Maçlar önce beyinde kazanılır. Daha iyi olduğunu hissedersin, hissettirirsin…
Rakibinden korkarsan, yersin yumruğu.
Sakın yanlış anlamayın, bilinçsiz saldırıdan bahsetmiyorum…
Tedbir almak, savunma organizasyonu yapmak başka şeydir;
“Tırsık” oynamak başka bir şey…
Fenerbahçe, “tırsık”
Kim tırsık?
Önce seyirci…
“Son dakikada gelen bir yenilgi sonrası bu başlık pek olmadı!” diyeceksiniz ama olsun! İnancım, sisteme…
“Geçen yılın Avrupa şampiyonu kadrosundan gitmesini hiç istemediğiniz oyuncuyu yazın” deseler; Tereddütsüz ilk iki sırayı, Ekpe Udoh ve Bogdan Bogdanovic alırdı. Gittiler… Gidenin arkasından ağlarız, ancak yenisine bakmak zorundayız…
Final Four için favorilerim, yine geçen yıl son dörde kalan dört takım: Real Madrid, CSKA, Olimpiakos ve Fenerbahçe… İlk görüntü, en zayıf başlangıcı bizim takımın yaptığı yönünde… Nedeni ise basit… Takım, en yararlı iki oyuncusunu birden yitirdi… Bir de Pero Antic ayrıldı… Bunlar çok iyi oyuncu oldukları kadar “güzel takımın” vazgeçilmez parçalarıydı… Yerine 3 değil 5 oyuncu ile takviye yapıldı. Aslında başka bir sistemde oynamak üzere organize olundu. Yerlerine gelen oyuncular da kaliteli oyuncular ama sistemi oturtmak zaman alacak…
Şimdi burası kritik bir nokta, biraz açmak lazım… Kimi takımlar 10 yeni oyuncuyu bir araya getirirler ve üç haftada mükemmel oynamaya başlarlar… Giderek düşerler. Sezon sonunda bir bakarsınız, en iyi performanslarını sezon başında vermişler(!) Mantıklı bir açıklama yapmakta zorlanırsınız. Aslında vardır: O takımın sistemi, oyuncuların bireysel performansına direk bağlıdır. Uyum sağlaması da kolaydır… Futbolda, Basketbolda birçok takım var böyle… Göreceksiniz düşecekler… Obradovic’in Fenerbahçe’si öyle değil. Bir sistem takımı… Tam 100 tane hücum seti var… Kolay değil uyum sağlamak… Her takımda attığın şutu, Obradovic’in takımında atamasın! Bazen şutu soktuğunda, bazen de atmadığın zaman “fırçayı” yersin! En skorer oyuncu bile bir anda “tutuk adam” olur çıkar… Anlayana kadar zamana ihtiyacın vardır.
Özetle Obradovic’in takımları sistem takımlarıdır, uyumu zaman alacaktır. Bu nedenlerle, bugün bana göre F4 ün en zayıf halkası gibi gözüken Fenerbahçe, süre içinde en iddialı takım haline gelecektir!
Kalinic’in ilk geldiği günü, homurtularınızı hatırlayın… Guduric’i hoş görün…Bogdanovic’in ilk günlerini, somurtan suratını hatırlayın,
Wanamaker’ı hoş görün. Udoh’un yürürken ağrı çekiyormuş gibi halini hatırlayın, Thompson’ı; burada açıkçası ben de size umut verirken zorlanıyorum… Biliyorum ve istiyorum, utanacağım. Nicolo Melli, tamamdır… Sinan olacaktır.
Kritik maçlar, oyunun sonunda biter. Oraları “büyük oyuncular” oynar. Oraları iyi oynadıkları için büyüktürler… Bogdanovic yok artık!
Bize bir haftadır renk katan derbimiz renksiz bitti…
Golsüz bitti…
Galatasaray’ın gol atmadığı maç yoktu, Fenerbahçe’nin gol yemediği maç yoktu…
Cüneyt Çakır’ın eyyam yapmadığı derbi yoktu…
Heyecan ile beklediğimiz maç heyecansız bitti…
***
Biz bir şölenden daha eksik kaldık. Futbolcu arkadaşlarımız, meslek hayatlarında yaşayabilecekleri en büyük onuru yitirdiler… Onları örnek alacak gençlerimizin de, hayali son buldu…
Ve şükürler olsun alt yapıyı konuşur hale geldik(!)
Biz İzlanda maçına bakıyorduk ama o sırada 21 yaş altı milli takımımız Kıbrıs Rum Kesimi'ne 2-1 yeniliyordu…
Hepimizin fazlaca irdelemeden ahkâm kesip umut bağladığımız, “İşte geleceğin Milli Takımı” diye kulaktan dolma veya iki maç izleyip fikir yürüttüğümüz;
17 yaş altı millî takımımız, Mali karşısında perişan oluyordu(!)
Bakmamız gereken yerler orası idi ama biz yine Cengiz, Ozan, Volkan, Lucescu ile uğraşmayı tercih ettik…
İşimize böylesi geliyordu(!)
Beklentimiz vardı… Tuttuğumuz adam vardı…
Onlar bu işin figüranı…
Benim derdim, Türkiye’de Futbolu yönetenler ile… Hem de bu yıl falan değil 40 yıldır kim var ise onunla…
Bakın, bu millet bu sonucu hak etmiyor!
