Paylaş
Bu kitap fikri nasıl ortaya çıktı?
Nilay Yılmaz: Bu kitap imece kültürünün bir ürünü. Birlikte bir şey üretmek çok güzel. Hepimizin kitapları var ama bu kitapta üç yazar bir araya geldik, “biz” dilini oluşturduk. Birlikte üretme fikri bizi çok heyecanlandırdı. Hikâyenin İstanbul’da geçmesini ve İstanbul’un farklı dönemlerini anlatmasını istedik. Bilinmedik bir yer arayışındaydık, sonra bir gün Seda güzel bir fikirle geldi bize.
Seda Öğretir: Ben müzeyi Zeytinburnu Belediye Başkanı Ömer Arısoy’un davetiyle gördüm ama müze henüz açılmamıştı. Bir restorasyon sırasında mozaikler tesadüfen bulunmuş. Mozaikleri gördüğümde çok etkilendim çünkü bu alan sur dışındaydı ve bu kadar büyük bir mozaiğin bulunması beni çok heyecanlandırdı. Böylece mekânımızın burası olmasına karar verdik.
Almıla Aydın: Bu kitabı üç kişi birlikte yazdık ama aynı dönemleri yazmadık. Herkes bir dönemi aldı. Ben İtalya’da yaşadığım için 4. Yüzyıl sonu Bizans dönemini yazdım. Nilay 19. Yüzyıl Osmanlı dönemini, Seda da günümüzü, 2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti’ni yazdı. Elbette dönemler farklı ama mekân aynı olduğu için bu üç dönemin birbiriyle bağlantısı var.
Almıla Aydın
Şehir aynı, medeniyetler farklı ama ortak yönleriniz var…
Almıla Aydın: Aynen öyle. Tarihi araştırmalar sırasında fark ettim ki, Bizans dönemi bin yıl ama sanki bin yıl hep aynıymış gibi bir algı var. 4. Yüzyılın sonuyla ilgili kaynak bulmakta zorlandım. Roma’yı da kaynak aldım ve İtalyan tarihçileri de okudum. İstanbul ile Roma bazı açılardan çok benziyordu. Öte yandan bu üç dönem farklı olsa da çocuklar hep çocuk. Bizans döneminde çocuklar dört yıl okula gidiyor, ondan sonra çalışmak zorunda kalıyorlar ama aileler bir şekilde çocuklarına hayatlarını kurabilmeleri için yol göstermeye çalışıyor. Yani çağlar geçse de bazı şeyler pek değişmemiş.
Peki, kitapta Bizans dönemiyle ilgili neler okuyacağız?
Almıla Aydın: Benim başkarakterim Marcus, hiçbir işte dikiş tutturamamış bir çocuk. Babası onu dericinin yanına vermiş olmamış, taş ustasının yanına vermiş yine olmamış. Çünkü onun bir hayali var. Mozaikleri görmüş ve mozaik döşemek istiyor. Hatta bu işte kendisini babasına da kanıtlamak istiyor. Bir mozaik ustasının yanında kendine iş buluyor. İşte bugün Zeytinburnu Mozaik Müzesi olan mekân, Marcus’un ustasıyla beraber döşediği o mozaiklere ev sahipliği yapıyor. O dönemde mermerler kırılıyor, renklerine göre ayrılıyor, sonrasında da mozaik döşeme işlemi başlıyor. Sadece yeni kırılan mermerler değil, kiremitlerden kırılan parçalar da mozaik oluyor, eski binalardan getirilenler de. Yani ileri ve geri dönüşüm var. Mozaikleri döşeyeceği şekli de harcın üstüne çizerek yapıyorlar. Gerçekten de çok meşakkatli bir iş.
Nilay Yılmaz: Temel kavramlarımız emek, sabır, arkadaşlık, dostluk ve birlikte üretmek. Biraz da büyüme öyküsü. Sürdürülebilir kültürel mirasa dikkat çekmek istedik, tarihin, kültürün ve çocukluk kavramının devamlılığını göstermek istedik. Zaman değişse de bugün bir önceki zamanın iziyle birlikte değişiyor.
Almıla Aydın: Kitabımızdaki temel unsurlardan biri Süleyman Düğümü. Üç dönemde de ortak olan bir sembol bu. Üç dönem birbirine görünmez bağlarla bağlanıyor. Aslında yazarken biz de birbirimize o düğümle bağlandık.
Nilay Yılmaz
Bu kitabı okuyanlar, geçmişleriyle ilgili nasıl bir kültürel bağ kurabilir?
