Nefret saldırısı değil, hakaret değil, küfür değil. Yanlış olabilir, haksız olabilir; rahatsız edici, kırıcı, kışkırtıcı, sarsıcı, hatta şoke edici olabilir ama sonuçta bir fikirdi. Terör suçunu teşvik ve övme kastı içermeyen bir fikir. ‘Terör örgütü propagandası’ndan hapsi boylayacaktı az daha, kıyısından döndü.
Oysa bıraksanız, kendi doğruları kendi yanlışlarını götürürdü zaten.
Yaptığı savunmaları alt alta yazıp kendi haline terk etseniz, 3 saniye içinde birbirlerini çökerttiklerini görürdünüz.
Velev ki haddi aştı, ‘hadsiz’e had bildirme organı mı olmalıydı yargı?
* * *
Bugün kampanyanın üçüncü günü.
Tepkilere bakıyorum; karşı mahallede bir küçümseme, burun kıvırma, dudak bükme hali var. Ciddi bir itimatsızlık seziliyor.
İktidar kavgasına tutuşmuş kıyasıya çekişen taraflar arasında, hiç değilse yüz yüze baktıracak bir centilmenlik anlaşması mümkün olamaz mı? Bunun gerçekleşebileceğine inanma isteğiyle güvenememe psikolojisi at başı gidiyor. Oysa Yeni Şafak’ın çağrısı zaten bölünmüş, parçalanmış bir toplumda güven bunalımını aşmaya dönük.
* * *
Cenazelerin de kutlamaların da birleştiremediği bir toplum haline geldiğimizi New York Times yazınca süper analiz, müthiş tahlil. Tam 12’den vurmuş oluyor.
O saldırı, meğer Star Medya Grubu’nu susturmaya dönük bir terör saldırısı değilmiş. Gerçek ortaya çıktı, aldatılmışız.
Uzatılacak bir yanı kalmadı deyip hasbi geçebilir, burada kesebilirdim.
Fakat bir yalanı başka bir yalanla kapatacağını zanneden biri, gözümüzün içine baka baka bize yalan söylemeye devam ediyor.
* * *
Star Medya Grup Başkanı Murat Sancak’a saldıranların terörist olduğu söylenmemiş miydi?
Sağlıklı yaşam ve beslenme açısından tabii. “Mercimek mi, kinoa mı” diye soruyordu.
Birden kinoayı hep bulgur ve pirincin yerine koyduğumu fark ettim. Nedense mercimeğin alternatifi olarak hiç düşünmemiştim.
Kısır olarak denedim, başarılıydı. Dolmalık olarak hakeza. Risottomsu türevleri bile şahane gidiyor. Fakat mercimeğin ehveni diye tüketme fikri de nereden çıktı?
Sanki kalori ve protein değerleri arasında çok mu oynama var? Ya da lezzet olarak mı birbirlerini çok andırıyorlar? Veya yan yana getirilecek kadar birbirlerine yakışmıyorlar mı ki karşı karşıya konuyorlar?
Ayrıca Müftüoğlu da kinoayla mercimeği yarıştırmayı yanlış buluyor. Dahası, enfes bir mercimekli kinoa salatası tarifi de veriyor.
E madem ‘hem mercimek hem kinoa’cı olarak noktalayacaktı yazısını...
Hem madem o da birini diğerine tercih etmeyecekti...
ERDOĞAN ve Davutoğlu daha önce aradıklarında Demirtaş lütfedip telefonlarına çıkmadı da ondan olabilir mi peki?...
Başlıktaki soruyu akıllara Selahattin Demirtaş düşürdü. Ankara katliamından sonra 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başsağlığı için kendisini aradığını, bunu iletmeyi bir borç bildiğini söyledi. “Allah da kendisinden razı olsun” diye üstüne basa basa hem de.
Fakat siz de fark ettiniz mi; aramadıkları için Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Başbakan Davutoğlu’na ima yollu dahi tek laf etmedi. Oysa tam yeri gelmişti.
Yine de doğrudan bir eleştiri getirmek yerine, Gül’ün taziye telefonu üzerinden Erdoğan’la Davutoğlu’nu dolaylı iğnelemeyi seçti. Açığa düşürmenin yanı sıra biraz kızıştırma, biraz çatlatma havası da yok değildi...
İşte bu yüzden benim aklıma da başlığın hemen altındaki o ikinci soru geldi.
* * *
Düşmanlıktan değil iyilik için; devlet demokratikleşsin, kendine gelsin, terör saldırılarına karşı daha sıkı önlem alsın diye devlete ‘katil’ dediğini söylüyorsan...Sana hak verebilirim. Ki aynen öyle söylüyor Sayın Demirtaş.
