Oluşturulma Tarihi: Mayıs 10, 2003 00:00
Burası Urfa'nın en büyük ilçelerinden Siverek. Türkiye'deki 28 ilden daha geniş topraklara ve nüfusa sahip. Yukarı Mezopotamya uygarlığının önemli duraklarından, 7 bin yıllık geçmişi var. İmparatorlar, krallar, padişahlar, şahlar konaklamış üstünde. Tertemiz sokaklara, modern altyapıya, eğitimli, sevgi dolu, güleryüzlü insanlara sahip ilçe merkezinden 10 kilometre ötede farklı bir dünya var. Tepelerin yamacında, evlerin damında eli silahlı kadınlar, erkekler nöbette. Kan davalılarının saldırısından korkan yoksul köylüler hasta olduklarında bile ilçeye inemiyor. İnenlerin hali ortada: Aileler ve aşiretler arasında süren kan davalarında yaralanmış delikanlılar, sakat kalmış genç kızlar... Ve hiç okul yüzü görmemiş çocuklar... Siverek dağlarının kuytu bir yamacına yerleşmiş aileler arasındaki çatışmalar bundan 80 yıl önce başladı. Türkiye'de, ‘‘Yurtta sulh, dünyada sulh’’ ilkesini şiar edinmiş genç cumhuriyet henüz yeni kurulmuştu. Ardından İkinci Dünya Savaşı yaşandı, barış geldi, Berlin Duvarı inşa edildi, yıkıldı, Soğuk Savaş bitti. Avrupa'daki sınırlar, Kıbrıs'taki Yeşil Hat fiilen ortadan kalktı. Fakat Siverek'in köylerindeki kan davası bitmedi, çizilen sınırlar silinmedi. Siverek'te 80 yıldır çatışmaların sürdüğü üç ayrı bölgeye gittik. Taraflarla konuştuk. Hikayelerini, yakınmalarını, isteklerini, geleceğe dair düşlerini, özlemlerini dinledik.Aşağı Beşyamaç ile Yukarı Beşyamaç köyleri arasındaki çatışma Türkiye'nin en eski kan davalarından birine dayanıyor. Çoğunluk neden çıktığını bile unutmuş. Aşağı Beşyamaç'ta okulun önündeki çimenlikte oturup çaylarımızı yudumlarken ‘‘Nasıl başladı?’’ diye sorduk:Muharrem İpekli, ‘‘Valla beyim, yıl ben deyim 1921, sen de 1925...’’ diye anlatmaya başlıyor. Bir başka köylü araya girip, ‘‘Bunun ortasını bulsak da 1923'te anlaşsak’’ diyor. ‘‘Peki 1923 olsun’’ diyerek kaldığı yerden devam ediyor öteki: ‘‘İşte o tarihlerde, babamın babası tütün, şeker ve çay almak için Siverek'e inmiş. Çarşıda dolaşırken, Şamanlar'dan biri üzerine BMW kamyon sürüyor.’’ Araya girip, kamyon mu, dedim. Bu sefer bir başkası araya girip, ‘‘Ne kamyonu lo, o devirde kamyon mu vardı? Üstelik BMW kamyonmuş!’’ diyor. Bu sefer müdahale eden köylü hikayeyi devam ettiriyor: ‘‘Beyim, şimdi aslında köyde bir alacak verecek davasından bu iki adam birkaç kez atışmış. Bunun üzerine karşı tarafın dedesi bizim dedemizin üzerine Siverek'te atını sürmüş. Bizimki düşüp kolunu kırmış. O da atıyla üstünden geçmiş. Dava böyle başlamış.’’ KÖYÜN ADINI BÖLÜP YUKARI, AŞAĞI YAPTILARSiverek Kaymakamı Hayrullah Sun'un yaptığı araştırmaya göre kan davasının başlangıç tarihi 1927. O devirlerde Beşyamaç tek köyden ibaretmiş. Köyde Karahanlılar aşiretine mensup Şaman Ailesi'yle Kırvar aşiretine bağlı Aybekkan Ailesi ikamet ediyormuş. 