Hem taş yerinde ağırdır; biri mektebinde biri tahtında payidar, biri talimde öbürü tahakkümde geçirir ömrünü...
İkisinin endaze aynasında boyunun ölçüsünü almak, endamını büyüklük yarışına sokmak Aristo mantığının yapacağı iş değil...
Başlıktaki patavatsızlığın sorumlusu, olsa olsa antika bir fıkra kahramanıdır.
Soru da, orijinal nüshası pembe kaplı bir kitaptan alıntı zaten.
Yazarı, Mehmet Zeki Pakalın. Zat-ı muhteremin hamarat bir kalem olduğu, son sayfadaki basılmış eser dökümünde hemen göze çarpıyor.
TÜYAP Kitap Fuarı’ndaki bir sahaftan, yanlış olmasın şimdi, 20 papel gibi bir rakama geldi. Fakat arka kapağında fiyatı için, ‘100 kuruştur’ yazıyor...
***
Eserin elimdeki baskısı 1950 tarihli. Kıssadan hisse almasını bilene ince nükteler, manidar göndermelerle dolu...
Ülkelerine, insanlarına, kör talihlerine bin lanet edip hayata küsecekler handiyse...
Niyesi şu; artık gün gibi ortada ki var güçleriyle abandıkları halde sandık yüzlerine gülmeyecek ve elden bir şey gelmiyor...
* * *
Sermayeyi kasede yükleyenler, darmaduman... Elde avuçta ne varsa, göz göre göre gidiyor.
Ağır bir karamsarlık duygusu kaplamaz mı içlerini?...
Bir teselli arıyor ama bulamıyorlar.
Kasetlerin iş yapacağına olan kesin inancın yerinde yeller esiyor şimdi. Son tutamaçlarıydı oysa, dört elle sarılmışlardı...
Fakat gelin görün ki tencere tava da gümbürdetilse mevcut iktidar çoğunluğu çil yavrusu gibi kaçışıp dağılmıyor, aksine mıh gibi çakıldı kaldı yerinde...
Kamuoyu çok fena gazlanıyor, olmadık dolduruşlara getiriliyor, bağırışlar çağırışlarla acayip fiştekleniyor, çalkalandıra çalkalandıra ayranı kabartılıyor... Velakin yeni bir iktidar çoğunluğu oluşmuyor hâlâ...
Sihri nedir ki operasyoncular çatlasa da patlasa da kimseye pozisyonunu terk ettiremiyor?
Kabahat yine cahil cühela halk yığınlarında mı?
Varlığını Tayyip Erdoğan’ın varlığına armağan etmek, boyuna posuna hayran olmak vesaireye mi indirgenecek bir kitlenin iktidarı sahiplenme hissiyatı?
Operasyoncuların atladığı bir şey var, çok bariz, ama eksik parça ne?
* * *
Muhalefet kulağını dayamış, paralel hattan şakır şukur iktidarı dinliyor, vakayı adiye cinsinden sanki, orası görmezden geliniyor.
Jip sosyetesinden jet sosyetesine yükseldiği söylenen devrin ‘iktidar’ kodamanları sırra kadem bastı. Akıbetlerinden haber alınamıyor.
Eşkâli ‘sonradan görme’lere benzeyen malum şahıslar, kayıp ‘gömü’leriyle birlikte tüm yurtta köşe bucak aranıyor...
* * *
Forbes dergisi, 9 yıldır hiç sektirmeden ‘en zengin 100 Türk’ listesini yayınlıyor.
Ben de 5 yıldır ısrarla, okuduğunuz minvalde bir yazı derliyorum. Forbes listesini süzüp değişenlerin, daha doğrusu değişmeyenlerin fotoğrafını çekiyorum.
Bu yılın listesi de çıktı ve yine kayda değer bir değişiklik, yani herhangi bir zıpçıktılık yok.
Yenilikler şöyle sıralanıyor:
Dinlemek, dinletmek ve siyaseten tepe tepe kullanmak...
Ve hatta serbestlikten öte, kamu yararı açısından mutlaka yerine getirilmesi gereken bir görev bu...
Kaydetmesi yasaksa dinlemesi nasıl mı yasal olur?
Siz dua edin ki fetva makamı insaf etmiş gene. Biraz daha zorlasa, dinleme ve dinletmenin üzerimize farz olduğuna da hükmedebilirdi...
Kim verdi fetvasını bilmiyorum, ancak CHP ve diğer kasetçilerin uyduğu hukuki ve ahlaki içtihat böyle.
Neye göre amel ettiklerine bakın, başka açıklamasının olmadığını görürsünüz.
Kaset ehli darılmasın, yasadışı dinleyenleri bırakıp yasadışı dinlenenlerin üstüne gitmeye kendimi ikna edemiyorum.
Bir yanda, İtalyan tenoru takdir edecek kadar müzik zevki gelişmiş bir seyirci olacak... Ama yüksek sanat nedir bilmez avamla bir gustosu bile olmayan yobaz takımından ayrı bir sınıfa konmayacak yani ha?
Hemen ertesi gün Türkiye’nin çağdaş yüzü olarak takdim edilmez miydi o konser salonu?
Enseyi karartmayın, zaman Çetin Altan’ı haklı çıkardı, ilerliyoruz...
***
Andrea Bocelli yıllar sonra tekrar geldi, Ülker Arena’da büyüleyici bir performans sergiledi...
En olmayacak şeyi döndür Allah döndür tekrarlıyorlar, hafız ısrarcılığı var üstlerinde...
MİT’in Başbakanlığa bağlı olduğunu bilmezmiş gibi, MİT Başbakanlığa bağlanacak diyorlar.
Hükümet MİT’i ele geçirecekmiş, böylece ‘muhaberat devleti’ kurulacakmış, la havle!..
Efendim, zaten hükümet de istihbaratçılığa merak sarmış, Cemaat de. Devletin istihbarat teşkilatına hâkim olmak için kıyasıya bir mücadeleye tutuşmuşlar. Birbirlerinden ne farkları varmış...
Doğru ya, ha Cemaat ha hükümet, aynı şey hakikaten...
Hükümet ki bir cami yaptırma ve yaşatma derneğidir, MİT niye ona bağlansın? Cemaat’e bağla daha iyi...
Çekinmeyin çekinmeyin, onu da söyleyin...
Şöyle...
***
BDP’nin oyu CHP’ninkinden az...
Yine de Selahattin Demirtaş diyor ki kaset doğruysa bu işi erken seçim paklar.
Yani piyes değilse iktidardan gitsin başbakan ama, demokrasi ve hukuk içindeki denetim mekanizmalarıyla gitsin...