Erken boşalma; erkeğin partneri boşalmadan önce istemsiz ve denetimsiz olarak hızlı bir şekilde boşalma eğilimi göstermesi ve boşalma zamanlamasını kontrol edebilmek için gösterdiği performansın yetersiz olması şeklinde tanımlanır. Tabii ki bu tanım, erken ya da istemsiz boşalma veya boşalmanın kontrolü sorunundan daha çok, erkeğin partnerini memnun etmesi için penisinin sertliğini ne kadar süre devam ettirmesi gerektiğini bilememesi endişesine yol açar. Oysa çiftler bazen cinselliği heyecan dolu ya da durumun gerektirdiği gibi yaşamak isterler, bazen de ikisi için de zor olacak olan, karşılıklı hızlı bir boşalma yaşamak isterler. Kimi zaman da partnerlerden birinin hızlı bir şekilde boşalmak istemesi diğer partner için sorun olmayabilir. Yani iyi bir partner ilişkisine, partneriyle cinsel uyuma ve bedeninde seks sırasında neler olup bittiğinin farkındalığa sahip olan bir erkek her durumda zamanla boşalma denetimini sağlayabilir.
[video=hurriyetaile_video/capkinerkekerkenbosaliyordrcemkece.flv]
Boşalma denetimini öğrenmek, yani sarı ışığı fark etmek ve sarı ışıkta durabilmek, tıpkı araba kullanmayı öğrenmek gibidir. Kimse doğduğunda araba kullanmayı bilmez ama iş başa düşünce öğrenir. İyi bir şoför olmak için; usta bir şoförü izlemek, trafik kurallarını bilmek, arabanın donanımlarını ve nasıl çalıştığını öğrenmek, trafiğe kapalı alanda çalışmak ve trafiğe çıkarak pratik yapmak gerekir. Aynı şekilde boşalma kontrolünü öğrenmek için de güzel sevişen çiftlerin videolarını izleyerek cinsel teknikleri keşfetmek, sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için gerekli olan cinsel bilgileri öğrenmek, kendi bedenini ve partnerinin bedenini keşfetmek, boşalmanın nasıl gerçekleştiğini öğrenmek, mastürbasyon ile boşalma denetimi üzerinde çalışmak ve partnerle her gün boşalmayla biten cinsel deneyimler yaşamak ve daha sık seks yapmak gerekir.
"Neden boşalmamı yıllar boyu kontrol etmeyi ve geciktirmeyi isteyip duruyorum ama bir türlü kendimi kontrol etmeyi başaramıyorum?" "Neden, kendimi kontrol etmeyi bıraktığım anda, geç boşalmayı istemekten vazgeçtiğim anda geç boşalıyorum?" İşte bu sorular erken boşalan her erkeğin kafasını karıştırır. Bir şeyi nasıl istersek gerçekleşiyor ve nasıl istersek gerçekleşmiyor? Diyelim ki cinsel hayatımızda güzel bir seks ilişkisi istiyoruz ve "Eğer geç boşalsaydım mutlu olurdum, mutlu ederdim, rahat olurdum, partnerimi tatmin ederdim" diyoruz ve her cinsel ilişkide “Geç boşalmak ve eşimi tatmin etmek istiyorum” diye düşünüp, geç boşalmayı ve partnerimizi tatmin etmeyi “çok” istiyoruz. Ama istediğimiz şeye ulaşmak için iki hata yapıyoruz: Şu an yaşadığımız ve sahip olduğumuz cinselliğin verdiği hazzı yaşayamamak. Hayalimizdeki seksin ille de geç boşalma olduğuna ve ille de geç boşalarak ona ulaşacağımıza inanmak ve geç boşalma olmazsa diye kafayı ona takmak...
İşte yeni bir anlamlı gün, aşk için tüm âşıklar için bütün sevdalıların el ele yürüdüğü öpüşüp koklaştığı bir gün, “MANİTALAR GÜNÜ” yani “SEVGİLİLER GÜNÜ”… Bu yazı 14 Şubat'ın iflah olmaz romantiklerine adanmıştır. 14 Şubat Sevgililer Günü'yle birlikte yine tatlı bir telaş başladı.
Sevgililer Günü'nün başlangıcına ilişkin çeşitli efsaneler ve hikâyeler var. Tarihi kitaplardan öğrendiğim kadarıyla, Hıristiyanlıktan önce yani İsa'dan önce 4.yüzyılda Roma'ya birçok Tanrı ve Tanrıça hâkimdir. Ve Yunan mitolojisindeki Zeus gibi Roma da tüm tanrıların ve tanrıçaların kraliçesi Februata Juno vardır. Fakat Tanrıça Juno aynı zamanda kadın haklarından sorumlu Devlet Bakanı gibi kadınların ve evliliklerin tanrıçasıdır.
