A. Cem Keçe

Oral seks hakkında merak edilenler

18 Temmuz 2015
Cem Keçe'den hem kadınlar hem de erkekler için çok özel tüyolar...

Oral seksin insanlık kadar eski bir tarihi vardır. Eski duvar kabartmalarında ve resimlerde olmak üzere birçok tarihi eserde bu teknik resmedilmiştir. Ağız içi, sinir uçları bakımından oldukça zengin olduğu için oral seks, gerek yapana gerekse yapılana büyük haz verir ve bu nedenle çiftlerin vazgeçemediği bir tutkudur. Oral seks ile ilgili öğrenmek istediğiniz her şeyi CİSED Onursal Başkanı Cem Keçe anlatıyor.

Bir kısım insanın çağdaş sevişme sanatı olarak benimsediği oral seks, pek çok kadın ve erkek için hala sorunlarla dolu bir alan olmaya devam ediyor. Cinsellikle ilgili sayısız dergi, kitap ve bilimsel araştırmalarda, oral seksin tercih edilen, seks ateşini artıran ve bu nedenle herkesin zevk aldığı seksin bir parçası olduğu yazar. Ancak buna rağmen herkesin sevdiği ve zevk aldığı oral seksten uzak durulmasının nedeni bilgi eksikliğinden kaynaklanan kaygılar ve endişeler olabilir. Oysa ağız ve cinsel organ temasını içeren oral seks ile sevişmelere farklı bir boyut katar.


Oral seks nedir?

Oral seks, cinsel organların ağız yoluyla uyarılması şeklinde yapılan son derece doğal, bilimsel olarak tarif edilmiş ve kabul görmüş bir seks tekniğidir.


Oral seksin faydaları

    Gebeliğe neden olmaz.Bakireliğe zarar vermez.Cinsel haz verir.

Oral seksin sakıncaları

    Hem cinsel organlar hem de ağız mikrop almak için uygun bölgeler olduğu için cinsel organların özel salgılarında cinsel yolla bulaşan hastalıkların mikropları hastalık yapabilir. Özellikle ağızdaki yaralar, iltihaplı diş etleri ve dişler mikropların kana ulaşması için daha uygun ortamlar yaratabilir.Oral seks yapılan kadınlar ve erkekler cinsel birleşme sırasında daha geç ve güç orgazm olurlar.

Oral seks hakkında bilinmeyenler

    Gerekli temizliğe dikkat ettikten sonra oral seks iğrenç olarak yorumlanmamalıdır.Çiftler düzenli oral seks yaparak birbirlerine daha fazla zevk veren pozisyonları bulup geliştirebilirler.Oral seks kesinlikle bir cinsel anomali veya sapıklık değildir.Erkeklerin çoğu oral seksten hoşlanırken kadınların çok az bir kısmı erkekleri bu şekilde uyarmaktan hoşlanır.Oral seks sırasında dikkat edilmesi gereken dişlerinin penise veya vajene acı veya zarar vermemesidir.Erkeğin erken boşaldığı durumlarda veya penisin sertliğini kaybedip ilişkiye devam edemediği zamanlarda kadını oral seks yaparak boşaltabilir.Vajene bir şey sokulmadan yapılan oral seks bakirelerde kızlık zarına zarar vermez.Erken doğum ve düşük riski bulunmayan ve cinsel heyecanın jinekologlar tarafından yasaklandığı özel bir durum yoksa her aydaki gebe kadına oral seks yapılabilir.Oral sekste kesinlikle yeterli temizlik olmalıdır. Oral seks öncesi vajen içinin sabunla yıkanması vajende yanma yapar, vajene zarar verebilir veya kayganlaşmayı zorlaştırır. Fakat gün boyu cinsel organlar kapalı ve havasız sayılabilecek bir ortamda oldukları için bol su ve vajene kaçırmamak kaydıyla sabunla yıkanmalıdırlar.Oral seks yaparken vajene hava üflemek kadına ağrı veya acı verebilir.Oral seks sırasında kadın erkeğin spermlerini yutabilir. Bu şekilde hamile kalınmaz. Ayrıca erkekler bundan inanılmaz derecede psikolojik bir haz duyarlar.Oral seks sırasında vajenden salgılanan sıvılar normalde zararsızdır ve mikrop taşımaz. Bu sıvıları erkeğin yutmasının bir sakıncası yoktur.Oral seks karşılıklı istekle ve zorlamadan yapılırsa haz verir.Karşılıklı yapılan oral seks halk arasında "69 pozisyonu" olarak adlandırılır.Oral seks sırasında ağızdaki ufak yaralardan kan yoluyla hastalık bulaşma olasılığı vardır. Yutulan spermler ile cinsel yolla bulaşan çeşitli hastalıklar ve özellikle de HIV virüsünü kapma olasılığı vardır.

