Paylaş
Aynı ekiple dönüş yolculuğumuz, altı saat sürdü…
Tek bir fısıltı duymadım…
Konuşmadan bakışarak vedalaştılar…
Makûs talihleri yine onları evlerine hüzünle göndermişti…
Aslında 2006 yılında Denizli’den beri süren bir yolculuktur bu…
Çubuklu sevdalılarını umut ile gittiği hüzün ile biten yolculuğudur bu…
Kadın, erkek farketmiyor, basketbol, voleybol ve futbolda, çaresi bulunamayan “finalde kaybetme” kâbusudur bu…
***
Boğazına bir yumruk girer, yutkunamazsın…
Gözlerin dolar ağlayamazsın…
İsyan etmek istersin haykıramazsın…
Okulunda veya işinde bakarsın ama göremezsin…
İşitirsin ama anlayamazsın…
“Bir yazı yazmam lazım dersin” kalemi eline alamazsın…
Gökyüzüne bakarsın, maçtan bir kare görürsün…
Benim gözümden sanırım çok uzun süre;
“Normal sürenin bitimine saniyeler kalmışken, 83-81 öndeyken, son topta, Teodosic’in sabit ayağını oynatarak De Colo’ya verdiği pas ve De Colo’nun, ‘topu alıp evine götürmesine’, çalınmayan düdük” kalacak…
Aklımdan hiç çıkmayacak…
***
Sakinleştikten sonra maçı üçüncü kez izliyorum…
İzlediğim en güzel final maçlarından biri olmuş…
CSKA gerçekten çok sert ve sağlam oynamış…
Fenerbahçe hiç vazgeçmemiş, yılmamış, muhteşem geri dönmüş…
Soğukkanlılıkla bakıyorum;
Fenerbahçeli gençlerin alınlarından öpüyorum…
Net olarak söylüyorum;
Hakem heyeti CSKA’nın kazanmasını istemiş…
Sloven hakem sadece istemekle kalmamış, bir fiil rol oynamış…
***
Sakinleştikten sonra bir kez de, başkalarının yerine koyarak düşünelim…
Önce Laboral Kutxa taraftarı olalım;
İkinci yarı sürekli önde götürdükleri maçı, uzatmada Fenerbahçe’ye kaybettiler…
Final oynamaya dakikalar kalmışken, turnuvayı dördüncü bitirdiler…
Hava alanında gördüm;
Takımlarını alkışlamaya ve eğlenmeye devam ediyorlardı…
“MVP, MVP” diye Bourousis’e tezahürat yapıyorlardı…
CSKA; 7 yıldır en büyük bütçeli takımları kuruyor, fakat mutlu sona erişemiyor. Sürekli bizim yaşadığımız hayal kırıklığını yaşıyor…
Demek ki bu duygular bu oyunun parçası…
Avrupa’nın en iyi dört takımı geliyor ve hüzün ve mutluluğu paylaşıyor…
Biz de alışmalıyız…
Her yıl burada olmalıyız!
Oyunun zevkini çıkarmayı öğrenmeliyiz!
Aslında yazının başında anlattığım 2006 yılından bu yana süren, “finalde kaybetme” duygusu olmasa belki bu kadar etkilenmezdik…
***
Olsun;
Yaşadığımız şoktan sonra son bir gayret ile kendimize geldik;
Takımımıza “Şampiyon, Şampiyon” diye bağırdık…
Onlarla gurur duyduğumuzu ifade ettik…
Devam!
Biz artık bu oyunun parçasıyız…
Ben tatil programlarımı yaparken Final Four’ları ajandama yazdım…
Sizde yazın!
Dün akşam, dörtlü finallerinin en güzellerinden bir tanesi ve en büyük hakem rezaletlerinden biri yaşandı…
Hiç abartmadan söylüyorum;
Taraftarıyla ve takımıyla, bu şölenin en renkli parçasıydık…
Gurur duydum…
Emeği geçen herkese teşekkürler…
Paylaş