Eski Roma takvimine göre baharın başlangıcı Şubat ortasıdır. Juno onuruna baharın başlamasından bir gün önce yani 14 Şubat'ta Lupercalia Bayramı veya Kurt Bayramı adıyla kutsama töreninin yapıldığı bir bayram düzenlenirdi. Ertesi gün ise bir yıl boyunca işlenen tüm günahlardan arınmak, insanların doğurganlığını arttırmak ve sürülerin tarlaların verimliliğini arttırmak amaçlarıyla, diğer iki Roma tanrısı olan, çobanların ve sürülerin Tanrısı Lupercus'un ve Yunan mitolojisindeki Pan'a benzeyen bir tanrı olan bereket Tanrısı Faunus'un onuruna Lupercalia Festivali adıyla bir aşk festivali düzenlenirdi. Lupercalia Festivali'nde geleneksel olarak hediyeler verilir ve Büyük Roma İmparatorluğu'nun kurucusu Romulus ve Remus kardeşlerin bir kurt tarafından evlat edinilip büyütüldüğüne inanılan Palatine Dağı'nda keçiler ve köpekler kurban edilirdi.
Festival boyunca Luperci adı verilen genç erkekler şehrin sokaklarında ellerinde februa denilen ve keçi derisinden yapıldığı söylenen kırbaçlarla dolaşırlar ve kendilerini bekleyen kadınların bir senelik günahlarının ve hatalarının Tanrılar tarafından affedileceği inancıyla, bu kırbaçlarla vururlardı. Kamçılama töreninin ayrıca kadınların doğurganlıklarının arttırdığına ve kolay doğum yapılmasını sağladığına da inanılırdı. Pagan inancına göre arınma ayı anlamına gelen şubat yani Latince kökenli february kelimesi de işte bu februa kelimesinden türemiştir. Romalılar içinde Tanrı Kurt'un yaşadığı varsayılan bir mağaranın önünde toplanıyorlar ve kuşların çiftleşme döneminin başlangıcı kabul edilen Şubat ayında festival günü genç kızlar isimlerini yazdıkları bir kâğıdı büyük bir kaba koyuyorlardı ve genç erkekler de bu kaptan birer kâğıt seçerek o günkü eşlerini belirliyorlardı. Akıllarından geçen her cinsel fanteziyi yaşamak ve uygulamakla serbest bırakılan gençler bu çekilişin sonucunda ilk kez cinsel ilişkiye girip o gün kendilerini Tanrıçaya sunar ve bir süre sonra da evleniyorlardı. Sevgililer Günü kartlarının ilk ortaya çıkışı da işte bu döneme rastlar. Zamanla Roma Hıristiyan kilisesinin merkezi haline gelmeye başlar.
En gaddar, aşırı savaş ve askerlik tutkunu Roma İmparatorlarından biri olan II. Cladius zamanında imparatorluk birçok cephede savaş halindedir. Evli erkekler karılarını ve çocuklarını bırakarak savaşa gitmek istemedikleri için II. Cladius ordusuna katılacak asker bulmakta güçlük çeker. Bu yüzden II. Cladius olağanüstü durum ilan eder ve evlenmeyi ikinci bir emre kadar erteler ve karşı gelenleri en ağır şekilde cezalandırır. Ve son olarak II. Cladius Romalıların eskiden beri var olan yaklaşık 12 tane kendi putperest Tanrıya tapmalarını, uymayanların ve özellikle de Hıristiyanlarla evlenen veya ilişkiye girenlerin de ölümle cezalandırılacaklarını emreder. Evliliklerin ertelenmesi nikâhsız beraberliklerin artmasına yol açar ve zina da büyük bir günah olduğu için kiliseyi rahatsız eder. Ayrıca Roma kenti sayısı gittikçe artan ve uzak ülkelerde ölen kocalarının veya sevgililerinin ardından ağlayan kadınlar ve kızlarla dolmuştu. Kısacası aşk yasaklanmıştı. O dönemin en sevilen rahiplerinden biri olan Rahip Valentine tüm ülkeyi gezerek İmparator'un hatalı olduğunu anlatan dinsel vaazlar verir ve II. Cladius'un yasasını çiğneyerek evlenmek isteyen sevgilileri gizlice evlendirmeye başlar. Tabii gaddar II. Cladius'un bunu öğrenmesi uzun sürmez. Rahip Valentine taşa tutulur, sopa ile dövülür ve iyice hırpalandıktan sonra da Roma'nın en karanlık izbe zindanlarından birine atılır. Bir rahibin bu duruma düşmesine çok üzülen ve iyi bir Hıristiyan olan gardiyan, Valentinus'un anlattığı İsa ilgili öykülerin arasında körlerin gözlerinin açıldığını öğrenir ve Valentine'ıni zindan yemekleri yerine evdeki kız kardeşi Julia'nın sıcak yemekleriyle beslemiş. Böylece Valentine'ın son günlerinde günde üç kez uzun uzun sohbet edebileceği güzel ama kör bir ziyaretçisi olmuş. Julia çok güzel ve zeki bir kızdır. Bu ziyaretler sırasında kız Valentine'ınin sesine âşık olmuş. Tabii kendine çok yakın davranan kıza da Valentine de âşık olmuş.
