Kuşkusuz en kıran kırana yarış yine İzmir Ticaret Odası’nda yaşanacak.
Önümüzde 5 ya da 6 aylık bir süre olmasına rağmen adaylığını resmen açıklayan ve çalışmalara başlayan tek isim var: Zeki Yöndem...
Zeki Yöndem halen Kemalpaşa Sanayici ve İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı olarak görevini sürdürüyor.
Aynı zamanda Kemalpaşa OSB’de, dünyanın önde gelen bir spor malzemeleri satıcısı perakende zincirine üretim yapan Eko-Endüstri’nin de sahibi.
Özetle:
“İzmir Ticaret Odası’nın bir üyesiyim.
MALUM, İzmir Büyükşehir Belediyesi ulaşım modeline tramvayı da ekledi.
Yılbaşından bu yana test sürüşlerinin yapıldığı Karşıyaka hattında ön işletme seferleri geçtiğimiz günlerde başladı.
Her yatırımda olduğu gibi bunda da beğenen kadar beğenmeyen de var.
“Karşıyaka’ya gerdanlık çok yakıştı. Artık rahat bir şekilde seyahat edeceğiz” diyenler olduğu kadar...
“İlçenin ortasından hançer gibi geçince hem yollar daraldı, hem trafik katledildi” diyenler de söz konusu.
Ama bu iki kutbun ötesinde tramvayın varlığına hala alışamayan bir kesim var ki, işte o çok tehlikeli!
Tam 63 yıl sonra yeniden devreye giren tramvaya henüz alışamayan kimi sürücülerden kaynaklı birkaç kaza ucuz atlatılırken...
ASLINDA, “Aramızda kalsın” deriz...
Ama biliriz ki, söylenir söylenmez, bir çığ gibi oradan oraya aktarılacak olan sırlara giriş cümlesidir bu.
O yüzden ben diyorum ki, “Aramızda kalmasın!”
Bu haftadan itibaren bu köşede ağırlıklı iş dünyasından olmak üzere...
Sanattan kültüre, siyasetten spora kulağıma gelenleri sizlerle paylaşacağım.
Sıcağı sıcağına, dumanı hala tütüyorken...
Her türlü tüyoya açığım, beklerim!
***
DOĞRUSU ya, ilk basın bülteni geldiğinde heyecanlanmıştım.
Özetle:
“Şehrin doğallığına doğallık katmaya hazır mısınız?
Hani akşamları üstümüze ince bir ceket aldığımız, gündüzleri ise mis gibi bahar kokusunu içimize çekmeye doyamadığımız, (İzmir’de bir başkadır) dediğimiz ve içimizi kıpır kıpır yapan o güzel bahar aylarının en güzelinin ve ilkinin sonunda, 28-29-30 Nisan’da deniz kenarında bir festival:
İzmir Organik Yaşam Festivali...” diye yazıyordu.
ZAMANLAMA HATASI MI YAPILDI?
Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Museviler için aynı simgesel anlamı taşır: Akıl, zafer, barış, bereket, uzun ömür, olgunluk, saflık, sadelik... Zeytin binlerce yıllık bir kültür, gelenektir. Doğallık, sağlık, lezzettir. Alın teri, sevinç, mutluluk, sadakat, tutku, hayat, yaşama biçimidir. Sıkılan ilk dane, sürülen ilk damla, bandırılan ilk ekmektir. Ege’de de yüzlerce üretici, gölgesinde büyüdükleri ve iyileştirici gücünü keşfettikleri bu ölümsüz ağacın meyvesinin suyunu (iksirini) herkes tatsın ve şifalansın diye, sevgi, istek ve sabırla yoğuruyor. Ya iş ya da eğitim için doğdukları topraklardan büyük şehirlere giden ve sonrasında keşmekeşten bunalıp, “Haydi köyümüze geri dönelim” deyip özellikle zeytine sevdalananların sayısı her geçen gün artıyor. Amaç sadece kendi firması-markası değil, bulunduğu bölgenin yağ, et, çekirdek oranı yüksek eşsiz zeytinlerini de tanıtıp yüceltmek olunca ulusal ve uluslararası arenada ödüller de peşi sıra geliyor. Buna bir de kadın eli değdiğinde işin rengi yeni bir boyut kazanıyor. İşte, Ege’de zeytincilik adına iyi şeyler başarma amacındaki onlarca kadından sadece 20’sinin öyküsü...
64 senelik gelenek
Çerağ Bilgin Üzden endüstri mühendisliği eğitimi aldı, özel sektörde farklı görevlerde çalıştı, evlendikten sonra biraz heyecan ve cesaret, çokca da zeytine olan aşkı nedeniyle işini bırakarak aslında pek çok insanın emeklilik hayali olan toprağa döndü. Gelin olarak katıldığı Üzden ailesinin 64 yıllık aile geleneği zeytinciliğe el attı. Tıpkı kendisi gibi hayatı sıfırlayan eşi Özgür Üzden’le birlikte dördüncü jenerasyon olarak 1953’ten bu yana hizmet veren Çanakkale Erenköy’deki yağhanenin başına geçti.
