Paylaş
Bugün kampanyanın üçüncü günü.
Tepkilere bakıyorum; karşı mahallede bir küçümseme, burun kıvırma, dudak bükme hali var. Ciddi bir itimatsızlık seziliyor.
İktidar kavgasına tutuşmuş kıyasıya çekişen taraflar arasında, hiç değilse yüz yüze baktıracak bir centilmenlik anlaşması mümkün olamaz mı? Bunun gerçekleşebileceğine inanma isteğiyle güvenememe psikolojisi at başı gidiyor. Oysa Yeni Şafak’ın çağrısı zaten bölünmüş, parçalanmış bir toplumda güven bunalımını aşmaya dönük.
* * *
Cenazelerin de kutlamaların da birleştiremediği bir toplum haline geldiğimizi New York Times yazınca süper analiz, müthiş tahlil. Tam 12’den vurmuş oluyor.
Ama Yeni Şafak söylerse partallaşmış, kabak tadı vermiş berbat bir tekerleme. İsabetsiz, kof bir rol kapma manevrası sayılıyor.
Eleştiriler, ‘Başka Türkiye yok’ sloganını fazla naif ve çocuksu bulduklarından değil sadece.
Eski ve baymış bir klişe diyen mi ararsınız, samimiyet sorgulamasına girişen mi, ‘bu toplumu ben mi böldüm, siz böldünüz’ silahını çeken mi, ‘kendinizi böyle numaralarla affettiremezsiniz’ diye çıkışan mı!...
Kavganın bir tarafı elini uzatıyor. Öbür taraf tutup tutmamakta kararsız.
İnandırıcı gelmese de ‘yalanı bile güzel’ diyerek Yeni Şafak’ın çağrısını destekleyenler olmaz mı? Onlar da oluyor.
Fakat konumuz, silahını kınına sokmayı reddeden rövanşistler. İktidarın gidiciliğine bağlayıp Yeni Şafak’ın aslında hesap ödemeden masadan sıvışmaya çalıştığını düşünenler...
Halbuki gözden kaçırdıkları bir şey var; Yeni Şafak’ın kampanyası en çok kendi mahallesinin trollerini rahatsız etti. Yayın yönetmeni İbrahim Karagül, birden trol hücumlarının hedefi haline geldi. Pirana sürüsü gibi saldırıya geçtiler.
Bu paniği doğru okumak gerek.
Yeni Şafak, AK Parti sonrasına hazırlık yaptığından olamaz. İktidarı gidici gördüklerini hiç sanmıyorum. Velev ki öyle görüyorlar, AK Parti’den önce de aynı yerdeydi Yeni Şafak, sonra da aynı yerde kalacaktır. Saf değiştirmesini beklemek eğer temenniyse ham hayal, suçlamaysa yakışmayan bir iftiradır. İktidarın kokusunu alıp vakitlice o tarafa yatmakta maharet kazanmış simsarlara bakacaksınız onun için.
Yayın çizgisini beğenirsiniz beğenmezsiniz, barışırsınız kavga edersiniz, o ayrı. Fakat Yeni Şafak, iktidara kapılanmış bir sonradan yanaşmalık, ganimet sofrasına üşüşmüş açgözlü bir yardakçılık yatağı değildir, hiçbir zaman da o haşerata yataklık etmedi.
Öyleyse neden mi kendi mahallesinin trolleri Yeni Şafak’a karşı ayaklandı? Çünkü ayaklarının altındaki halıyı çekiyor.
* * *
Bir firar boyutu var işin, bu doğru.
Fakat hesap ödeme zamanı masadan tüymek için değil, trol cehenneminden hep birlikte kaçmak için...
Çatışma siyaseti, zıtlaşma, kamplaşma yoksa, trole ekmek de yoktur.
Varlık sebeplerini ortadan kaldıracak ölümcül bir tehdit olarak görmekte haklılar. Yeni Şafak’ın kampanyası, milleti birbirine kırdırmayı meslek edinmiş trollerin ekmeğini elinden alıyor. Hem de gemi azıya aldıkları en azgın zamanlarında.
Ne kadar azıttıklarını şuradan anlayın; Hayrettin Karaman’ın ‘Aramıza şeytan girdi’ demesi, karşı mahalleden çok onlarda irritasyona yol açıyor.
Bülent Arınç ‘Aramıza fitne girdi’ dediğinde de trollere dokunuyor, hemen nezleye tutuluyorlar, alerjik hapşırıklarını tetikliyor.
Dikkat edin; şeytan, mikrop, iblis, habis haşere, fitne böceği, çıban cerahati ve benzeri sözler kimin ağzından çıksa güçlerine gidiyor, direkt üstlerine alıyorlar.
Yeni Şafak, ‘Birbirimizin boğazına sarılalım, birbirimize daha kötü düşman kesilelim’ dese sevinçten havaya uçacaklar. Ama ‘El sıkışalım, aramızdaki tıkalı diyalog kanallarını açalım’ diyor. Çıldırıyorlar.
Geçim kapıları kapanacak diye çıldırıyorlar, ekmek tekneleri ellerinden gidecek diye çıldırıyorlar.
Onlar gırtlak gırtlağa klikleşmeyi AK Parti’nin içine bile taşıyacak kadar nefret tezgâhını büyütmüşken, bunlar kalkmış milleti birbirine düşürmemekten söz ediyor. Onun için çullanıyorlar İbrahim Karagül’e.
Özetle Yeni Şafak’ın çağrısı, özünde trol cehenneminden bir kaçış teklifidir. Trollerin paniklemesinden de mi anlaşılmıyor? Haydi, fırsat bu fırsat.
Paylaş