2016’da; kurban bayramında da dokuz gün kesintisiz izin imkânı vardı. Bayramın ilk günü pazartesiydi. Yalnız cuma, tek gün açıkta kalıyordu ve o da idari izinle kapatılmıştı.
Bu yıl; kurban bayramında açıkta kalan gün sayısı iki. Bayram, 11 Ağustos Pazar günü başlayıp, 14 Ağustos Çarşamba günü (4’ncü gün) biteceğinden, o haftanın yalnız perşembe ve cuma günü açıkta kalacak. Dolayısıyla milyonlarca çalışan “Kurban bayramında da kesintisiz dokuz gün tatil olacak mı?” sorusunu soracaktır... Bu konu ancak ağustos ayında netleşecektir.
Büyük çoğunlukla çalışanların izin talepleri de iki bayram arasına denk gelecektir. İstanbullular için; 23 Haziran’da büyükşehir belediye başkanlığı seçimi de yenileneceğinden, haziranın son haftasından sonra izin talebi daha da artacak. Bu yaz, ramazan bayramının hazirana, kurban bayramının ağustosa denk gelmesi, yıllık izinlerin daha da hassas planlamasını gerektiriyor. Kritik görülen pozisyonlar için çakışmaların yaşanmaması ve işlerin devamlılığının sağlanması için izin tarihlerinin bu gözle değerlendirilmesinde yarar var.
ÖZEL SEKTÖRDE DE İDARİ İZİN VAR MI?
Bahsettiğimiz idari izin yoluyla bayram tatilinin dokuz güne çıkartılması kamu kesimi için geçerli.
Peki; özel sektörde durum ne? İşverenin kararıyla izinler netleşiyor. Büyük çoğunlukla özel sektör işyerleri de, çalışanları için kesintisiz dokuz günlük bayram tatili imkânı sağladı. Çalışanlarına dokuz günlük bayram tatilini müjdeleyen işverenler; arada kalmış çalışma günleri için çalışanlarını ‘yıllık ücretli izinli’ sayabilir. Veya sonradan bu arada kalan çalışma günleri kadar çalışanlarından ‘telafi çalışması’ yapılmasını isteyebilir. Her iki durumun da nasıl uygulanabileceğini açıklayalım şimdi...
TELAFİ ÇALIŞMASI
İşverenler, iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. (İş Yasası Md.64) Telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşuluyla gün de üç saatten fazla olamıyor. (Günlük çalışma süresi toplamda 11 saati aşamıyor.) Ayrıca tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamıyor. Çalışması karşılığı çalışana normal ücreti ödeniyor.
Başvuranların; varlıkların değeri üzerinden yüzde 2 oranında vergi ödemesi gerekiyor. Ödeme için 1 Temmuz 2019’a kadar süre var.
Yurtdışı varlıklar da, yurt içi varlıklar da barıştan yararlanabiliyor.
Varlık Barışı ile bir yandan ‘kayıt dışı varlıkların ekonomiye kazandırılması amaçlanırken’ diğer yandan ‘varlıklarını beyan edenlere-getirenlere herhangi bir vergi incelemesi yapılmayacağı güvencesi de’ sağlanıyor.
7143 sayılı kanunla ayrıntıları belirlenen Varlık Barışı’nın kritik noktalarını da hatırlayalım...
Varlık Türleri: Varlık Barışı kapsamında; yurtdışında bulunan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ülkeye getirilebiliyor. Türkiye’deki banka veya aracı kuruma bildirilen söz konusu varlıkları gerçek ve tüzel kişiler serbestçe tasarruf edebilecekler.
Bildirilen varlıkların, bildirimin yapıldığı tarihten itibaren üç ay içinde Türkiye’ye getirilmesi veya Türkiye’deki banka ya da aracı kurumlarda açılacak bir hesaba transfer edilmesi de gerekiyor.
Fiziki olarak Türkiye’ye getirilmesi veya aracı kurumlarda açılacak bir hesaba transfer edilmesi mümkün olmayan menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının aracı kurumlara bildirilmesi yeterli görülüyor.
Yurtiçinde; (yurtdışı için sayılan varlıklara ilaveten) taşınmazlar da barış kapsamına dâhil edilebiliyor. Gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye’de bulunan ancak kanuni defter kayıtlarında yer almayan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile taşınmazlar varlık barışı kapsamında değerlendirilebiliyor.