1927'nin baharında su kuyusunun başında silahlar patlamış. Bu çatışma sırasında Aybekkan Ailesi'ne mensup Sefer Tanrıverdi, önce Şaman Ailesi'ne bağlı Recep Delibaş'ı, ardından Delibaş'ın annesini ve Aybekkanlar'ın çobanını öldürmüş. Sefer Tanrıverdi hapse mahkum olmuş, ailesi mezrayı terkedip Büyüktepe Köyü’ne göçmek zorunda kalmış.On yıl sonra iki aile arasındaki buzlar erimiş, barış tesis edilmiş ve Tanrıverdiler köylerine geri dönmüş. İki aile arasında yıllarca ciddi bir tartışma çıkmamış ama ufak tefek sürtüşmeler de hiç eksik olmamış. Sonuçta bir arada yaşayamayacağını anlayan köy ikiye bölünmüş. Aralarına 500 metre mesafe koyarak Aşağı ve Yukarı Beşyamaç isimlerini alan köylerde özellikle kadınların kışkırtmasıyla kan davalarının ateşi sürekli harlı tutulmuş.Kan davalarına karşı olan Cemil Tanrıverdi, köyde çıkan bir kavga sonrası doğduğu yeri terk edip çok uzaklara gitmiş. Ama kan davası 27 yaşındaki genç adamı Almanya'da yakalamış. 1992'de Almanya'da oturduğu evi basan Sedat Şaman, Ramazan, Cuma ve Mine Delibaş tarafından bıçaklanarak öldürülmüş. Bu olaydan sonra eski milletvekili ve Kırvar Aşireti reisi Ahmet Kırvar, köylüler arasında barış sağlamış ve bu sayede altı yıl çatışma yaşanmamış. Yukarı Beşyamaç köylülerinden Abdülhamit Başıbaş 6 Nisan 1998'de Aşağı Beşyamaçlı Muzaffer Tanrıverdi tarafından vurularak öldürülmüş. Bu cinayetten sonra kan davası yeniden alevlenmiş. Bugüne kadar meydana gelen olaylarda toplam 10 kişi hayatını kaybetmiş 20 kişi yaralanmış, yaralılardan 4'ü sakat kalmış.Köydeki çatışmalar 80 yıldır sürmesine karşın ölü ve yaralı sayısı az. Nedeni, Şaman ve Aybekkan ailelerinin mensup olduğu Kırvar ve Karahan aşiretlerinin bu davada taraf olmaması. İki aşiret çatışmalarda töre bozulduğu, kadınlar hedef alındığı için çatışmadan uzak duruyor. Bu kural tanımaz savaşta dört kadın hayatını kaybetti, sekiz kadın da yaralandı.1999'daki çatışmalarda önce Yukarı Beşyamaç Köyü’nden 12 yaşındaki Feride Güldiken, ardından yine Yukarı Beşyamaçlı 25 yaşındaki Kevser Delibaş öldürüldü. Siverek'in merkezinde bulunan bir eve yapılan baskın sırasında hayatını kaybeden Kevser Delibaş'ın yedi aylık hamile olması ilçede infiale yol açtı. Cinayetin intikamını almak için harekete geçen Yukarı Beşyamaçlılar, 14 Aralık 1999'da yani son olaydan üç gün sonra Aşağı Beşyamaç'tan yine 12 yaşındaki Ferda Tanrıverdi'yi öldürmüşler.Bu olayların ardından bölge halkı her iki aileyi adeta aforoz etmiş. Siverek merkeze ya da Urfa'ya gittiklerinde ne selamlarına doğru dürüst karşılık alabiliyorlar ne de kimseyle söyleşme, halleşme imkanı buluyorlar. Zaten zorunlu kalmadıkça ilçeye inmiyorlar. İndiklerinde ise bir hayalet gibi kısa zamanda işlerini halledip soluğu köylerinde alıyorlar.OKUL AŞAĞIDA YAPILDI SU YUKARIDA KALDIİki köy arasında örülen bu kin duvarından, katliam