Bir kısım insanın çağdaş sevişme sanatı olarak benimsediği oral seks, pek çok kadın ve erkek için hala sorunlarla dolu bir alan olmaya devam ediyor. Cinsellikle ilgili sayısız dergi, kitap ve bilimsel araştırmalarda, oral seksin tercih edilen, seks ateşini artıran ve bu nedenle herkesin zevk aldığı seksin bir parçası olduğu yazar. Ancak buna rağmen herkesin sevdiği ve zevk aldığı oral seksten uzak durulmasının nedeni bilgi eksikliğinden kaynaklanan kaygılar ve endişeler olabilir. Oysa ağız ve cinsel organ temasını içeren oral seks ile sevişmelere farklı bir boyut katar.

Oral seks nedir?

Oral seks, cinsel organların ağız yoluyla uyarılması şeklinde yapılan son derece doğal, bilimsel olarak tarif edilmiş ve kabul görmüş bir seks tekniğidir.

Oral seksin faydaları

Yazının Devamını Oku

Kadınlar neden orgazm taklidi yapar?

17 Haziran 2015
Kadınların yaklaşık % 40'ı orgazm taklidi yapıyor

Orgazm olmak genellikle boşalmak olarak algılanır ama ikisi aynı şey değildir. Orgazm, çeşitli fiziksel ve psikolojik cinsel uyaranlar sonucu beynin harekete geçmesi ve bazı hormon mekanizmalarının etkisiyle, hem bedensel hem de ruhsal olarak algılanan, "geçici şuur bulanıklığı", "kontrol kaybı duygusu" ve istem dışı ritmik vajinal kasılmaların yanında tüm bedende güçlü kasılmaların yaşandığı "yoğun bir boşalma" olarak tanımlanabilir. Boşalma ise cinsel ilişkilerin sonlarına doğru yaşanan kasılmalarla kendini gösteren fiziksel ve bedensel rahatlama olarak tarif edilebilir. Yaklaşık olarak, boşalma 5 ile 10 saniye, orgazm ise 10 ile 15 saniye arası sürer.

Bazı kadınlar, orgazm veya boşalma için geçen süre uzadıkça kendine olan güvenlerini kaybediyor. Dahası, filmlerde gördükleri seks sahnelerini olması gereken bir standart olarak değerlendiriyor. Bu nedenle kadınlar genellikle;

Kadınlar, cinsel ilişkide mutlaka orgazm olmak gerektiği ve yatakta çıkarttığı seslerin erkeğin yaşadığı fiziksel deneyimin yoğunluğunu arttırdığına dair inancı nedeniyle;

Bunun temelinde de erkeğin egosunu tatmin etme arzusu, sorun çıkarmama kararı ve terk edilme kaygısı yatar. Ayrıca çeşitli nedenlerle orgazm olamayan kadın, partnerini memnun etmek için orgazm taklidi yapmak zorunda da hisseder. Çünkü cinselliği bir iktidar meselesi olarak abartan ama cinsellik hakkında konuşmayan, daha gelenekçi, katı, tutucu, cinsel tabuları olan erkeği tatmin etmek zordur ve “Orgazm olamıyorum” demek çoğu zaman kaybetme korkusuna davetiye çıkartmak anlamına gelir.

Kadının orgazm olamamasının nedenleri nelerdir?

Kadının orgazm olamamasının pek çok nedeni olabilir. Bu nedenlerden en sık görülenleri şöyle sıralanabilir:

İngiltere’deki Leeds Üniversitesi ve Central Lancashire Üniversitesi’nde yapılan çalışmalarda, % 80 gibi büyük bir oranda kadın, orgazm olmayacağını bilmesine rağmen seks sırasında inleme gibi sesler çıkardığını itiraf etmiş. Ancak Türkiye’de bu konuda yapılmış kesin bir araştırma ya da istatistik henüz yok. Ancak durumla ilgili tabloyu aşağı yukarı ortaya koyan anketler bulunuyor. Bu anketlere göre, toplumumuzda kadınların yaklaşık % 40'nın orgazm taklidi yaptığını söyleyebiliyoruz. Ayrıca klinik veriler de boşalma ve orgazm sorunlarının kadınlarda en sık görülen cinsel işlev bozukluklarının başında geldiği gösteriyor.

