimiz çevre gezileriyle kadınların müzeleri, resim galerilerini, tekne turuyla Greenwich’e kadar gidip dünya saatinin nasıl ayarlandığını görmelerini sağlıyoruz.
KADINLAR, GEREKTİĞİ ZAMAN ÇOK GÜÇLÜ OLUYOR
Birçok alanda kullandığımız teknoloji artık tarımda da kendini gösteriyor. Amerika’da ekonomi eğitimi alan Selim Özoğuz ve Kanada’da işletme okuyan Engin Özoğuz kardeşler, teknoloji alanında çalışırken tarım yatırımı yapmaya karar vermişler, Menderes’de bir tarım arazisi almışlar. Tarım ve teknolojinin kağıt üzerinde birbirinden çok uzak alanlar gibi görünse de, verimlilik ve takip açısından birbirlerinden ayrılmaması gereken iki sektör olduğunu söyleyen Özoğuz kardeşler, tarım teknolojilerini ilk olarak kendi arazilerinde uygulamaktan mutlu olduklarını anlatıyor.
- Şu anda nasıl bir iş yapıyorsunuz?
- Geleceğin teknolojide olduğuna inandığımız için yeni bir girişim çerçevesinde teknoloji işi yapıyoruz. Firmalar için ürünlerini farklı ihtiyaçlardan doğabilecek sebeplerle farklı teknolojik altyapılar sağlayarak takip edebilmelerine olanak sağlıyoruz. Onun dışında tüm dünyanın konuştuğu Nesnelerin İnterneti (IoT) yani sensörler aracılığıyla nesneleri birbirleriyle konuşturma, geliştirme ve olası yerli üretim fırsatlarını değerlendiriyoruz. Büyük Veri Analizleri ve isteğe özel yazılımlar ve sistem entegrasyonları üretiyoruz.
- Bu anlamda yaptığınız bir proje var mı?
- Teknoloji alanında CSTEM olarak Türkiye’de ‘izlenebilirlik’ ve ‘takip’ alanında bir ilki gerçekleştirdik. Dardanel firması ile yaptığımız işbirliği çerçevesinde, ürettikleri her bir ton balığı konservesinin üzerine tekil bir kod basarak tüketiciye satın aldıktan sonra Dardanel websitesi üzerinden ürünün hikayesini sorgulayabilme ayrıcalığını sunuyor olacağız. Böylece üretilen tüm konservelerin güvenilirliğini, orijinalliğini ve hikayesini Dardanel bir ilki gerçekleştirerek müşterilerine katma değer olarak sunuyor olacak.
TOPRAK VE DOĞADAN UZAKLAŞMAK İSTEMİYORUZ
1999 yılında kurulmuş olan birlik bu kez ‘İki Aşk Adamı Bir Virtüöz’ adıyla düzenlediği etkinlikle Kürşat Başar, Burçin Böke ve İlhan Şeşen’i biraraya getiriyor. Bu özel etkinlikle hem İzmirlileri ülkenin önemli müzisyenleriyle buluşturan hem de yüce bir amaca hizmet eden EBSOV Başkanı İhsan Özduran, yardımıcısı İpek Özçelik ve üç sanatçı ile sohbet ettik. Bakın neler söylediler;
İHSAN ÖZDURAN - İPEK ÖZÇELİK
EBSO ve Vakıf Yönetim Kurulu Başkanımız Ender Yorgancılar bize her daim destek veriyor. Birliğimiz, 18 yılı geride bırakırken eğitim ve kültür-sanat alanında birçok etkinlik ve organizasyon düzenledik... 2014 yılından itibaren Vakıf bünyesinde mütevelli heyet üyeliğine dahil edilen kadınlar birliği üyeleri olarak eğitime destek amacı ile her yıl yüzlece gencin hayatına dokunduk.
Aldığımız her kararın ve uygulamaya koyduğumuz her etkinliğin kalitesinin başta EBSO ve EBSOV adına ve İzmirliliğe yakışır olmasına dikkat ediyoruz.
