Türkiye bu konuda engin bir tecrübeye sahip.
O tecrübe bize şunu söylüyor; terör, salt askeri ve polisiye tedbirlerle yenilemez.
Bir ezbere yaslanacaksak, o ezberimiz bu olmalı.
Bir hamasete sarılacaksak, yükseleceğimiz o hamaset bu cümlede kabarmalı.
Sadece ‘devlette küslük olmaz’ ilkesi hayata geçirilmiyor.
Toplumda da küslük ve kutuplaşmaya geçit verilmeyeceği mesajlarını güçlü bir şekilde veriyor Cumhurbaşkanı ile Başbakan.
Lafta da kalmıyor.
Önemli ve ilginç duyumlar alıyorum. Teyit ettirebildiğim birkaçını aktarayım mı size?
Türkiye’nin iade talebi haklı ve yerindedir. Kaçarı yok, ABD’ye düşen de sağ sol yapmadan Gülen’i artık iade etmektir.
Şekil şartlarının yerine getirilmesi bir sorun mu, sorun. Yazılı kuralların iade dosyasında karşılanması gerekir mi, gerekir.
Ama isterlerse güle oynaya kitabına uydurabileceklerini biliyoruz.
***
Gülen ve FETÖ’cüler bir kara kehanetin işaretlerini veriyordu. Bugün bir şey olacak, büyük bir şey, yer yerinden oynayacaktı.
Ama ne?
Bir felaketin yaklaşmakta olduğuna ve bunun 14 Ağustos’ta vuku bulacağına dair söylentilerin varlığı doğru.
İzini sürdüğünüzde de Gülen ve avanesine çıkıyor.
İzleyicileri bu yapının içyüzü hakkında aydınlatayım derken daha beter kafa karıştırıyorlar.
Sayıca istatistiki bir değer ifade etmeyebilir, ankete çıkmadım sonuçta ama şurda burda temas ettiğim insanların soru ve tepkilerinden ölçüyorum.
Daha önce yapıdan kopmuş eski abilerin Gülen itirafları, zihinleri daha da bulandırıyor.
Başımızdan neler geçmiş, haberimiz yokken ne hokkabazlıklar atlatmışız şaşkınlığı görüyorum üzerlerinde.
Darbe girişimi soruşturmasının yaklaşık bilançosu bu.
Ama konuşmadığımız, görünmeyen bir boyutu daha var işin.
Bu kadar kişi nerede yatırılıyor?
***
HDP’li Sırrı Süreyya Önder, darbe mekaniğini bilerek bilmeyerek yağlama tehlikesine dikkat çekiyordu.
Sözleri yankı bulmuş, tartışma başlatmıştı.
15 Temmuz’dan sonra koşullar kökten değişti.
Artık ne darbeden ne de darbe mekaniğinden söz edilecek bir konjonktürde yaşıyoruz.
Uzun yıllar önce Dr. Thomas Michel’in ‘Hıristiyan Teolojisine Giriş’ adlı kitabında keşfetmiştim.
Başkalarını da uyandırmaya uğraştım ama nafile.Hâlâ Opus Dei benzetmesi daha yaygın kabul görüyor.Özellikle Cemaat garabetini anlamakta güçlük çeken Batılılara, ne menem bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu izaha yarıyor.
‘Opus Dei gibi işte’ deniyor, ne anlarlarsa artık o kadarını anlıyorlar.
* * *