Aynı zamanda kendilerinin de vergisel ödevleri vardır muhasebecilerin... Her ne kadar müşterileri-mükellefler için vergisel işlemler yapsalar da, sonuçta Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler de (SMMM) vergi mükellefi. Tabii ki SMMM’ler de vergi denetimine tabi... Dolayısıyla muhasebecilerin de kapısını her an bir vergi müfettişi çalabilir...
Nitekim çok sayıda müşterisi-mükellefi olan böyle bir büroya muhasebecinin defterlerini incelemek için bir vergi müfettişi gelir. Ancak müfettiş; muhasebecinin kendi defterinden ziyade, büroda kayıt işlemleri yapılan müşterilerin defterleriyle ilgilenir. Müşteriler derken; tam 140 mükellef için ‘vergi incelemesi’ yapılır. Muhasebe bürosunda bulunan 140 deftere el konulur, tutanaklar tutulur... Ve yasal defterlerin boş olması-yazdırılmamış olması sebebiyle de katma değer vergisi indirimleri kabul edilmeyerek vergi cezası kesilir.
Cezaya muhatap olan işletmeler konuyu yargıya taşır... Yargı; bürodaki defterlerin bu şekilde incelenmesini ve vergi cezası kesilmesinin hukuka aykırı olduğuna karar verir. (Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu, 13 Aralık 2017 Tarih, E. 2017/368, K. 2017/626)
NEDEN HUKUKA AYKIRI?
Bu vergi incelemesine aslında muhasebeci için başlanılmış. Muhasebe bürosuna, muhasebecinin defter incelemesi için gidilmiş. Ancak büroda çok sayıda müşteriye ait defter belge de kayıt eksiklikleri görülünce de hiç muhataplarıyla irtibata geçilmeden, 140 mükellef için de muhasebeciye imzalatılan tutanakla cezalı işlem yapılmış.
Defter ve belgeler; yazılı olarak mükelleflerden istenmediği için, muhasebecinin bürosunda defterlere el konulduğu için cezalı işlem, hukuka aykırı bulunmuş...
Vergi yasalarına göre; önceden haber vermeksizin “ani vergi denetimi yapılamaz mı?” diye de akla gelebilir. Evet; yapılabilir ancak “yargıç kararı zorunluluğu” gibi prosedürler yerine getirildikten sonra mümkün olabiliyor ‘aramalı inceleme’ (Öncelikle vergi incelemesine yetkili olanların ‘Aramalı İncelemeye’ ihtiyaç olduğuna kanaat getirip gerekçeli bir yazı ile Sulh Yargıcından ‘Arama Kararı Vermesini’ istemesi gerekiyor. Sulh yargıcının da bu isteğe uygun olarak ‘arama yapılmasına karar vermesi’ gerekiyor.) Bu olayda yargıç kararı da olmadığından, müfettiş bizzat kendisi inisiyatif kullanarak mükelleflere haber vermeksizin vergi incelemesine başlamış ve sonrasında da işletmelere sıradan ceza kesilmiş...
MÜKELLEF HAKLARINDA İYİLEŞTİRMELER
Aynı zamanda Y.Mühendis- Mimar olan Tarhan Bey ayrıntılar da veriyor: “Bizim oturduğumuz sitede de, dairelerin brüt metrekareleri 200 metrekarenin altında. Ancak belediye; ortak alanlardan alınan payları da dahil ederek hesaplama yaptığında, dairelerin brüt 200 metrekareyi geçtiğini söyledi. Ve bu yüzden vergi avantajından yararlanamadık. Normalde; emlak vergisi ödemeyecekken, dairemizin brüt 200 m2’yi aştığı belirtilerek hakkımız elimizden alındı. Ta ki vergi mahkemesine gidene kadar...”
Emlak Vergisi Yasası’ndaki kuralı hatırlayalım: Emekliler, hiç geliri olmayanlar, engelliler, tek konutları için indirimli (sıfır oranlı) emlak vergisi avantajından yararlanabilir. (Md. 8) Avantajdan yararlanmak için koşullardan birisi de; konutun brüt 200 metrekareyi geçmiyor olması...
MALİYE NE DİYOR?
3 Mayıs’da bu köşede ‘emlak vergisinde ortak alana’ dikkat çekmiş ve Maliye’nin (yakın tarihli) görüşüne de yer vermiştik... Normalde brüt 173 metrekare olan daire için Maliye; “Sitenin kapalı otoparkından gelen (dairenin arsa hissesine göre hesaplanan) 86 metrekare de dikkate alınarak dairenin dıştan dışa yüzölçümü 259 metrekare olarak hesaplandığından dolayı sıfır oranlı emlak vergisi avantajından yararlanamayacağını” söylüyordu. (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 04 Şubat 2019 tarih ve 109945 sayılı özelgesi.)
