Bronzdan yapılmış 10 adet anıtsal heykel Azerbaycan Bakü’nün ardından İzmir’e gelmiş. Jorge Marin, herkesin eserlerine baktığında farklı yorumladığını ama onun en büyük umudunun insanları şüpheye ve endişeye düşürmek, böylelikle düşünmeye sevk etmek olduğunu anlatıyor.
- İzmir’den sergi teklifi gelince ne düşündünüz?
- Aslında benim için çok güzel bir teklif oldu. İzmir deyince aklıma hemen Efes Antik Kenti geliyor. Çünkü daha önce burayı ziyaret etmek için gelmiştim. Çok hoşuma gitmişti. İzmir’i o dönemdeki insanlık tarihiyle ve o kültürle ilişkilendirdiğim için çok memnun oldum. Modern tarihe ait eserler üreten bir sanatçı olarak bu kadar eski tarihe sahip bir şehre gelip, kendi çağımdan eserler sergilemek çok farklı bir duygu.
- İzmir ve Efes’in bu tarihi zenginliği nasıl bir etki yarattı. Çalışmalarınızda Efes’ten ilham almış olabilir misiniz?
- Tabii ki, ilham aldım çünkü burada farklı kültürlerin bir arada yaşamış olması beni etkiledi. Türkiye benim için her zaman bir kültürler beşiği oldu. Bence dünya kültürü içinde çok önemli bir yere sahip. Bunu takdir ediyorum. Ben zaten bu hisler için yaşıyorum. O nedenle eserlerimin burada olması benim için çok önemli.
ESERLERİME BAKANLARIN ENDİŞE VE ŞÜPHE DUYMALARINI UMUYORUM
‘Keşke her yer İzmir olsa, Ege olsa...’ E, valla olsa...
Çoğu zaman düşünürüm, hoşgörü, anlayış, çok kültürlülüğün merkezi olan Ege Kültürü’nü yaymak, tanıtmak için neden daha fazla uğraşmıyoruz diye...
İşte bu yönde kurulmuş, kültürel benliğin ve toplumsal aydınlanmanın gerçekleşmesi için çalışan, üstelik bu niyetle gönüllüler ve akademi camiasını bir araya getirmiş Ege Kültür Derneği var... Kültür Sanat Atölyesi ile de çok önemli çalışmalar yapan derneği sizlere röportajlarımla da tanıtmayı düşünüyorum. Ancak şimdi bu ay içerisinde yapacakları çok farklı bir etkinlikten bahsedeceğim. Dernek, Türk halk kültürünün etkilerini anlatan çağdaş bir dans grubu kuran ve İngiltere başta olmak üzere yurt dışında bunu tanıtmaya yönelik çalışan Ceyda Tanç Çağdaş Dans Topluluğu’nu Ege Üniversitesi Etnoğrafya Müzesi işbirliği ile İzmir’e getiriyor.
27 Ekim akşamı Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenecek etkinlikte, Brüghton’da etkin bir şekilde çalışan ve Royal Academy of Music’de de çalışmaları olan Ceyda Tanç, İzmirlilere ‘Ayna’ adlı eserini sunacak. İlgileniyorsanız 404 64 64’ü arayabilirsiniz. Bu farklı gösteriyi kaçırmayın derim...
İmza attığı bir çok önemli eser, konser ve etkinliğin yanısıra eğitimci kişiliği ile de genç kuşakların en doğru müzik eğitimini almaları konusunda çalışıyor. Bir süre önce İzmir’e yerleşen Mafyan, TED İzmir Koleji’nin Sanat Akademisi’nin direktörü olarak, kurul üyeleriyle birlikte çocuklar ve gençlerin sanatın birçok dalında en iyi eğitimi almaları için çabalıyor. Verdikleri eğitimi sadece okul öğrencileri ile sınırlamayacaklarını anlatan Mafyan, diğer öğrenci ve velileri de akademilerine beklediklerini söylüyor.
- TED İzmir Koleji Sanat Akademisi ile çalışmanız nasıl başladı?
- Bir süre önce İzmir’e yerleşmiştim. Torunum olduktan sonra her şeyi bırakıp geldik. Torunum geçen yıl TED İzmir Koleji’ne başladı. Sanıyorum okul yönetimi benim adımı görmüş ve kurmak istedikleri Sanat Akademisi hakkında görüşmek istemişler. Konuştuk ve aynı yönde bir şeyler yapmak istediğimize karar verdik ve böylece başladık. İstanbul Belediye Konservatuvarı Yüksek Armoni ve Piyano Bölümü mezunuyum. Mezun olduktan sonra eşim ‘sen mezun olduğun okula borçlusun. Eğitmen olarak bildiklerini öğrencilere aktarmak zorundasın’ demişti. Ben de konservatuvarda bir kaç yıl eğitmenlik yapmıştım. İstanbul Gelişim Orkestrası, Bahçeşehir Üniversitesi ve yoğun bir çalışma hayatım oldu. Şimdi de burada Sanat Akademisi’nin direktörü olarak eğitim veriyorum.
