Paylaş
AK Parti grubu tek başına yetmeyeceği için, oturup kendi oylarıyla Abdullah Gül’ü seçemeyeceklerdi...
Bu müdahaleye ‘367 garabeti’ denmiş, darbeler ve muhtıralar tarihimizin mutena bir köşesine altın harflerle kaydedilmişti.
Asker yerine, memleket idaresine bu ‘garabet’lerin el koyduğu bir dönem yaşamıştık böyle. Kapanmıştı güya o defter...
Şimdi yeni bir garabet yaklaşıyor.
Konuşulanlara bakılırsa Anayasa Mahkemesi, tamamen siyasetin ve Meclis’in yetki alanına giren bir düzenlemeye el atmaya hazırlanıyor. Yüzde 10’luk seçim barajını sıfırlamaya...
Bunun için, sahip olmadığı bir yetkiyi kullanacak. Bireysel başvuru üzerinden dolanarak kanun iptal etme yoluna gidecek. Kanunların AYM’de nasıl görüşülüp iptal edilebileceğine dair usul belli olduğuna göre, zorlama bir içtihatla kendine durumdan vazife çıkaracak.
Yani... Meclis’i baypas ederek, siyaset kurumunu devre dışı bırakarak, Anayasa’yla çizilen yetki sınırlarını aşarak, kanunla belirlenmiş seçim rejimini değiştirecek.
Düzeltiyorum, Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle daha önce iptaline gerek görmediği için bugün yürürlükte olan bir kanun düzenini, kanun iptal etme usulünün dışında bir yolla değiştirip değiştirmemeyi Genel Kurul’unda ele alacak. Şu aşamada ‘değiştirmeye teşebbüs’ demek daha doğru yani...
* * *
‘367 garabeti’nin mimarı, eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’ydu.
Abdullah Gül’ü AK Parti oylarıyla seçtirmemek için o güne kadar kimsenin aklına gelmemiş bir formül bulmuştu.
Bu seferki garabet, en azından Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç tarafından sahiplenileceğe benzemiyor.
Çünkü AYM, başkana atfedilen bazı tuhaf sözlere dün gayet aklı başında bir açıklama getirdi.
Fakat duman tüttüğüne göre bir yerlerde ateş yakılmış, daha önce kimsenin aklına gelmeyen bir buluş pişirilmeye başlanmış yine.
Anayasa Mahkemesi, bireysel seçme ve seçilme haklarının ihlali açısından yüzde 10 seçim barajını kaldırmayı görüşecekmiş.
Sonra olacaklar da çok teknik bir ifadeyle şöyle: İhlal olduğuna bir kere karar verildi mi, anında uygulanır. Çünkü o ihlalin hemen ortadan kalkması gerekir, şipşak.
Yani ne siyaset ne Meclis bir şey yapamaz, geçmiş olsun...
* * *
2010’daki Anayasa reformu sırasında, Anayasa Mahkemesi’ne böyle bir güç aktarılması gündeme gelmiş aslında.
Eğer bireysel başvuruları incelerken hak ihlalinin kanundan kaynaklandığı kanaatine varırsa Anayasa Mahkemesi, o kanunun iptalini isteyebilsin denilmiş. Ama taslak üzerinde kalmış bu teklif, Meclis Anayasa Komisyonu’nda oybirliğiyle metinden çıkarılmış.
Zabıtlara geçen gerekçe neymiş biliyor musunuz?
Anayasa Mahkemesi’ne mevcut yöntemin dışında ekstra bir kanun iptal etme yetkisi vermiş olmamak, hem hâkim hem savcı konumuna getirmemek...
Komisyondaki bütün siyasi partilerin ortak kararıyla bu yetki, Anayasa Mahkemesi’ne bilinçli olarak verilmemiş.
Şimdi kendisine Meclis tarafından Anayasa hükmüyle verilmeyen bir yetkiyi kullanacak demek ki Mahkeme.
Sene olmuş 2015, hâlâ siyasete müdahalelerden medet umanlar da el çırparak bekleyecek.
CHP’nin umutlu bekleyişi hadi neyse de, ya HDP’ye ve Selahattin Demirtaş’a ne demeli...
* * *
Kanun koyma yetkisi, yasama organı olan Meclis’in tekelindedir.
Meclis bir kanun koymuş, bilmem kaç seçim uygulanmış... Anayasa Mahkemesi de vaktinde ‘Anayasa’ya aykırıdır’ diye iptal etmemiş... Aynı Anayasa Mahkemesi bir sabah diyecek ki artık ‘Böyle bir kanun yoktur, yok hükmündedir’...
Biz de bunun adına ‘demokrasi’ diyeceğiz... ‘Yargı vesayeti’ demeyeceğiz, ‘Meclis’in yetkilerini gasp’ demeyeceğiz, siyasetin kuraldışı bir müdahaleyle dizayn edilmek istenmesinden filan bahsetmeyeceğiz.
hayhay.
Paylaş