Önümüzdeki günlerde yine Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun destekleri ve EBSD Başkanı Ender Yorgancılar’ın himayelerinde Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde düzenleyeceğimiz büyük konserimizin hazırlıkları ve heyecanı içersindeyiz... 25 Şubat Cumartesi akşamı ‘İki Aşk Adamı Bir Virtüöz’ adlı etkinlikte İlhan Şeşen, Kürsat Başar, Burçin Böke gibi ülkemizin sevilen sanatçıları ve destekçilerimizle birarada olacağız...
Ulusal ve uluslararası birçok karma serginin yanı sıra New York’ta olmak üzere 9 kişisel sergi açan sanatçı bugüne kadar 23’ü uluslararası olmak üzere toplam 64 ödül kazandı. New Yorker Dergisi’nin kapağında üç kez, The Forbes Dergisi’nin kapağında bir kez, The Atlantic Monthly, The New York Times gibi dergilerde karikatür ve illüstrasyonları yer alan Ekşioğlu ile sanat tutkusu üzerine sohbet ettik.
İÇİMDEKİ DUYGULARI BİRLEŞTİRDİM
- Ressam olmaya nasıl karar verdiniz?
- Ben ressam olmak için akademiye gittim, ama dediler ki, ‘grafik bölümüne girmek zor oraya girebilirsen gir’ dediler. Ben kazandım ve girdim. Ressam olacağım sanıyordum, ama meğer grafik sanatçısı olmuşum. Sonradan içimdeki resim duygusu ile illüstrasyonu birleştirdim. O sayede başarılı oldum. Birçok ödül kazandım.
Küratörlüğünü Eyüboğlu’nun öğrencileri İbrahim Örs ve Hanefi Yeter’in üstlendiği serginin en büyük destekçilerinden biri ise sanatçının torunu Rahmi Eyüboğlu. Serginin proje Direktörlüğü’nü de yapan Folkart Gallery Genel Koordinatörü Fahri Özdemir ile bu özel sergiyi ve İzmir’in sanat hayatını konuştuk.
- Bedri Rahmi Eyüboğlu sergisinin diğerlerinden farkı ne?
140’ın üzerinde Bedri Rahmi tablosu var ama 300’den fazla eser var sergimizde. 1911 yıl doğumlu, 1975 ölümlü 64 yaşındaki bir sanatçının yaşamının her dönemindeki eserler var bu sergide. Ama bunun haricinde mektuplaşmalar var, özel objeleri var. Resmin dışında yaptığı heykeller, mozaikler, şiirler... Mesela Aşık Veysel’in sazı da var sergide. Çünkü Bedri Bey o kadar romantik ve duygusal ki... Aşık Veysel İstanbul’a geldiğinde sazını taşımasın diye ona bir saz almış. Ruhi Su, Aşık Veysel geldiğinde o sazı çalarlarmış. Orhan Veli’nin mektupları var, kendi yazdığı mektuplar... En büyük aşkı Karadut’un ona yaptığı büstü var mesela.. En önemlisi bu sergide yer alan eserlerin yüzde 70’i ilk kez görücüye çıkıyor. Tam olarak onu her yönüyle yansıtan bir sergi. Tam bir retrospektif. Bazı eserler Folkart aracılığıyla çıktı ortaya. Binamızın girişindeki 14 metrekarelik Karagöz’ün Gemisi adlı tablosu restore edildi ve buraya asıldı. Kalamış’taki evinden bir TIR eserle geldik İzmir’e... Burada teşekkür etmemiz gereken başka sanatseverler de var. Lucien Arkas, Murat Balkan, Cengiz Avgat, Taner Güven gibi birçok koleksiyoner de kendi koleksiyonlarındaki Bedri Rahmi eserlerini bu sergide sergilenmek üzere gönderdiler. Hassasiyetlerine minnettarız.
- Bedri Rahmi hakkında hazırladığınız çok özel de bir albüm var...
Eğitim sistemimiz maalesef çoğu zaman çocuklarımızın yetenekleri ve özelliklerini öne çıkaramıyor. Hatta bazen törpülüyor. O nedenle özellikle üstün yetenekli çocuklarımızın tespit edilip özel eğitimler almaları son derece önemli. Bu düşünceyle yapılan Deniz Yıldızı projesinde, belirlenen çocuklarımıza ve ailelerine atölye çalışmaları ile özel eğitimler verildi. Vestel, İnci Holding ve CMS gibi firmaların da destek olduğu projeyi düzenleyen Prof. Dr. Meltem Onay, sivil toplum ve özel sektörün işbirliğinin öneminden bahsediyor.