Mutlu bir birliktelik için önemli unsurlardan biri her iki tarafı da mutlu kılan ve her yönden tatmin eden bir cinsel ilişkidir. Mutluluk veren bir cinsellik eşleri daha huzurlu, daha mutlu ve çevrelerine karşı daha sevecen yaparken, birbirlerine daha çok bağlar, yakınlaştırır ve bütünleştirir. Cinsellikte kadının orgazm olmaması ve orgazm taklidi yapmasının süreklilik göstermesi, hem kendisi hem partneri hem de ilişkileri açısından sorunlar doğurur. Kadın kendini cinsel açıdan yetersiz hissetmeye, cinsel öz güvenini kaybetmeye başlar ve zamanla cinsel soğukluk, depresyon, öfke, hırçınlık, mutsuzluk gibi psikolojik sorunlara yol açabilir. Kadının orgazm taklidi yaptığını fark eden partneri, artık her defasında orgazm taklidi yapıp yapmadığını düşünmeye başlar. Bu durum da erkeklerde başaramama korkusu adını verdiğimiz performans anksiyetesine neden olabilir. Cinsellikte yaşanan sorunlar ilişkinin duygusal boyutunu olumsuz etkileyerek mutsuzluğa neden olur.

Yazının Devamını Oku

İmam nikahı kararı çok eşliliği arttırır mı?

4 Haziran 2015
Anayasa Mahkemesi gündemi sallayan imam nikahı kararı ile bundan sonra resmi nikah olmadan da dini nikah kıyılabilecek.

Dünyanın çoğu ülkesinde yasal olmayan ve suç sayılan çok eşlilik, ülkemizde Anayasa Mahkemesi’nin imam nikâhından önce resmi nikâh şartının kaldırılmasına yönelik kararı ile birlikte yeniden tartışılmaya başlanan güncel bir konu haline geldi.

Diğer adıyla poligami, evlilik ilişkisinin birden çok kişi ile sürdürülmesi anlamına gelen bir terimdir. Birden çok eşi olanın kadın olması durumunda “çok kocalılık” (poliandri), erkek olması durumunda da “çok karılılık” (polijini) adını alır. Toplumumuzda aile yapısı tek eşlilik temelleri üzerine kurulmuş olmasına karşın, eşler ve yaşandığı çevre tarafından da yadırganmadan makul görülen çok eşliliğe hatırı sayılır sıklıkta rastlanıyor. 

Eski uygarlıklardan bugüne yaşanmaya devam eden çok eşlilik sosyokültürel bir olgu ve genellikle gelenek olarak yaşanıyor. Bu geleneğin altında yatan nedenleri etkileyen kültürel, dinsel, demografik, ekonomik ve sosyal faktörler bulunuyor. Kadın nüfusun erkeklerden fazla olması, aşiretlerde genişleme, tarım toplumlarında da işgücü ihtiyacını karşılama amacı, töre gereği erkek kardeşin ölümü sonrasında onun eşi ya da eşleriyle evlenilmesi, eşin çocuk doğuramaması ya da erkek çocuk doğurmamış olması çok eşliliğin nedenleri arasında yer alıyor. Çok eşliliğin benimsendiği kültürlerde insanlara erken yaşlardan itibaren bu koşullandırma yapılıyor. Konunun psikolojik boyutunda ise, erkekler cinsel dürtüleri ve birden çok kadınla tatmin olma istekleri doğrultusunda çok eşliliği seçebiliyorlar ya da duygusal ilişkilerini sürdürdükleri eşlerinin yanı sıra cinsel istekleri için daha genç biriyle birlikte olmak istiyorlar ya da eşlerini kendilerine ait bir parça gibi görerek başka birine ihtiyaç duyabiliyorlar.

Antropolojik, sosyolojik, biyolojik ve psikolojik açıdan inceleme konusu olan çok eşliliğin nedenleri, yaşandığı topluma ve kültüre göre değişiklikler gösterse de, bilim insanları insanoğlunun özellikle de erkeklerin doğası gereği çok eşli olduğunu ama tek eşliliğe (monogami) sonradan adapte olduğunu kabul ediyor. Yedi kocalı Hürmüz fenomeni dışında ülkemizde rastlanmayan çok kocalılığa dünya genelinde de ender rastlanıyor. Kadının tercihi olarak değil, kültürel ya da dini olarak anaerkil toplumlarda ya da erkek nüfusun kadınlardan az olduğu yerlerde zorunluluk olarak yaşandığı örnekleri görülüyor. Buna karşın, tarih boyunca çeşitli uygarlıklarda ve kültürlerde haremler kuran erkeklerin çok eşliliği daha fazla çocuğa sahip olmak, yani güç isteğiyle bir tercih olarak yaşadığı görülüyor.

