1946’da İzmir’de doğan inşaat yüksek mühendisi Kazançoğlu, 1970’den bu yana inşaat sektöründe birçok başarılı projeye imza attı. Yarım asıra yaklaşan meslek hayatında çok sayıda konut, iş merkezi, otel, sitenin proje ve uygulamalarını gerçekleştiren Akın Kazançoğlu, kentin ilk toplu konut projelerinden An Sitesi’ni yapmanın gururunu da taşıyor. Uzun yıllar başta İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği olmak üzere sayısız STK’da kurucu üyelik ve başkanlık görevlerinde bulunan Kazançoğlu, küçük oğlu Yağız Kaan’ın iş yoğunluğunu üzerinden almasıyla birlikte, kurucu başkanlığını yürüttüğü Uluslararası Balkan ve Türk İş Dünyası Derneği’nde (BATÜDER) topluma hizmet etmeye devam ediyor. “İTO’nun Beyefendi Ağabeyi” olarak İzmirlilerin sevgisini kazanan Akın Kazançoğlu, işadamlığının yanı sıra çeşitli konularda makaleler kaleme alan, dünyanın birçok yerinde panel ve sempozyumlarda sunumlar yapan çok yönlü bir kişi. Aynı zamanda açık sözlü, doğru bildiğini söylemekten geri adım atmayan, tutarlı, karşılıksız hizmete inanan, sakin, bilge, İzmir ve Türkiye aşığı, ne kadar yoğun olursa olsun eşi, oğulları, gelini ve torunu ile hayatın tadını çıkarmaktan da geri kalmıyor. Keyifle okumanız dileğiyle iyi hafta sonları...
HAYAT FELSEFESİ
Dünyanın merkezine insanı ve dürüstlüğü koyan, çevreci yaklaşımlarla karşılıksız hizmet eden ve bu yolda ilerleyen, eğitici, öğretici, sosyal yönü ve kentlilik bilinci gelişmiş üretken ve mütevazı bir insan olmak.
OTOMOBİL
Sağlam, estetik ve
Ömürleri zeytin ve zeytinyağıyla geçti.
Sonra mübadele gereği topraklarını bırakıp Ayvalık’a göçtüler.
Burada da bildikleri işi yaptılar.
Edremit Körfezi’nin güzel kıyılarında zeytinlikler kurdular.
Eşe dosta karıştılar.
Yıllarca kendi tüketimleri için zeytin ve zeytinyağı ürettiler.
Bir gün geldi, beşinci kuşağı temsil eden Erol Önemlioğlu, zeytinlikleri bırakıp Avrupa’ya çalışmaya gitti.
50’nci yaşında ilk kişisel sergisini açan Nadas, “13 yaşımdan beri hem çalıştım, hem okudum. Önce, ‘Okulumu bitireyim’ dedim. Ardından, ‘Kardeşlerim okullarını bitirsin’ dedim. Sonra, evlilik süreci derken yaş 40’a geldi. 40’ımdan sonra fotoğraf çekmeye ve seyahat etmeye başladım” diyor. Çocuklarının geleceğini düşündüğü için düzenini bozarak hiç bilmediği bir kente göç eden babasından minnetle söz eden Halil Nadas, düşüncelerini şöyle anlatıyor: “Babam bir yol açtı, biz de o yoldan yürüdük. Çalıştık, çabaladık, bir takım şeyler elde ettik. Tabii bunları elde ederken de bazı şeyleri öteledik. Fotoğraf çekmek de onlardan biriydi benim için. 37 yıl önce İzmir’e yerleştiğimizde Konak’ta vapur iskelesinden denize bakarken bizim bu denizde bir damla olduğumuzu, değiştiremeyeceğimizi ama içinde var olabileceğimizi düşünmüştüm. Bugün geldiğim noktada bunu başarmış olmanın huzurunu yaşıyorum.”
HAYAT FELSEFESİ
İnsan biriktirmek için değil, yaşam konforunu ve keyfini çoğaltmak için para kazanmalı. Elimden geldiğince bunu yapmaya çalışıyorum. Tabii bunu yaparken bir taraftan da çevreye ne kadar katkı koyabileceğimi düşünüyorum. Kimse kazandığı maddi şeyleri yanında götürmüyor. Yaşamdan keyif alınan anları çoğaltmak gerek.
OTOMOBİL
Güvenlik, konfor, donanım
Radyo-televizyon programcılığı mezunu bir abla: Müge Akbal...
Ve mimar bir kardeş: Ece Akbal...
Onlar doğma büyüme Gemlikli.
Atadan miras zeytinlikleri var.
Ancak...
Bedri Bey kendi taahhüt işleri...
Müge görev yaptığı belediyedeki basın-yayın, halkla ilişkiler sorumluluğu...