Günlerce Valentine aritmetiği, Roma tarihini, doğanın yapısını ve Tanrı'ya yönelmeyi kıza öğretir. Julia aydınlanır, güçlenir ve teselli bulur. İdam edileceği gün Valentine son yemeğini yemiş, gardiyandan kâğıt ve kalem istemiş, güzel kızla son sohbetini etmiş ve idam edileceği saati beklemeye başlamış. Kâğıda bir not yazmış ve gardiyana bu notun kız kardeşine iletilmesini istemiş. Notun altını “Senin Valentine'ından…” diye imzalamış. Başı kesilerek 14 Şubat 270 tarihinde Valentine idam edildikten sonra kendine ulaşan nota bakan kızın gözleri açılmış. Valentine sonradan Papa I. Julius tarafından Roma'da Praxedes Kilisesi yakınındaki Porta Valentini adı verilen bir kemer kapısının altındaki Hıristiyan şehitliğine gömülür. Julia mezarın yanına pembe çiçekler açan bir badem ağacı diker. Günümüzde sevginin ve dostluğun simgesinin badem ağacı olması buradan kaynaklanmaktadır.
Valentine Hıristiyanlığın simgesi olan sevgi ve evlilik kuramı ile Roma'nın bereketlilik ve döllenme kutsamalarını kaynaştırmış, Hıristiyanlığın evlilik ve çoğalma ilkesi bütünleştirmiştir. Tanrısal aşkla dünyasal aşkı birleştirmiştir. Zamanla Roma, Hıristiyan kilisesinin merkezi haline geldikten sonra eski pagan törenleri ve başta halk arasındaki en popüler festivallerden biri olan Lupercalia Festivali yasaklanmaya başlanır.
Romalı gençler I.S. 500'lü yıllara değin bu 2000 yıllık geleneği aşk ve şevk ile sürdürdüler. Ama gelen tepkiler üzerine M.S. 496 yılında Papa Galasius festivali yasaklamak yerine bir Hıristiyan festivaline çevirmek ister. Bu amaçla 200 yıl sonra festival tarihinde idam edilen Rahip Valentine'inin Aziz olduğunu ilan eder ve bu güne Aziz Valentine Günü adını verilir. Bundan böyle kilise festival günü yapılacak çekilişlerde genç erkekler genç kızların isimleri yerine Hıristiyan azizlerinin isimlerini çekmelerini ve bir yıl boyunca onlara rehberlik edeceklerine inandıkları azizlerin hayatını ve yaptıkları iyi şeyleri kendilerine örnek alarak yaşamalarını ister. Fakat gençler yine de bu günü Sevgililer Günü adıyla aşkın ve sevginin günü olarak kutlamaya devam ederler ve kâğıt dantellerden, incecik aynalardan ve parfüm keseciklerinden yapılan kartları birbirlerine verirler. Ayrıca aşkı simgeleyen en popüler hediyeler arasında eldiven, elbise, bir şişe şarap, altın harflerle el yazısıyla süslenen kâğıt dantellere yazılan aşk şiirleri ve çorap bağı da çok yaygındı.
Öncelikle fantezinin ne olduğunu bilmek gerek. Cinsel tabular ne kadar azsa, haz alınabilecek şeyler o kadar artar. Zihinde tasarlanan canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen bir şey olan fantezi, değişik heves, düşünüş, sonsuz ve sınırsız hayal kurma anlamına gelir. Kişinin kafasında cinsel coşkuyu arttıracak nitelikte bir takım hayaller canlanmasına cinsel fantezi diyoruz. Fantezi kurmak, deneme-yanılma yöntemine maruz kalmamaları için kişilerin sahip oldukları bir yetenektir, bir çeşit simülasyondur.
Kadınlarla erkeklerin cinsel fantezileri farklıdır ve erkekler kadınlardan daha fazla fantezi kurar. Kadınlar genellikle daha önceki cinsel deneyimlerini düşünme yani eski anıları canlandırma eğilimindedirler. Fantezilerinde daha çok duygusal ve romantik anları canlandırırlar. Cinsel organlara ve bedensel imajlara daha az yer verirler ve sadece fantezi kurarak boşalma yaşabilirler. Erkekler ise hayatlarında hiç denemedikleri veya deneyemeyecekleri şeyleri hayal ederler. Fantezilerinde cinsel organlar ve bedensel imajlar ön plandadır ve sadece fantezi kurarak boşalma yaşamaları daha azdır.
