En azından ‘uyku saatin gelmedi mi’ sorusu sıkça tekrarlanıyor bizim evde de.
Oğlum, ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi... Hürriyet’ de, Özgür Bolat’ın yazılarından tüyolar alıp baba olarak iletişimimi gözden geçiriyorum ben de... ‘Çocuğunu Ödülle Cezalandırma’ diyor mesela... Anne babaların ‘ezberi bozuluyor’ tabiatıyla. Bolat, “Tutarlılık, çocuk için neden çok önemlidir?” ve “Bir çocuk neden inatçı olur?” gibi başlıkların altında kritik soruların cevabını veriyor. Çocukla iletişimin önemini ortaya koyup, fark edilemeyen detaylara ışık tutuyor.
Fark edilemeyen detaylar Maliye ile iletişimde de önemli... Verginin çerçevesi yasalarla çizilmiş. İlaveten tebliğler, özelgeler, içtihatlar... ‘Her şeyin yazılı-belgeli olduğu vergide, iletişimin nasıl bir önemi olabilir ki?’ denilebilir.
İlk olarak uzlaşmadan bahsedeyim... Ödenecek vergi ve ceza için bir nevi pazarlığa oturuluyor... Uygulamada; denetim sonucu çıkan vergi ve cezanın belki yarısı, belki daha fazlası ortadan kalkabiliyor. Uzlaşma sürecinde iletişim ön planda. Ödenecek verginin-cezanın sonucuna direkt etki edilebiliyor. Vergi incelemesi sürecinden de bahsedeyim. Vergi incelemesine başlandığında mükelleften defter, belge istenir... Sonra ara ara sorular sorulur, tekrar ilave bilgi ve belgeler istenir... Yapılan izahatların ve sunulan belgelerin tasnifi, kayıtlarla tutarlılığı, incelemenin seyrini belirler. İletişim iyi yürütülmezse, verilen bilgilerle kayıtlar arasında tutarlılık olmazsa ‘Kısmi’ başlayan inceleme ‘Tam incelemeye de’ dönüşebilir. Sonrasında rapor yazımı süreci var. Raporda yazılacaklar gözlemlere ve iletişime göre de oluşacaktır. Devamında Rapor Değerlendirme Komisyonu var. Bu komisyon, mükellefi ‘dinleyebiliyor da’. Rapordaki eleştirilere karşı mükellef, muhasebe kayıtlarını sözlü olarak komisyonda savunabiliyor... Daha devamında yukarıda da bahsettiğim uzlaşma görüşmesi var... İletişimin iyi yürütülmesi hep sonuca etki ediyor.
Son üç ay için, “Asgari ücret 1.230 liraya mı düşüyor” tartışması da bitti. Son çeyrek için 70 lira vergi kaynaklı düşüş olacakken; Asgari Geçim İndiriminde (AGİ) son üç ay için artırım yapılarak, asgari ücretin 1.230 liraya düşüşü engellendi. Böylece son çeyrekte de 1.300 lira asgari ücret korundu.
Geldik yılın sonuna. Artık 2017’nin asgari ücreti konuşulmaya başlandı. Yeni yılın asgari ücreti belirlenene kadar çetin müzakereler olacak. Geçen yıl bir istisnaydı. Devlet ve işçi temsilcilerinin oylarıyla asgari ücret belirlenmişti, işveren ise 1.300 lirayı yüksek bulup karara muhalif kalmıştı. Bu yıl geleneğe dönüş olacak anlaşılan. Devlet ve işveren temsilcilerinin oylarıyla asgari ücret belirlenecek, işçi temsilcileri ise karara muhalif kalacak. Müzakerelerde konuşulacak rakamlara bakalım şimdi. Üst sınır belli oldu diyebiliriz. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay açıkladı: “300 lira artışla, 1.600 lira asgari ücret, bizim için uygundur” dedi. 2016’nın asgari ücretinin üzerine en az yüzde 8 artış olacağı varsayıldığında ise 1.400 lira yapıyor. Dolayısıyla 1.400 -1.600 aralığında bir tutar 2017’nin asgari ücreti olarak belirlenecektir diye tahmin edebiliriz.