Bir daha bu tür katliamlar yaşanmaması için güvenlik açığına, istihbarat zaafına, görev kusuru ve ihmaline dikkat çekmek üzere ‘Devlet halkını vurdu’ diyorsan... Seni anlamaya çalışabilirim. Ki bunu da diyor Sayın Demirtaş.
Canın çok yandığı için öfkene hâkim olamayıp devlete ‘Düzeltiyorum, katil değil, hatta seri katil’ diyorsan... Bu lafları kızgınlıkla ettiğine verir, duyduğun öfkenin büyüklüğünü ve şiddetini anlayışla karşılamak bir yana paylaşabilirim bile. Ki bu yönde de ifadeleri var Demirtaş’ın.
İntihar saldırısının önlenememiş olmasını “Devlet içerisinde güç almış, destek almış, istihbarat almış, devlet içerisinde kollanmış, korunmuş alçaklar bizzat Ankara’ya getirtilerek yaptırılmıştır” şeklinde açıklıyorsan... Anlatacaklarına candan kulak vermeye hazır olabilirim. Ki Demirtaş’ın anlatısından bir alıntıdır bu ifadeler de.
Fakat bu dile hak veremiyorum, bu kendine mukayyet olamayışı anlayışla karşılayamıyorum, bu mantığı ciddiye alamıyorum, bu suçlamaları üzerine gitmeye değer bulamıyorum.
* * *
Fakat Başbakan, aynı şeyi Kılıçdaroğlu’na da söyleyince iş ciddiye bindi. Bunun bir dil sürçmesinden kaynaklanmadığı kesinleşti.Demek ki birileri kendisine, ‘yakaladık ettik, canına okuyoruz efendim’ diyor. Ne aslı var ne astarı oysa, hikâye. Soruşturmada ya milim ilerleme sağlanamadı. Ya da soruşturmayı yürütenler bir demokraside yaşadığımızı unutup kendilerini Başbakan’a karşı dürüstlüğe mecbur, kamuoyuna karşı sorumlu hissetmiyor. Soruları sessizce geçiştirerek, karartma uygulayarak, dışarıya belli etmeden kendi aralarında hallediyorlar işi.
* * *
Dünkü Hürriyet’te haberi görmüşsünüzdür. Arkadaşlarımız emniyetin, savcılığın, valiliğin kapısını aşındırıyor. Başbakan’ın verdiği bilgiyi teyit edecek bir soruşturma kırıntısına ulaşabilmek için. Ama kapılar duvar olup yüzlerine kapanıyor. En fazla öğrenebildikleri şu; Star Medya Grup Başkanı Murat Sancak’a saldırının faili olarak yakalanmış kimse yok polisin elinde. Bu bilgiyi ne emniyet müdürlüğü doğruluyor ne ilgili savcılık. Kısacası, Başbakan Davutoğlu’na göz göre göre yanlış bilgi veriliyor. Peki Başbakan’ı, ikidir yanıltan kim? Ve bunu korkmadan, çekinmeden nasıl yapıyor? Gerçeği Başbakan’dan niye kaçırıyor, neyi saklıyor, daha ne kadar saklayabileceğini düşünüyor? Bir suç dosyasını yalan dolanla manipüle etmenin başa açabileceği dertleri geçmiş örneklerden de mi görmüyor? Arapsaçına döndü bu oyalamaca ama bakalım altından ne çıkacak.
Katil devletse PKK ne?
GERÇİ Başbakan dün NTV yayınında bozuk çaldı biraz. Kılıçdaroğlu görüşmede ‘terör saldırısıyla ilgisi olmayan konuları dile getirdiğinde bunları yadırgadığını, yine de yeri burası değil demeden konuştuğunu, ancak dışarıda bu detaylara girmesini kendisine yakıştıramadığını’ söyledi.
Digiturk’ün 7 kanalı atması, ‘mafya mitingi’ meselesi gibi başlıkları kastediyor sanırım.
Kılıçdaroğlu’nun açıklamasından, ‘yersiz ve zamansız’ bulduğu bazı konuşmaları tek taraflı yansıttığı, soruşturmaya ilişkin bazı hassas bilgileri de izinsiz paylaştığı için rahatsız olmuş.
Görüşme etiği ve adabı açısından tartışılabilir. Bu tür görüşmelerden sonra bilgilendirme yaparken ortak bir çerçeveye bağlı kalmak usuldendir...
Umarım zor yakaladıkları güven ve diyalog zemini hasar görmemiştir, umarım bütün bu kritik başlıklarda birbirleriyle konuşabilmeyi sürdürürler.
Aralarındaki ‘nazik’ diyalog bile başlı başına bir değer çünkü...
Fakat umarım, birbirlerine kötü tweet örnekleri gösterip birbirlerinden gereğini yapma sözü aldıkları kısmın duyurulmasından özellikle rahatsız olmamıştır Başbakan.