Fanteziler sağlıklı bir cinsel yaşamın göstergesidir. Cinsel fanteziler, kişilerin üzerindeki bir takım baskıları azaltabilir. Günlük hayatlarını normal olarak sürdürmelerine ve cinsel yaşamdaki heyecanı yoğunlaştırarak daha kolay doyuma ulaşmalarına yardımcı olabilir. Kişinin kendisini tehlikeye atmadan veya ret edilme kaygısı taşımadan farklı insanlar ve durumlar keşfetmesini mümkün kılabilir. Fantezi duyguları canlı tutar, cinsel yaşantıyı monotonluktan, sıradanlıktan uzaklaştırıp, renklendirir, zenginleştirir.
Yeni bir yıla başlarken genelde insanların beklentisi yeni başlangıçlarda hayatlarını sorgulamaktır. Geçmiş yılda yapabildikleri ve yapamadıklarını sorgularlar. Yapamadıklarını yeni bir yılda gerçekleştirmenin hayalini kurarlar. Genelde gözden kaçan şey cinsel hayattır. Nedense cinsel hayatta yapılamayanlar üzerine kimse konuşmaz. Çünkü mitler ve hurafeler, günahlar, yasaklar ve ayıplar, kısacası konuşulmaması gerektiği sanılan cinsellik hep geri planda kalır.
Aslında bunu, hayata bir mola vermek gibi algılamak gerek. Ancak cinsellik elbette sadece yeni yıl için değil Sevgililer Günü gibi özel günlerde de çiftler için tazelenebilecek, yeniden ele alınabilecek bir olgudur.
Çiftler arasında cinselliğin tazelenmesi her zaman yapılmalı fakat yeni yıla ayrı bir önem verilir çünkü “Nasıl başlarsan öyle devam eder” şeklinde yaygın bir inanç vardır. Bu da yeni başlangıçlar için güzel bir motivasyon olabilir.
Öncelikle fantezinin ne olduğunu bilmek gerek. Cinsel tabular ne kadar azsa, haz alınabilecek şeyler o kadar artar. Zihinde tasarlanan canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen bir şey olan fantezi, değişik heves, düşünüş, sonsuz ve sınırsız hayal kurma anlamına gelir. Kişinin kafasında cinsel coşkuyu arttıracak nitelikte bir takım hayaller canlanmasına cinsel fantezi diyoruz. Fantezi kurmak, deneme-yanılma yöntemine maruz kalmamaları için kişilerin sahip oldukları bir yetenektir, bir çeşit simülasyondur.
Kadınlarla erkeklerin cinsel fantezileri farklıdır ve erkekler kadınlardan daha fazla fantezi kurar. Kadınlar genellikle daha önceki cinsel deneyimlerini düşünme yani eski anıları canlandırma eğilimindedirler. Fantezilerinde daha çok duygusal ve romantik anları canlandırırlar. Cinsel organlara ve bedensel imajlara daha az yer verirler ve sadece fantezi kurarak boşalma yaşabilirler. Erkekler ise hayatlarında hiç denemedikleri veya deneyemeyecekleri şeyleri hayal ederler. Fantezilerinde cinsel organlar ve bedensel imajlar ön plandadır ve sadece fantezi kurarak boşalma yaşamaları daha azdır.
Fanteziler sağlıklı bir cinsel yaşamın göstergesidir. Cinsel fanteziler, kişilerin üzerindeki bir takım baskıları azaltabilir. Günlük hayatlarını normal olarak sürdürmelerine ve cinsel yaşamdaki heyecanı yoğunlaştırarak daha kolay doyuma ulaşmalarına yardımcı olabilir. Kişinin kendisini tehlikeye atmadan veya ret edilme kaygısı taşımadan farklı insanlar ve durumlar keşfetmesini mümkün kılabilir. Fantezi duyguları canlı tutar, cinsel yaşantıyı monotonluktan, sıradanlıktan uzaklaştırıp, renklendirir, zenginleştirir.
Kayseri’de üvey annelerinin akıl almaz işkencelerine maruz kalan çocukların yürek burkan dramı tüm Türkiye’yi ayağa kaldırdı, bir kez daha anne baba olmanın nasıl bir olgunluk düzeyi gerektirdiği ile bizi yüz yüze getirdi ve Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği’nin (CİSED) sağlıklı ve mutlu bir aile yaşantısının ancak evlilik okullarıyla kurulabileceğine ve evlilik ehliyeti alınmasının zorunlu kılınmasına dair uyarılarını tekrar gündeme getirdi.