Çok eşlilik ile aldatma arasında iki önemli fark bulunuyor. Bunlardan ilki, aldatmada eşten habersiz, gizlice yaşanan bir ilişki varken, çok eşlilikte hem eş hem de çevre tarafından bilinen ve hatta eş tarafından da kabul edilen bir ya da fazla ilişkinin olması. Bu noktada eşin kabul etmesi tartışmalı bir konu çünkü genellikle bu kabul, rıza göstermesi, hoşnut olması değil, mecbur kalması, zorunlu olması anlamına geliyor. İkinci fark ise aldatmada erkeğin eşi dışındaki partneriyle arasında bir sorumluluk bağı bulunmazken, çok eşlilikte erkeğin tüm eşleriyle arasında bu bağın olması. Yani çok eşli erkeğin tüm eşlerine karşı maddi ve manevi bir sorumluluğu varken, aldatan erkeğin partneriyle arasında bu tür bir sorumluluk bağı olması gerekmiyor.

Araştırmalar ve gözlemler çok eşli evliklerde tüm tarafların mutsuz olduğunu ortaya koyuyor. Kadınlar açısından bakıldığında psikolojik olarak pek çok olumsuz etkileri ve sonuçları olan çok eşlilikte avantajlı taraf olarak görülen erkek için de durum pek iç açıcı değil. Başlangıçta cinsel dürtülerle cazip gelen birden fazla eşin beraberinde getirdiği sorumluluklar ve bunlara bağlı olarak zaman içinde yaşanan sorunlar erkeğin de psikolojisini olumsuz etkiliyor.

Hepsi erkek olan 15 üyesinin 11’inin verdiği imam nikahı kararıyla Anayasa Mahkemesi gündemi salladı; bundan sonra resmi nikah olmadan da dini nikah kıyılabilecek. Anayasa Mahkemesi'nin “Birlikte yaşama hukuk düzenince cezalandırılmazken imam nikâhının suç olması, kişilerin özel ve aile hayatlarına saygı gösterilmesi hakkı ile din ve vicdan özgürlüğüne sınırlama getirmektedir.” şeklindeki gerekçeli kararını anlamakta güçlük çeksem de, bu karar hem çok eşliliğin hem de çocuk gelinlerin önünü açacaktır, orası kesin.... Ayrıca kırsal kesimlerde birçok kadın resmi olarak nikâhlanmayacak, bu nedenle de mirastan pay ve nafaka alamayacak, erkeğin tek sözüyle boşanacak, çocuğunun babasını kanıtlamak zorunda kalacak, kuma olacak. Ayrıca kadınlar, bütünüyle erkek egemenliğine girecekler. Bu nedenle insan haklarını ve kadınların temel haklarını ihlal eden, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş kanunlarını kadınlar açısından teminatsız bırakan Anayasa Mahkemesi'nin vahim kararından sonra, 18 yaş altı çocukların bir nikâh töreni ile gayri resmi evlendirilmelerini engellemek üzere yeni bir çalışmanın acilen yapılması gerekiyor. Çocuk yaştakilerin cinsel istismarının önüne geçecek son engelin de kaldırmış olması nedeniyle, neredeyse her üç evlilikten birinin çocuk evliliği olduğu ülkemizde çocuk yaşta evliliklerin daha da artmasını önlemek ve çok eşliliğin önüne geçmenin bir yolunu bulmamız gerekiyor. Çünkü kadınına eşitlik ve yasal güvence sağlayamayan, çocuklarını cinsel istismardan koruyamayan bir ülkenin uygar ve saygın olması mümkün değildir.

Yazının Devamını Oku

Ramazanda cinsellik yaşanmalı mı?

3 Haziran 2015
En çok merak edilen sorulardan biri cevap buluyor.

Cinsellikte topluma hakim olan abartılmış ayıp, yasak ve günah kavramları, kişinin nikahlı eşiyle yaşadığı normal cinsel ilişkileri bile gölge altına alabiliyor. Bunun en güzel örneklerinden biri ramazan ayında yaşanan cinsellik tartışmalarıdır. Ramazan ayında cinsellik çok yanlış bir şekilde, sanki bir suç, bir günah ya da çok kötü bir eylemmiş gibi algılanabiliyor. Hangi ayda olursa olsun, bir insan yanlış yapıp sonuçlarına katlanıp, acı çekerse; eşiyle sağlıklı bir şekilde cinsel ilişkiye girdiğinde de o kadar rahatlar ve keyif alır.