Bu sözler, DRC Grup ve Coordinat markalarının kurucu ortağı Caner Tan’a ait. Özgüveni, sanatın her alanında eser vermesine imkan tanıyan zengin ruhu, insancıl yapısı, hayata merhamet ve vicdan dolu bakışıyla dikkat çeken bu genç adam, daha ortaokul 1’inci sınıftayken öğretmeninin ileride ne olmak istediğini sorduğunda, “Marka olmak istiyorum” yanıtıyla herkesi şaşırtsa da, o günkü hedefini gerçekleştirme yolunda emin adımlarla ilerliyor. Evet, uğraşmadığı spor yok denecek kadar az. Yağlı boya tablolar yapıyor, fotoğrafla uğraşıyor ve gönül verdiği Latin danslarında pistte hünerlerini sergileyecek kadar yetenekli. Mutfağa ara sıra girse de tuzda balık ve et sotede son derece iddialı. “Aslında bu hayatta bir şeyleri düzeltmek için çalışan herkes sonunda başarıyı yakalar. Biz yaptığımız işte en mükemmelini mi yapıyoruz, elbette hayır. Ama her seferinde en mükemmeline ulaşmak için çalışıyoruz” sözleri de Caner Tan’ın farklı ve sıra dışı yapısını anlatmaya yetiyor. Keyfile okumanız dileğiyle...
HAYAT FELSEFESİ
Hayatta tek bir başarı var, o da istediğin gibi yaşayabilmek. Hayat kısa. İnsan keyif alacağı işi yapmalı ve keyif alacağı insanlarla bu hayatı yaşamalı.
OTOMOBİL
8 Mart 1857...
ABD’nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlar.
Ancak polis müdahale eder, işçiler fabrikaya kilitlenir.
Sonra bir yangın çıkar.
Fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayan 120 kadın işçi can verir.
Bu olayın üzerinden tam 53 yıl geçer.
26-27 Ağustos 1910’da Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, o mefhum olayı hatırlatır.
Çiftlik İlkokulu’nu bitirdikten sonra Milas Ortaokulu’na devam etmiş ama imkansızlıklar nedeniyle devam edemez. 13 yaşındayken kıyıda balık avlayan birinin maskesini takıp denizin dibine bakar. O bakış onun denizin gizemine bağlanması için yeter. Bu bağlanma kısa sürede tutkuya dönüşür. Artık kıyılarda dalış ona yetmez. Mayıs 1965’te ‘Engin Kardeşler’ adlı sünger teknesinde dalgıç olarak çalışmaya başlar. İlk dalışını Deli İbrahim Sığlığı’nda yapar. Ve denizin dibinden bir daha da kopamaz.
1974’te dünya süngerciliğinin merkezi Kalimnos’ta süngerci olarak çalışır. 1981’de ‘Şafak’ isimli süngerci teknesini satın alır ve ismini ‘Aksona’ olarak değiştirir. Aynı yılın mayısında 7 kişilik sünger ekibiyle kendi teknesinde ilk seferine çıkar. 1985’te İspanya’nın Mayorka Adası’nda yapılan dünya şampiyonasına, yine aynı yıl ve 1986’da çeşitli Avrupa ülkelerinde yarışlara katılır. Milli dalış takımıyla katıldığı bu turnuvalarda çeşitli dereceler alır. Yurt içinde katıldığı yarışmalarda da altı kez birinci olur. Aynı yıl neredeyse tüm Ege’de süngerlere hastalık bulaşmaya başlar. Bir süre sonra ekmek parasını çıkaramaz hale gelince başka işler yapmak zorunda kalır.
1987’de 12 metrelik tirhandili (yelken ve kürekle yürütülen ve genellikle Bodrum’a özgü dayanıklı ve zarif tekne) ile mavi yolculuk hizmeti vermeye başlar. 1998’de hayallerinin teknesine kavuşur. Artık tasarımını kendisinin yaptığı 18 metrelik tirhandili ‘Aksona Mancorna’ ile ‘Yelkenler fora’ deme mutluluğuna kavuşur. 2010’da eskiyi yad etmek ve onlara bir parça layık bir denizci olduğumu gösterebilmek için Akdeniz’e yelken açar. Kuzey Afrika’ya kadar gider. O zamandan bu yana da engin deneyimiyle mavi yolculuklarının ve dalış turizminin gözdesi olarak deniz dostlarına hizmet veriyor. Diyor ki: “Denizin gücü sonsuzdur. O, insana doğanın gücüne saygıyı, sonsuz enerjisinden yararlanmayı öğretir. Kim denizin dilinden anlar, kim onunla uyumlu yaşar, deniz de ona hayatın her türlü nimetini bağışlar. Denizin dibi öylesine büyülüdür ki, ne zaman dalsam, ‘Şu efsanelerdeki deniz kızları gerçek olsaydı da karaya hiç ayak basmasaydım’ derim.” Geçmişi bin 700 yıl evvele dayanan Bodrum süngerciliğinin yaşayan efsanesi, derin suların avcısı, Ege ve Akdeniz’de dalmadık deniz dibi bırakmayan, Halikarnas Balıkçısı’nın kitaplarında anlattığı ötelerin çocuklarından Aksona Mehmet, ‘Sıradışı’ hayatını Hürriyet EGE’yle paylaştı.
HAYAT FELSEFESİ
HATIRLARSINIZ, bir dönem televizyon ekranlarından bağış toplama modası vardı.
Ünlü ünsüz insanlar kanallara bağlanıp ne kadar para yardımında bulunacağını açıklıyordu.
Sonra ortaya çıktı ki...
Yaptığı bu bağışı her TV kanalına bağlanıp ayrı ayrı veriyormuş gibi duyuranlar olduğu gibi...
“Benden şu kadar” deyip tek kuruş ödemeyenler de vardı.
Aslında yaptıkları şey tek kelimeyle şovdu.
Kendi reklamlarıydı.