Çocuklukta yaşanan fiziksel ve ruhsal travmaların etkisi genellikle ergenlikte, cinsel etkinliklerde ya da evlilik yaşantısında ortaya çıkar ve bu derin yaralar düşme, burkulma gibi fiziksel yaralar kadar çabuk iyileşmez. Saldırganlık ve şiddet gibi davranışlar dışarıdan öğrenildiği için, şiddete uğramak veya şiddete tanık olmak çocukları ve çocukların geleceklerini ciddi bir biçimde etkiler.
Korku ve kaygı yaşamalarına, öfkeli olmalarına, uyku bozukluklarına, duygusal, davranışsal, düşünsel ve gelişimsel gerilemelere, fiziksel şikayetlere, düşük benlik saygısına, kendine ve başkalarına karşı güven eksikliğine, idrar ve dışkı kaçırmaya, sürekli mastürbasyon yapmaya, uyum sorunlarına, ders başarısızlıklarına, dikkat eksikliğine, iletişim problemlerine, asosyal kişiliğin gelişmesine, kişilik bozukluklarına ve depresyona neden olabilir, gelecekte sadizm ve mazoşizm gibi cinsel sapkınlıkların ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir ve çoğu zaman aynı şiddeti hatta fazlasını gelecekte etrafında olan kişilere uygulamasına yol açabilir.
Şiddet, bir insanın bir başka insana, isteği dışında fiziksel, sözel, duygusal ya da cinsel olarak zarar verici güç uygulamasıdır.
Çocuklukta travmaya ve şiddete maruz kalan kişiler içlerinde üç parça oluştururlar;
1. Travmayı yapan "zalim",
2. Travmaya maruz kalan "mağdur",
Duygusal olarak birbirlerinden kopan, sürekli çatışma içinde olan ama çocukları için birlikte yaşamaya devam eden anne babalar "yasal" olarak boşanmadıkları halde, aslında "duygusal" olarak boşanmışlardır. Bu çiftler sadece aynı fiziksel ortamı paylaşmalarının çocuklarının yararına olduğu yanılgısına düşerek hem kendilerini hem de çocuklarını mutsuz bir yaşama mahkûm ederler. Çocuklarını boşanmanın olumsuzluklarından korumaya çalışırken, ona daha sarsıcı sorunlarla dolu bir ortam hazırladıklarının farkına bile varmazlar. Diğer yandan bunun farkında olarak boşanmayı seçen ama boşanma sürecini doğru yönetemeyen anne babalar ise çocuklarını boşanmanın yıkıcı etkileriyle karşı karşıya bırakırlar.
Çocuğun zihinsel, duygusal ve sosyal olarak sağlıklı gelişimi için anne babasıyla kurduğu ilişki ile anne ve babasının birbirleriyle ilişkileri büyük bir öneme sahiptir. Bu ilişkilerin çocukta bıraktığı izler tüm yaşamı boyunca kalıcı olur. Çocuğun sağlıklı ve mutlu bir şekilde büyümesi sağlıklı ve mutlu bir yetişkin olabilmesinin ön koşuludur. Anne babası sürekli tartışan, kavga eden bir çocuğun mutlu olması beklenemez. Anne babanın birbirine küs ve kavgalı olduğu, yakın ve sıcak ilişkilerin olmadığı bir ailede yetişen çocuk bu davranış kalıbını mutlak doğru kabul eder, içinde evlenince kendini gerçekleştirecek bir kehanetin tohumlarını barındırır ve gelecekte kendisi de böyle bir ilişki kurmaya koşullanır. İçindeki kehanette yer alan rolleri farkında bile olmadan eşiyle tekrar eder, geçmiş yeniden canlanır. Ayrıca anne babanın çatışmalı ilişkisinde çocuk kendini taraf tutmak zorunda da hisseder.
Karşı tavır aldığı ebeveynle arasındaki ilişki bozulur. Anne babanın sözlerini esirgemeden bağırıp, çağırıp birbirlerini aşağılamaları, tartışmaları ve kavgaları çocuk için çok sarsıcı olabilir ve onu derinden yaralayabilir. Kimi zaman çocuk bu kavgaların içine sokulur ve haksızlığa uğradığını düşünen taraf çocuktan yardım ve destek bekler. Çocuk, öfkeyi, kızgınlığı, sevgiyi ve hoşgörüyü anne babasını örnek alarak öğrendiği gibi bu duygular karşısında vereceği tepkileri de onlardan öğrenir. Sürekli tartışan, kavga eden bir anne babanın olduğu bir ortamda büyüyen çocuk kendini tedirgin ve çaresiz hisseder, içinde kızgınlık, düşmanlık duyguları büyür ve bu onda gelecek yaşamını olumsuz etkileyecek büyük bir güvensizlik duygusu yaratır.