YARGI NE DİYOR?
Tarhan Bey; 3 Mayıs’daki yazımızın üzerine iletti e-postasını... “200 m2 sınırının hesaplanması noktasında yanlış ve haksız bir uygulama yürütüldüğünü” belirterek , ‘Ortak alanın, brüt metrekareye dahil edilmediğine dair’ mahkeme kararını da gönderdi bize... Kararda; bağımsız bölümün (dairenin) brüt alanına, ortak alanlardan gelen payın yeniden eklenmesine olanak bulunmadığı vurgulanıyor. Belirtilen brüt alana; yeniden ortak yerlerden gelen payın ilave edilmesi suretiyle, konutun brüt 200 m2 sınırını aştığından yola çıkılarak vergi avantajının kaybolmasının hukuka uygun olmadığı belirtiliyor. (İzmir 4.ncü vergi mahkemesi, Esas No:2016/860, Karar No:2016/1506)
Bu karara belediye itiraz edip üst mahkemeye gitmiş... İzmir Bölge İdare Mahkemesi de konuyu incelemiş ve o da belediyenin yaptığı işlemi uygun görmemiş. (Belediyenin istinaf başvurusu reddedilmiş.) Dolayısıyla ortak alanlardan gelen payın dikkate alındığı brüt metrekare hesabına karşı dava açan vatandaş, üst mahkeme tarafından da haklı bulunmuş. (E.2017/69, K.2017/383)
Tarhan Bey’in son bir notu da önemli: “Sitedeki komşularının artık Karşıyaka Belediyesi’ne bu mahkeme kararı örneğiyle gittiklerinde direkt vergi avantajından yararlandırıldıklarını, ayrıca mahkeme sürecini yaşamadıklarını” belirtti.
Vergi yasalarında bağış ve yardımları teşvik edici düzenlemeler var. Özellikle Türkiye Kızılay Derneği’ne ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti’ne makbuz karşılığı yapılan nakdi bağış ve yardımların tamamı beyan edilen kazançtan (matrahtan) indirilebiliyor.
Şahsen beyanname veren kişiler de, şirket olarak beyanname veren kurumlar da, vergiye tabi kazançlarından Kızılay’a ve Yeşilay’a yaptıkları bağışların tamamını herhangi bir yüzde veya tutar sınırı olmaksızın indirebiliyorlar. (Gelir Vergisi Kanunu Md. 89 ve Kurumlar Vergisi Kanunu Md.10)
Gıda bankacılığında da sınır yok: Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamı beyan edilen gelirden (matrahtan) indirilebiliyor.
Yüzde 5 sınıra tabi bağışlar: Bazı bağışlar için yüzde 5 sınırı var. Vergiye tabi kazancın yüzde 5’ine kadar yapıldığında vergi matrahından düşülebiliyor. Genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler, köyler ile kamu yararına çalışan dernekler ve Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflara yıllık toplamı beyan edilecek gelirin yüzde 5’ini (kalkınmada öncelikli yöreler için yüzde 10’unu) aşmamak üzere, makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımlar kazançtan indirilebiliyor.
Erzaklarda vergileme: İşletmelerin; yardım kurumlarına değil de, bizzat kendi çalışanlarına yaptıkları yardımlarda durum değişiyor, vergi avantajı ortadan kalkıyor. Yapılan yardımın üzerine, ilaveten vergi ödenmesi de gerekiyor. Çünkü erzak vb. yardımlar Gelir Vergisi Kanunu’na (GVK) göre ücret kabul ediliyor. (GVK Md. 61) O ayki maaş bordrosuna KDV dahil erzak bedelinin dahil edilip üzerinden çalışanın tabi olduğu vergi dilimine göre (yüzde 15 ila yüzde 35) vergi ödenmesi gerekiyor. Erzak değeri üzerinden damga vergisi ödenmesi de gerekiyor.
GVK’na göre ücret olarak görülen ve üzerinden vergi hesaplanan söz konusu yardımlar, diğer bordro kalemleri gibi işletme için aynı zamanda bir gider kalemi olarak muhasebeleştiriliyor. Dolayısıyla işletmenin ödeyeceği verginin hesabında gider olarak da dikkate alınabiliyor
Ramazan pidesinin KDV’si: Ramazan pidesinin fiyatı; bu yıl İstanbul’da 3 lira (350 gram), Ankara ve İzmir’de 2.5 lira (300 gram) olarak açıklandı. Peki; vatandaş pide satın alırken ne kadar vergi ödeyecek? Veya pidenin KDV oranı ne kadar? Kaşarlı, kıymalı, kuşbaşılı vb. iç malzemelerle de pide yapılıyor, susamlı Ramazan pidesi de yapılıyor. Her ikisinin de adı ‘pide’ olduğundan vergi oranlarında tereddüt yaşanabiliyor.