Zeytini tanıdıkça da bu meyve ve nimetlerine sevdalandı, mirası sürdürmek gerektiğine kanaat getirdi. İtalya’da tadım uzmanlığı eğitimine katıldı. Dönüşte dökmeden perakendeye geçmeyi kararlaştırdı. Erenköy’ün antik çağdaki ismi ‘Orfion’u da marka olarak seçti. Logosundan etiket tasarımına, marka imajına kadar her aşamasında görev aldı. “(Bir mesleği öğrenmek için üç kuşak gerekir) derler. Doğru mu bilmiyorum ama zeytine ve zeytinyağına dair birçok hikaye biriktirdiğim gerçek” diyor.
BUNDAN 10 yıl önce...
Zeytinle ilgili henüz hiçbir şey bilmiyorken...
Her şey Şirince’nin Beylikiçi Mevkisi’ne ne aradığını tam da bilmediği güneşli bir günde bozuk bir yoldan girmesiyle başladı.
Şimdi zeytinlik haline gelen arazide küçük bakımsız bir üzüm bağı, şeftali, elma, vişne, ceviz ağaçları ve ‘dam’ dedikleri yıkık kulübecik vardı.
Bu damın sonradan Dido Sotiriyu’nun ‘Benden Selam Söyle Anadolu’ya’ kitabında bahsettiği ev olduğunu anladığında hiçbir şeyin tesadüf olmadığına olan inancı biraz daha güçlendi.
Emre Temelli, giriş yaptığı kuzey tarafından Beylikiçi’ne baktığında, o arazinin, ormanın hemen altında parladığını, deyim yerindeyse kendisine göz kırptığını gördü.
-Kendi ifadesiyle- o gün biri bu emsalsiz yerde hayat kuracağını, zeytinyağı üreteceğini söylese inanmazdı.
Bırakın Ege’yi, sanırım Türkiye’de bu kadar uzun süreli başka bir köşe yoktur. Ama her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi sonu da var! Altı yıl sonra final yapma, tadında bırakma zamanı. Geçen süreçte iş dünyasından siyasete, eğitimden sağlığa, spordan sanat-kültüre hepsi birbirinden renkli simaları bilinen özelliklerinin dışında ‘sıradışı’ yönleriyle de tanıtmaya çalıştım. Son konuğum ise kişisel gelişim uzmanı İkbal Kaya... Bilmeyenler için açıklayayım, İkbal Kaya benim tam 22 yıllık eşim, canım, sırdaşım, yol arkadaşım, özetle her şeyim... Bugün buraya konuk oluşu ise asla eş kontenjanından değil. Ve eminim ki okuyunca siz de bana hak vereceksiniz. İkbal Kaya, Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’nden emekli. 15 yıldır kişisel gelişimle ilgileniyor.
Üniversitede çalışırken 7 sene kişisel gelişim derslerine girdi. Bireysel danışmanlıklarının yanı sıra çeşitli kurum, kuruluş, STK ve belediyelere eğitimlere, seminerlere gidiyor. Son dönemde ise ‘affetmek’ konusuna odaklandı. “Kendi kendimize güttüğümüz ağır bir kan davası” olarak nitelendirdiği ‘affetmeme’nin hayatımızı nasıl olumsuz etkilediğini örnekleriyle ortaya koyup insanlara ayna tutabilmek için “Türkiye affediyor” temasıyla il il, ilçe ilçe, kasaba kasaba, köy köy geziyor. “Amacım, etkinliğime katılanların hayatına dokunarak en az birinin ‘affet’mesini sağlamak. Sonrasında bunun suya atılan taş misali oluşturacağı halkalarla daha çok kişiye ulaşmak” diyor. Her anı yeni bir başlangıç kabul ediyor. Yeninin gücüne inanıyor. Tam bir kova kadını. Yeniliğe açık, özgürlüğüne düşkün, disiplinli biri. Uçlarda yaşamayı seviyor. Hayatında düşme ve tekrar yükselme ihtimali daima var. Dengeyi bulmaya çalışıyor. İtiraf edeyim ki; güçlü, kafasına koyduğunu yapan, asla pes etmeyen, hayata ve olaylara olumlu tarafından bakabilen, bir o kadar da inatçı ve zor bir kadın. Aynı zamanda da iyilik sever, paylaşımcı, duygusal bir insan. Fotoğraf çekmeyi seviyor. Yarı değerli doğal taş biriktiriyor. Dahası mı, buyurun o zaman...
HAYAT FELSEFESİ
Her an yeni bir başlangıçtır. Şimdinin gücüne inanırım. Anı yakaladığınızda hayatın hiç de kısa olmadığını fark edersiniz.
OTOMOBİL
Oysa, 2016’nın 5-6 Kasım’ında İzmir Urla’da yapılan düğünde sadece ‘gelin’ vardı!
Ve o gece ilk defa bir yöreye ait zeytinyağı, şarap ve yöresel yemek eşleşmesi yapıldı.
‘Gelin’den ötürü de etkinlikten ‘Zeytin Düğünü’ diye anıldı.
Organizasyonun mimarı ise Pelin Omuroğlu Balcıoğlu’ydu.
Pelin Hanım aslen İstanbul doğumlu.
İlkokulu İzmit’te bitirdiğinden bu yana İzmir’de.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Seracılık Bölümü’nden mezun olduktan sonra ABD Kaliforniya’daki UCDavis Üniversitesi’ne gitti.