Boşanma, evliliği sürdürmeye yönelik tüm çabaların sonuç vermediği durumlarda, eşlerin kendilerine, birbirlerine ve çocuklarına zarar vermeden yaşamaları gereken doğal bir süreçtir. Boşanma sürecinde anne babanın birbirlerine karşı tutumları ve boşandıktan sonraki ilişkileri boşanmanın çocuk üzerindeki etkilerinin belirleyicisidir. Boşanma, çocukların kolayca anlayıp kabul edebilecekleri bir durum değildir. Anne babanın çocuğu, kendi çekişmelerinin ortasında bırakmaları, boşanma sonrasında birbirlerine karşı kin, nefret, öfke duygularını çocuğun gözleri önünde yaşamaları, çocuğu taraf tutmaya zorlamaları, kendilerini haklı çıkarmak için diğerini kötülemeleri, değersizleştirmeleri ya da çocuğu birbirlerine göstermeyerek öç almak istemeleri çocukta travmatik etkiler yaratır.
Anne baba boşanırken çocuklarından boşanmazlar; karı koca olmaktan vazgeçerler ama bunu gerçekten yapan ve boşandıktan sonra çocuğuyla da ilişkisini kesen anne ya da baba çocuğun yaşamında büyük bir kriz oluşturur. Boşanma süreci ve sonrasında anne babanın olumsuz tavır ve davranışları sonucunda, çocuğun aklı karışır ve büyük bir tedirginlik yaşar. Anne babasının onu sevmediğini ve terk ettiğini düşünerek kızgınlık duyar, boşanmalarından kendini sorumlu hisseder ve kendini suçlar, anne babayı bir araya getirme çabası içine girer ve tüm bunlarla birlikte çocuksu depresyon, davranış bozuklukları, okul başarısında düşüş yaşayabilir. Boşanmanın çocuk üzerindeki kalıcı etkileri düşük benlik saygısı, suça eğilim ve kişilik bozuklukları olabilir. Ayrıca anne ve babayı model aldığı için gelecekte sağlıklı partner ilişkileri kuramayabilir, evlenmek ve çocuk sahibi olmak istemeyebilir.
İnsanların herhangi bir eğitim ya da bilgi sahibi olmadan yapabileceği şeyler için eğitim almaları, o işi daha iyi ve gereği gibi yapmak istemelerinin bir sonucudur. Evlilik de anne babalık da birer yaşam sanatıdır. Herkes her ikisini de el yordamıyla yapabilir. Yordamı iyi tutturanlar şanslı olur, peki ya tutturamayanlar?
Erkeğin cinsel heyecanını kontrol edememesi, cinsel ilişkilerinin çoğunda ne zaman boşalacağını gönüllü ve bilinçli şekilde denetim altına alamaması olarak bilinen erken boşalma; cinsel birleşmelerin hemen hepsinde ya da sık olmak üzere, çok az bir uyarılma ile erkeğin; henüz boşalmayı istemediği bir anda, vajinaya girmeden önce, vajinaya girer girmez ya da girdikten çok kısa bir süre sonra boşalması olarak tanımlanır. Bu nedenle erken boşalma, sanıldığı gibi bir hastalık değil, utanılası, korkulası bir durum ise hiç değildir; çiftin cinsel uyum sorunu ve boşalma refleksi üzerinde istemli bir kontrolün sağlanamaması durumudur.
Boşalma kontrolünü öğrenmede gerekli olan birtakım önemli beceriler vardır. Bunlar; nefes kontrolü, gevşeme ve rahatlama, boşalma duyumunun ilk hissedildiği anı belirlemek, boşalmanın düzenlenmesi, yakınlık için işbirliği yapmak, cinsel hazzı arttırmak, performansa odaklanmaktan vazgeçmek, partneri tatmin etmeye çalışmanın dayanılmaz ağırlığından kurtulmak, filmlerdeki sahnelerle gerçek hayatı birbirine karıştırmamak olarak sıralanabilir.
Cinsel yanıt döngüsü olarak bilinen cinsel istek, cinsel uyarılma, plato ve boşalma evrelerini sağlıklı bir şekilde yaşayabilmek ve boşalma denetimini sağlayabilmek için nefes kontrolünü öğrenmek, boşalma denetimi egzersizlerini düzenli yapmak, açık iletişim kurmak, ön sevişmeyi uzun tutmak, düzenli spor ile kondisyonlu olmak ve beslenmeye dikkat etmek önem taşır. Nefes kontrolü, nefsin kontrolünü sağlar! Erken boşalmanın üstesinden gelmeye çalışan bir erkek; aşk kaslarını alıştırmak için, bir çiçeği koklar gibi derin bir nefes almalı ve bir mumu üfler gibi nefes vermelidir.