İslam inancına göre; oruçluyken cinsel ilişkiden kaçınılmalı ve iftarla imsak arasında ilişkiye girilmelidir. Ruhsal ve bedensel bir arınma yaşanması gereken Ramazan ayında cinselliği yasaklamak yerine; gönüller ve beyinler arındırılarak huzurlu ve dengeli bir ruh hali yaratılmaya çalışılmalıdır.

Ramazan ayı boyunca, sağlıklı ve mutlu bir cinsellik yaşanabilir. Kişi beynini kapatarak duygularına odaklanabilir; endişe, korku ve kaygılarını bir tarafa bırakarak anın tadını çıkarabilir. Çünkü insanın maddi ve manevi gelişmesinin yanı sıra ruh ve beden sağlığının korumasında önemli bir yer tutan cinsellik; İslam dini tarafından, insan doğasının en temel ihtiyaçlarından biri olarak görülür. İnsanlar için cinsel arzu ve istekler; açlık, susuzluk gibi doğal olgulardır. Bu nedenle arınma ve arındırma ayı olan ramazanda, insanlar cinselliği yasaklamadan; gönüllerini, kalplerini ve beyinlerini arındırmalıdır. İçlerindeki kötü duygu ve düşüncelerden kurtularak olumsuzlukları bir kenara bırakmalı, cinsel yaşam ve partnerleriyle ilgili iyi düşüncelere sahip olmaya gayret etmelidirler.

ORUÇLUYKEN ÇIPLAK BİRİNİ GÖRMEK ORUCU BOZAR MI?

Yazının Devamını Oku

Cinselliğe dair deli sorular ve yanıtları

28 Mayıs 2015
Cinsel hayatı olmayan insanlar mutsuz mudur?

Çocukken cinsel kimlik gelişim dönemlerinde akla takılan ve delice merak içeren sorular olur. Bu sorular ebeveynler tarafından yanıtlandığında veya soruların sorulabileceği sağlıklı bir aile ortamı yaratıldığında, merak ile cinselliğin keşfi başlar ve sağlıklı bir temel atılır.

Ancak bazı çocuklar bu şansı elde edemez ve merakları giderilemez. Ya ayıp, yasak ve günah algısıyla cinselliğe kendilerini kapatırlar ya cinselliği aşırı derecede merak ederler ve çeşitli oyunlarla cinselliği keşfetmeye çalışırlar ya da merak dolu sorularını sonraki dönemlere ertelerler.

Oysa sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için kişinin merak dolu sorularına doğru ve tatmin edici yanıtlar alması, zamanla kendi bedenini ve partnerini keşfetmesi gerekir. Bu keşif gerçekleşmediğinde sorular zihni meşgul etmeye başlar ve kişiyi yorar.

İşte yetişkinlerin cinsel yaşamla ilgili sormaya utandıkları deli sorulardan bazıları ve yanıtları...

Önce cinselliğin ne olduğuna bakalım. Cinsellik yalnızca seks demek değildir. Cinsellik duygu, düşünce, davranışların oluşturduğu daha geniş kapsamlı, çok yönlü bir kavramdır.

Cinsel kimlik, cinsel tercih, cinsel ilişki, cinsel organlar, üreme organları gibi farklı bileşenleri ile psikolojik, toplumsal ve dini boyutları vardır. Cinsellik kişiliğimizin belirleyicisidir, çünkü kişiliğimiz 3 yaşından itibaren oluşmaya başlayan cinsel kimliğimizin üzerine inşa edilir. Bundan sonra kadın ya da erkek olarak hisseder, düşünür, davranır ve buna göre yaşarız.

Cinselliğin, üreyerek neslin devamını sağlama dürtüsünden kaynaklanan boyutu sekstir. 

Cinsellik, beden ve ruh sağlığımızın temelini oluşturan, hayatın doğal ve gerekli bir parçasıdır ve bu yönüyle de bedensel ve ruhsal rahatlama sağlayarak hayatla aramızdaki bağı pekiştirir.

Yazının Devamını Oku

Aldatmanın farkında olunmayan türleri

14 Mayıs 2015
Bir düşünün; eşiniz size nasıl davrandığında veya ne yaptığında kendinizi aldatılmış, kandırılmış ve hayal kırıklığına uğramış hissedersiniz?

Sözlük anlamıyla aldatmak, birini beklenmedik bir davranışla yanıltmak, birine verilen sözü tutmamak; yalan söylemek demektir. Kadın-erkek ilişkisi söz konusu olduğunda bu tanıma güvenin ihlal edilmesini de ekleyebiliriz. İlişkilerde güvenin ihlal edilmesine yol açan her türlü tavır, davranış ve tutum da dolaylı yoldan aldatmadır. Diğer bir deyişle aldatma, yalnızca eşi dışında başka biriyle duygusal ya da cinsel ilişki kurmaktan ibaret değildir. Eşler birbirlerini doğrudan üçüncü bir kişi olmadan dolaylı olarak da aldatabilirler.