- Sanata ve müziğe genel yaklaşım ele alındığında eğitim sizin için ne ifade ediyor?
- TED İzmir Koleji’nin en önemli özelliği sanata müthiş önem veriyor. Sanatın değerini bilen ve hakkını veren insanlarla birlikte olduğunuzda çok mutlu oluyorsunuz. Bu nedenle burada çok şanslıyız. Sadece klasik müzik değil, müziğin her dalı sanattır. Bizim ülkemizde müziğe büyük talep var ama maalesef gerçek değer verilmiyor. Müzik uluslararası gerçek bir dildir. Harfler, rakamlar değişir ama notalar değişmez. Müzik eğitimi çok önem verilmesi gereken bir konu. 12 yılda eğitim sürdüğü gibi müzik eğitimi de böyle emek ister. Müziğin temelini öğrenmeden müzik yapamazsınız. Rakamları bilmeden matematik yapamazsanız notaları bilmeden de müzik yapamazsınız.
ÜLKEMİZDE EMEĞE SAYGI DUYULMUYOR
‘Endüstri 4.0’ ne demek, benimle ne ilgisi olabilir diyebilirsiniz... Doğrusu hepimizi çok yakından ilgilendiren ve etkilerini yakın zamanda göreceğimiz bir konu. Büyük bir değişim ve biz istesek de istemesek de gerçekleşecek ve bizleri de etkileyecek. Bu konuda Tom Hanks ve Emma Watson’ın oynadığı ‘The Circle’ adlı filmi izlemenizi öneririm. Neyse, konumuza dönersek....
Endüstri 1.0 su ve buhar ile mekanik sistemi, 2.0 elektrikli seri üretim, 3.0 dijital devrim... Peki 4.0 ne? Siber-fiziksel sistemler yani bizim anlayacağımız şekliyle robotlar ve yapay zekanın üretimlerde kullanımı... Aslına bakarsanız Hugo Boss gibi birçok firma bu teknolojiye çoktan geçmiş. Tabii bu durumun özellikle mavi yakalıları, yani işçileri nasıl etkileyeceği soru işareti ama Siemens yöneticisi Ali Rıza Ersoy, bu konunun farklı çözüleceği görüşünde...
İZMİR MERKEZ OLMAYA ADAY
Sonuç olarak, İZKA’nın, dünyada birçok yerde henüz konuşulmaya başlanan son derece önemli bir konuyu İzmir’e uzmanları getirerek işlemesi büyük bir başarı... Tüm bu gelişmelerde İzmir’in rolünün sorgulanması da önemli ki; Kalkınma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Fatih Hasdemir, İzmir’in çevre teknolojilerini, eko-verimliliği, temiz üretimi kalkınma stratejilerinin önemli ayaklarından birisi olarak benimsendiğini, İzmir’in bu konuda proaktif bir şekilde yol alma kapasitesinin bulunduğunu söyledi. Yani daha önce de sık sık yazdığım gibi bir Silikon Vadisi olabilir. Bu konuda beklenmesine gerek yok, aktif bir şekilde harekete geçilmesine ihtiyaç var. İZKA bu tip etkinliklerle yol gösteriyor ve gereken ortamı hazırlıyor. Bundan sonrası bu bilgiler ışığında çalışmak ve İzmir’i hep birlikte geleceğe taşımak...
Bu alanda markalaşmak ve güvenilir bir firma haline gelmek önemli. Bunu başarabilmiş İzmirli marka, Essi Güzellik ve Estetik Merkezi’nin CEO’su Bekir Nacar, bununla kalmadıklarını bayilik sistemini de ilk uygulayanlardan olduklarını anlatıyor. İngiltere’de Biyomedikal Mühendisliği eğitimini bitiren Nacar, yakın zamanda açacakları Londra ve Katar şubeleriyle birlikte İzmir’den çıkan bir dünya markası olmayı hedeflediklerini söylüyor.
- Essi ne zaman kuruldu ve bugüne nasıl geldi?
Essi 1994’te aile şirketi olarak kuruldu, ben firmalarımızın 2. nesil yöneticisiyim. Essi’nin ilk şubesi güzellik merkeziydi, 1996’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir eğitim kurumu haline geldi. Bu noktadan sonra şubeleşmeye başladı. İzmir merkezli olarak 2000’li yıllarda büyümeye devam etti. Hatta Medikal Estetik alanında Sağlık Bakanlığı’na bağlı Türkiye’de ilk eğitim veren kurumlardan oldu. İlk başladığımız zamanlarda sektör son derece kısıtlıydı. Bu konuda annem Zübeyde Nacar’ın çok çalışmaları oldu ve güzellik-estetik konsepti çok daha geniş bir çerçeveye oturdu. Sektörde bu nedenle bir mihenk taşı konumunda olduğumuzu söyleyebilirim.
KENDİ ÜRÜNLERİMİZLE DÜNYA PAZARINA GİRMEYİ PLANLIYORUZ
- Sizin eğitiminiz nedir?