Nefes alırken vücudundaki kasları kasmalı, verirken gevşetmelidir. Derin nefes aldığında, aşk kaslarını olabildiğince kasmalı, birkaç saniye nefesini tutmalı ve daha sonra yavaşça nefesini verirken aşk kaslarını tamamen gevşetmelidir. Bu süreçte mümkün olduğunca yavaş bir şekilde ritmik olarak nefes alıp vermelidir. Bu sayede aşk kaslarını gevşemeye programlayan ve nefesini kontrol etmeyi başaran bir erkek zamanla boşalmasını da kontrol etmeyi öğrenebilir. Ayrıca cinsel ilişki sırasında da aşk kaslarının gevşek olması çok ama çok önemlidir. Sevişme sırasında hazza ve aşk kaslarının gevşek olmasına yoğunlaşan erkek, zamanla cinsel ilişki sırasında da boşalma kontrolünü kalıcı bir hale getirmeyi başarabilir.
Boşalma denetiminde öğrenilmesi gereken ilk becerilerden biri, cinsel uyarılma sırasında bedeninizi nasıl rahatlatacağınızı ve gevşeteceğinizi öğrenmektir. Fizyolojik gevşeme ve rahatlama vücudunuzun sağlıklı cinsel işleyişinin temelidir ve cinsel haz almak için gereklidir. Özellikle boşalma denetiminde rol alan aşk kasları üzerinde istemli ve denetimli kontrolünüzün olması çok önemlidir. Makat, testisler (yumurtalık) ve penisin olduğu genital bölgeyi çepeçevre saran aşk kasları kasıldığında boşalma denetiminizi kaybedersiniz. İdrar yaparken aşk kaslarını gevşetir, idrarınızı tutarken kasarsınız, boşalma denetimi için bunun tam tersini yapmanız gerekir; yani hem sevişirken hem de cinsel ilişki sırasında aşk kaslarınızı hep gevşek tutmanız gerekir.
İkinci beceri boşalma duyumunun ilk hissedildiği anı belirlemektir. Bu an, trafikte "sarı ışık" benzeri bir durumu temsil eder, yani kırmızı ışıktan önce durmanız için sizi uyarır. Bu noktaya geldiğinizde durmanız gerekir, çünkü vücudunuzda sarı ışık yandıktan sonra kırmızı ışık yanacaktır, yani boşalmanın kaçınılmaz olduğu noktaya gelinecektir ve artık boşalma denetimi için vaktiniz kalmayacaktır. Gerçekte, boşalmanın kaçınılmaz olduğu an boşalma sürecinin başladığı ilk 3 ila 10 saniye arasıdır. Birçok erkek en yoğun cinsel haz duygularını boşalmadan bir ya da iki saniye önce hissettiklerini söyler ama bu bir yanılgıdır çünkü erkek hem sevişme hem de cinsel ilişki sırasında vajina içinde gidip gelirken en az boşalma anı kadar cinsel haz hissedebilir, "sonuç" olan boşalma gibi "süreç" olan cinsel ilişkiden de yoğun cinsel haz alabilir.
Üçüncü beceri boşalmanızı düzenlemeyi yani cinsel haz için sabretmeyi ve cinsel hazza doymayı öğrenmektir. Cinsel haz için sabretmede, yüksek düzeyde uyarılmayı boşalmadan sürdürmeyi öğrenirsiniz. Cinsel hazza doyma ile de, kendi bedeninizdeki duygulara ve duyumlara odaklanmayı, sabırla cinsel haz almayı, gevşeme ve rahatlama sağlayarak boşalmayı geciktirip bedeninizin cinsel hazla dolmasını sağlarsınız. Daha sonra boşalma denetimi için sarı ışıkta "istemli durmayı" ve boşalmak istediğinizde "istemli boşalmayı" deneyimlersiniz.
Toplumun ve toplum bireylerinin, engelliler konusunda daha duyarlı olmalarını sağlayabilmek için tüm dünyada 3 Aralık tarihi “Engelliler Günü” olarak kutlanıyor ve toplumun engelliler konusunda dikkatini çekebilmek ve daha duyarlı olmalarını sağlamak için her yerde çeşitli etkinliklerle kutlamalar düzenleniyor.
Engelli bireylerin toplum içinde ya da bireysel olarak cinsel konularda bazı sorunlarla karşılaşmaları muhtemeldir. Fakat bu sorunlar içerisinde en başta gelen sorun engelli olmayanların içinde barındırdıkları önyargılardır. Toplum tek tip bir cinselliği dayattığı için çok yanlış bir şekilde engelli bireylerin cinsel dürtüleri yok kabul edilebiliyor. Oysa nasıl tanımlanırsa tanımlansın tüm insanların cinsel dürtüleri, kendilerine özel tercihleri ve hayatları vardır.
