Zamansız Şehrin Çocukları çocuk kitaplarından tanıdığımız üç yazar bir araya geldi, İstanbul’un üç dönemini yazdı. Almıla Aydın, Bizans dönemi İstanbul’unu; Nilay Yılmaz, Osmanlı döneminin İstanbul’unu; Seda Öğretir ise Cumhuriyet döneminin günümüz İstanbul’unu yazdı ve ortaya ‘Zamansız Şehrin Çocukları’ kitabı çıktı. Hikâye Zeytinburnu Mozaik Müzesi’nde geçiyor. Çünkü İstanbul’un sur dışındaki en büyük yekpare mozaiği orada… Bu kitabı okuyanlar, mekâna giderek, öykünün geçtiği yerleri dolaşabiliyor, hikâye kahramanlarını hayal edebiliyor. Kitabın yazarlarıyla bir araya geldik, Altın Kitaplar’dan çıkan ‘Zamansız Şehrin Çocukları’nı konuştuk.
#Ömür KurtAnne babalar ‘kusursuz ebeveyn’ olmak istiyor, bunun için de çocuklarını sürekli kontrol altında tutmaya çalışıyorlar. Oysa çocuklar bundan kötü etkileniyor ve sosyal hayatta da yansımalarını yaşıyorlar. Ev ortamında “Sen bir yıldızsın” diye büyütülen çocuk, sokağa çıktığında aynı ilgiyi görmeyince bunalıma girebiliyor. Psikiyatrist ve Psikoterapist Doç. Dr. Onur Okan Demirci “Kusursuz ebeveyn yoktur” diyor.
#Ömür KurtSeda Öğretir, Almıla Aydın ve Nilay Yılmaz’ın farklı yüzyıllarda aynı semtte, İstanbul Zeytinburnu’nda yaşamış üç çocuğun hikâyesini anlattığı, İstanbul’un çokkültürlü zengin geçmişini gözler önüne seren ‘Zamansız Şehrin Çocukları’, Altın Kitaplar etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kitabın tanıtımı Zeytinburnu Belediye Başkanı Ömer Arısoy’un da katılımıyla Kazlıçeşme Sanat’ta yapıldı.
#Zamansız Şehrin Çocuklarıİş insanı, yazar Özkan İrman, hayatı ilk Bursa Pirinç Hanı’nda esnaf babasının yanında henüz yedi yaşındayken öğrendi. Bugün yüzlerce kişiye istihdam sağlayan girişimcilik kazanımlarını daha o yıllarda edinirken, bilginin ve servetin doğru aktarılmadığında nasıl yok olduğu gerçeğiyle de aile hikâyesini yazarken yüzleşti. Mezeci Çırağı kitabı ve filmi ile başlayan farkındalığını, yedi yılda kaleme aldığı otuz kitabı ile aktarmaya devam eden İrman, “Kendimi bir anlamda yazmaya ve umudu yeşertmeye adadım” diyor.
#Bursa25. İstanbul Tiyatro Festivali bugün itibariyle hem çevrimiçi hem de fiziki mekânlarda başladı. Bu sene ikisi çok çarpıcı, üç uluslararası yapımı ayağımıza getiren festivalin yerli işlerinde derin sulara dalan taptaze yapımlar dikkat çekiyor. Programı sizin için inceledik.
#İstanbul Tiyatro FestivaliMonreaux’ler, Amerika’nın başarılı Hıristiyan televizyon ağının sahibidir. Ultra zengin ailenin reisi Eugene (Gerald McRaney) uçak kazasında ölür. Karısı ve iş ortağı Margaret (Kim Cattrall), Eugene’in gizli yaşadığı ikinci hayatından gayrimeşru üç çocuğu olduğunu öğrenir. O çocuklar, vasiyette de yer alır. Kim Cattrall ile görüntülü olarak görüştük, “Filthy Rich” dizisini konuştuk.
#Kim CattrallMonreaux’ler, Amerika’nın başarılı Hıristiyan televizyon ağının sahibidir. Ultra zengin ailenin reisi Eugene (Gerald McRaney) uçak kazasında ölür. Karısı ve iş ortağı Margaret (Kim Cattrall), Eugene’in gizli yaşadığı ikinci hayatından gayrimeşru üç çocuğu olduğunu öğrenir. O çocuklar, vasiyette de yer alır. Kim Cattrall ile görüntülü olarak görüştük, “Filthy Rich” dizisini konuştuk.
#SEX AND THE CITYŞirket 1 milyar dolarlık yatırım yapacakmış. 2 bin kişi iş bulacakmış. 2 bin kişi için 1 milyar doların çok büyük bir israf olduğu açık değil mi? Hakikatle bağdaşmayacak fakat ayrıntılı açıklaması yapılmayan bu rakamların bir rezalet olduğu açık. Bu Kanadalı şirket acaba dünyanın başka neresinde böyle işler yapabiliyor. Ormanlar ve madenlerle dolu Kanada’da halk bu tür yerleşim yerlerine yakın girişimleri sessizce izliyor mu?
#YazarMart başlarında ‘Düş Patikası’ndan Barış aradı. Yaşar Kemal’in eşi Ayşe Baban’la da görüştüğünü ve beni işaret ettiklerini, bir grup dostu, yazarımızın doğup büyüdüğü Çukurova’ya götürmek ve ‘yerinde hikâyeler’ anlatmamı istiyordu. Hatta bunu zaman zaman diğer büyük sanat adamları için de tekrar edip etmeyeceğimi sordu. Fikir harikaydı. Belgeselin canlı anlatımı gibi… Geçen hafta, kendimizi Çukurova’ya attık.
#Yaşar KemalRoman, Türk edebiyatına Fransızcadan yapılan basit çevirilerle girdi. Yıl 1862’ydi, Fénelon’un romanı Türkçeye Yusuf Kâmil Paşa’nın çevirisiyle ‘Terceme-i Telemak’ olarak çevrildi. Sonra Victor Hugo geldi... İlk Türk romanıysa bundan 10 yıl sonra yayımlanacaktı. Şemseddin Sami’nin ‘Talat ile Fitnat’ın Aşkı’ adlı eseri, ana-babasının zorlamaları sonucu istemediği biriyle evlendirilen ve sonunda kendini öldüren genç bir kızı anlatıyordu. Sonra Ahmet Midhat Efendi’ler, Recaizade Mahmut Ekrem’ler geldi. Türk edebiyatı akımlardan etkilendi ve yazıldığı döneme ışık tutan eserler üretildi. Kimi yazar insanı öne çıkardı, kimi tarihi, siyasi tutumunu, kimi cinselliği... Hepsi biricikti, hepsi bize masa başında yazılmış gibi görünen ‘gerçek hayatlar’ı anlattı. Okuyana ‘hayatın anlamı’nı sorgulattı. Bir liste yapıp romanlara gömülsek insanların, ülkelerin, psikolojinin, siyasetin nasıl değiştiğine dair tarih dersi almamız da kaçınılmaz. İşte biz de bu büyük fotoğrafa bakalım istedik. Hürriyet Pazar olarak ‘sinema’ ve ‘müzik’ soruşturmalarının ardından eleştirmenler, yazarlar, akademisyenler, edebiyat öğretmenleri ve yayıncılardan oluşan 100 kişilik bir jüriyle ‘Türk Edebiyatının Gelmiş Geçmiş En İyi 100 Romanı’nı çalıştık. Tavsiyemiz bu listeyi alın ve onun izinden bir kütüphane oluşturun.
#Türk Edebiyatının En İyi 100 Eseri