- Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
İTÜ Metalürji Mühendisliği mezunuyum. Sonrasında Sakarya Üniversitesi’nde yüksek lisans, Florida State Üniversitesi’nde doktora yaptım. Daha sonra Japonya ve Almanya’da bazı çalışmalara katıldım. Elektronik Malzemeler Üretim ve Uygulama Merkezi’nde güzel çalışmalar yaptık. TÜBİTAK’ta 2009’dan beri değişik kademelerde görev yaptım. YÖK’ün eğitim komisyonuna atandım, ayrıca İZKA Kalkınma Kurulu Başkanı oldum. Ayrıca 550’yi aşkın makalem ve 19 patentimiz var. Farklı projelerle kurumlarıma 30 milyon kazandırmış bulunuyorum.
KADROMUZ ADİL VE LİYAKAT SAHİBİ İSİMLER OLACAK
- Üniversite ile ilgili ne gibi hedefleriniz var?
Öncelikle idari anlamda düzenlemeler yapıyoruz. Eğitimden sorumlu, idari ve altyapıdan sorumlu, ar-ge’den sorumlu, ekonomiden sorumlu ve dış ilişkiler ile teknolojiden sorumlu olmak üzere 5 rektör yardımcımız olacak. Dekanlarımız, bölüm başkanlarımız, merkez müdürlerimiz kısacası tüm idari kadromuzun adil, çalışkan, liyakat sahibi, şeffaf ve dürüst arkadaşlarımız olmasını arzu ediyoruz.
Fransa Kültür Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın işbirliğiyle gerçekleşen proje Fransa dışında ilk kez İzmir’de, Fransız Kültür Merkezi’nde sergileniyor. Park De La Villette Başkanı Didier Fusillier, yakın zamanda, dijital sergilenen eserlerin arasına Türkiye de dahil birçok ülkeden eser eklenebileceğini anlatıyor.
LOUVRE’DAN VERSAILLES’A FRANSIZ SANATI
- Micro Folie nasıl bir proje?
- Micro Folie, Fransa’da bile çok yeni başlayan bir proje. Türkçesi “Küçük Çılgınlık” olan bu kültür projesi ile izleyicilere büyük kültürel kurumların hazinelerine dijital ortamda ulaşılabilirlik sağlamak, yeni eserlerin yaratılmasına öncülük etmek hedefleniyor. En önemli kısmı, 10 büyük Fransız müze ve kültür kurumundan alınan eserlerin sergilendiği Dijital Müze. Bunların içinde Versailles Sarayı, Pompidou Merkezi, Louvre Müzesi, Picasso Müzesi, Quai Branly, Philarmonie, Universcience ve Ulusal Müzeler, Grand Palais gibi kurumlarda yer alan, antik çağlardan günümüze uzanan dönemi yansıtan önemli sanat eserleri ve başyapıtlar var.
- Atölyelerde neler yapılacak?
Bu üç büyük projenin hayata geçirilmesinde en büyük emek ve pay sahiplerinden biri şüphesiz KİTVAK Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Soncul...
HAYATTAKİ İKİ DEĞERİM AİLEM VE KİT-VAK
- Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
- Burdurlu’yum, Eskişehir İ.T.İ. Akademisi mezunuyum. Mezuniyetin ardından Maliye Bakanlığı Gelirler Kontrolörü olarak çalışmaya başladım, sonrasında mali müşavir olarak serbest çalışma hayatına atıldım. DEÜ Maliye Yüksek Okulu ve Maliye Meslek Lisesi’nde yüzlerce öğrenci yetiştirdim. Karşıyaka ve İzmir Büyükşehir Belediyesi meclis üyeliği yaptım. 1991’den bu yana yeminli mali müşavir olarak çalışıyorum. İşim elbette önemli, ancak benim için çok daha önemli iki değer, iki aile var. Biri eşim Hayat, oğlum Yiğit, kızım Selcan, damadım Barış ve torunlarım Duru ile Deniz, diğeri de KİT-VAK. Ailem ve KİT-VAK, mutlulukla, huzurla eş anlamlı. Vakıf benim 3’üncü çocuğum. Nasıl çocuklarınız için çalışır, çabalarsınız, yeri gelir sevinir, üzülürsünüz, meraklanırsınız, gurur duyar, kimi zaman endişelenirsiniz. KİT-VAK da benim için öyle. En az çocuklarım kadar değer verdiğim, üzerine titrediğim, çocuklarım gibi sevdiğim bir varlıktır benim için KİT-VAK. KİT-VAK yaptığı hizmetlerle yalnız İzmir’de değil, Türkiye’de de tanınan ve marka olmuş bir vakıftır.
