O zaman Türkiye Futbol Federasyonu ne iş yapardı?
Açıkçası ben pek kavramamıştım… Kavrayanın da olduğunu sanmıyorum…
Yapılan faaliyetlerin bizim tarafımızdan görülen kısmı ile unvan şaşalı ancak uygulama A Milli takıma ilişkindi…
O zaman biz de işin o tarafına bakalım:
***
Görevde kaldığı dört yıl süre boyunca ilk olarak Avrupa Şampiyonası Elemeleri oynandı… Önceki yıllarda 16 takımın katıldığı turnuva, ilk kez 24 takıma çıkartılmıştı… Açıkçası “gidemeyen takımın dövüleceği” turnuvaya son maçta mucizevi bir şekilde gitmeyi başardık…
Bu galibiyet tur gibi geliyor…
Çok mu iyi oynadı Fenerbahçe?
----- Hayır.
Çok iyi bir takım ile mi oynadı?
----- Hayır.
Ancak öylesine alışmışım ki, ilk turlarda takımlarımızdan daha az güçlü takımlara elenmeye, bana bu sonuç çok iyi geldi…
Hele 1-0 yenik duruma düşmüşken, öne geçmek, çok keyif verdi!
Sadece sonuç değil esas kazancımız; Ciddiyet!
18 ve 16 yaş şampiyonaları önümüzdeki günlerde yapılacak… Ancak durum hiç de parlak değil!
Dünya sıralamasında A takımımız 7. sırada yer alırken, genç kızlarımız 20. sırada…
Nevriye, Birsel ve Işıl kuşağından sonra durumuz hiç de parlak gözükmüyor…
Bu aslında bir turnuva ile de sınırlı değil, uzun süredir devam eden bir eğilim… Acil çözüm ve radikal karalar alınması gerekiyor…
***
Neden bu durumdayız ve ne yapmalıyız?
Başkanım; At, at, at!
Hooop!
Batırdın be başkan; İstifa!
Durumumuz budur…
***
Radyoya bağlanan taraftar:
----Abi bizim transferden bir haber var mı?
Erkek voleybol ve kadın basketbolun dondurulma durumu büyük oranda netlik kazanırken, kadın voleybol, boks, güreş, atletizm, briç gibi diğer şubelerin durumunun yapılacak yönetim kurulu toplantısında değerlendirileceği açıklandı!
Toplantı yapılmadan ben yazımı yazayım:
Şubeleri kapatamazsınız!
Başkan veya yönetici olabilirsiniz, ancak o şubeleri kapatamazsınız! Küçülebilirsiniz, amatör hale dönüştüre bilirsiniz!
Ancak 10 yaşında bir Beşiktaş’a gönül vermiş bir kızımızın, Siyah Beyaz formayı giyme hakkını eninden alamazsınız!
Buna yetkiniz de yok! Hakkınız da yok!
Gönlünüz rahat olsun… Geleceğimiz emin ellerde…
Birileri taş koymaz ise, basketbol yöneticiliği popüler olmaz ise, bu işe gönül ve emek verenlerin yerine, şan şöhret sahibi olmak isteyenler geçmez ise bu iş almış yürümüş…
***
Şampiyonayı anlatayım;
Bir hafta sürdü… Tam 30 takım katıldı… Dört ayrı salonda yapıldı… Salonları, veliler ve benim gibi meraklılar doldurmuştu…
Takımlar ciddi, ciddi basketbol oynuyorlardı… Her birinde 2 metre boyunda çocuklar vardı… Basketbolu da öğrenmişlerdi…
Çocukların yaşlarının henüz 14 olduğuna dikkatinizi çekerim…
Takımların teknik heyetinde en az dört kişi oynuyordu…
Bizler, "Geleni, omuzlara almaya" alışkınız(?)
"Gidenin, omuzlarda olması" bizi şaşırtır(!)
Omuzda olanı da, omuza alanı da alkışlatır!
Bizler futbolcuları, hava alanında havai fişeklerle karşılarız…
Omuzlarımıza alırız… Adına besteler yaparız…
Giderken tenekeyi bağlarız ve göndeririz…
Giden başarısız olduysa, beceriksizdir(!)
Sanırım büyük bir çoğunluğunuz ilk üçe, Başakşehir ve Konyaspor takımlarını yazarsınız…
İlk bakışta da haklısınız…
Başakşehir; Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’u geride bırakmış ve ligi ikinci sırada bitirmiş… Kupada da final oynamış…
Konyaspor ise mütevazı bütçesi ile düşme korkusu yaşamamış, Kupa şampiyonluğunu kazanmış…
Her iki takımda şeref kürsüsünde yer almayı hak etmiş…
Ancak artık bu bakış açımızı değiştirmek zorundayız!
***
Bu takımlarımız Avrupa’da ne yapmış? Artık ona bakmak zorundayız!