fırtınasından en fazla etkilenenler kadın ve çocuklar. Özellikle de kız çocukları. Yukarı Beşyamaç'ta okul var ama su yok. Aşağıda ise durum tam tersi, su var okul yok. Aşağı köyde 800, yukarıda ise 750 kişi yaşıyor. Aşağının çocukları çatışmaların kızıştığı 1998'den bu yana okula gidemiyor. Köyleri dış dünyaya bağlayan yol yukarı köyün denetiminde. Aşağıdakiler, bu yolu kullanamıyor. Hastalarını bile sırtlarında taşıyarak beş kilometrelik patikadan başka bir beldeye götürüp oradan Siverek'e ulaştırıyorlar.Siverek Kaymakamı İbrahim Hayrullah Sun, önceleri iki köyün barışarak okulu, suyu ve yolu eskisi gibi ortak kullanmasını ister. Ama barışın en azından şimdilik mümkün olmadığını anlayınca yetişkinlerin inadından en fazla zarar gören çocukları kurtarmak için harekete geçer. Okul bulunmayan köye okul, su olmayana da su götürmek için kolları sıvar.Ama Ankara'daki resmi belgelere göre köyde bir okul vardır ve bir ikincisini yapmak lükstür. Uzun süre izin çıkmaz. Kaymakam kapı kapı dolaşıp okulun neden gerekli olduğunu anlatmak zorunda kalır. Aşağı köyde okul inşaatı başlayınca yukarıdakiler inşaat araçlarının geçişini engellemeye koyulur. Bu sürtüşmenin yeniden kan dökülmesine sebep olacağını anlayan Kaymakam, yukarı köye de artezyenle su çıkartma projesini başlatır. Aşağıya okul, yukarıya su girişimi geçici de olsa sulh ve sükunu sağlar.Aşağı Beşyamaç'ta yıllardır kitap yüzü görmeyen 150 çocuk yeni yapılan okulu doldurmuş, cıvıl cıvıl dış dünyaya hazırlanıyor. Öte tarafta ise yıllardır hayvanlarla aynı suyu içmek zorunda kalan, sık sık salgın hastalıkların pençesinde kırılan çocukların yüzüne renk gelmiş. Onlar bu anlamsız katliamın bitip, özgürce şehirlere inecekleri, kırlarda oynayacakları zamanı özlüyorlar.İşin ilginç yanı bu iki aile birbiriyle yakın akraba. Zaman zaman çatışsalar da yüzyıllardır bir arada yaşayan Şamanlar'la Aybekkanlar birbirinden kız alıp vermiş, karma aileler oluşturmuş. Her iki köyün çocuklarının birbirine benzemesinden akrabalık derecesinin ne denli köklü olduğu daha iyi anlaşılıyor.Aklımız barış diyorAşağı Beşyamaç'ta köylülerle sohbet ederken ‘‘Bu kan davası ne zaman bitecek’’ diye sorduk. Eyüp Tanrıverdi, ‘‘Allah ne zaman emrederse’’ diye cevap verdi. ‘‘Size, öldürün diye Allah mı emretmişti ki?’’ diye üsteleyince, Muharrem İpekli sözü alıp, ‘‘Doğru söylüyorsun. Bize kalp ve akıl verilmiş. Allah emirlerini insanın aklına ve kalbine ulaştırır’’ dedi. Sohbetimize katılanların çoğu bu çatışmanın sürmesinden yana değilmiş gibi görünüyordu. Ama geçmiş biraz deşince köylülerin çoğu karşı tarafa yönelik kinlerini haykırmaya başladı. Köylüler devletin ağırlığını koyması halinde kan davalarının biteceğine inanıyor. İki aile arasındaki çatışmalarda bugüne kadar kaç kişinin öldüğünü sorduk. On kişinin öldüğünü, ölenlerin beşinin Aybekkanlardan, beşinin