Normalde ekmek, lavaş, tost ekmeği benzeri ürünlerden yüzde 1 oranında KDV tahsil ediliyor. Ancak; kıymalı pide, kaşarlı pide, kuşbaşılı pide üzerinden yüzde 8 oranında KDV tahsil ediliyor.
2017’de yapılan düzenlemeyle; organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeler, endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve sanayi sitelerinde yer alan binalara daimi bina vergisi muafiyeti getirildi. (Emlak Vergisi Kanunu Md.4/m.) Sayılan işyerleri artık emlak vergisi ödemiyor.
Yazı dizimizin beşinci gününde, sanayicilerin özel durumlarında, vergi muafiyetinden yararlanmanın koşullarını, vergi avantajının püf noktalarını ele alıyoruz.
İnşaatı tamamlanmamış ama üretime başlanmış bina için muafiyet var mı?
Emlak vergisi muafiyeti için; yasanın işyerlerinde aradığı iki temel şart var; birisi sayılan sanayi bölgelerinde yer alması, diğeri kiraya verilmemiş olması. Bazı işyerlerinde; henüz inşaat tam olarak bitmemiş, tapu belgesi alınamamış ancak fiilen üretime başlanmış olabiliyor. Bu işyerleri de vergi avantajından yararlanabiliyor. Benzer durumdaki işyerinin sorusunu Maliye, “bahse konu taşınmazın, bina olması, organize sanayi bölgesi içerisinde yer alması ve kiraya verilmemesi şartıyla daimi olarak emlak vergisinden muaf tutulması mümkün bulunmaktadır” şeklinde cevaplamış. (Eskişehir Vergi Dairesi Başkanlığı, 29 Ocak 2019 tarih ve E.5113 sayılı özelge)
Kapasite raporunun henüz alınamaması muafiyeti engeller mi?
Yapı kullanım izin belgesini almasına rağmen, henüz kapasite raporunu tamamlayamadığından dolayı işletme ruhsatının alamayan işyeri için Maliye, muafiyetten yararlanılabileceğini belirtmiş. İlgili özelgede özetle: “Bahse konu taşınmazın, bina olması ve organize sanayi bölgesi içerisinde yer alması ve kiraya verilmemesi şartıyla daimi olarak emlak vergisinden muaf tutulması mümkün bulunmaktadır” denilmiş. (Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı, 16 Ocak 2019 tarih ve E.6292 sayılı özelge)
Grup şirkete kiralamak muafiyeti kaldırır mı?
Emlak Vergisi Yasası’nın 4.ncü maddesinde düzenlenen ve sanayicilere tanınan vergi avantajının koşullarından birisi de ‘mülkün kiraya verilmemiş olması’. Mülk sahibi olan işletmenin, söz konusu taşınmazını herhangi bir kiracı yerine, mülk sahibi olan işletme ile aynı ortaklık yapısına sahip grup/aile şirketlerine kiraya vermiş olması sonucu değiştirmiyor. Kiraya verildiğinde muafiyet hakkı ortadan kalkıyor. Artık o fabrika binası için sanayi bölgesinde de olsa, grup şirketine kiraya verilmiş de olsa, emlak vergisi ödemesinin yapılması gerekiyor. (Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı, 24 Ekim 2018 tarih ve 217704 sayılı özelge)
Emlak rayiç değerleri (arsa) dört yılda bir kez takdir komisyonları tarafından belirleniyor. Belediyeden, Maliye’den, tapu müdürlüğünden, ticaret odasından, muhtarlıklardan üyelerin de bulunduğu takdir komisyonları tarafından 2018 için (2017 yılında) rayiç değerler belirlenmişti. Sonraki üç yıl içinse (2019, 2020 ve 2021 için) yeniden değerleme oranı dikkate alınarak işyerlerinin rayiç değeri belirleniyor.
