Paylaş
Bir sözle üç tartışmayı birden ateşledi.
Birincisi, Cumhurbaşkanı’nın doğum kontrolünde kullanılan araç ve yöntemleri kanunla yasaklatıp yasaklatmayacağı üzerine.
İkincisi, gebelikten korunma araç ve yöntemlerinin dince toptan yasaklanıp yasaklanmadığına dair.
Üçüncüsü ise dini esaslara göre mi yönetilmeye başlandığımız hakkında.
Gelin, sondan başlayarak bu üç tartışmanın üçünü de bir geçerlilik testine tabi tutalım.
Necip Fazıl’ın 1950-60 arasındaki Menderes iktidarını üçe ayıran değerlendirmesine benzetiyorum.
Haklı mı haksız mı ayrı konu, yanlışı doğrusu boynuna ama şöyle bir tasnif yapmıştı:
İlk dönem, hedefsiz gayret dönemi.
İkincisi, boşuna zahmet dönemi.
Üçüncüsü de boyuna gaflet dönemi.
İşte üçüncü tartışma, böyle bir gafletin eseri gibi görünüyor. Yersiz evhamdan, gereksiz kuruntulardan kaynaklandığı kanaatindeyim.
Hz. Peygamber’in kıyamet günü ümmetinin çokluğuyla övüneceğini söylediği hadis, meşhurdur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da ona göndermede bulunuyor. “Neslimizi çoğaltacağız” diyor.
Peygamber’in ‘Evlenin ve çoğalın’ emrini hatırlatıyor, Müslümanları bu emri yerine getirmeye çağırıyor.
Ama bunu, Türkiye’nin nüfus artış hızında bir yavaşlama gördüğü için yapıyor.
Doğum oranlarındaki düşüşten endişe duyduğu için...
Etkili olacağını düşündüğü dini referanslarla doğurganlığı teşvik ve tavsiye etmeye çalışıyor.
Bundan ‘artık dinin emir ve buyruklarına göre yönetilmeye başladığımız’ sonucunu çıkarmak, ancak vesveseyi fazla kaçırmakla mümkün.
Olsa olsa Erdoğan’ın, AK Parti’nin kuruluşunda benimsediği muhafazakâr demokrat çizgiye uygun davranmadığı söylenebilir.
Çünkü din üzerinden siyaset yapmayı reddettiklerini açıkça deklare etmişti.
En fazla bulunacak kusur, dini argümanlardan siyasette yararlanmama vaadine ters düşmesidir.
İkinci tartışmaya gelince...
İmam hatip veya ilahiyat okumadım. Ama temel dini eğitimleri alarak yetiştim. Genel kültür düzeyinde bilgi sahibiyim, kulak aşinalığım var tartışmaya.
Üstüne, literatüre de kabaca göz gezdirdim.
Anladığımı size özetliyorum.
Gebelik önleme araç ve yöntemlerinin dindeki yerinin kestirme tek bir cevabı yok.
Prezervatif ve azil gibi olay sırasında kullanılanlar mı?
Tüp bağlatma ya da kısırlaştırma gibi kalıcı önlemler mi?
Tohum ana rahmine düştükten sonra başvurulacak ertesi gün hapları yahut kürtaj gibiler mi?
Hangisinden söz ettiğinize bağlı.
Her birinin hükmü ayrı. Ve her birinde ulema kendi arasında ihtilaf içinde.
Mezhepler arasında kesin bir görüş birliği yakalanabilmiş değil.
Fakat çoğunluğun üzerinde mutabık kaldığı hususlardan biri, hiç değilse gebelikte zamanlamanın ayarlanmasına izin verildiğidir.
Aynı şekilde annenin ve varsa emzirdiği sütten kesilmemiş çocuğun sağlığı ya da başka sakıncalarla istenmemesi halinde de gebelikten kaçınılabiliyor.
Ayrıntılı açıklamalar için fıkıh âlimi Prof. Hayrettin Karaman’ın sitesini öneririm.
Nüfus planlamasını bilmem ama doğum kontrolünün kerhen de olsa fetvasını arayan orada bulabilir.
Bilhassa prezervatif ve geri çekilme (azil) gibi palyatif korunma tedbirleri, çoğunlukça haram değil caiz görülüyor. En çok, mekruh diyene rastlarsınız.
Tabii ki Cumhurbaşkanlığı bir fetva makamı değil.
Zaten söylediği de dini bir fetvadan ziyade siyasi bir retorik.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ dün NTV’de noktayı koydu. İsteyen uyar isteyen uymaza getirdi. Bağlayıcı ve zorlayıcı bir yanı yok.
Sanırım birinci başlık için ne düşündüğümü de açık etmiş oldum.
Hayır, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini, ‘işareti verdi, ertesi gün hapları ve diğer koruyuculara yasak geliyor’ diye anlamadım.
Kanunla yasaklama yoluna gidileceğini zannetmiyorum.
Kaygıları giderip bizi aydınlattığı için de dün son sözü söyleyen Bakan Akdağ’a teşekkür ediyorum.
Paylaş