de Şamanlardan olduğunu söylediler. ‘‘Yetmez mi; bir kişinin daha katledilip dengenin yeniden bozulmasını mı arzuluyorsunuz’’ diye takıldık. Grubun en yaşlısı Muharrem İpekli, ‘‘Aklımız bize barışı emrediyor. Kalbimize de söz geçirip barışı sağlamamız lazım’’ dedi.46 yetimli köyde kadınlar nöbetteSiverek'e 40 kilometre uzaklıkta bulunan Yeniköy'deki çatışmalar 1979'dan bu yana sürüyor. Tarla sınırı yüzünden çıkan ilk çatışmada 10 yaşındaki Halil Gürkan ölmüş. Birbirleriyle amcazade olan Gürkan ve Gökmen aileleri arasındaki kan davasında bugüne kadar 15 insan hayatını kaybetmiş. Halil Gürkan'ın öldürülmesinin üzerinden on yıl bile geçmeden babası Hacı Gürkan ve amcası aile içi bu anlamsız savaşın kurbanı olmuş. Bu iki adamın katili olan Mizbah Ökmen, Urfa Jandarma Alay Komutanlığı'nın 45 günlük takibinden sonra ele geçmiş. Hapse girmiş ve afla birlikte salıverilmiş. Kan davasının önüne geçilememesi köydeki hayatı da altüst etmiş. 15 yılda, 130 hanelik köyden geriye 7-8 hane kalmış. Köydeki erkeklerin büyük bölümü öldürüldüğünden erkek çocuklarını korumak için kadınlar siperlerde nöbet bekliyor. Yeniköy'de tam 46 yetim var. Doğdukları yeri terketmeyenler sadece yoksullar, dullar ve yetimler. Ne gidecek bir yerleri, ne sığınacak güvenli bir yuvaları var. Köyde okul da yok. Çocukların büyük bölümü taşımalı eğitimin yapıldığı 1998-2000 yılları arasında sadece iki yıl okul yüzü görebilmiş. Karacadağ Beldesi'ne bağlı Avuçata ve Savucak köylerinde okul var. Ama o köylerle de Yeniköy arasında kan davası bulunuyor. Bu yüzden çocuklar yakındaki okula da gidemiyor. Köyü asfalta bağlayan yol o denli bozuk ki traktörler bile zor hareket edebiliyor.PARALARINI SİLAHA YATIRIYORLARAşağı ve Yukarı Beşyamaç köylüleri kan davasının bitirilmesinde istekli gözüküyor. Kazançlarının büyük bölümünü silah ve mermiye harcadıkları için perişan bir hayat süren bu insanlar, tarafları barıştıracak tek kişinin Kırvar aşireti reisi Ahmet Kırvar olduğunda birleşiyor. Ahmet Bey, 1998'de tarafları bir araya getirmiş ve bir barış sağlanmış. Ama bir yıl sonra çatışmalar yeniden başlamış. Yukarı Beşyamaç köylülerinden Şükrü Güldiken, geçtiğimiz günlerde iki oğlunu yanına alıp Ahmet Kırvar'ın konağına gittiğini söyledi. Oğullarımı Ahmet Ağa'nın önüne atıp, ‘‘Barış için bu çocuklarım feda olsun’’ demiş. 30 senedir, bu işi halletmesi için devletin kapısını aşındırdığını belirten Güldiken'e göre devlet bu katliama göz yumuyor.HİÇ UĞRUNA ÖLDÜLERRecep Delibaş, Delibaş'ın annesi ve çobanı (Annenin ve çobanın adı bilinmiyor), su kuyusunun başında çıkan anlaşmazlık yüzünden 1927'de katledildi. Köy ikiye böyündü.Yukarı Beşyamaçlı Cemil Tanrıverdi, kan davalıları tarafından 1992'de Almanya'nın Hamburg kentinde öldürüldü.Aşağı Beşyamaç Köyü’nden Muzaffer Tanrıverdi ile Yukarı köyden Abdülhamit Başıbaş, 