İŞVEREN MALİYETİ NE KADAR OLACAK
2016’da asgari ücretin işverene maliyeti 100 liralık devlet desteği de düşüldükten sonra 1.835 lira yapmakta. Tabloda, yeni asgari ücrete (1.400 liradan, 1.600 liraya kadar) göre değişen işveren maliyetleri 1.983 lira ile 2.280 lira arasında değişmekte. İşverenin çalışana ödeyeceği net asgari ücret; misal 1.450 lira olduğunda, 607 lira da vergi ve sigorta primi devlete ödenecek. Toplam işveren maliyeti (1.450+607=) 2.057 lira olacak.
İşverenin haklı sebebi (İş Kanunu-İ.K. Md. 25) yoksa işine son verilen çalışana kıdem ve ihbar tazminatı ödenir. İşçi sayısı 30’u bulduğunda ise iki kalem ödeme daha çıkabiliyor. ‘İşe iade (almama) tazminatı’ ve ‘Boşta geçen süre ücreti’. (İ.K. Md. 21) İşine son verilen çalışana; kıdem ve ihbar tazminatı işten ayrılırken ödenmiş olsa bile, çalışan mahkemeye gidip ‘işverenin çıkarma nedeni geçerli değildir’ diyebiliyor. Çalışanın işe iade davasını kazandığı durumda da ilaveten iki kalem ödeme daha hak edebiliyor. İşveren; işe iade başlatmama tazminatı ödemek yerine, işine son verdiği çalışanını tekrardan işbaşı da yaptırabilir.
Başlıkta bahsettiğimiz WhatsApp yazışmalarına bakalım şimdi... Kıdem ve ihbar tazminatı ödenip iş akdi feshedilen bir çalışan, geçerli neden olmadığından yola çıkarak İş Mahkemesine başvurmuş. İşveren ise; mahkemeye geçerli nedeni olduğunu, çalışanın iş arkadaşlarıyla WhatsApp yazışmalarında, ‘nezaket ve terbiye kurallarıyla bağdaşmayan sözler sarf ettiğini’ iddia etmiş. Ayrıca işine son verilen çalışanın; diğer çalışanlara olumsuz ifadeler kullandığı, motivasyonlarını düşürdüğünü belirtmiş. Ancak hem iş mahkemesi (Bakırköy 21. İş Mahkemesi) hem üst mahkeme çalışanın işe iadesine karar vermiş, ‘feshin son çare olması’ ilkesine aykırı olarak çalışanın işine son verildiğini belirtmiş. (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2015/17583, Tarih 9.9.2015)
İŞE İADE TAZMİNATININ KOŞULLARI
En az 30 çalışanı olan işyerlerinde altı ay kıdemi olan çalışanların işe iade hakkı var. İşten çıkarıldıktan sonra mahkemeye bir ay içinde başvurmak gerekiyor. Davayı kazanan çalışan kıdem ve ihbar tazminatına ilaveten, ‘işe iade (almama) tazminatı’ ve ‘boşta geçen süre ücreti’ adı altında iki kalem tazminat ve ücrete daha hak kazanabiliyorlar. (Yeraltı işlerinde çalışan işçilerde kıdem şartı aranmıyor. İ.K. Md. 18) Mahkemeler işe iade davalarında; işten çıkış için geçerli nedenin olup olmadığına bakıyor, geçerli neden görülmüyorsa çalışanın işe iadesine karar veriyor. İşveren; mahkemenin işe iade kararına uymadığında (işçiyi işe tekrar başlatmadığında) çalışanına 4-8 aylık ücreti tutarında tazminat ve 4 aylık ücret tutarına kadar boşta geçen süre ücreti ödemek durumunda kalıyor.
2011 hesaplarının zamanaşımı 31 Aralık 2016’da doluyor. Yani önümüzdeki ayın sonunda. Yılbaşından itibaren Maliye artık 2011’i inceleyemeyecek. E o zaman 2011 için barışmasam olmaz mı?”
Vergi barışına başvuru süresi 25 Kasım’a uzatıldıktan sonra en çok bu soruluyor. Mantık doğru, evet. İşletmelerin; 2011 yılı hesapları için, 25 Kasım’dan sonra zamanaşımının dolmasına bir şey kalmıyor. Beş yıllık zamanaşımı süresi (VUK Md. 114) 2016’nın sonunda doluyor. Ama kasımın son üç iş gününde ve aralık da inceleme yapılmayacağının garantisi de yok.
