ÇOKÇA masum canın yanı sıra Demirtaş’ın başını da yakmakla kalmadı, kendi sakinlerini de yaktı Kandil.
PKK feci bir hesap hatası yaptı, ama nerede?
Cemil Bayık ve alt kadrosu, ömürlerinin geri kalanını sabah akşam iç kamuoylarına ‘özeleştiri’ vererek geçirse böyle bir hataya nasıl düştüklerini anlatamaz.
İyi niyetle çağrılar yapılıyor taraflara, çözüm masasına geri dön çağrıları. Fakat çağrıcılar basit bir ayrıntıyı atlıyor. Önce Kandil’deki şeflerin koptukları gerçekler âlemine geri döndürülmesi şart değil mi?
* * *
‘AK Parti, seçim kampanyasını hava bombardımanıyla başlattı’ diyenler yok mu? İşte onlar kendi aralarında ikiye ayrılıyor kabaca.
Bir kısmı ‘İki polis öldürüldü diye Kandil mi bombalanır’ havasında.
‘Belli ki PKK’yı çıldırtıp çatışmaya çekmek için... Demirtaş’ın karizmasını çizip HDP’yi cezalandırmak için havalanıyor o jetler’ argümanına var güçleriyle asılıyorlar.
Diğer kısmı ise ‘Ama önce PKK’nın başlattığını da, çatışmayı onların kışkırttığını da not ettik, görmedik sanmayın’ grubundan.
AK Parti’yi suçlu çıkarmak uğruna PKK’nın katkısını ret ve inkâr siyaseti gütmeyenler bunlar.
* * *
DENKLEM tersyüz; dün IŞİD’e karşı savaşta ABD’nin silah arkadaşı, uluslararası koalisyonun stratejik partneri, Batı dünyasının güvenilir müttefiki olmakla övünen PYD, dolayısıyla PKK, bugün Esad’a yanaşıyor. Dün ABD hava kuvvetlerinin kara gücü, piyade birliği gibi işlev görüyorlardı. Bugün Esad’ın hava kuvvetlerine yeniden kara gücü olmaya talipler.
Eşbaşkan Salih Müslim, rejim güçlerini Rojava’ya davet bile etti. Esad’ın ordusuna katılmayı da bağlanmayı da telaffuza bile başladı. Çünkü avantajlı konumunu, ABD’nin fiili garantörlüğünü kaybetti, yeni bir himaye arayışında.
* * *
ABD, ‘Kobani’nin kurtarıcısı, Rojava’nın koruyucusu’ydu. Başkan, ‘Biji Obama’ diye selamlanıyordu. Yakında terör örgütleri listesinden çıkarılacağı hayaline bile kapılmıştı PKK. Umut dünyası...
Oyun değişti; güvendikleri dağlara acı gerçekler yağdı.
HANİ Yalçın Akdoğan başkanlığındaki hükümet heyetiyle Sırrı Süreyya Önder’in sözcülüğünü yaptığı HDP heyeti, Dolmabahçe’deki başbakanlık ofisinde toplanmıştı. Orada basına karşılıklı açıklamalar yapılmıştı. Günlerden 28 Şubat’tı...
Hani aynı gün, PKK’ya silah bırakma çağrısı yapmanın HDP’nin de Öcalan’ın da üstüne vazife olmadığı yönünde sesler yükselmişti Kandil cenahından. İş ciddiye biner gibi olunca, silah bırakılacağı beklentilerine ‘demagoji’, ‘yanıltmaca’, ‘halkı kandırmaca’ ve ‘safsata’ demeler, sağa sola yalpa vurmalar başlamıştı...
Hani bilahare Cumhurbaşkanı Erdoğan da devreye girip orada verilenin yanlış bir fotoğraf olduğunu, mutabakattan filan söz edilemeyeceğini söylemişti...
Ve bunlar hep 7 Haziran’dan önceydi...
Sonra seçim oldu, sonra PKK halka silahlanma çağrıları yaptı, sonra Suruç katliamı oldu, sonra PKK vites büyüttü, saldırılarını artırdı, terörünü katladı... Sonra hükümet, hava harekâtlarına girişti. En nihayet, çatışmalı ortama geri döndük...