Seda Öğretir: Geçmişteki kültürlere karşı daha hoşgörülü olur ve geçmiş kültürleri yadsımazlar. Ortak noktaları bulabilirler… Tıpkı mozaiklerde olduğu gibi! “Her bir parça kendi içinde tektir, bütünlükte anlam kazanır.” Kültürler üstüne koya koya ilerlemiş ve bugün Zeytinburnu Mozaik Müzesi’ne gelen herkes bu kültürleri birlikte görebilir. Osmanlı döneminin öyküsü de çok ilgi çekici elbette.
Bu öyküyü yazmaya nasıl karar verdin Nilay?
Nilay Yılmaz: Oradaki mozaiklerler 4.yüzyılda döşenmiş. Ama benim bölümümde, 19. yüzyılda, o bina bir hastane. Benim karakterlerim mozaiklerle hiç karşılaşmıyor yani, Osmanlı döneminde tarihi yerlerdeki mozaiklerin üstü kapatılıyor çünkü. Henüz bugünkü gibi bir müze kültürü de yok o zaman. Sadece eski dönemlere ait askeri eşyalar sarayda toplanıyor ve korunuyor. Bugün Mozaik Müzesi olarak kullanılan Kazlıçeşme Sanat binası da o zaman Zeytinburnu Askeri Hastanesi. Bu bölge Osmanlı döneminde sanayi bölgesi aslında. Hastane çevresinde tophane, baruthane ve fişekhane fabrikaları var, dericilik çok gelişmiş. Zeytinburnu’nda dericilik Bizans’tan beri çok önemli, burası dericiliğin merkezi diyebiliriz. Aynı zamanda önemli mevlevihaneler de burada. Şifa merkezi yani burası. Benim hikayemde de o yüzden su ve şifa var, olaylar da hep bu mahallede geçiyor…
Senin hikâyende kimler var?
Nilay Yılmaz: Hastane ve tıp deyince Osmanlı döneminde akla dört element geliyor. Benim bölümüm bu elementler üzerine, bir de Agâh’ın büyüme öyküsü var. Arkadaşları Osman Hamdi, Salomon Kamondi, Hasan ve kız kardeşi Safiye Âli ile birlikte, öyküde kadın ve hayvan hakları da var. Tanzimat ve Islahat Fermanı ile değişimlerin olduğu, kadınların rollerinin değiştiği ama hâlâ okula gidemedikleri bir dönem bu. Bu yüzden Agâh’ın kız kardeşi “Kızlar neden okumuyor?” diye soruyor ve bunun mücadelesini veriyor. Çünkü o bir şifacı ve Tıp okumak istiyor ama okuyamadığı için şifacılık üzerinden başkalarını iyileştirmeye çalışan bir kız.
Seda Öğretir
Peki, ya Cumhuriyet döneminde neler okuyoruz? Ve Minecraft’ı görüyoruz…
Seda Öğretir: Bu kitabı okurken başından başlamaları önemli değil, herhangi bir hikâyeden okumaya başlayabilirler. Aradaki farkları görsünler isterim. Hepsi çocuk ama bugün bambaşka bir çocukluk var kabul edelim ki… Çünkü günümüzün çocukları daha çok ekranla karşı karşıyalar ve oyun oynamak istiyorlar, ancak oyun deyince de bilgisayar oyununu anlıyorlar. Buradan yola çıkarak Minecraft oyununu, çocuklar da çok sevdiği için odağıma aldım. Çünkü orada da küplerle bir şeyler inşa ediyorsunuz, tıpkı mozaik döşemek gibi… Baş karakterin adı Defne. Minecraft oyunuyla İstanbul’u inşa etmek istiyor. Ancak Kazlıçeşme Sanat’a gelip burayı görünce, tarihi yerleri de inşa etmeye karar veriyor. Arkadaşlarıyla beraber, günümüzün Kazlıçeşme Sanat Merkezi’nde zaman geçiriyorlar. Ancak işin içinde hazine avcıları var, yapay zekâ var, takip var…
Kitaptaki karakterleri müzeye gelince de görebilir miyiz?
Seda Öğretir: Evet, tabii ki… Kazlıçeşme Sanat Kütüphanesi var meselâ. Buradaki siyah piyanoyu çalan bir karakterle karşılaşıyorlar. Buradaki görevliler de var. Buranın alt katı bir resim galerisi, orayı geziyorlar. Yan taraftaki kitap şifahanesine gidiyorlar. Hem oradaki yeni kâğıt oluşumuna tanıklık ediyorlar hem de eski eserlerin korunmasıyla ilgili çalışmaları görüyorlar. Burada çok şeyi görecekler. Geçmiş, bugün ve gelecek burada iç içe.
Zamansız Şehrin Çocukları, Almıla Aydın-Nilay Yılmaz-Seda Öğretir, Altın Kitaplar, 256 sayfa, 113 lira
Fotoğraflar: Levent Kulu
Paylaş