Paylaş
Bir yanda, İtalyan tenoru takdir edecek kadar müzik zevki gelişmiş bir seyirci olacak... Ama yüksek sanat nedir bilmez avamla bir gustosu bile olmayan yobaz takımından ayrı bir sınıfa konmayacak yani ha?
Hemen ertesi gün Türkiye’nin çağdaş yüzü olarak takdim edilmez miydi o konser salonu?
Enseyi karartmayın, zaman Çetin Altan’ı haklı çıkardı, ilerliyoruz...
***
Andrea Bocelli yıllar sonra tekrar geldi, Ülker Arena’da büyüleyici bir performans sergiledi...
Seyirci Bocelli’ye hayran kaldı, Bocelli seyirciye...
Sayısız kez bis yaptı, reveransların ardı arkası kesilmedi, kimse kimseye doyamadı...
Opera repertuvarıyla başladı, aryalardan popüler aşk şarkılarına uzanan senfonik bir ziyafet çekti.
Felekten çalınmış bir geceydi.
Sonlara doğru patlattığı Quizas Quizas Quizas’la, Love in Portofino’yla, Sıla’nın da eşlik ettiği La Vie en Rose sürpriziyle seyirciyi seyirciden aldı. 10 bin kişiyi kendinden geçirdi, mest etti bıraktı...
Fakat tuhaf bir şey oldu, ‘çağdaş yaşam’ vaazlarına konu edilmedi bu olay.
Geçen hafta bugündü...
Bir hafta bekledikten sonra ben vazifeyi üstüme almasam, fırsatın kaçmasına öylece göz yumulacaktı...
***
Bekledim ki o gece üstünden ‘Beyaz Türk’lüğe övgüler düzülecek ama nerede!..
Ertuğrul Özkök oradaydı, iki yanımızdaki locada...
Bizim locada Mustafa Karaalioğlu ile kızı, diğer yanımızdaki localardan birinde muhafazakâr işadamı Fettah Tamince ve kızı...
Başı açıklarla başı kapalılar birlikte alkış çaldı.
Batılılaşmanın, modernleşmenin, çağdaşlaşmanın bizdeki sembolerinden biri kılık kıyafetse, diğeri de çoksesli Batı müziği dinlemekti ya güya...
Gericilerin kulaklarına hitap etmezdi ya 9. Senfoni...
Onlar ancak teksesli Alaturka’dan anlardı ya hani...
İşte o teori, o gece bir kez daha çöktü.
***
Aslen Alaturka’cıyım. Fakat bir an eskilerin Mavera dergisinden bir Müştehir Karakaya şiirine gitti aklım, ‘Bana bir Rodrigo çal’ dizesine...
Rodrigo da çaldırıp söyledi Bocelli...
‘Bozkırın tezenesi’ne aşina nesildenim, fakat laf aramızda, Toskana’nın tezenesi de etkileyici be arkadaş.
Muhafazakârıyla çağdaş yaşamcısıyla seyirci de Bocelli kadar etkileyiciydi...
Eminim Özkök’ün göğsü kabarmıştır.
Bocelli’yi 2007’de, yarısı boş bir Lütfi Kırdar’da dinleyip de resmi beğenmeyen
Hıncal Uluç olsa onunki de kabarırdı.
Ancak bir 28 Şubat arifesine rastladığı halde, kimsede 28 Şubat günlerinin 9. Senfoni’si gibi bir etki meydana getirmedi.
Senfonik icraya, ‘İşte çağdaş Türkiye’ diyebilen Demirel’in kulakları çınlasın... Gardırop çağdaşlığı gibi gardırop müziği de yokmuş.
Türkiye, şekilci bir çağdaşlık kavgasını aşabildiyse bugünkü kaset siyaseti ayrışmalarını haydi haydi aşar.
Müsterih olun hepsi geçecek, Bocelli üfledi...
Paylaş