Paylaş
Daha doğrusu yaşamaya, her türlü terör taktiğine maruz kalmamıza rağmen olabildiğince normal bir şekilde hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. İzmir’de yaşanan terör saldırısı sonucu bizler de terörün kokuşmuş nefesini ensemizde hissettik. Kahraman trafik polisi Fethi Sekin kendini feda etmeseydi bugün çok daha fazla aileye ateş düşmüş olacaktı. Birçok insan bir gün, bir şekilde terörle yüz yüze gelmenin korkusu ya da tamamen yok sayarak geliştirdiği savunma mekanizması arasında gidip geliyor.
Peki, terörle ve yarattığı korku imparatorluğu ile nasıl başetmeli? Gerçekten ölmemeyi nasıl başarmalı? Yaklaşık 20 yıldır Afganistan, Bosna-Hersek, El Salvador, Kosova, Lübnan, Liberya, Nijerya, Filipinler, Sierra Leone, Solomon Adaları, Sri Lanka gibi silahlı çatışmadan etkilenmiş ülkeler üzerinde çalışmış olan İngiltere Coventry Üniversitesi Güven, Barış ve Sosyal İlişkiler Merkezi’nin Eş-Başkanı Prof. Alpaslan Özerdem bakın bu konuda neler söylüyor...
TOPLUMUMUZ DİRENÇLİ AMA HEPİMİZ İNSANIZ
- Terör hem ülkemizin hem de tüm dünyanın ilk gündem maddesi olmuş durumda. İnsanlar bundan nasıl etkileniyor olabilir?
- Terörden geçmişte ve günümüzde başka ülkeler de etkilenmiş ve etkileniyor, ancak Türkiye’nin yaşadığı travmalar hem boyut hem de yaşanılan süre olarak diğerlerinden çok farklı. Adeta yoğunlaştırılmış bir terör saldırısıyla karşı karşıyayız. Biliyorsunuz, yakın zamanlarda Avrupa’da Fransa, Belçika ve İngiltere’de ve dünyanın diğer bir çok ülkelerinde de terör saldırıları yaşandı ve bunlar büyük travmalar oluşturdu. İngiltere’de yaşayan biri olarak Avrupa’daki toplumların terörden ne kadar etkilendiğini kendi tecrübelerimle yaşadım. Ancak, öteki Avrupa ülkelerindeki terör tecrübesinin hiç biri Türkiye’nin yaşadığı kanlı süreçle karşılaştırılamaz. Sadece bu nedenle bile halkımızı gösterdiği direnç ve dayanışma için kutlamak gerekir. Ancak, şunu da hatırlamalıyız ki, bu tür toplumsal travmaların açtığı yaralar hemen hissedilmeyebilir. Çünkü şu an her saldırı sonrası kızgınlık, korku, endişe, umutsuzluk ve elden çok fazla bir şey gelmemesinden kaynaklanan karışık duygular içinde toplumsal ve bireysel boyutta yaşanılan psikolojik travmaların derinliği tam olarak hissedilemeyebilir. Bu nedenle her ne kadar çatışmalara, afetlere ve krizlere dirençli bir toplumda yaşıyor olsak da bu korkunç saldırıların hepimizi derinden etkilediğini göz önüne almalıyız.
- Bizim insanlarımızın teröre ve çatışmaya daha dirençli olduğu söyleniyor...
- Terörizme karşı zayıf görünmemek ve terörizmin ördüğü korku duvarları arasında sıkışıp kalmak istemiyoruz ve doğrusu da budur. Ancak, toplumumuz dirençlidir, kaldırır düşüncesine de çok fazla dayanmamak lazım. Çünkü sonuçta hepimiz insanız ve doğal olarak çevremizde yaşananlardan doğal olarak etkileniyoruz. Zaten ülkemiz 10 yıldan fazla süredir komşuları Irak ve Suriye’de yaşanılan iç savaşlardan doğrudan etkileniyor, 3 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapıyor, başarısız bir darbe girişimi ve oluşturulmak istenmiş bir paralel devlet yapılanmasından arınmaya çalışıyor. Toplumumuzun hala ayakta kalıp, günlük hayatına bir şekilde devam ediyor olması aslında büyük bir başarıdır.