Matrah artırımı yoluyla Maliye ile onbinlerce mükellef barıştı veya barışıyor. Maliye ile el sıkışan mükellefler için konu kapanıyor, incelenmeme garantisine sahip oluyorlar. 25 Kasım sonrası için vergi müfettişlerinin elindeki dosya yükü de tabiatıyla hafifleyecek. Dolayısıyla şimdiden şunu söyleyebiliriz: Hem 2016 ve sonrası için denetlenecek mükellef sayısı artacaktır, hem geçmiş beş yıl için ‘vergi barışından yararlanmayan mükelleflerin incelenme olasılığı’ artacaktır. Geçmiş beş yılın içinden de ilk olarak –zamanaşımı dolmak üzere olduğundan- 2011 tercih edilecektir. Dolayısıyla 2012, 2013, 2014 ve 2015 için matrah artırımı yapıp, 2011 için matrah artırımı yapmamak işletmeler için kritik bir karar.
Ancak şu kısmını net söyleyebilirim. 2011 yılını zararla kapatan işletmeler için barışın maliyeti (Kurumlar Vergisi-KV- ve Gelir Vergisi-GV- için) düşük. Tablolardan da anlaşılacaktır. 2011 yılında zarar beyan eden şirketler için barışın maliyeti : (28.000x0.15=) 4.200 lira (Tablo 1), Şahıs işletmeleri (Bilanço usulünde) için: (14.000x0.15=) 2.100 lira (Tablo 2). KDV (Tablo 3) ve Gelir Vergisi –Ücret- Stopajları (Tablo 4) için maliyetleri de yine ilgili tablolarda yer alan matrah artırım oranları uygulanarak hesaplanabilir.
Günlük ve saatlik konut kiralamalarından bahsediliyor haberde. İstanbul Emlakçılar Odası Başkanı Nizameddin Aşa görüşlerini açıklıyor...
“İstanbul’da kayıt dışı kiralanan konut sayısının 15 bine ulaştığını, bu konutların Esenyurt, Beylikdüzü, Küçükçekmece-Halkalı, Bakırköy-Ataköy, Ataşehir ve Kadıköy’de yoğunlaştığını” söylüyor.
İşin ekonomisine ilişkin rakamlar da ilginç...
15 bin konuttan ayda 45 milyon liralık bir kira geliri. Doğal olarak; bir konuttan aylık kiralama ile 1.500 – 2.000 lira gelir elde ediliyorsa, günlük-saatlik kiralamada aynı konuttan üç-beş kat fazla kazanç hiç de zor olmasa gerek. Riskler mi? Mülk sahibinin kazancıyla beraber risklerindeki artış da kaçınılmaz.
“SON birkaç yılda üç-dört kez araç alıp sattım diye Maliye bana ceza keser mi?” ve “Son birkaç yılda üç-dört kez konut alıp sattım diye Maliye bana ceza keser mi?” Konu; ev-araba olunca yalnızca bize soru iletenler için değil, evini veya arabasını satan milyonlarca kişi için de cevaplar merak ediliyor. Araç satışına bakalım önce... Araç alım satımını ticari işletmesinde yapanlar (şahıs veya şirket) için kurallar belli zaten. Şahıssa Gelir Vergisi (GV) mükellefiyeti, şirketse Kurumlar Vergisi (KV) mükellefiyeti var bu işletmelerin. Düzenli olarak beyanname verip yasal defterlerine de bu alım satım işlemlerini kaydetmek zorundalar. Dolayısıyla işletmeler için tereddüt yok.