Bir düşünün; Eşiniz size nasıl davrandığında veya ne yaptığında kendinizi aldatılmış, kandırılmış ve hayal kırıklığına uğramış hissedersiniz? Çoğunlukla “şiddetli geçimsizlik” ana başlığı altında değerlendirilen, sonu gelmeyen tartışmalar, küçücük meselelerden çıkan büyük kavgalar ve eşler arasındaki diğer çatışmalar aslında eşlerin birbirlerini dolaylı yoldan aldatmalarının bir sonucudur.

Eşinizi başka biriyle aynı yatakta görmek gibi, sizi hiç farkında olmadan can evinizden vuran bu aldatma türlerinin tek farkı üçüncü bir kişiyle cinsel ya da duygusal bir ilişkinin kurulmamış olmasıdır ama şimdilik… Çünkü dolaylı aldatmaların açtığı yoldan, doğrudan aldatmaya gidilebilir.

Paulo coelho, "aldatmak" adlı kitabında, diğer kitaplarından farklı olarak kışkırtıcı, tene dokunan ve tutku dolu bir hikâyeyle çıkıyor okurun karşısına. Her şeyin mümkünmüş gibi sunulduğu bir dünyada, imkânsız aşkın izini sürüyor ve eşlerin birbirlerini dolaylı yoldan aldatmalarının nasıl gerçek bir aldatmaya dönüştüğünü yazıyor. Ruhun kuytularında kaybolmaya çekinmeden...

"Ne de olsa bazen kim olduğumuzu bulmamız için kendimizi kaybetmemiz gerekir" diyor ve şöyle devam ediyor: "Yaşadığım sokak, sokak lambaları, şu an içinde bulunduğum ev, salondaki mobilyalar, bir gün hepsi ortadan kaybolacak, tıpkı bedenim gibi. Ama bir şey var ki kâinatın ruhunda iz bırakacak; sevgim. Linda ayrıcalıklı bir yaşama sahip olduğunun bilincinde. Yine de her sabah yeni bir güne açtığı gözlerini hemen kapayası geliyor. Arkadaşları ilaç kullanmasını öneriyor. Oysa Linda'nın istediği hissizleşmek değil,yaşadığını hissetmek. Çünkü yaşamak sevmektir..."

Kadın-erkek ilişkilerine zarar veren, sevgiyi törpüleyen, saygıyı ve güveni yok eden ancak maruz kalan kişi tarafından da genellikle farkında olunmayan ya da önemsenmeyen aldatma türleri şunlardır:

1-Bağlanmamak 

Eşe bağlanmadan sürdürülen ilişkiler pamuk ipliğine bağlıdır. Bu kişiler eşlerine “Daha iyi bir alternatif çıkana kadar seninleyim mesajını veren davranışlar” sergilerler.

Yazının Devamını Oku

Uzaklaşan kocamı nasıl geri kazanabilirim?

6 Mayıs 2015
Sorunları halının altına süpürmekle onlardan kurtulamazsınız.

Kocanızın size ilgisinin azaldığını, sizden uzaklaştığını mı düşünüyorsunuz? Bu hissinizde yalnız olmadığınızı bilmek belki içinizi biraz rahatlatabilir, çünkü yapılan araştırmalar evliliklerin yüzde yetmişinde kadınların tıpkı sizin hissettiğiniz duygular içerisinde olduğunu gösteriyor. Böyle olunca da akıllara şu sorular geliyor: “Bir zamanlar size kendinizi kraliçe gibi hissettiren kocanıza ne oldu? Çiçekler alan, iltifatlar yağdıran, romantik sürprizler hazırlayan, tutku ve şehvetle yaklaşan kocanız, nasıl böyle ilgisiz, ruhsuz, uzak bir yabancıya dönüşebildi?” Size bir iyi, bir de kötü haberim var… Kötü haber şu ki; kocanızın sizden uzaklaşması, evliliğinizde bir şeylerin yolunda gitmediğinin habercisi olabilir. İyi haberse; kocanızı geri kazanarak evliliğinizi kurtarmak sizin elinizde…