CAN GÜVENLİĞİ ENDİŞESİ OLUŞTU
- Şiddet içeren çatışmalar ve özellikle terörizm artık şehre indi. Şehirde yaşamak günümüzde bu tür şiddet içeren tehditlerle her gün yüz yüze gelmeye başladık. Öte yandan teröre teslim olmayalım diyoruz. Sizce bu çelişkiyi nasıl aşacağız?
- Ülkemiz yakın zamanların güvenlik açısından en zorlu süreçlerinden birini yaşıyor. Sabah işe giderken, acaba bu akşam eve sağ salim döner miyim diye düşünüldüğü böyle bir donem çok uzun zamandır olmamıştı. Böyle hissetmekte insanlar haklı, çünkü sadece son 18 ayda yaşanan 33 terörist saldırısında 363’ü sivil halktan 446 kişi hayatını kaybetti. DEAŞ’ından PKK’sına ve diğer bir çok terör örgütünün saldırılarına maruz kalan ülkemizde can güvenliği konusunda çok büyük endişeler oluştu. Yakında ‘şehirli’ olmanın tanımını bile değiştirmemiz gerekebilir, çünkü dünyadaki trendlere baktığımızda kent boyutunda yaşanılan güvenlik tehditlerinin ve özellikle terörizmin artarak devam edeceğini söyleyebiliriz. Bunun bir sonucu olarak da günlük hayatın ‘güvenlikleştirilmesi’ ile karşı karşıyayız. ‘Alışveriş merkezlerine gideyim mi, pazar yerine gitmek tehlikeli olur mu, metroya bineyim mi, bu cumartesi akşamı dışarı çıkmak riskli mi olur’ gibi aklımıza sorular geliyor. Korkuyoruz ve terörizmin nerede, nasıl vuracağını bilmediğimizden kendimiz ve sevdiklerimiz için bir endişe yumağı içine girdik.
- Peki böyle durumlarda ne yapılabilir? Halk ya da kanaat önderleri nasıl davranmalı?
- Toplumsal boyutta terörizmin en çok istediği ayrışmayı yaşamamak belki de en güzel ve yerinde tepki olur. Teröristlerin bu saldırıları niye yaptıklarının idraki içinde olmalıyız. Toplumda korku ve endişe yaratıp, günlük hayatı zorlaştırmak ve insanları ayrıştırmak. Buna karşı uyanık olup, asla böyle bir sürece geçit verilmemeli. Bunu yaparken de siyasetçilere, medyaya, akademisyenlere ve toplum önderlerine çok önemli görevler düşüyor. Siyasetçiler öncelikle toplum psikolojisini anlayıp, derin korku ve endişelerin yaşandığını unutmamalılar. Toplumsal direnç ne kadar güçlü olursa olsun, yaşanılan bu korku ve endişeler kendisini toplum içinde aile içi şiddet gibi farklı şiddet şekilleri olarak ortaya çıkaracaktır. Terörü kınamak da yeterli olmayacaktır. Terörizmin yıktığı güven duygusunu tamir etmek için siyasetçilerin açıklık çerçevesinde ve sorumluluk alarak, toplum içinde ayrışmaya yol açmadan halkla oluşturacakları yapıcı bir diyalog çok önemli.
BAZI SOSYAL MEDYA MESAJLARI, TERÖRİST SALDIRI KADAR TEHLİKELİ
- Terörizmi aşmış ülkeler bunu nasıl başarmış?
