Saat sabaha karşı 02.00 olmuş, yüzlerce kişi ayakta.
Giderek kalabalıklaşıyor topluluk. Bayrağını kuşanan geliyor. Çoğu genç. Ama yaşlılar da, kucağında evladı analar da ilişiyor gözüme.
Dillerde tekbirler... ‘Darbeye karşı omuz omuza’ sloganları yükseliyor göğe...
Tek yürek oluyoruz. Türkiye için, demokrasi için çarpıyor kalpler.
Obama gözyaşı dökerken Bush, okunan ilahilere gövdesiyle salına salına eşlik ediyor.
Bush’un şen şatır cenaze dansı garipsenmeyecek gibi değildi.
Fehmi Koru’nun da yardımıyla, başkanlığı sırasında Türkiye’de verdiği bir başka fotoğrafı hatırlattı bana.
Yine epey yadırganmıştı ama bu sefer yadırganan Bush değil onunla tokalaşmak için sıra olan biz gazetecilerdik.
Önde gelen bütün Brexit’çiler bir bir liderlik yarışından çekildiler.
İktidardaki muhafazakâr Parti’de iddia sahibi Boris Johnson, Michael Gove ve Andrea Leadsom sırayla siyasi ihtiraslarına veda etti.
Referandum sabahı sevinçle el çırpanlar, paylarına başbakanlık düşecek zannederken elleri böğürlerinde, hevesleri kursaklarında kaldı.
Hızlı Brexit’çilerden aşırı sağcı bağımsızlık partisi UKIP lideri Nigel Farage da bırakmıştı.
Sanılıyordu ki önce yerleşik hayata geçti, tarıma ve hayvancılığa başladı.
Sanılıyordu ki önce neolitik çağ devrimi oldu, Cilalı Taş Devri’ne sıçrandı.
Ondan sonra çatışma, savaş ve toplu kıyımlar hayatımıza girdi.
***
Oğlu Rüzgar Çetin’i de tanırım, magazinel imajıyla alakası olmadığını bilecek kadar tanırım.
Maalesef telafisi imkânsız bir trafik kazası yaptı, bir polisimiz şehit oldu. Arkada acılı bir aile kaldı, hiçbir şey onların kayıplarını geri getiremeyecek bir daha...
Hepsi, buna Rüzgar ve ailesi de dahil, hayatlarının geri kalanında bu kahredici gerçekle yaşamak zorunda.
***
Hem de en üst merciden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan.
İkinci günü ise Mısır’la da ‘inşallah yumuşama sağlanacağını, bayramdan sonra bir heyet gönderileceğini’ duydu. Haberi veren, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’ydi.
Bayram öncesinde Başbakan Binali Yıldırım da gidip gelmelerden, normalleşme hazırlıklarından bahsetmişti.
Kahire’deki makamında oturup izleyen bir yetkili, ne çıkarsın bunlardan?
Beyazıt Meydanı’nda kuruluyor. Hani Ahmet Davutoğlu’nun sahura kadar uzayan kuyruklarda okura kitap imzaladığı yer.
Davutoğlu’nun ‘Medeniyetler ve Şehirler’i anlattığı son çalışmasına ilgidenmiş meğer o kuyruklar.
Fuara mahsus değil, o kitaba akın etmiş okur.
Aradaki fark neden mühim, gelin anlatayım size.
Birinin “Süleymaniye’de bayram sabahı”, diğerinin de “Bayram” şiirinden ısmarlıyorum herkese.
Ama ondan önce, sizi alıp Süleymaniye’de bir iftar saatine götürmek istiyorum.
Aman ya Rabbi, neydi o burun direklerimi kıran leş kokusu!
Süleymaniye’nin ihtişamı kadar keskin, dayanılmaz bir koku.