ARAÇ SATIŞı KRİTERLERİ
Peki, vergi mükellefi olmayan sade vatandaş; ev, araba sattığında durum ne? Maliye sonradan ‘sen aslında GV (ticari kazanç) beyannamesi vermeliydin’ diye ceza keser mi? Bir nevi ‘dükkân açmak zorundasın’ der mi? Kaç adet ev, araba alım satımı yaparsan GV mükellefi sayılırsın? Ne kadar süre içinde bu alım satımlar yapıldığında mükellefiyet doğuyor? Konu hassas. Alım satımları inceleyen Maliye, sonradan cezalı vergi isteyebiliyor. Vergi mükellefiyeti oluştuğunda artık dükkan açıp, defter tutup, düzenli olarak beyanname de vermek gerekecek. Söz konusu sorular yargıda da değerlendirilmiş. Üç yılda beş araç alım satımı yapan vatandaş için Maliye vergi mükellefiyeti tesis etmiş, bunun üzerine vatandaş konuyu yargıya taşımış, yargılama sonucunda bu araç alım satım işlemleri ‘ticari faaliyet’ sayılmamış. Nedeni de; alım satımlarda hem ‘devamlılık ve süreklilik’ görülmemiş, hem ‘kazanç elde etme amacı’ görülmemiş. Yargı kararında “Kâr amacı güdülerek bu satışlardan kâr edildiği yönünde somut bir tespitin bulunmadığı da” ayrıca belirtilmiş. (Danıştay 4. Daire E. 2012/5419, Tarih 27.10.2015)
KONUT SATIŞI KRİTERLERİ
ESNAF, avukat, doktor gibi şahsen Gelir Vergisi (GV) ödeyen mükellefler için de, şirket olarak Kurumlar Vergisi (KV) ödeyen mükellefler için de vergi barışına başvuru süresi azaldı. Geçmiş beş yıl inceleme riskini kaldırmak için Maliye ile el sıkışmanın süresi bu ayın sonunda (31 Ekim) doluyor. Temmuz ayından itibaren gündemde olan Vergi Barışı için hemen her işletme konuyu kendisi açısından değerlendirmiştir. Vergi Barışına başvurulduğunda ne kadar vergi ödenecek, bunun hesabı yapılmıştır.
Peki, barışma niyetinde olmasına rağmen barışın bedeli olan vergiyi ödemek için kasasında-bankasında nakiti olmayanlar ne yapacak?
Sorunun cevabı belli. Taksitler için Maliye’nin uyguladığı katsayı oldukça uygun. (İki ayda bir ödeme yapılıyor; yani 6 Taksit-12 ay: 1.045, 9 Taksit-18 ay:1.083, 12 taksit- 24 ay: 1.105, 18 taksit-36 ay: 1.150)
Herhangi bir işletmenin matrah artırımı sonucu 10 bin lira ödeyeceğini varsayalım. Tablodan da anlaşılacağı üzere; vergi barışından kaynaklı ödenecek 10 bin lira vergi, bir yılda ödendiğinde her bir taksit 1.742 lira yapmakta (İki ayda bir ödemeli, 6 taksit toplamda: 10.450 lira). Aynı 10 bin lirayı bankadan kredi alıp Maliye’ye peşin ödenmek istendiğinde, bankaya ödenecek toplam geri ödeme ise yaklaşık 10.930 lira yapmakta. (2 ayda bir ödemeli aylık yüzde 1.24 faizle kullanılan ticari kredi ile hesaplanmıştır.) Dolayısıyla bankaya borçlanmayıp Maliye’ye borçlanıldığında 480 lira daha az para cepten çıkmış oluyor.
İlkini birkaç ay önce okumuştum. “Patron, çalışanlarına şirketin hisselerini bedelsiz veriyor” şeklinde idi… Geçen hafta da “Patron, çalışanlarına 6 haftalık ‘ücretli’ doğum izni hakkı tanımış” şeklinde idi. İki olayın kahramanı da aynı patron. Hamdi Ulukaya. Şirketinin adı ise Chobani.
Son haberden başlayalım irdelemeye. Hamdi Ulukaya’nın kurduğu ABD merkezli yoğurt devi Chobani, çalışanlarına 6 haftalık ‘ücretli’ doğum izni hakkı tanımış. Hem anne hem de babanın faydalanabildiği bu hak, yalnızca doğum değil evlat edinme ve koruyucu ailelik durumlarını da kapsıyor. Yasal zorunluluk olmadan işverenin inisiyatifiyle hayata geçen bu uygulamayla Chobani, “En İyi İşveren” sertifikasına da layık görülmüş.
Haberi okuyunca birçok kişi eminim “Bu uygulamanın Türkiye’deki karşılığı nedir?” sorusunu da sormuştur. Öncelikle şunu söyleyeyim; isteyen işveren tabii ki bu uygulamayı Türkiye’de kendi işyerinde uygulayabilir. Zaten Hamdi Ulukaya’da yasal zorunluluk olmadan kendi isteğiyle bu uygulamaya geçmiş... Peki, Türk İş Kanunu (İ.K.) anneye ve babaya ne kadar yasal olarak ücretli izin hakkı tanıyor?