Dolayısıyla; 2019 yılı emlak rayiç değerleri (vergi matrahı), 2018’deki emlak rayicinin üzerine yeniden değerleme oranının yarısı uygulanarak hesaplanıyor. (Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliği Seri No: 74)
Örneğin; geçen yıl (2018) bir işyerinin değeri 200 bin lira ise o mülkün değeri bu yıl 223 bin 730 liraya çıktı. (200 bin liranın üzerine yeniden değerleme oranının yarısı- yüzde 11.865- uygulandığında...) Bu rayiç değerin binde ikisi kadar da (447,46 lira) bu yıl için ödenecek emlak vergisi hesaplanır. (Vergi değerinin hesabında bin liraya kadar olan kesirler dikkate alınmıyor.)
Aynı değerdeki (2019-223 bin 730 lira) işyerinin büyükşehir sınırları içinde yer alan bir işyeri olduğu varsayıldığında ise oran binde dörde çıktığından, ödenecek emlak vergisi bu kez 894,92 lira olarak hesaplanır.
Bazı mülk sahipleri için, kullanıma göre ödenecek verginin hesabı da değişiyor. Kayıtlarda işyeri olarak görünmesine rağmen fiilen konut olarak gayrimenkuller olabiliyor… Veya tam tersi; gayrimenkul, tapuda konut olarak görünmesine rağmen fiilen işyeri olarak kullanılabiliyor… Bu konuda tereddüt yaşayan mülk sahipleri vergiyi konut olarak mı, işyeri olarak mı ödeyeceğini merak ediyor. Yaşanan tereddütleri Maliye’nin yaptığı açıklamalar (özelgeler) çerçevesinde netleştiriyoruz.
1) İşyeri olarak da kullanılan konutlarda hangi oran geçerli?
Sahibi olduğu ve ikamet ettiği konutun bir kısmını işyeri olarak kullanmaya başlayanlar tereddüt edebiliyor... “Emlak Vergisi; hep konut olarak binde 1 (büyükşehirlerde binde 2) oranında ödeniyordu, artık işyeri olarak binde 2 (büyükşehirlerde binde 4) oranında mı vergisi ödenecek?” deniliyor.
Konutun yalnızca bir kısmı iş yeri olarak kullanılmaya başlansa da, belediyeye bildirimde de bulunularak artık işyerinin tabi olduğu orandan (izleyen yıldan itibaren) vergi ödenmesi gerekiyor. (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı, 29 Eylül 2015 tarih ve 83330 sayılı özelge)
Bugün; ortak alan hesabının vergi avantajına etkisini ve özellikle emekliler için emlak vergisi avantajının merak edilen diğer kritik noktalarını açıklıyoruz...
1) Konutun brüt metrekaresine, ortak alanlar da dahil mi?
Apartman veya sitelerde; ‘ortak alanlar da, brüt metrekare hesabına dahil ediliyor’. Kat maliklerinin ortak kullanımına tahsis edilen ve müstakilen tasarrufu mümkün olmayan (sığınak, kapıcı dairesi, otopark gibi...) yerlerin, mükelleflerin (arsa hissesine göre bulunacak) payları oranında, bağımsız bölümlerle birlikte (değerleme konusu yapılarak) vergi değerinin hesaplanması yapılıyor.
Nitekim bu konuda tereddüt yaşayan bir vatandaş Maliye’ye başvurmuş. Belediyeden alınan bilgilere göre; normalde dairesi 173 metrekare olmasına rağmen, oturduğu sitenin kapalı otoparkından gelen (dairenin arsa hissesine göre hesaplanan) 86 metrekare de dikkate alınarak dairenin dıştan dışa yüzölçümü 259 metrekare olarak hesaplanmış. Dolayısıyla; vergi avantajından yararlanmak için gerekli 200 metrekareyi aşmama koşulu gerçekleşmediğinden, emlak vergisini ödemesi gerektiği belirtilmiş. (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı, 04 Şubat 2019 tarih ve 109945 sayılı özelge)
2) Hangi emekliler emlak vergisi ödemeyecek?
Sosyal Güvenlik Kurumlarından (Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur emeklileri) aldığı aylıktan başka geliri olmayan emekliler, ‘brüt 200 metrekareyi aşmayan tek konutları için sıfır oranlı bina vergisi imkânından yararlanabilirler.
3) Almanya’dan emekli maaşı alanlar, vergi ödeyecek mi?
Türkiye’deki sosyal güvenlik kurumlarından emekli aylığı alınması durumunda sıfır oranlı bina vergisi uygulamasından yararlanılabilir. Almanya’daki bir sosyal güvenlik kurumundan aylık alınması durumunda vergi avantajından yararlanılamıyor. İlgili konut için emlak vergisinin ödenmesi gerekiyor.