6 Nisan 1998'de çıkan çatışmada hayatlarını kaybetti.Yukarı Beşyamaçlı Yakup Arpacık, 2 Temmuz 1998'de öldürüldü.Aşağı Beşyamaçlı Hüseyin Tanrıverdi 15 Ocak 1999'da katledildi.Yukarı Beşyamaçlı Feride Güldiken, 18 Mayıs 1999'da öldürüldü.Yukarı köyden Kevser Delibaş, 11 Aralık 1999'da ilçe merkezinde öldürüldü. Katledildiğinde hamileydi.Aşağı Beşyamaç'tan Ferda Tanrıverdi, henüz 12 yaşındayken 14 Aralık 1999'da hayatını kaybetti. Kanlı gömlekler sandıkta saklanıyorKan davalarının sona erdirilmesi için Urfa Valisi Şükrü Kocatepe, Siverek Kaymakamı Hayrullah Sun ve Siverek Belediye Başkanı Hasan Çelebi olağanüstü çaba sarfediyor. Siverek'i İl Yapma Derneği, İstanbul'daki Siverekliler Derneği de onlara destek veriyor. 1995'te kan davalarının sona ermesi için büyük bir kampanya başlatılmış. Önce bölgenin en büyük aşiretleri olan ve yıllardır çatışan Bucak ve Kırvar aşireti barışmış. Hoca Zülfikar Balkan ve Ahmet Ersin Bucak'ın öncülüğünde devam eden kampanya döneminde 62 aile barıştırılmış. Ama barış görüşmelerinin bir kısmı başarıya ulaşmamış.Üç ay önce göreve başlayan Vali Kocatepe, ildeki tüm mülki amirleri ve ileri gelenlerin kan davalarını görüşmek için toplantıya çağırmış. Siverek'i İl Yapma Derneği Başkanı Koçali Aymaz, silah kaçakçılığı yapanların bu çatışmaları körüklediğini söylüyor. Bazı evlerde roketatar da dahil ağır silahlar bulunduğunu belirten Aymaz, ‘‘Evlerde tuvalet yok. Çocuklar tifoya, koleraya yakalanıyor, can veriyor ama bu insanlar paralarını çocuklarının sağlığına değil silaha yatırıyorlar’’ diyor. Kan davalarının bitmesinin tek çaresinin bölgedeki kültürel yapının değişmesi olduğunu savunan Aymaz, öldürülenlerin kanlı gömleklerinin intikamları alınana kadar sandıklarda saklanması geleneğinin hálá sürdüğünü söylüyor. Çatışmaların Siverek'in kentleşme ve modernleşme sürecini de kesintiye uğrattığını öne süren Aymaz, ‘‘Adam gelip kanlısını şehrin çarşısında başından vurarak öldürüyor, böylece ortaçağdan modern zamanlara geçişimiz akamete uğruyor’’ dedi.Kaymakam Hayrulah Sun ise şöyle diyor: ‘‘Kan akıp düşmanlık ortaya çıkınca tarafları barıştırmak için araya giren feodal güçler bu sonucu oya, egemenliğe tahvil ediyor. Biz ne zaman barış için harekete geçsek, savaş yanlıları bizden önce davranıp kan döküyor. Zamansız ve sistemsiz atacağınız barış adımı bile bir insanın canına mal olabiliyor.’’Erkekler üç yıldır şehre inmiyor alışverişi kadınlar yapıyorSiverek'in 40 kilometre kuzeyinde, ovaya hakim bir tepe üzerinde kurulmuş Başekin Köyü’nün manzarası dereler, küçük mavi göller, yemyeşil çayırlar ve rengarenk çiçeklerle başdöndürücü.Ama 1993'ten beri süren çatışmalar yüzünden hiç kimsenin çiçeklere bakacak hali yok. Başlangıçta yine basit bir arazi uyuşmazlığı var. Çatışan köylüler Bab aşiretine mensup Özbay ailesi. Hepsi birbiriyle akraba. İlk sürtüşme iki amca oğlu arasında olmuş ve biri hayatını kaybetmiş. Mehmet Emin Özbay etrafında toplanan bir grup aile, 300 hanelik Başekin mezrasının 500 metre aşağısında yeni bir mezra oluşturmuş. Bu mezra Aşağı Başekin adını almış. Sözde bir barış anlaşması imzalanmış ama iki köydeki keskin nişancılar özellikle geceleri hedef gözeterek atışlar yapmaya devam etmiş. Ortalık Saraybosna'ya dönmüş. 