Geçenlerde bir gazetecinin öldürülmesi hakkındaki görüşü soruldu. Sırf gazeteci diye kimsenin suikasttan muaf tutulamayacağını söyledi. “Özellikle de bir o. çocuğu ise...”
‘Öldürülmüşse mutlaka hak etmiştir, vardır bir kötülüğü, kimse nedensiz öldürülmez’ felsefesine sıkı sıkıya bağlı bir siyasetçi o.
Gazeteciler yargısız infazdan istisna değil, kötülerin katli onun gözünde bilakis sevap.
Duterte hak ettiğini düşündüğü herkesin öldürülmesini teşvik ediyor.
Tek vücut olmadan atlatabilir miyiz bu terör kampanyasını?
“Teröre karşı ortak mücadele etmeliyiz, CHP olarak her türlü katkıyı vermeye hazırız” diyen anamuhalefet liderini yuhalatarak başarabilir miyiz?
Muhalefeti terör örgütüyle yan yana göstererek hakkından gelebilir miyiz bu hain bombaların?
Teröristleri silah bırakıp legalize olmaya teşvik edecekken... Siyasileri kriminalize ederek kesebilir miyiz dağa çıkışların önünü?
Tam, şükür Nusaybin’den de kazındı derken İstanbul Vezneciler’de karşımıza çıktı terör kâbusu.
Döndük mü ‘nerede, ne zaman, nasıl vuracağı belli olmaz’ söylemine... Döndük mü yeniden başa...
Terör karşısında elbette yılmayacağız, tabii ki boyun eğmeyeceğiz. ‘Teslim olmak mı, asla’ diye haykırmaktan dönmeyeceğiz.
Kazanmaya inancımız bir saliseliğine bile sarsılmayacak, eyvallah.
Bu canlılık oruç ve teravihle, TV’lerdeki iftar ve sahur programlarıyla, minarelere gerilen ışıltılı mahyalar, ışıklandırılan şerefeler ve iftar toplarının nostaljisiyle sınırlı kalmasın.
İslam kültür ve sanatına merakınız varsa bir öneride bulunacağım.
Mübarek ay, Hz. Peygamber’in ‘nur cemali’ni görmek istemez misiniz?
Ama tuval üstüne resmedilmiş başı haleli bir kutsal yüz beklemeyin.
Bence kendisine haksızlık ediyor.
Ayrıca istediği kadar sözü ustasına havale etsin, Cumhurbaşkanı Erdoğan varken zaten başka hatibe ihtiyaç olmadığını söylesin...
AK Parti genel başkanı ve başbakan olarak her gün kürsüye çıkmaya devam edecek.
Cumhurbaşkanı’nın varlığı, bu görevi onun üstünden almıyor.
Verecekleri kararı verdiler. Hakları da hadleri de değilken Federal Meclis, soykırım tasarısını onayladı.
Alınışında söz sahibi olmadığı bir karardan hükümeti sorumlu tutabilir miyiz, hayır.
Fakat verdiği tepkinin anlamlı olup olmamasından kesinlikle sorumludur hükümet.
Bir, önlemek için elinden geleni yapıp yapmadığına bakarız.
Bir sözle üç tartışmayı birden ateşledi.
Birincisi, Cumhurbaşkanı’nın doğum kontrolünde kullanılan araç ve yöntemleri kanunla yasaklatıp yasaklatmayacağı üzerine.
İkincisi, gebelikten korunma araç ve yöntemlerinin dince toptan yasaklanıp yasaklanmadığına dair.
Üçüncüsü ise dini esaslara göre mi yönetilmeye başlandığımız hakkında.
Sayılarının 10 bini bulacağı söyleniyor.
Demokratik haklarını kullanacaklar.
Federal Meclis’te yarın görüşülecek Ermeni soykırımı tasarısını protesto edecekler.
Örgütlü bir eylem olacak.