Vedat Milor yazdı: Peki nasıl oluyor da bu kadar başarılı?
Hürriyet Cumartesi yazarı Vedat Milor, bu haftaki köşesinde İstanbul Bebek'in efsaneleşmiş mekanlarından Lucca'yı yazdı. Lucca'nın üzerine yazı yazılması en zor mekanlardan biri olduğuna dikkat çeken Milor, "Kısacası uygar ve hoşgörülü bir ülkede sık sayıda görülen, son derece normal bir mekân. Batı’da olsa ‘alelade’ derim. Peki nasıl oluyor da bu kadar başarılı?" diye soruyor.
"Türklerin haz ve keyif ile olan ilişkisi çok karmaşık”, diye yazıyor İstanbul’da bir sene geçirmiş olan İngiliz yazar Lawrence Osborne.
Üzerinde düşününce hak veriyorum. Ben olsam ‘karmaşık’ yerine ‘çelişkiler yumağı’ derdim. Bir yandan bizler her türlü aşırılığı seviyoruz. Eğlence düşkünlüğümüz bazen en uç noktaya varıyor. Hem kendimize hem başkalarına zarar verme derecesine kadar götürüyoruz işi bazen. Paris veya Roma’ya gidip “Bu adamlar eğlenmeyi bilmiyor” diyen çok insan tanıyorum. Öte yandan bazen de diğer uca geçiyor, kendimize her türlü hazzı yasaklıyor, yaşamdan haz alıp eğlenenlere de kızıyor, hatta hınç duyuyor ve hakaret ediyoruz.
Bebek’teki Lucca lokanta ve bar üzerine yazmak ateşten gömlek giymek gibi bir şey. Çoğumuz beynimizle eleştiri yapmayı okulda pek öğrenmediğimiz için eleştirirken ön yargı ve duygularımıza tutsak oluyoruz. Ben Lucca üzerine bir yazı yazarken “Beni sadece yemekler ilgilendirir” diyebilirim. Demiyorum çünkü Lucca bir sosyolojik olgu olarak da benim dikkatimi çekiyor.
Saat 23.00’e kadar iyi bir lokanta. Daha sonra ise bir gece kulübüne dönüşüyor ve orta yaş ve altı varlıklı erkek ve bu ortamlara alışık kadınları bünyesine çekiyor. Düzeyli bir mekân. Bizim yanımızdaki masada olduğu gibi iki çekici bayanın hiç rahatsız edilmeden yemek yemeleri istisna değil genel kural. Ama insanların kaynaşması için de uygar bir ortam yaratılmış. Kısacası uygar ve hoşgörülü bir ülkede sık sayıda görülen, son derece normal bir mekân. Batı’da olsa ‘alelade’ derim. Peki nasıl oluyor da bu kadar başarılı?
Tapanlar, nefret edenlere karşı
Bir neden, işletmeci Cem Mirap’ın iyi bir işadamı olmasının dışında kırmızı çizgileri iyi çekmesi, belli bir seviyeyi koruması ve iyi bir damağı olması. İkinci neden ise sosyolojik. Cinselliğin bastırıldığı, kadın-erkek ilişkilerinin bir türlü sağlıklı bir temele oturtulamadığı bir ülkede Lucca ve bir-iki benzeri ‘bulunmaz hintkumaşı’ oluyor. İki-üç cazip kadın birlikte bir mekâna gitse hemen o mekana ‘tapanlar’ ya da ‘nefret edenler’ olarak ikiye bölünüyor müşteriler.
Ben ise Lucca’yı takdir edenler sınıfındayım. Ortam keyifli, kokteyller güzel, servis iyi. Ya yemekler?
Bebek’teki Lucca’nın bayağı iyi ve eğlenceli bir mutfağı var, mönü oldukça eklektik... (0212) 257 12 55
Bayağı iyi ve eğlenceli bir mutfak Lucca. Mönü oldukça eklektik ama İstanbul’da Karaköy ve bazı alışveriş merkezlerinde yeni türeyen brasserie tipi lokantalara göre çok daha az sayıda ama kalite açısından belli bir çizgiyi tutturan seçenek var. Başka bir deyişle ayaklarını yorganlarına göre uzatmışlar ve beceremedikleri yemekleri “müşteri beklentisi böyle” diye pek pişirmiyorlar. Bir istisna dışında. Suşi. Açıkçası İstanbul’da Itsumi dışında suşi ustası yok. Belki bu pek sorun değil çünkü çıiğ balık yeme alışkanlığı ülkemizde yok. Bunun sonucu olarak kalite çok düşük. Özellikle orkinos ve tonbalığında. Adamın ağzında acı ve metalik bir tat kalıyor çiğ ton damağına değince. Buna karşılık tostada somon ve füme somon zararsız ve hoş diyeceğim damak hoşlukları.
Hırsız olmamak bir meziyet mi?
Lucca’nın ördek ciğeri şu ana kadar İstanbul’da yediklerim arasında en iyisi. Güzel bir Fransız bistrosu ayarında. Kızarmış ekmek üzerinde ve incir chutney ile güzel bir bileşim oluşmuş. Akan yağlar ekmeğe geçmiş ve nefis olmuş.
Deniz levreği de kalın ve sulu. Acı bir gerçek ama Boğaz’daki balıkçılarımızın pek çoğu kebap pişirir gibi balık pişiriyor.
Peki ya uzun taneli bir cins İtalyan pirincinden porcini risotto? Ben “ortalama düzeyde bir İtalyan trattoria’sı ayarında” desem, tepkiniz ne olur? “Eh artık Lucca pahalı bir mekân o kadar da olsun!” diyebilirsiniz. Haklısınız. Ama sorun şu: Hırsız olmamanın bile meziyet sayıldığı bir yerde yaşıyoruz. Hiçbir yerde doğru dürüst pizza yok ama pizza fiyatları Napoli’de bulduklarınızın 3 katı. Tabii ki ‘Aimo e Nadia’ veya ‘Le Calandre’ gibi üst düzey bir İtalyan lokantası risottosu değil bu ama adama risotto diye lapa da yutturmuyorlar. Gayret göstermiş ve düzgün iş çıkarmışlar. Güzel bir Kalecik Karası veya Beaujolais bu risotto için ideal. Böyle bir yemeği tatlı ile değil bir peynir tabağı ile tamamlamak lazım. Lucca’da bunu da buldum. Peynirlerle servis edilen ayva chutney de yakışıyor. 6 kişilik masamıza servis yapan Fatih Bey rahatsız etmeden iyi servis yaptı. Genç ve kabiliyetli şefin adı ise Tuncay.
(Vedat Milor'un değerlendirmesi 5 üzerinden 4)