Bu ülke ne eğitim de, ne sağlıkta, ne sanayi de, ne sanat da, olması gereken seviyede değil…
Ama hiç biri, Futbol kadar rezil değil!
***
Siz, beceremediniz…
Siz, kim misiniz?
“Haftanın çifte standartlarını” anlatan bir yazı yazmıştım… Çöpe attım… İçinizde ne varsa, sizde atın! Ligimize döneriz, kavgayı dövüşü yaparız! Şimdi Milli takım zamanı! İnsanoğlu bir kere geliyor hayata… Bizim ülkede doğmuş iseniz ancak birkaç kez Dünya Kupası heyecanı yaşayabilirsiniz… Ben bugüne kadar bir kez, 2002 yılında yaşadım. Muhtemelen sizlerde öyle… Çok güzeldi, tadı damağımda kaldı…
***
Haydi, 2018 yılında bir kez daha yaşayalım! Önümüzdeki yıl Haziran ayında bütün Dünya’nın kalbi Rusya’da atacak. Tam bir ay sürecek… Seyirci değil oyuncu olalım! İnanın şansımız bu kez elimizde. Önce, İzlanda’yı Eskişehir’de yenmeliyiz! Zor mu? Kesinlikle değil. Aslında normal sonuç… Sonra, Finlandiya’ya gideceğiz… Finlandiya’nın iddiası kalmamasına rağmen o maçta kolay değil… Olsun, bizim oyuncularımız bu aylarda formda olurlar…
***
Toplam 32 ülke gelecek Rusya’ya… Avrupa’dan 14, Afrika’dan 5, Orta Amerika ve Karayipler'den 3, Güney Amerika'dan 4, Asya'dan 4 ve kıtalararası play-off maçlarının galibi 2 ülke Dünya Kupasına katılacak Asya’dan; İran Japonya, Kore, Sudi Arabistan, Avrupa’dan; ev sahibi Rusya ve Belçika, Kuzey Amerika’dan; Meksika, Güney Amerika’dan; Brezilya Rusya biletlerini ceplerine koydular… “Bizde gidelim” diyorum.
***
Evet, istikrarı sağlayamadık… Toplam 8 maçta 31 değişik oyuncu ile ilk onbirimizi kurmuşuz…
Mehmet Topal: 8 maç,
İsterseniz bakalım örneklere:
Ligin başından beri Gomis ve Galatasaray fırtınası esiyor… Attıkları 15 golden 7 adedi Gomis’in, 2 tanede gol pası var…
Bir iki haftadır yorgun gözüküyor… Bu durum takımı direk etkiliyor…
Adebayor ile Başakşehir lige çok iyi başladı… Fark yarattı, durduğu anda Başakşehir tökezledi.
Burak Yılmaz’ın, Trabzonspor’un attığı 14 golün 8’inde imzası var… Oynamadığı ve tam iyileşmeden oynadığı maçlarda, Trabzonspor puan kaybetmeye başladı…
Jahovic 8 gole direk katkı yaparak, Göztepe’yi ligin üçüncü sırasına yerleştirdi.
Beşiktaş’a gelince:
Son üç yılını, nokta atış yaptıkları kiralanmış golcüler ile götürdü…
Fenerbahçe Alanyaspor ile oynarken, ülkenin tamamının sizden hiç haberi yok iken, “Volkan ısınmadı, Ozan’ın göbeği eridi” derken; Siz Dünya Şampiyonu oldunuz! Ne yazayım, ben sizin için? Ne diyeyim? Önce ülkem adına özür dileyeyim… Mahcubum… Senede bir kez yazarım sizi; O da Dünya Şampiyonu olduğunuzda… Kabahatin büyüğü sizin kızlar… Siz çektiniz çıtayı oraya… Alınlarınızdan öpüyorum… Gurur duyuyorum ve utanıyorum…***
Slovenya’da Dünya 23 yaş altı Voleybol Şampiyonası oynanıyor…
Avrupa’dan sadece üç takım katılabildi… Bizim kızlarımızda orada…
Sessiz sedasız, gruplarını lider bitirdiler…
Dominik ile finale kalma mücadelesi yaptılar…
3-1 geri düştüler…
Şaşırmayın yeni kurallar deneniyor bu şampiyonada… Setler 15 de bitiyor ve 4 yapan kazanıyor… 3-1 den geri döndüler ve maçı 4-3 kazandılar… Bu gece ev sahibi Slovenya ile final oynadılar… Ben televizyonda Fenerbahçe’yi izlerken, bilgisayarda sizi takip ettim… İnanın kızlar, Fenerin gollerini bile tekrar verildiğinde izledim… Siz sayıyı aldıkça “golll” diye bağırdım! Alanya golü attığında da bağırmışım… “Adama ne oldu” demişler, olsun desinler… Siz o bayrağı diktiniz ya tepeye… Siz aslında yıllar önce yıldız takımı ile de Dünya Şampiyonu olmuştunuz… O gün ev sahibiydik, bugün gurbette aldınız altın madalyayı… Alınlarınızdan öpüyorum…
***