- Deniz Yıldızı projesi nasıl ortaya çıktı?
Geçtiğimiz Temmuz ayında, Konak Rotary Kulübü’ne başkan olduğum an itibari ile düşündüğüm ve hayalini kurduğum bir projeydi. Sorum şuydu; “Nerede bizim dahi öğrencilerimiz, nerede bizim Einstein’ımız, Nerede bizim Mozart’ımız, Nerede bizim Picasso’muz?” Burada özellikle ulaşmak istediğim kitle ise, daha dar gelirli ailelerin çocuklarıydı. Onların ortaya çıkarılması, topluma kazandırılması, ülkemiz için yetiştirilmesi ve gereken yerlerde çalıştırılmasını arzu ediyordum. Bir de, bu işi yapacaksak, küçük yaşta bulup, onları “çocuk yaşken” eğitecektik.
- Çocukları nasıl belirlediniz?
Buca bizim Sürekli Eğitim Merkezimizin bulunduğu bir ilçe. Bu nedenle burada hareket etmek daha kolay olacaktı. Bu oldukça zor bir çalışmaydı. Toplam 1700 öğrenci içerisinde tarama yapılacaktı. Kaymakamlık ve milli eğitim müdürlerini ikna ettim. Bu süreci başardık. Sırada öğrenci seçimleri vardı. Bu profesyonel bir alandı. Bu nedenle enstitü sahibi Meral Şengüler’in de desteğini aldım. Bu iki okulda 30 öğrenci seçilmiş oldu.
Serginin küratörlüğünü üstlenen Mireille de Lassus “1904’de George Morren ve Emile Claus öncülüğünde bir grup sanatçı ‘Yaşam ve Işık Grubu’nu (Vie et Lumiére) kurdular. Işığın etkilerini yansıtmak, onlar için araştırılması gereken temel konuydu. Kuzey resim geleneğinde önemli rolü olan ışığın, Flaman sanatçılar tarafından resmin merkezine alındı” diyor. Sergi açılışında konuşan Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas ise Arkas Koleksiyonu’nun ağırlıklı olarak 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl ilk yarısına odaklandığını anlatıyor. Toplumumuzun yaşadığı terör saldırıları ve sıkıntıların da sanatla aşılabileceğine inandığını ekleyen Arkas, “Biz olumsuzlukları düşünmemek için iyiliğe ve güzelliğe odaklanmalıyız. Sanattan daha iyi ve güzel bir şey olabilir mi? Sergimiz de ışığa ve aydınlığa odaklanıyor. Biz de toplum olarak buna odaklanarak aşacağız olumsuzlukları...” diyerek sanatın toplumsal gelişimdeki yerine dikkat çekiyor. Sıkıntılı gündeme biraz mola verip sanatın güzelliğini ve aydınlığını yaşayabilmek için Arkas Sanat Merkezin’ndeki ‘Işığın Ustaları’ sergisini mutlaka gezin... Göreceksiniz ruhunuza iyi gelecek...
(foto altı)
Nadya İnciyan, Özlem Tunca, Mireille de Lassus, Lucien Arkas, Müjde Unustası, Betül Aksoy
Sadece mekan rehberi olmayacaklarını anlatan Yıldırım, amacının gizli kalmış ve çok bilinmeyen sanatçılara destek olmak, etkinlikleri duyurmak olduğunu söylüyor. Colchester Film Festivali’nde ödül kazanan bir filmi de bulunan Bilsay Yıldırım, özellikle kısa videolarla daha aktif bir site yapacaklarını ekliyor...
- Mesleğiniz nedir?
- Bilkent Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği okuduktan sonra San Francisco’da Yazılım Mühendisliği üzerine master yaptım. Bir süre oralarda çalıştıktan sonra İstanbul’a geldim ama sonra Londra’ya gittim. Son sekiz yıldır Londra’da futbolla ilgili olan WhoScored.com sitesinin teknik olarak başındaydım. Dünyanın en önemli futbol sitelerinden biri.
OTUZBEŞLİK SADECE MEKAN REHBERİ OLMAYACAK
- Otuzbeşlik.com projesi nasıl gelişti?