Türk futboluna değil Türk sporuna;
Senin kadar büyük hizmeti olan hiç kimse olmamıştır!
Adın, Türk sporuna altın harflerle kazınacaktır…
Bizim veremediğimiz değeri, tarih sana verecek ve onurlandıracaktır…
Bence Fenerbahçe stadının ismi “Aziz Yıldırım” stadı olarak değişecektir…
Ancak bugün artık vedalaşma zamanıdır…
Üzülerek söylüyorum;
Hepimizden çok sevdiğin çubukluya zarar vermeye başladın.
Haftayı, heyecan ve keyifle kapatalım…
25 Mayıs Çarşamba günü;
Ülker Arena'da, Fenerbahçe - Galatasaray Odeabank basketbol maçı ile hafta başlıyor…
Euroeagu finalisti ile Eurocup şampiyonu, Türkiye basketbol liginin yarı finalinde karşılaşıyor…
Aynı ekiple dönüş yolculuğumuz, altı saat sürdü…
Tek bir fısıltı duymadım…
Konuşmadan bakışarak vedalaştılar…
Makûs talihleri yine onları evlerine hüzünle göndermişti…
Aslında 2006 yılında Denizli’den beri süren bir yolculuktur bu…
Çubuklu sevdalılarını umut ile gittiği hüzün ile biten yolculuğudur bu…
Kadın, erkek farketmiyor, basketbol, voleybol ve futbolda, çaresi bulunamayan “finalde kaybetme” kâbusudur bu…
***
Ülke olarak dört kez Final Four oynamış hiç finale çıkamamıştık…
Bu kez finaldeyiz…
Şeytanın bacağı kırıldı…
En büyük kupayı almaya bir adım kaldı…
Pazar akşamı rakibimiz CSKA;
14 kez Final Four oynamış iki kez kupayı kaldırmış… 7 yıldır en büyük bütçeli takımları kuruyor, fakat mutlu sona erişemiyor. Bu yıl onlar da şampiyon olmak çok istiyor…
***
Kuşandık Sarı Laciyi, bu kez Berlin yollarındayız…
Türkiye kulüpler spor tarihinin en büyük kupasını almak için yollara düştük…
Bir hayalimiz var; Şampiyon olmak! Yine hep beraber oradayız…
***
Benim yolculuğum çok eski yıllara dayanır.
Futbolda kaybederken hırslanıp, basketbolda başarabileceğimize inandığım için takımlarımızın peşine takıldım…
Tüm yolculuklarımda sadece taraftardım…
Her saniye, her kare, topun arkasına geçmeyen bir tane turunculu yoktu…
Sarılar, ağır ağır geliyorlardı…
Ortaya düşen topları, hep turuncular alıyordu… Tesadüf değildir bu!
En gerideki turuncu ile en ilerideki turuncu arasında 30 metre vardı…
Sarıların mesafesi 50 metreydi…
Gerideki sarıları, Kjaer ileri çıkartır, Alves ve Topal, onunla beraber mecburen çıkarlardı. İlk topa basar, oyunu yığarlardı…
Sanırım Kjaer, bugün kendini iyi hissetmedi ve geri kaçtı...
Takımın lideri çekilince, diğerlerinin de foyası çıktı ortaya…
3000 parçalı puzzle olsa, bu kadar zaman almazdı…
Özellikle Türk oyuncuların özeliklerinin kavranması çok uzun sürdü…
Mehmet Topal; Ligin ilk haftalarda ilk 11 oyuncusu değildi.
Gökhan Gönül; Sakatlığı geçtikten 5 hafta sonra formayı buldu…
Volkan Şen’in;
Bu hafta iki dakika düşünemeyeceğim!
Sen düşün…
4 Nisan’ da takım otobüsü kurşunlandığında;
Sahaya hiçbir şey olmamış gibi çıkan;
Futbolcu meslektaşları düşünsün!
Ne bir ses, ne bir eylem, ne bir tepki veren;
Kulüpler Birliği düşünsün!
Talimat gelmeden maçları ertelemeyen federasyon başkanı düşünsün!