2001'de yaşanan olaylarda aşağıdan 2, yukarıdan 3 kişi ölmüş, 3 köylü de yaralanmış.BÜYÜK KOMPLOBu sırada Yukarı Başekin mezrasındaki köylüler de kendi aralarında üçe bölünmüş. Aziz Özbay'ın etrafında toplanan grup gizlice aşağı köydekilere destek vermeye başlamış. Bu gizli anlaşmadan istihbarat operasyonlarına bile taş çıkaracak cinsten bir komplo ortaya çıkmış. 27 Temmuz 2001'de aşağı köye yönelik çatışmalarda başrolü oynayanlardan biri olan Resul Özbay'ın evinde misafir olan Bucak aşireti mensubu Derviş Gözen, tuvalet ihtiyacını görmek için dışarı çıktığında tek kurşunla öldürülmüş. Gözen'in öldürülmesinin ardından Bucak aşiretiyle Bab aşireti arasında gerginlik yaşanmış. Bucak ve Bab aşiretinin ileri gelenleri köyde bir keşif gezisi yaparak yılların tecrübesini konuşturmuşlar ve sonunda bu cinayeti köyün içinden birinin işlediğine karar vermişler. Tam o günlerde Aziz Özbay'ın aşağı köydekilerle gizlice buluştuğu da ortaya çıkınca cinayetin sırrı çözülmüş. Amaç Bucaklar'a mensup bir misafiri öldürerek, suçu Yukarı Başekinlilerin üzerine yıkmak ve Bucakların onlara saldırmasını temin etmekmiş. Oyun tutsaydı yıllardır barış içinde yaşayan bölgenin en büyük iki aşireti karşı karşıya gelebilirdi. Bu olaydan sonra Yukarı Başekin Köyü’nde de bir içsavaş yaşanmaya başladı. Bugüne kadar meydana gelen çatışmaların bilançosu 14 ölü, 27 yaralı. 21 kişi ise hapsi boyladı. Aşağı Başekinliler de köyü terkedip Siverek'e yerleşmek zorunda kaldı. Bundan dolayı da Yukarı Başekin mezrasında yaşayan erkekler son üç senedir Siverek'e inemez oldu. Köyün alışverişini kadınlar yapıyor. Siverek'e inen kadınlar yalnızca kız çocuklarını yanlarında götürüyor. Köyün erkekleri hastalandığında doktora gidemiyor. İSTANBUL’DA BULDULARAşağı Başekin Köyü’nde İstanbullu diye çağırılan iki çocuğa rastladık: Serhat ve Ayhan Bayraktar. Babaları kan davalarından nefret ettiği için yıllar önce köyü terkedip İstanbul'a gitmişler. Önce seyyar satıcılık sonra da ticaret yapmış, Bağcılar, Bahçelievler ve Sirkeci'de marketler açmışlar. Evlenip çoluk çocuğa karışmışlar. Ama kan davası onları İstanbul'daki yeni hayatlarında da rahat bırakmamış. Düşmanları onları İstanbul'da bulmuş. Tetikçilerin yola çıktığını
haber alan Bayraktarlar evlerini, iÅŸlerini terkedip kaçmış. Nereye giderlerse gitsinler düşmanlarının nefesini enselerinde hissedeceklerini anlayan Bayraktarlar çözümü köylerine geri dönmekte bulmuÅŸ. Â
button