- Ben Koç Üniversitesi Elektrik – Elektronik Mühendisliği’nin ardından İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nde Biyomedikal Mühendisliği masterı yaptım. Genel olarak Londra’daki şubemiz ve Essi’lerde kullanılan teknolojiler ile yakından ilgileniyorum. Bildiğiniz gibi sektörümüzdeki teknoloji çok hızlı gelişiyor. Biz de şubelerimizde kullandığımız teknolojilerin en üst standartlarda olması için dünyanın en önemli estetik cihaz markalarıyla çalışıyoruz.
- Laboratuvar kurma ve kendi markanızı üretme fikriniz var. Bu konuda hangi aşamadasınız?
TOPRAKLAR VE İKLİMİNİZ HARİKA BİR BİLEŞİM
FRANCESCO BORDINI (Önolog – Bilimsel Tarım Uzmanı)
- Nasıl bir eğitim aldınız?
- Ben bilimsel tarım eğitimi aldım. Üzerine de bağcılık konusunda yüksek lisans yaptım. İyi üzüm yetiştirmek için iyi tarım yapmalısınız. Avrupa Birliği’nin bu konudaki kuralları çok belirleyici.
- Ali Bey ve Mozaik Bağcılık ile nasıl tanıştınız?
- Onlar İtalya’ya bağ almayı düşünerek geldiklerinde yine benim gibi agronomist olan babamla tanışmışlardı. Birlikte bu konuda çalıştık. Sonra bağlarını Urla’da kurmaya karar verdiklerinde yine birlikte çalışmaya karar verdik ve bu güzel yeri onlar sayesinde tanımış olduk.
Bu gezinin ardından yapılan görüşmelerin sonuçları merak konusu oldu. İZİKAD’ın üyeleri katıldıkları toplantılarda Türk ve İzmirli işkadınlarına yönelik güçlü bir imaj çizerken yaptıkları görüşmeler sonucu 3 üyeleri de önemli iş bağlantıları yaptı. Bu konuda önemli adımlar atan işkadınları Zübeyde Nacar, Mürvet Kocaarslan, Ceren Sinecen ve İZİKAD Başkanı Huriye Serter ile sohbet ettik. Londra Büyükelçimiz Abdullah Bilgiç ise İngiltere’de iş yapmak isteyenlere her türlü desteği verdiklerini anlatıyor.
(Soldan sağa) - Zübeyde Nacar, Huriye Serter, Ayçe Bükülmeyen, Ceren Sinecen, Mürvet Kocaarslan
HURİYE SERTER
İZİKAD Yönetim Kurulu Başkanı
Üstelik bunlar ülkemizin her yerinde hatta çağdaşlığı ile övündüğümüz kendi şehrimizde bile yaşandı. Tüm bu olaylar hemen protesto edildi, özellikle kadınlardan tepkiler geldi. Bu sevindirici ama hep söylüyorum, bu tepkileri esas göstermeleri gerekenler erkekler... Erkekler ortaya çıkıp, kadınlara bu şekilde davranamazsınız, istedikleri gibi giyinirler, yaşayabilirler demedikten sonra sorunun kökünün çözülmesi zor. İşte bu nedenle Muharrem Dayanç’ın ‘Karışamazsınız’ adıyla düzenlediği proje büyük önem taşıyor. İzmirli 35 kanaat önderi kadın, tepki gösterilen her türlü kıyafeti giymiş kızlarımızla sahnede elele yürüyerek dayanışmanın ve birleşmenin gücünü gösterecekler.
İKİ GENÇ KIZIN KIYAFETİ VE DAYAK YEMESİ
- ‘Karışamazsınız’ adlı projeniz nasıl oluştu?
- Biz 2010 yılından bu yana İzmir’de toplumun kanayan yarası haline gelmiş, toplumsal meselelere müziğin ve sanatın evrensel ve birleştirici dilini kullanarak farkındalık yaratan sosyal projeleri hayata geçirmeye çalışıyoruz... Kadına yönelik şiddet ile ilgili ‘Karışamazsınız’ adlı bu projemiz de yaptığımız ilk proje değil. 2015 yılında ‘Notalar şiddete karşı’ adlı bir sosyal projeyi kadına yönelik şiddete karşı farkındalık yaratmaya çalıştık. Kadınların giydiği kıyafetlerden dolayı şiddete uğradığı, otobüslerde dayak yediği saldırıya uğradığı bir dönemle karşı karşıyayız. Her gün bu tarz haberlerle uyanıyoruz. En son geçen hafta İzmir’de giydiği kıyafetlerden dolayı 2 genç kadın önce tacize uğrayıp, sonra yetmiyormuş gibi yardım istedikleri polislerden dayak yedi. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Proje fikri kadını tektipleştirmeye çalışan, sokaktan soyutlayan, eve hapseden, muhafazakarlaştırılmak istenen ve bilinçli olarak dayatıldığına inandığım zihniyete karşı hoşgörü, barış ve daha özgür bir yaşamın kenti olan İzmir’den tüm Türkiye’ye yaymanın doğru olduğuna inandığımız bu toplumsal mücadele anlayışı üzerine doğdu.
35 İZMİRLİ KANAAT ÖNDERİ KADIN