Evliliğin ilk zamanlarında her şey romantizm büyüsü içinde heyecanlı, tutkulu, eğlenceli, renklidir. Zamanla büyü bozulmaya, heyecan sönmeye, tutku azalmaya, renkler kaybolmaya başlar… Bunun nedeni çoğu zaman evliliğin bir alışkanlık, bir zorunluluk gibi görülerek sıradanlığa itilmesi, eşlerin birbirine gereken özeni göstermemesidir. Oysa evlilik bir zorunluluk değil, bir tercihtir… Evliliğin doğal seyrinde yaşanan iniş-çıkışlar normaldir. Önemli olan bunlara zamanında gerekli müdahaleyi yaparak bir krize dönüşmelerini engelleyebilmektir. Kocanızın sizden duygusal ve fiziksel olarak uzaklaşması da evlilikte yaşanabilecek iniş-çıkışlardan biridir. Bu durum, dönemlik ve geçici olabileceği gibi, evliliğinizle ilgili çözülmesi gereken önemli bir soruna işaret ediyor da olabilir. İyimserlik iyi bir tutum olsa da, böyle bir durumda işi şansa bırakmaya gelmez!

Evlilikte erkeğin eşinden uzaklaşmasına neden olan etkenler, her evlilik için ayrı ayrı listelenebilir ama her listenin başında genellikle "eşe duyulan öfke ve kırgınlık" yer alacaktır. Kocanız öfke ve kırgınlık duygularına teslim olduğunda, size sıcak ve yakın davranmak istediğinde bile, unutamadığı yaşanmışlıklar, kapatamadığı eski defterler onu, adeta kalbine takılan bir kelepçe gibi engeller. Unutmak ve bağışlamak, aşılması çok güç birer engel olarak durur karşısında... Kırgınlık ve öfke genellikle birlikte, çoğunlukla da iç içe geçmiş şekilde yaşanan ve evliliği yavaş yavaş zehirleyen duygulardır; çözüme kavuşturulmadıklarında etkileri yıkıcı olur. Elbette bu duygular öyle hemen akşamdan sabaha oluşmaz. Bu duruma gelinmesini hazırlayan bir geçmiş vardır ve bu geçmişteki başrol oyuncularından biri sizsinizdir. Şimdi, bir düşünün bakalım şu davranışlar size tanıdık geliyor mu? “Sürekli eleştirmek, asla takdir etmemek, başkalarıyla kıyaslamak, yaptıklarını hiç onaylamamak, sık sık terslemek, her şeyden şikâyet etmek, durmadan hayıflanmak, pireyi deve yaparak kavga çıkarmak, vb…” Bu gibi olumsuz davranışlarınız karşısında kocanızın sizden uzaklaşmayacağını düşünmek hayalcilik olacaktır. Sürekli eleştiren, şikâyetçi olan, memnuniyetsiz bir kadının evliliğin üzerindeki tahrip gücü atom bombasına eşdeğerdir. Erkekler eşleri tarafından onaylanmak, teşvik edilmek ve pohpohlanmak isterler. Tavır ve davranışlarınız kocanızda hayal kırıklığı ve üzüntüye yol açtığında, bu duyguların ardından öfke ve kırgınlığın gelmesi kaçınılmazdır. Ama durun hemen panik olmayın, bu durumu düzeltmek de sizin elinizde! Mevlana’nın dediği gibi; “İyi bir evlilik iki şeye bağlıdır: Birincisi, doğru insanı bulmaya; ikincisi, doğru insan olmaya…”

Kocanızın sizden uzaklaşmasına neden olan şeyleri artık bildiğinize göre, aranızdaki buzları kırmak için harekete geçme zamanı da geldi demektir. İşe, kocanıza onu ne kadar çok sevdiğiniz söyleyerek başlayın ve aşağıdaki tavsiyeleri uygulayın.

Sorunları halının altına süpürmekle onlardan kurtulamazsınız. Açıklık, dürüstlük ve iletişim, mutlu bir evliliğin yapı taşlarıdır. Kocanıza sizden uzaklaşmasıyla ilgili duygularınızı ve durumu değiştirme isteğinizi açıkça anlatın.

Kocanızla aranızda anlaşmazlık çıkaran, çatışma yaratan konuları tek tek masaya yatırın ve kendi hatalarınızı kabul ederek birlikte çözüm yolları arayın.

Kocanızı olduğundan farklı birine dönüştürmeye çalışmayın. Baskıcı, kontrolcü değil, duyarlı olun. Ona özen gösterin ama bunaltmayın, onunla ilgilenin ama sıkmayın.

Kocanızı beğendiğinizi, ona değer verdiğinizi, saygı duyduğunuzu gösterin. İletişiminizi artırın; onu dinleyin, onaylayın, takdir edin, asla başkalarıyla kıyaslamayın ve kesinlikle aşağılamayın.