EKONOMİK GÜCÜ OLMAYAN HASTALARIN YANINDA
* Kadına şiddetin tek sorumlusunu erkekler olarak gösteren anlayış, kesinlikle ayrıştırıcı ve soruna yüzeysel bakan bir anlayış. Erkekler ile kadınlar arasında daha fazla ayrılık çıkarmaktan ve konuya duyarlı olan erkekler üzerinde hafif de olsa bir şiddet uygulamaktan öteye geçemiyor.
* Şiddet sadece fiziksel olarak değil, sözle, davranışla, hor görmekle, aşağılamakla, alay etmekle, yok saymakla, dışlamakla da olur. Hatta kimi zaman iltifatlar içinde bile gizli bir sözel şiddet yer alabilir.
* Kadına şiddet, esas itibariyle kültürel bir şiddet. Çünkü temelinde yanlış yorumlanan ve algılanan kültürel kodlamalar mevcut. Mini giyen kadın rahattır, çok gülen kadın hafiftir gibi algıların yanısıra ‘kızını dövmeyen dizini döver’, ‘15’inde kız ya erde gerek ya yerde gerek’ gibi deyimler şiddeti meşrulaştırıyor,
* Hep kadına fiziksel şiddeti yapan erkekleri konu ediyorsak da kadının kadına yaptığı psikolojik ve yine kültürel kodları kullanarak yaptığı mahalle baskısını da unutmamak gerekli. Dedikodu, art niyetli kinayeli eleştiri ve olumsuz imalar kesinlikle şiddettir,
* Kadınlara uygulanan şiddeti ele alırken aslında toplumun sosyal durumunu göz önüne almak daha doğru bir yaklaşım olabilir. Çünkü şiddetin güçlü tarafından güçsüze uygulandığını düşünürsek toplumdaki güç dengesi ve sosyal adalet ne kadar bozuksa yani bir taraf, birileri çeşitli özellikleri nedeniyle kendini ne kadar üstün, güçlü, muktedir görüyorsa, o kadar çok şiddet ile karşılaşmamız mümkündür,
Aslında bu konuda yazacak daha çok şey var ama yerim dar... Bundan sonra da yazmaya devam edeceğim çünkü eğer konuya başka noktadan bakmazsak ilerleyemeyeceğimize inanıyorum. Son olarak, ben kadınların gücüne inandığım kadar erkeklerin gücüne de inanıyorum ve asla bir cinsi diğerinden üstün görmüyorum. Bu sorunu çözmek için birlikte hareket etmeye ihtiyacımız var.
Ailesinin desteği ile birçok şeyi yapabildiğini anlatan Tuncer, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirerek avukat olmuş. İngiltere Büyükelçisi Richard Moore’un eşi Maggie Moore ile Türkiye’nin ilk Rehber Köpekler Derneği’ni kuran Nurdeniz Tuncer, geçen hafta derneğin sponsoru Four Points by Sheraton İzmir Genel Müdürü Bülent Süzer’in davetiyle, rehber köpeği Kara ile birlikte İzmir’e geldi.
- Görme engeliniz başladıktan sonra hayatınız nasıl değişti?
Ailemle birlikte bununla yaşamayı öğrendik. Onların desteğiyle yapamadığım hiçbir şey olmadı diyebilirim. Kalan yüzde 10 benim için çok büyük nimetti, kayak yapabildim, yüzebildim, bisiklete binebildim. 30 yaşıma kadar yürümede de oldukça rahattım ama daha sonra görmem iyice geriledi. Şu an sadece turuncu rengi seçebiliyorum, o yüzden en sevdiğim renk turuncu...
3.5 YIL ÖNCE DERNEK KURULDU
1985 yılında kurulan Vakıf, son 7 yılda 3 bin 730 öğrenciye burs sağlamış. Aydın’da 200 yataklı yurt, Adnan Menderes Üniversitesi’nde meslek yüksek okulu, gezici kütüphane, Barış İçin Müzik Çocuk Orkestrası, İnci Akademi ve 29 aktif gönüllü ile yürütülen ‘Veli eğitim Projesi’... Bu eğitimleri, daha fazla kişiye ulaşmak amacıyla dijital ortama da taşıyorlar. Şimdilerde oluşturdukları ekiple AB projelerini takip ederek ülkemize bu anlamda gelir de yaratıyorlar. Başta Şerife Eren olmak üzere hem vakıf hem de holding üyeleri var güçleriyle çalışıyor.
Kısacası İnci Vakfı bugüne kadar eğitime 6 milyon TL harcamış, 32 yılda 65 bin öğrencinin yaşamına dokunmuş.
Düşünün, bir sivil toplum çalışmasında eğitime harcanan milyonlar, binlerce yaşamda sağlanan dönüşüm.
İşte ‘Gerçek’ sivil toplum çalışması ve sosyal sorumluluk bilinci budur...