Cinsellik engelliler için de önemlidir. Unutulmamalıdır ki; engelli ya da kronik hastalığa sahip bireylerin de cinsel dürtüleri vardır ve onlar da, engelli olmayan bireyler tarafından çekici bulunarak partner seçilebilir, onların da içgüdüsel olarak sevişme taktikleri vardır, onlar da bir kadını ya da bir erkeği mutlu edebilirler. Engeli olan bireylerin cinsel hayatlarında pasif ya da isteksiz olabileceğini düşünmek pek çok engelsiz insanın yaptığı en büyük yanlışlardan biridir. Bu nedenle engelliler, herkes gibi 365 günü yaşadığı gerçeğinin görmezden gelinerek sadece bir gün için gazete, TV ve kamuoyunda gündeme getirilmemeli, her gün hatırlanmalı ve hatırlatılmalıdır.
Türkiye, 14 yaşındaki oğlunun ilk cinsel deneyimi için hayat kadını ayarlayan babayı konuşurken, benzer bir olay 2009 yılında İngiltere'de yaşanmıştı. Oğlunu 14'üncü doğum günü hediyesi olarak hayat kadınına götüren bir baba, polis tarafından yakalanmış ve çıkarıldığı mahkemede 10 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Çocuksu tutum ve davranışların yerini yetişkin tutum ve davranışlarının aldığı, cinsiyet yetilerinin kazanıldığı, bireyin erişkin rolüne psikolojik ve bedensel olarak hazırlandığı puberte adı verilen ergenlik, yetişkinliğe ilk adım evresi olarak kabul edilir. Bir başka deyişle çocukluktan yetişkinliğe geçiş evresidir. Ortalama 12-20 yaş arası olarak kabul edilen bu dönem, kızlarda 8-13, erkeklerde 10-15 yaşlarında başlar. Ergenlikte, erkek vücudunda birçok değişiklik olur, penis ve testisler olgunlaşmaya başlar, penisin sertleşme kabiliyeti artar, kasları geliştiği için ergen daha güçlü olduğunu hisseder ama henüz ham meyve gibidir, olgunlaşmamıştır; bedensel olarak seks yapabilme yetisine ve olgunluğuna sahip olsa bile seks yapmanın sorumluluğunu alacak ruhsal olgunluğa henüz ulaşmamıştır.
Seks yapmak; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır… Bu sanatı iyi bir şekilde icra etmek için, zarar vermemek ve zarar görmemek için yetişkin olmak ve olgunlaşmak gerekir. Bu nedenle ilk cinsel ilişkinin ergenlikte yaşanmasının etkileri olumsuz ve zarar verici olabilir. Sağlıklı gelişim sürecinde, ilk cinsel deneyimin çocukluktan tamamen çıkılıp yetişkinliğe geçilmesinden sonra yaşanması gerekir.
Ergenliğin sonu olan yaklaşık 17-21 yaşlarından önce, yani yetişkin olmadan önce yaşanacak cinsel ilişki deneyimi, cinsel, duygusal ve davranışsal açıdan pek çok olumsuzluğa yol açabilir. Ergenler, yetişkinler gibi seks yaptıklarında yetersizlik ve aşağılık duygusu, başaramama korkusu gibi psikolojik sorunların yanı sıra, cinsel yolla bulaşan hastalık kapma riski gibi ciddi bedensel sorunlarla da karşılaşabilirler. Cinsel duygu ve tutumları, normal gelişiminden sapabilir, cinselliğe anormal ilgi göstermeye başlayarak sık ve devamlı cinsel istek yaşama, yaşıtlarıyla uyumsuz cinsel aktivitede bulunma, kontrolsüz mastürbasyon gibi uygunsuz cinsel davranışlar sergileyebilir ya da tam tersi bir şekilde cinsellikten soğuyarak aseksüel bir gelişim gösterebilirler. Ayrıca erken yaşta cinsel ilişki, ergenin bilişsel ve duygusal gelişimine zarar verecek travmatik bir etki de yaratabilir. Bunun sonucunda ergenin benlik algısında değişmeler, duygulanım sürecinde bozulmalar, rahatsız edici düşünceler, konsantrasyon güçlüğü, öfke patlamaları, depresyon ve anksiyete görülebilir.
Cinselliğin yaşanmaya başlaması için yalnızca fizyolojik gelişimin tamamlanmış olması yeterli değildir, ruhsal, duygusal ve zihinsel gelişimin de tamamlanmış olması gereklidir. İnsanın fiziksel, zihinsel ve duyusal gelişimi belirli yaş aralıklarında aşamalar halinde tamamlanır. Çocukların gelişim aşamalarına uygun olarak edindikleri bilgi ve deneyimler sağlıklı bir birey olmalarını sağlar. Ancak gelişim aşamalarına uygun olmayan bilgi ve deneyimler, sonraki tüm yaşamlarını etkileyecek olumsuz izler bırakabilir. Bu açıdan bakıldığında, insanın tüm yaşamını etkileyen, fiziksel, ruhsal ve toplumsal sağlık ve huzur açısından büyük önem taşıyan cinsellikle ilgili bilgi ve deneyimler etkileri açısından en hassas konular arasında yer alır.