- Terörizmle başarılı bir şekilde mücadele etmiş ülkelerde şu ortak özelliği görüyoruz. Öncelikle, olaya sadece bir güvenlik meselesi olarak yaklaşmamalıyız. Sürecin çok daha geniş ve derin boyutlarının olduğunu görmemiz gerekir. Örneğin, DEAŞ’ın sadece dışarıdan gelen bir tehdit olduğunu düşünürsek, bunun ülke içi bağlantı ve toplumsal dinamiklerini görmemiş oluruz. Çatışmalara müzakere ederek çare bulmak terörle mücadele ederken pek akla gelmez. Ancak, bu ilişkilerin bu kadar basite indirgenmemesi gerektiğini biliyoruz. Örneğin, Türkiye’de yeni bir barış sürecinin başlatılabilmesi, PKK merkezli terörizm konusunda etkin bir strateji olacaktır. Bu şekilde en azından DEAŞ’e karşı hem Suriye’de hem de ülke içinde verdiğimiz terörizm mücadelesini tek bir odağa yoğunlaştırma fırsatımız olacaktır.
- İnsanlarımız kimi zaman son derece naif ve masum bir niyetle, kimi zaman da kasıtlı paylaşımlarda bulunuyor. Bunların nasıl bir etkisi olabilir?
- Terörizmden etkilenmiş ülkelerde insanların en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri temiz bilgidir. Resmi kaynaklardan verilen bilgiye güvenebilmek, terörizmin oluşturduğu güven bunalımının daha da derinleşmesini önlemek için en önemli çarelerden biri olacaktır. Bilgi temizliği ve toplumsal ayrışmaların yaşanmaması için halkın kendisine de çok iş düşüyor. Öncelikle sosyal medyayı sorumluluk içinde kullanmalıyız. Son 18 aydır yaşanan terör saldırılarından sonra Türkiye’deki bazı sosyal medya kullanıcılarının paylaşımlarını büyük bir endişeyle izliyorum. Bu saldırılarda ölenlere ve onların yakınlarına çok büyük saygısızlıklar yapıldığını hepimiz büyük bir üzüntüyle izledik. En son, yılbaşı gecesi İstanbul’da bir gece kulübünde yaşanan saldırı sonrası paylaşılan bazı mesajlar bence o terörist saldırı kadar tehlikeliydi. Bu nedenle, bu tür paylaşımlarda bulunanların kanun önünde hesap vermesi gerektiğini düşünüyorum.
PROF. ALPASLAN ÖZERDEM KİMDİR?
Manisa, Kırkağaç doğumlu Prof. Dr. Alpaslan Özerdem, İngiltere’de Coventy Üniversitesi, Güven, Barış ve Sosyal İlişkiler Merkezinin Eş-Başkanı olup 20 yıla yakın bir süredir Afganistan, Bosna-Hersek, El Salvador, Kosova, Lübnan, Liberya, Nijerya, Filipinler, Sierra Leone, Solomon Adaları, Sri Lanka gibi silahlı çatışmadan etkilenmiş ülkeler üzerinde çalışmıştır. Konu başlıkları olarak insani yardım müdahale politikaları, afet yönetimi, güvenlik sektör reformu, eski savaşcıların topluma kazandırılması ve savaş sonrası barış ve devlet inşası konularında uzman olup birçok uygulamalı araştırma ve bilirkişi çalışmalarında ulusal ve uluslararası kuruluşlar için görev almıştır. Bu konularda geniş bir yayım listesine sahip olup, ‘Afet Yönetimi ve Sivil Toplum: Japonya, Türkiye ve Hindistan’da Deprem Yardımı’; ‘Savaş Sonrası İnşa: Silahsızlandırma, Terhis ve Yeniden Topluma Kazandırma’; ‘Kalkınma, Afet ve Savaş Sonrası Yeniden Yapılanmada Katılımcı Araştırma Metotları’; ‘Kriz ve Afet Yönetimi’; ‘Çocuk Askerler: Asker Toplamadan Topluma Kazandırmaya’; ‘Türkiye’de Barış 2023: İnsani Güvenlik ve Çatışma Dönüşümü Sorusu; Türkiye’de İnsani Güvenlik’; ‘Çatışma ve Barış inşasında Gençlik: Seferberlik, Yeniden Entegrasyon ve Uzlaşma’; ‘Uluslararası Barış inşasında Yerel Sahiplenme’ kitaplarından bazılarıdır.
Paylaş