Paylaş
SGK, fizik tedavi masraflarını büyük ölçüde kapsam dışına çıkarmış. Aynı hastalıklarda ameliyata ise tıkır tıkır ödeme yapmaya devam edecekler...
Uzun bir haberdi. Fakat, o uzun haberin satır arasına sıkışan öyle bir ayrıntı vardı ki çok fena takıldım.
SGK yetkililerinden ikisi ortopedistlikten geliyormuş, yani cerrahi tıp meşrebinden, yani ameliyatçı gelenekten...
* * *
Yaşayanlar bilir; gövdeniz, içinden can çekilmiş gibi iki seksen uzanmıştır yatağa. Ne kaldırabilirsiniz yerinden ne de sağa sola milim oynatabilirsiniz. Nedeni, omuriliğinize saplanan bir hançer acısıdır.
Mefluç bir bedende mahsur kaldığınızı anlarsınız gözünüzü açar açmaz. Sırtınızdan ter boşalır, tansiyonunuz baş aşağı düşer, nefesiniz sıklaşmaya ve daralmaya başlar. Oksijeniniz giderek azalmaktadır...
İşte böyle ecel terleri dökerek uyandım bir pazar sabahına. Karımdan, derhal özel sağlık sigortamın acil hattını aramasını istedim, düşürmek ne mümkün.
112 Acil’e ise kanım kaynamıyor, çünkü durumum çok acil, beklemeye tahammülüm yok. Sonradan öğreneceğim ki boşuna Hızır Acil demiyorlar, en hızlısıymış meğer.
Sonrası nefes nefese...
Hemen dibimizdeki özel hastanenin acil servisini deniyoruz. Nöbetçi hemşire, ödemeyi nakit mi kredi kartıyla mı alacakları, kaç para tutacağı falan gibi hayati ayrıntılarla ilgileniyor. Ben saniyelerle boğuşuyorum. O sakin, telaşsız, evvel emirde cukkayı sağlama almaya bakıyor. Para pazarlığını bitirince de ‘45 dakikaya’ deyip peşin satmış tüccar gibi telefonu kapatmaya yelteniyor. Ama adresimi sormadı ki daha! Hem uygun adım yürüyerek gelseler taş çatlasın 15 dakika...
Gördüğüm candan ilgi ve alaka karşısında dibe vuruyor tansiyonum.
Geliyorlar, kalıbımı çarşafla birlikte yataktan kazıyıp sedyeye, sedyeyi hastaneye taşıyorlar. Bu kez hasta kayıt servisiyle özel sağlık sigortam para pazarlığına tutuşuyor. Ben morfin üstüne morfin iğnesi yiyorum o ara. Sigortam yan çiziyor tabii, karşılamayacak, yine de mecbur 8 gün hastane yatağına çakılı kalıyorum. Sonra ameliyata hükmediyor ortopedist doktorum.
Değil bıçak altına, hızara yatıracağım dese itiraza mecalim yok. Hayat kalitem yerlerde. Kasap müdahalesi bile kabulüm...
Nasıl olduysa atlamışım. 20 yıldır tanıdığım fizik tedavi hekimi Eser Alptekin düşmez mi apansız aklıma? Can havliyle telefona sarılıp konuşuyorum, çok kızıyor bana.“Ameliyat kesin çözüm değil, üstelik geri dönüşün olmaz, yıllardır boşuna mı dil döküyorum ben” diyor. 5 haftalık fizik tedavi ile doğrultuyor belimi. Kestirip biçtirmeden, neşter değdirmeden, pişmanlık duyacağım bir sakatlık yaşatmadan. Tek pişmanlığım, daha önce akıl edememiş olmak...
* * *
Ameliyatsız tedavi olabilecek hastaların ameliyata mahkûm edildiğini söylüyor tepki gösterenler.
Sağlık Uygulama Tebliği, 10 ayda 6 kez değiştirilmiş. Felç, MS, parkinson, beyin hasarı gibi birçok hastalığın giderleri ya kısıtlanmış ya da tamamen kapsam dışında bırakılmış.
Gördüğüm haberde bir fizik tedavici, konunun sinir ucuna parmak basıyor. “Mesleki taassuba mı kurban gidiyoruz” diye soruyor.
Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü İsmet Köksal ile Sağlık Hizmetleri Daire Başkanı Erman Ceyhan, ortopedi uzmanlarıymış çünkü.
* * *
Ömrünü ‘ameliyatçı’larla mücadeleye vermiş Dr. Eser Alptekin’den yıllarca dinlediğim halde anlamamıştım. Kendi hüneri olan fizik tedaviyi önemsetmek için abarttığını düşünmüştüm.
Ameliyatçılarla fizik tedavici ekoller arasında nasıl kıyasıya bir çekişme yaşandığını ancak tecrübeyle öğrendim. Artık deneyimli bir bel fıtığı hastasıyım ve bıçak altına gözü kapalı yatmamak gerektiğini biliyorum.
SGK yetkilileri şuna ne buyurur acaba; aynı hastalığın ameliyatsız tedavisine metelik vermeyip ameliyatlısına kesenin ağzını açmanın mantığı nedir?
Fizik tedaviyi tedaviden saymamak gibi bir inançsızlıkları mı var?
Değilse... Dünya ameliyatsız çözüme dönerken ameliyatı ilk çare görmeye devam etmek de niye? Cerrahi tıpçılarla fizik tedavicilerin ‘pazar’ kavgasında taraf tuttukları için midir?
Dürüst bir cevap lütfen.
Paylaş