Yazının Devamını Oku

Kadınlarda doğumdan sonra cinsek isteksizlik

15 Nisan 2015
Doğum sonrası cinsel isteksiz sorununu bu 10 altın kuralla yenin!

Kadınların büyük çoğunluğunda doğum sonrası cinsel istek (libido) azalması yaygın olarak görülen olağan bir deneyimdir. “Lohusalık” olarak bilinen, doğumdan sonra kadınların fiziksel ve duygusal olarak toparlandıkları ilk 4-6 hafta süresince rahim ve vajinal iyileşmenin devam etmesi ve enfeksiyon riski nedeniyle cinsel ilişki önerilmez. Ancak bu süre geçtikten sonra da eşlerin cinsel yaşamları gebelik ve doğum öncesindeki haline hemen dönemeyebilir. Bu durum, kadının yaşadığı kültüre, deneyimlerine, fizyolojisine ve psikolojisine bağlı olarak ortaya çıkan doğum sonrası cinsel isteksizlikle yakından ilgilidir. Genellikle doğumdan sonraki 1-3 ay içinde düzelen bu durumun bazen ilk yıl boyunca sürdüğü de görülebilir. Çoğu kadın, doğumdan sonra ortaya çıkan cinsel isteksizliği, bu konuda eşiyle hiç konuşmadan ve kendisi de nedenlerini anlamadan, kendindeki bir eksiklik ya da sorun gibi algılayarak gizlice yaşar. Dolayısıyla da bu durumun, doğum sonrasında oluşan hormonsal, fiziksel ve psikolojik değişiklikler nedeniyle ortaya çıktığının ve altında yatan nedenler ortadan kalktığında düzeleceğinin farkında olmaz.

1) Yorgunluk

Gebelikle geçirilen yorucu ve heyecanlı dokuz ayın ve zorlu doğumun ardından oldukça bitkin durumdaki kadın için uykusuz geceler ve yorgun günler başlar. Yeni doğan bebeğin sürekli bakıma ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçları karşılama görevi anneye düşer ve bu da duygusal ve fiziksel olarak çok yoğun ve yorucu bir süreçtir. Kendine ayıracak zaman bulamayan kadının öncelikler listesinde cinsellik en son sıralara geriler. Uykusuzluk da başlı başına cinsel isteği azaltan bir faktördür. Kadın, eşinden ya da yakınlarından yardım alarak yorgunluk ve uykusuzluk sorununu aştığında cinsel isteğini canlandırmak için ihtiyacı olan zaman ve enerjiyi bulabilecektir.

2) Lohusalık sendromu

Bazen cinsel isteksizlik buzdağının görünen yüzüdür. Buzdağının altındaysa “lohusalık sendromu” adı verilen doğum sonrası depresyonu yatıyor olabilir. Doğumdan sonra hormonlarda oluşan ani dalgalanmalardan ve anne olmanın getirdiği sorumluluk ve endişelerden kaynaklandığı düşünülen lohusalık sendromu ilaçla ya da terapiyle tedavi edilmesi gereken psikolojik bir rahatsızlıktır. Doğum sonrası cinsel isteksizliğe, değersizlik ve acizlik duygusu, umutsuzluk, sürekli değişen ruh hali, intihar düşüncesi gibi doğum sonrası depresyonun diğer belirtilerinin de eşlik etmesi durumunda mutlaka bir doktora başvurulmalıdır.

3) Vajinal sorunlar

Doğum sonrası dönemde kadının cinsel yaşamına devam edebilmesi için öncelikle doğumdan kaynaklanan yaralarının iyileşmesi gereklidir. Normal doğum yapan kadınlarda iyileşme 4-6 hafta içinde olurken, vajinal dikiş ya da sezaryenle doğum yapan kadınlarda bu süre biraz daha uzun olabilir. Kadın, yaralarının iyileşmeye devam ettiği bu dönemde acı hissedeceği düşüncesiyle cinsel ilişkiden kaçınır. Cinsel isteksizliğe neden olan diğer bir sorun da cinsel ilişki sırasında acı ve ağrıya neden olan vajinal kuruluktur. Emzirme döneminde prolaktin hormonunun daha fazla ve östrojen hormonunun daha az salgılanması vajinal kuruluğa yol açar. Bu durum, kadının cinsel isteğinde diğer faktörlere bağlı olarak azalma olması sonucu, cinsel ilişki sırasında uyarılma sorunu yaşadığı için vajinal bölgede yeterli ıslanmanın oluşmamasıyla da ortaya çıkar. Bunun için kuruluğu giderici kremler ve jeller kullanılabilir.

Yazının Devamını Oku