İşte bu farklılıkları nedeniyle engelli sandığımız birçok birey, aslında toplumun önlerine koyduğu birçok ‘gerçek’ engeli aşarak harika işler başarıyor. Tıpkı Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yaşar Uysal gibi. Yıllar önce bir konferans vesilesiyle tanıdığım Yaşar Hoca güvenli duruşu, donanımı, çalışkanlığı ve dürüstlüğü ile bugün geldiği noktada her birimize harika bir örnek oluşturuyor.
ŞANSSIZLIĞIM KARŞISINDA EN BÜYÜK ŞANSIM AİLEM
- Sizi yıllardır tanıyorum ve biliyorum ki, sizinle biraz sohbet eden biri karşınızda kendisini eksik hissedebilir. Toplumumuzda engel olarak tanımlanan farklılığınıza rağmen nasıl oldu da kendinizi bu kadar geliştirebildiniz?
- İnsanların yaşamlarında hem şanslı hem de şansız olduğu anlar vardır. Benim henüz ilkokul birinci sınıfı bitirdiğimde bir değil birden çok şansızlığın birbirini desteklemesi sonucu sağ kolumu kaybetmem büyük bir talihsizlik olarak ifade edilebilir. Kuşkusuz, yedi yaşında ve üstelik yazı yazmayı öğrendiğin kolunu kaybetmek kolay kabullenilebilecek, uyum sağlanabilecek bir durum değil. Bu şanssızlığımın karşısında en büyük şansım ise ailemdi. Onların yoğun ilgisi ve sevgisi ile olmayan imkanlarına rağmen benim eğitimime devam etmek için gösterdikleri ekonomi-fizik ötesi fedakarlık. Bu huzurlu ve bağlı aile iklimi kendimi geliştirebilmem için önkoşulları sağladı.
Mutlaka onlardan bir şeyler alıyor, öğreniyorum. Kesinlikle aklımda, beynimde, ufuklarımda yepyeni pencereler açıyorlar. Bunlardan en yenisi 25 Kasım Kadına Şiddet ile Mücadele Günü için gittiğim Bahçeşehir Koleji Güzelbahçe Anadolu Lisesi’nde yaşandı. Bu okulun öğrencileri, Birleşmiş Milletler’in katkılarıyla kurdukları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kulübü ile çok önemli bir ilki gerçekleştirdiler. Kadına şiddetin önlenmesi için kadının güçlendirilmesini konuştuktan ve bunu başarmış kadınları anlatan öncü kadınlar belgeselini izledikten sonra öğrenciler soru sormaya, katkı yapmaya başladılar.
Bir erkek lise öğrencisi söz alıp ‘ben kendi adıma bu konuları konuşmaktan ya da kadınlara şiddet uygulandığını ve onların bir mücadele içerisinde olduğunu görmekten rahatsızlık ve huzursuzluk duyuyorum. Bir erkek olarak böyle bir şeyin içinde olmadım, olmam da ama yine de sanki suçlanıyormuşum gibi geliyor ve bunu önlemek adına ne yapabilirim bilmiyorum’ dedi.
BAZEN ŞAKA DA ŞİDDET İÇEREBİLİR
Kadına şiddet ya da aslına bakarsanız ‘Her türlü şiddet’ konusunda yaptığımız ya da yaptığımızı düşündüğümüz birçok şey var. Ama ne kadarı işe yarıyor, gerçek bir değişim, dönüşüm sağlıyor emin değilim. Bu noktada sadece kadınlar değil, erkekleri de anlamaya çalışmak onları da sürece katarak ilerlemek daha doğru olabilir. Tabii bunu yaparken şiddetin ‘nedeni ne olursa olsun’ hoş görülmemesi ve kabul edilmemesi gerektiği muhakkak. Ama şu da bir gerçek ki, anlamaya çalışmak hoş görmek anlamına gelmiyor. Eğer bizler, kendisinin bir dahli olmadığı halde yine de kendini bir şekilde suçlanmış ve belki biraz da olsa bir baskı hissetmiş bu açık yürekli genci ve onun gibi hisseden- ki bunlardan biri de ‘Bir erkek olarak utanıyorum’ diye yazan sevgili Deniz Sipahi’ydi- daha birçok duyarlı erkeği de sürece katabilirsek inanıyorum daha fazla ilerleyebiliriz. Belki şiddetin tarafını sadece erkekler gibi göstermeden, şiddetin kendisini konuşmak daha doğru bir yaklaşım olabilir. Çünkü şiddet sadece fiziksel olarak tanımlanamaz. Bazen bir şaka, bazen bir ima, bazen kültürel kodlarla fiziksel güce gerek duymadan da şiddet uygulanabilir. Sonuçta başlıkta sorduğum soruya kendi adıma yanıt verirsem;
Şiddet, sadece fiziksel olan ve sadece erkeklerin yaptığı bir şey değil. Şiddetle mücadele etmek için, ne olduğunu daha iyi anlamaya ihtiyacımız var....
ADAMSIN PRENS HARRY