Günün sonunda da bütün kabahat, Dolmabahçe mutabakatı olarak ünlendirilen işte o görüşmenin üstüne kaldı.
‘Mutabakat mutabakat’ dedikleri de maksatlı bir çarpıtma değilse şayet, bir yanlış anlamadan ibaret çıkmasın mı halbuki!
EN azından bir konuda Selahattin Demirtaş’a tamamen katılıyorum. HDP’yi tasfiye etmeye dönük kirli bir plan yürürlükte.
Ancak tasfiyeden murat, kapatmak değil. Bahçeli’den başka isteyen yok onu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Başbakan Davutoğlu da ilkesel olarak kapatmaya karşılar, bunu açıkladılar, çok da iyi yaptılar. Kirli plan, kapatmayı kapsamadığına göre ilk seçimde oyların baraj altına indirilmesini amaçlıyor olmalı.
* * *
Demirtaş grup konuşmasında, HDP’nin tek suçunun seçimde yüzde 13 oy alması olduğunu söyledi. Bakın buna da katılıyorum. HDP’den 7 Haziran’ın, Demirtaş’tan yüzde 13’ün intikamı da alınmak isteniyor.
Fakat kim tarafından? Bu intikam operasyonunun planlayıcısı ve yürütücüsü kim?
SİYASİ çekişmenin düzeyini, daha doğrusu sefaletini anlatan iki argüman var, birbiriyle yarışıyor.
İlki şu: ‘Bir koltuk hırsı uğruna Türkiye savaşa sürükleniyor, erken seçim hesabıyla ülke ateşe atılıyor’...
Diğeri de şöyle: ‘Koalisyon, üst aklın projesi. AK Parti’yi CHP’yle koalisyona itenler üst aklın uşağıdır. Her kim ki AK Parti’nin CHP’yle koalisyon yapmasını istiyor, vatana ihanet ediyor’...İkisi de birbirinden dahiyane, al birini vur ötekine.
* * *
HDP eşbaşkanları Twitter’daki ‘orantısız zeka’nın serhat boylarında, en uç noktalarında geziyor.
Tek taraflı hareket bir çılgınlık olabilirdi, sonu belirsiz bir maceraya sürükleyebilirdi bizi.
Sonuçta ne Suriye’ye girdik ne savaşa girdik. Sadece koalisyonda daha aktif bir role girdik. Bazı cereyanları terse çevirmeye yetti.
En başta: ABD ile ilişkilerimizin havası değişti. Aramızdaki Suriye makası epey açılmıştı, bir parça kapandı. İzlenecek askeri politika konusunda bir orta yol bulundu demektir.
Sonra: IŞİD’e karşı kurulan uluslararası hava gücüne İncirlik Üssü açılınca, güvenli bölge ve hava korumasının önü de açıldı.
Ankara’nın uçuşa yasak bölge gibi daha ileri taleplerini tam karşılamasa da işini görecek kadar bir kazanım.
En büyük kazanımsa tek taraflı müdahale, yani kara savaşına sürüklenme tehlikesinin bertaraf edilmiş olmasıdır. O şık elendi.
Türkiye ne yapacaksa koalisyon içinde yapacak. Tek başına değil. Riskleri müttefikleriyle birlikte göğüsleyecek.
PKK terörüne laf etmeye görün, isterseniz IŞİD vahşetine lanet okumaktan dilinizde tüy bitsin, ne IŞİD’çiliğiniz kalıyor, ne katilliğiniz, ne suç ortaklığınız.
Siz istediğiniz kadar ‘Aman PKK’nın cinayetlerinden HDP’yi sorumlu tutmayalım’ deyin. HDP durmuyor. Hükümeti IŞİD terörünün başını okşamakla, besleyip büyütmekle suçluyor.
Demiyor ki ‘Yahu başkasını teröre destekle suçlayacak en son kişi bile ben değilim’. Hayır demiyor. Ne en ufak bir çekingenlik belirtisi var üstünde ne de en küçük bir mahcubiyet...
Siz alttan aldıkça üste, daha çok tepenize çıkıyor. Siz idare ettikçe, daha beter istismar ediyor.
* * *